hesabın var mı? giriş yap

  • gerçektir...

    bir türk interrailci trende tuvalete girmek için kalkar. tam o sırada bir kızla bir oğlan, bir takım amaçlar için birlikte tuvalete girerler. kapıya da 2 zenci çocuk gelir ve kimse girmesin diye kapının önünde beklemeye başlarlar. türk olan içeri girmek için hamle yapar ama zenciler "no" diyerek onu engellerler. ardından türk olan çok sıkıştığı için bir kez daha, bu sefer daha kararlı bir şekilde tuvalete girmek ister. zenciler bu kez çocuğu iterler ve çocuk yere düşer. son derece inatçı ve kavgacı bir insan olan türk delikanlısı, çok sinirlernir ve tuvalet kapısına doğru 3. kez atılır. bu sefer sabrı taşan zenciler çocuğu bir güzel döverler. yediği dayak sonrası deliye dönen türk genci "allah mısınız ulaaaaan!!" diye bağırır ve tam bu sırada "allah" lafını duyan zencilerden biri "ooo muslim brother!" deyip, az önce dövdüğü çocuğa sarılır ve sonra da kola ısmarlar.

  • duyduğun kişinin kim olduğuyla çok alakalıdır.

    misal aşık olduğunuz adam:

    - ne güzel lan saçların falan.
    + hiiii *ayak yerden kesil* ovvv

    sıradan biri:

    - kristallerle bezeli saçlarınızın her bir teli boynumu bir kılıç gibi kesip yüzlerce kez bedbaht bedenimi aşkınıza kurban etse de gam yemem.
    +..diyosun

    bu işler böyle.

  • karl marx'ın

    “burjuva, karısını basit bir üretim aracı olarak görür. üretim araçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyunca da, pek doğal olarak, her şeyin ortak olmasının kadınların da ortak olmasına yol açacağından başka sonuca varamaz.

    gerçek amacın, kadınların basit birer üretim aracı olmaktan çıkarılması olduğu, aklının ucundan bile geçmez burjuvanın."

    diyerek cevaplandırdığı soru.

  • lan şaka maka bir ton psikopatla aynı ortamda yaşıyoruz farkında değiliz. toplumun ruh sağlığı almış başını gitmiş. yalnız türbanlı iki hanım kızımızı takdir ettim. var demek az da olsa böyle gönlü geniş dindarlar. korkunçlu kadının da allah kocasına yardım etsin dört duvar arasında.

  • ceplerinde çok fazla paralarının olmamasıdır.
    özellikle anneleri için yapmak istedikleri çok şey vardır, ama yapamazlar.

    gökyüzünün mavisinden çok, eskimiş ayakkabılarına bakarlar.

  • en son böyle biten bir ilişkimde,

    her bitti denildiğinde toparlamak için uğraşıyordum.
    ok dedim,

    kız tarafı tabi böyle bir hareket beklemiyordu benden,
    aylarca konuşmadım, o koştu bu sefer. ama bitmişti artık.
    o bitiremedi.
    seneler geçmişti yine de biteremedi.
    ama ben o gün bitirdim.

    şakaya gelmez bu işler, kızlar.
    sakız çiğner gibi yaşamayın aşkınızı.

  • uzun süre klima kullanımı sonrasında (uzun yol, uzun süre şehir içi trafikte bulunma gibi) işiniz bittiğinde ve aracı park ettiniz. araç hala çalışır vaziyetteyken klimayı kapatıp sadece havalandırmayı açın. havalandırma bir iki dakika klima sisteminde kalan soğuk enerjiyi attıktan sonra tercihen havalandırmayı sıcak tarafa getirin ve bir iki dakikada sıcak havalandırmayı çalıştırın. özellikle periyodik olarak temizliği yapılmayan klima sistemlerinde bakteri üremesinin bir nebze de olsa önüne geçecek bir etki yapacaktır. bu şekilde yapmamızın temel mantığı ise klima sistemindeki soğuk ve nemli havayı temizlemek ve tüm hava kanallarını sıcak hava geçirerek kurutma esasına dayanır. öte yandan klima temizliği için illa ki yetkili servise veya bu işi yapan özel yerlere gitmek zorunda değilsiniz. piyasada satılan klima temizleme spreylerinden alarak pekala kısa bir zaman diliminde kendiniz de bu işi yapabilirsiniz. özellikle nemli ve sıcak iklimlerde bulunan araçlar için klima temizliği es geçilmemesi gereken bir durumdur. malumunuz olduğu üzere klima sisteminde üreyen ve hava yolu ile bulaşarak sizleri hasta eden lejyoner bakterisi olarak tabir edilen mikroorganizma özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarında dikkat edilmesi gereken en önemli unsurdur. sağlıklı ve ferah sürüşler dilegimle.

  • aile hekimliğinin zorluklarından biridir gezici hizmet. mesleki jargonu mobildir.

    evet ortada bir hizmet vardır ama devletçe içeriği belli değildir. türk işi yani. her ilde farklı şekilde uygulanır. kimi köye gider ilaç yazar, kimi aşı yapar, kimi yatan hastalara bakar, kimi de hiç gitmez gitmiş gibi yapar.

    yıllar önce bulunduğum doğu ili genelinde, ailelerin maddi ve coğrafi imkansızlıktan hastaneye ulaşması zor olduğundan, aşı-izlem gibi uygulamalar yapılıyordu mobilde. biz de giydik önlüğümüzü, gittik aşı ve izlem yapmaya. tabi köyde bir korku havası, beyaz önlüğü gören çocuklar kendini oradan oraya atıyor.

    bir evin kapı girişinde aşı yaparken, arkadan birinin yaklaştığını hissettim, sırtıma dokundu. dönüp baktığımda önünü ilikliyordu yaşlıca bir amca. doğu şivesi ile "hocam çok yaşlı bir babam var, ölüm döşeğinde ama rica etsem bir tansiyon bakar mısın, çok üzülüyorum." dedi.

    zaten hayır demezdim ama bu nezaket karşısında bekletemedim bile. aile sağlığı çalışanı aşıları yaparken ben de gittim dedeye bakmaya. yürürken oğlu, dedenin ne kadar dindar olduğunu anlatıp durdu. 10 yıldır yatıyormuş kısmı felçli ve 10 yıldır sürekli tesbih çekip dua ediyormuş. geldiğimizde ben dedenin olduğu odaya girince, oğlu da terlik getirmeye yandaki evine gitti.

    köyde yaşayanlar bilir, evin dışında ufacık bir odada yatıyor dede. giriş kapısı 170 cm. penceresi yok. her taraf yeşile boyanmış, kapı bile. köşede hafif bir yükselti kenarında delik, hem tuvalet hem banyo. duvarda dedenin, siyah beyaz flu askerlik fotoğrafı ama tavana sıfır :) bir de üzerinde bilmem ne ticaret yazan, kenarları iğrenç kırmızı plastikten kare şeklinde ve çok ses çıkaran saat, tabi o da tavana sıfır. sanırım bir de kuran var başucunda asılı. yerler plastikten yapılmış ahşap desenli örtü (bkz: marley) ama zemin düz olmadığı için taşlar batıyor ayağa. ve yaz günü bile soğuk yerler.

    aklımda soru işareti. 10 yıldır televizyon olmayan odada ölmeyi bekleyen dede. sıkılmadan bunalmadan. sürekli yorgan altından tesbih çekerek 10 koca yıl.

    yer yatağına uzanmış, arkası dönük, üstünde 5 kat yorgan.

    yatağa yaklaşıp dedeyi uyandırmak adına silkeledim. "dede, dedee, deeeeddeeee"

    hafiften hareketlenir gibi olunca, ben de arkamı döndüm çantadan tansiyon aletini almak adına.

    o sırada bir hızlı hareket oldu dededen. ne olduğunu anlamadım. birden doğruldu, ben de hızlıca anlamak için ona doğru dönünce göz göze geldik. gözlerini sonuna kadar açmıştı. ve susuz kalıp çatallaşmış sesine rağmen bağırdı bana.

    dinim islam, kitabım kuran, peygemberim muhammed aleyhisselam.

    olayı anladım ama gülmekten konuşamıyordum. dede sınavına çok iyi çalışmıştı ama muhtemelen beyaz önlük yüzünden kafası karışıp, cevapları yanlış zamana denk getirmişti. hani yetkim olsa alırdım cennete. o kadar kesin, kararlı, inanmış söyledi. sonra bende beklediği azraili mi bulamadı yoksa farkına mı vardı bilmiyorum arkasını dönüp yine yattı.

    bir iki ay sonra da zaten defin raporu için geldi oğlu.

    dedem umarım cevapların doğrudur. ne güzel şey değil mi, böylesine inanmak :)

  • enflasyonun olduğu bir ortamda son derece normal olan artıştır. insanların kızması ve tepki göstermesini tabii anlayışla karşılamak lazım çünkü ev almak birçok şeyden feragat etmeyi gerektiren son derece ciddi bir karardır. en az türk toplumunda böyledir.

    fiyatın sürekli artmasına gelelim. ekonomi dediğiniz şey aslında şirketler-hane halkı-bankalar arasında paranın el değiştirmesi karşılığında gerçekleştirilen eylemler bütünüdür.

    bu eylemler üzerinde kontrol para politikası eliyle tcmb tarafından ve maliye bakanlığı eliyle de yürütme tarafından sağlanır. bu süreçte genel duruma göre de dış ticaret verileri üzerinden bir dış ödemeler tablosu oluşur.

    bu tabloya göre ekonomideki aktörlerin döviz talebiyle ekonominin döviz arzı meydana gelir. bu ikisinin buluşmadığı yerde de döviz kuru dalgalanır. türkiye'de genelde artar. hane halkı olduğunuzu varsayarsam, tl'nin dolar karşısındaki durumunda sizin için en net parametre aslında tüfe bazlı reel efektif döviz kurudur. yanılmıyorsam istatistikleri '94 krizinden beri tcmb tarafından tutulur.

    2012-2013 döneminde 125-135 arasına kadar çıkan redk günümüzde rekor düşük seviyesine kasım ayında gelmiştir. şu an da yanılmıyorsam 62 küsur bir seviyededir. turist gelmezse haziran ayında yeni rekor gelebilir.

    neyse konudan sapmayalım. enflasyon dinamik olarak sadece içerideki halkın dış mallara olan talebinden kaynaklanmaz. iç dinamikler de enflasyon üretebilir. başta dediğim hane halkı-şirketler-bankalar üçgeni içinde para el değiştirip durur. toplam ekonomik büyüklüğü toplam emisyona böldüğünüzde paranın devir hızına ulaşırsınız. (tabii ki onlarca farklı emisyon ve milli gelire göre farklı türleri vardır.)

    bu devir hızı arttıkça birim zamanda daha çok kişinin elinde para oluşur demektir. kişilerin eline geçen bu para ithalat üzerinden döviz kurlarını artırabileceği gibi, iç piyasadaki az sayıda mal üzerinden de enflasyonu artırabilir. kısa vadede bu enflasyonun önüne bu devir hızını düşürerek geçebilirsiniz. uzun vadede ise ya tüketiciler içinde tüketim alışkanlıklarının değişimiyle ya da üretim yapısının değişimiyle para devir hızı-enflasyon ilişkisi değişebilir.

    şimdi gelelim ev fiyatlarının satılmasa bile neden sürekli arttığına. öncelikle her ev toplumun belli kesimine hitap eder. yatırım ya da oturum için alınmasından bağımsızdır bu durum. esenler'de oturan adam gidip etiler'den ev bakmaz mesela.

    paranın devir hızı bize genel averajı verir. halbuki farklı toplum katmanlarında bu devir hızında farklılıklar oluşur. yani ortalamadan sapılır. gelir eşitsizliği arttıkça bu sapmaların boyutu artacaktır. enflasyon gibi bu da genel bir ortalamadır.

    dolar bazında milli gelir 2013 yılında 950 milyar dolardan bugünlerde 700 milyar dolara kadar düştü. son 8 yılda artan nüfusu da ekleyince iyice işlerin sarpa sardığı ortadadır. dolar bazında değerini korumayı başaran gayrimenkul olmadığı bu yüzden aşikardır. ayrıca redk üzerindeki rekor düşük seviye de bunun bir başka yansımasıdır. bunu seviyorum çünkü enflasyon-büyüme-işsizlik gibi verileri boyamayı sevenler bunu umursamadığı için redk daha net fikir verir.

    öte yandan gayrimenkul ciddi bir yatırım aracı olarak da görülmektedir. dolayısıyla el değişimlerinin ekonomideki payı büyüktür. dolar bazında genel olarak fakirleşsek de herkes aynı düzeyde fakirleşmedi. benim dolar bazındaki maaşım son 3 yılda arttı mesela.

    bunları ön plana koyduğunuzda ev talebi için başka ihtiyaçlarından kısmaya meyilli insanlar ve elindeki az sayıda varlıktan biri olan evini satacak olan ev sahipleri var. enflasyonun her kesime benzer düzeyde yansımaması gibi bir durum da var.

    içinde olduğunuz sosyal sınıfta para devir hızındaki değişimler sizin enflasyona karşı ne kadar durabildiğinizi gösterirken, almak istediğiniz eve talep gösteren insanların ortalama sosyal sınıfındaki para devir hızı da o evin değerinin enflasyona ne kadar durabildiğini gösterir.

    talebin arza yetişememe gerçeğini de ekleyin. böyle olunca satılmasa bile sürekli fiyat artırımları olağanlaşır. bunun önüne geçmek için eskiden doksanlarda ev fiyatları dolar cinsinden yazılırdı. o zamanlar krizler olsa da redk görece stabil kaldığı için evlerin dolar bazlı fiyatı pek oynamazdı. şimdilerde aynı yıl içinde %10-20'lik redk oynamaları oluyor. dolayısıyla net bir değerleme yapmak da zor bu yüzden tl bazlı evlerin değeri ha bire değişiyor. satılmasa da artabiliyor çünkü tl ile 4-5 ay bile bir değerleme yapmak mümkün değil.

    bu yüzden insanların stabil bir döviz kuru istediğini görüyoruz. tl değerli ya da değersiz önemli değil ama yıl içinde oynaklaşan bir para birimiyle mal alıp satmak çok zorlaşır. bu yüzden dolarla bile ev fiyatı yazamıyorsunuz çünkü eve talep gösterecek insanların da dolar bazında ödeme güçleri oynuyor.

    ezcümle, dolardaki belirsizlik tüm ekonomiyi etkiliyor ama toplumun her kesimini farklı düzeyde etkiliyor. bu da finansal belirsizliklerin üzerine bir de sosyal belirsizlikler ekliyor. kısacası böyle bir ortamda satılmamasına rağmen evlerin ve arabaların tl cinsinden fiyatlarının artıp durmasında şaşılacak pek bir şey yok.