*

  • karl popper bu kitabın bir polemik kitabı olduğunu bizzat kendisi belirtmiştir. bu kitapta, platon'un felsefesinin o kadar da demokrasi karşıtı olmamasına rağmen, karl popper'in sırf daha heyecanlı olsun diye kendi fikirlerini platon'unkine tamamen zıt gösterme gayreti içerisinde olduğu ortadadır.
  • ikinci cildinde marx'ı haşlamadan önce popper'in hegel'e de acımadan giydirdiği, okuması oldukça zevkli felsefe yapıtı. burada karl popper hegel'i kayzer 3. frederick wilhelm'ın evcil filozofu olmakla suçlar. bu arada aristoteles de hegel ve marx'ın çıkış noktası olarak işaret edilerek paparadan payını alır.

    esas itibarıyla kitap tarihselciliğin neredeyse kafa göz sayılabilecek bir eleştirisidir. tarihselciliği totaliter rejimlerin sebebi olarak gösteren bir yaklaşıma sahiptir. dipten doruğa polemiktir. popper'in üslubu, felsefi olmaktan çok duygusaldır, ve itiraf etmek gerekirse, eleştirdiklerine bir küfür etmediği kalır.

    lakin yine de, kitaplarda dikkati çeken bir kaç unsur mevcuttur. bunlar daha çok hegel ve diyalektik eleştirisiyle, platon'u sokrates'ten ayırma savının etrafında toplanır. bu açılardan dikkatle okunması gereken bir eserdir.
  • karl popper'ın tarihsiciliği yerin dibine soktuğu bu kitabına en sağlam eleştiri, 21.yüzyılın en önemli türk düşünürlerinden birinden gelmiştir;

    "herkes kendi kaderini yaşar yarim." - gülben ergen
  • metodolojik nominalizmin enfes örnekleriyle dolu saçmalık harikasıdır. ne işe yarar derseniz weber sonrası dönemde yapısal-işlevselci bloğun zihin dünyasını ele verir.
  • neoliberallerin kutsal kitabı, soros'un açık toplum'unun çıkış noktası, bir de rivayete göre thatcher'ın günlük bir yaprak okumadan yatmadığı retorik raimund'un kendi isminin hakkını verdiği, platon'dan toynbee'ye herkese saydırdığı ve tarih metafiziklerine karşı hücuma kalktığı okuması zevkli bir kitap.
  • en çok hegel ve marx'a giydirilmesini beklerken platon'a doğru bam bam yapılmasıyla beni şaşırttı.

    açıkçası daha kitabın düzgün bir eleştirisini okuma fırsatım olmadı. ama parça parça ordan burdan okuduğum kadarıyla eserin yeterince objektif yazılmadığı ve bu nedenle de iyi bir eser olmadığıdır. diğer eleştirileri daha bilmiyorum ama bu eleştiri bence doğru değil çünkü popper varsayımlarına nasıl vardığını dipnotlarında detaylıca anlatır ve bu dipnotlar neredeyse kitabın yarısı kadardır. eleştiri direk mantık örgüsü üzerine olsa bir şey demezdim ama yeterince objektif olmayan "iyi bir çalışma olmadığı" eleştirisi de bana saçma geliyor. bence eserde önemli ve yararlı olan şey filozofların eleştirisinden çok onların savunduğu politik düşüncelerin totaliter devletlerle olan ilişkisidir.
  • kitabın pek çok eleştirisini okudum. tek okumadığım eleştiriler sağda solda kalmış birkaç makale ve belki de en önemlisi ronald bartlett levinson'ın ın defense of platosudur (hiçbir yerde pdf'i yok harvard üniversitesinin yayınlarından 65 dolara satın almanız gerekiyor. ilerisi için olabilir). eleştirilerin aslında önemli bir kısmının yeterince güçlü olmadığını gördüm. güçlü olan eleştiriler ise yeterince makuldü. birinci kitap, platon'un büyüsü üzerine yapılan eleştirileri kısaca şöyle sıralayabilirim;

    1) bay karl r. popper gayet detaylı ve emek isteyen bir çalışma ortaya koymuştur ancak popper eserini 2. dünya savaşı sırasında yazması itibariyle totaliter yönetimlerin etkisinden olumsuz bir şekilde etkilenerek platon'u objektif biçimde inceleyememiş ve onu demokrasiyi yüceltme adına bir propaganda malzemesi yapmıştır.

    açıklama: bu eleştirileri yapanlar temel kanıt olarak platon'un zamanına göre o kadar da insanlık dışı olmayan uygulamaları önermiş olması ve bu nedenle de platon'u günümüzün standartlarına göre yargılamamamız gerektiğini savunmaktadırlar. popper ise bu eleştirilere karşılık, platon'un devletinin (kallipolis) ve ona bağlı düşüncelerin zamanının bile gerisinde olduğunu iddia etmiş ve çeşitli kanıtlar ortaya koymuştur. bence popper'ın platon'a tamamiyle objektif bakmadığı doğrudur ama platon'un devletinin aklı başında bir insanın hiç de yaşamak istemeyeceği ilkel bir devlet olduğu kesindir. burada eleştirmenler karşı argüman olarak aslında ilkel bir devletten bahsedilmediği, daha gelişmiş bir devletten bahsedildiği veya platon'un düşünce pratiği yaparak gerçekten kurulmasını istediği bir devlet değil de, devlet üzerine teorik bir inceleme yapmak için bu devlet modelini ortaya koyduğunu ileri sürüyorlar. bu argümanların bazı delilleri bulunsa da, bana yeterince kuvvetli gelmediler. popper'ın platon üzerine yanlış eleştirilerde bulunduğu iddiası platon'dan çok herakleitos için geçerlidir.

    2) popper platon'un eserlerini okurken kritik okuma ve çeviri hataları yapmıştır. popper platon'un totaliter devlet anlayışının tarihsicilikten (historicism) geldiğini söyler ama eleştirmenler platon'un devlet modelinin ve başlangıcının tarihsicilikle alakası olmadığını söylemektedirler.

    açıklama: bence eleştiriler doğrudur ve bu, popper'ın en büyük hatasıdır; eleştirmenlerin en ortak oldukları eleştiri de yine budur. yalnız bence buradaki hata okuma ve çeviri hatasından değil de, popper'ın totaliter rejimlerin tarihsici anlayıştan türediğini kanıtlamaya çalışmasından ileri gelmektedir. popper, platon'un devlet modelini formlar teorisi üzerinden kurarak en iyi devleti en değişmeyen devlet olarak kabul ettiğini ve bu devletin de ilk devlet olması gerektiğini savunduğunu iddia etmektedir. çünkü günlük hayattaki her şeyin kökeni değişimden bağımsız ideal formlarından gelmektedir ve bu formlardan gelen nesneler ortaya çıkar çıkmaz değişime, yani bozulmaya başlarlar; mükemmelin değişime uğraması bozulmadır. popper, platon'un bu nedenle dağ çobanlarının kabileci ve ilkel aristokratik devletine benzer bir devlet kurmak istediğini söylemektedir. buna, karşı argüman olarak platon'un devletinin ilkel bir devlet olmadığı, zamanın yunan dünyasının sorunlarına çözüm sağlayacak bir devlet olarak ortaya atıldığı ortaya konuyor. bence iki argümanında doğruluk payı var ama popper'ın görüşü bana daha ağır basan taraf geldi. bence platon'un devleti totaliter bir devlettir ama bunun kaynağı tarihsicilikten değil, platon'un değişimi bozulmak olarak görmesinden ileri gelmektedir. platon'un anlayışında tarihsicilerle ortak olan bazı genel niteliklerin bulunması popper'ın bu iddiasında yanılmasına sebep olmuştur. platon ataları olan ilkel dağ çobanı kabilelerinden çok onların değişime gösterdikleri dirençten etkilenmiş olmalıdır ve bu konuda sadece ilkel dağ çobanlarından değil, antik mısır’dan da etkilendiğini biliyoruz.

    3) popper platon'un “devlet” adlı eserinde propaganda yaparak art niyetle, hocası sokrates'e ve yurdu atina’ya ve atina demokrasisine ihanet ederek filozof kral olarak yönetimi kaleminin ustalığıyla elde etmeye çalıştığını iddia etmiştir ve bu isteğin arka planını atina oligarkları ve spartalılar ile emperyal hırsları olan atina demokrasisi arasındaki platon'un zamanından 100 yıl önce başlamış çatışmalara kadar dayandırmıştır. popper'ın bu iddiasının eleştirisi, onun platon'u tarafsız okuyamayarak haksız yere suçladığıdır. eleştiriciler buna platon'un aslından zamanının sorunlarına ve politik karmaşasına bir çözüm getirmek adına kendi devlet teorisini ortaya attığıdır; platon'un iktidar elde etme entrikasında bulunduğu iddiası haksız ve aşağı bir suçlamadır.

    açıklama: bu iddia popper'ın en sert eleştiri aldığı kısımdır. burada ilk söylemem gerektiğini hissettiğim şey, herhangi bir politik eserin politik bir niyetinin olduğudur; bu illa siyasal erkin eldesi olmak zorunda değildir. bence platon kendisinin değil, ailesinden veya etrafındaki tiranlardan birinin filozof kral olmasını istemiş olabilir. eserlerinde kendisini filozof kral olarak hafifçe ima ettiği ve kendisine yönetime geçmesi için teklif gelmeden bu işe kalkışmayacağı hakkında yine hafifçe imalarda bulunduğu doğrudur, ama bu imalar sadece platon'un kendi egosunu yüceltme ve ilgili konu hakkında otorite olduğunu göstermek için de ortaya konmuş olabilir. yani platon'un siyasi erke kavuşmak için devlet ve diğer eserlerini ortaya koyduğu iddiası bulanıktır, iki tarafın da haklı olduğu yerler vardır. şu kesindir ki platon'un devletinde sokrates ya sürülür ya da idam edilirdi ve hatta platon'un devletinde, devletin yönetim kadrosundan bağımsız siyasal erk elde etmeye çalışanlar hariç, herkesten önce sokrates gibileri ortadan kaldırılırdı denebilir.

    4) popper platon'un ırkçı olduğunu ve bu ırkçılığın platon'un devleti ile diğer totaliter devletlerininkiyle benzerliklerini göstermeye çalışmıştır. eleştirmenlerin en sert eleştirdiği ikinci iddia budur diyebiliriz. eleştiriciler, popper'ın modern zamanın totaliter devletlerinin nüfus kontrolü metotları ve niyetleriyle platon'un nüfus kontrolü metotları ve niyetleri arasında tarihsicilik çatısı altında ortak bir payda ortaya koymak için zorlama bir argüman oluşturduğunu iddia etmektedirler.

    açıklama: popper'ın, platon'un ırkçı olduğu iddiası koruyucular (guardians) ve filozof krallar arasında genetik saflığın sağlanarak daha üstün insanların oluşturulmaları amacıyla katı öjenik uygulamaları savunmasından ve yunan ırkını diğer ırklardan daha üstün görmesinden ileri gelmektedir. bu uygulamalar; sadece aynı sınıftan (koruyucular, para kazanıcılar, yardımcılar) insanların birbirleriyle geçici olarak halk düğünlerinde hileli kurayla evlenebilecekleri (en diri ve güçlü gençler yöneticiler tarafından sanki şans eseriymiş gibi eşleştirilirler; bebek doğduktan sonra ayrılacaklar ve bebek de kamu kreşlerine verilecek), savaşta başarı gösteren yiğitlere diğerlerine göre daha fazla sevişme hakkı verilmesi (böylece böyle üstün birinin tohumları bize daha üstün insanlar verecektir), yeni doğan bebeğin sınıfının, sınıfı düşük olan ebeveynin sınıfına mensup sayılması, erkekler arasında homoseksüelliğin teşvik edilerek nüfusun fazla artmamasını ve böylece gen havuzunun arılığını korunmasını sağlamak, üstün sınıfa ait olmayıp yeni doğan kusurlu bebeklerin yöneticiler tarafından başkalarının haberi olmadan gizli yerlere götürülmesi (popper’a göre bu pasajda sakat ve kusurlu bebeklerin gizli bir yere götürülmelerinden değil, onların göz önünde olmayan bir yerde gizlice katledilmelerinin savunulduğundan bahsedilmektedir), alt sınıfların nüfusunun fazla artması halinde hasat edilir gibi biçilmeleri, yöneticilerin ırk saflığını (katharon) nasıl sağlayacaklarını onlara söyleyecek platonik sayıların gizemini öğrenmesi (bunların ne olduğu belirsizdir, kökeni pisagor’dan geliyor gibi gözükmektedir) gibi uygulamalar ve platon tarafından yöneticilerin en önemli görevinin ırk saflığının korunması olduğunun kabulüdür. yoksa insanlar zamanla soysuzlaşır ve devlet çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. popper platon’un devletinin uygulamalarında genel anlamda modern totaliter devletlerin, özel anlamda ise nazilerin öjenik uygulamaları ve niyetleri arasında bir bağlantı kurmak istemiştir. platon’un devleti ve modern totaliter devletlerin öjenik uygulamalarından benzerlikler olsa da, farklılıklar aradaki benzerliğin aynı olmalarını engelleyecek kadar fazla olduğunu göstermektedir. modern totaliter devletlerde öjenik uygulamalar herkese uygulanır, platon’un devletinde ise ana odak koruyucular ve yöneticiler sınıfıdır. platon, devleti etkilemediği sürece zanaatkar ve köle sınıflarının ne yaptığıyla pek ilgilenmemiştir. özetlemek gerekirse, platon kalıtımın insanın üzerindeki etkisini çok önemli bulmaktadır ve bu etkeni devletin bozulma nedenlerinden en etkilisi olarak görmektedir. popper’ı bu konuda eleştirenler platon ırkçılığının, modern totaliter devletin ırkı saflaştırma anlayışından bağımsız olarak, meritokratik (liyakat) bir anlayıştan geldiğini savunuyorlar. bence bu iddia havadadır çünkü modern totaliter devletlerin ırkı saflaştırma amacı da benzer değil midir? beni daha çok şaşırtan şey bu insanlık dışı uygulamaların çok yüksek bir bilgi ve kültür seviyesinde olan kişiler tarafından kısmen savunulabilmesidir. kaldı ki platon’un kalıtım takıntısının sonuçları ortadayken bunun nedenleri çok mu önemlidir? eleştirmenlerin önemli kısmı platon’un ırkçı olmadığına ya da o biçim ırkçı olmadığını savunmaktadırlar ama yukarı bahsettiğim öjenik uygulamalara ve bunların amacına bakılınca bunu neye dayanarak söylediklerini anlamak gerçekten güçtür. platon bariz bir biçimde ırkçılık yapmakta ve bunu sağlamak adına kabul edilmesi gayet güç uygulamaların yapılmasını savunmaktadır. bu konuda popper’a katılıyorum.

    5) popper, platon’un devletinde sınıflar arasındaki ayrımın gayet kesin olduğunu ve bunun bir kast sistemi olarak kabul edilmesi gerektiğini savunmaktadır. popper platon’un, ilk başta yetenekli kişilerin sınıf atlamasını, yeteneksiz kişilerin ise sınıf düşürülmesini savunduğunu ama daha sonradan bu fikrini değiştirerek sınıflar arasındaki geçişi yasakladığını iddia etmektedir. eleştirmenler, sınıf geçişlerinin ortada bir kast sistemi olduğunun iddia edilecek kadar katı olmadığını ve platon’un sonradan sınıf geçişleriyle ilgili fikrini değiştirdiğiyle ilgili bir yazı bulunmadığını savunmaktadırlar. ayrıca popper burada, platon’un devletinin sınıflarının bir kast sistemi olduğunu iddia ederek modern totaliter devletlerin sınıf ayrımları arasında zorlama bir bağ kurmaya çalışması açısından eleştirilmiştir.

    açıklama: buradaki anlaşmazlığın kilit noktası sınıflar arası geçiştir. popper’ın iddia ettiği gibi, eğer platon sınıflar arası geçişi yasaklamışsa popper ilgili iddiasında haklıdır. popper’ın bu konuda haklı olduğu varsayılarak, buna karşı olarak yeni doğan bebeklerin sınıflarının doğuştan belirlenmediği argümanı öne sürülür, ama bu yeterince güçlü bir argüman değildir çünkü bu böyle bile olsa sınıflar arasındaki geçişsizlik sürmektedir. popper sınıflar arası geçisin yasaklandığıyla ilgili yeterli bir kanıt olmadığıyla ilgili eleştirilere hala böyle düşündüğünü ve sınıflar arası geçiş olsa bile bunun neyi değiştireceğini anlayamadığını ifade etmiştir. popper burada hafif kaçamak bir cevap vermiştir. george kloskopopper's plato an assessment” adlı çalışmasında popper’ın sınıflar arası geçişi yasakladığıyla ilgili 546a ve 434c pasajlarını kanıt olarak öne sürdüğünü ama bu pasajların gayet açık olduğunu ve popper’ın iddiasını desteklemediğini söylemektedir. ben yaptığım “devlet” adlı eserin okumalarında da bu görüşün doğru olduğunu gördüm. yani popper’ın okumasının burada yeterince doğru olmadığı görülmektedir. tek ekleyeceğim, 434c pasajının popper’ın iddiasını destekliyor olarak gözüktüğü ama öyle olmadığıdır. pasajda popper’ın dediği gibi, meslekler arasındaki geçişin (ve haliyle de sınıflar arası) devlete yapılacak en büyük adaletsizlik ve kötülük olduğu söylenmektedir; herkes kendi yerini bilmelidir. popper’ın iddiasının yanlış olmasa bile, yetersiz olmasının sebebi ise; meslekler arası geçişin direk olarak yasaklandığıyla ilgili bir şey söylenmemesidir; onun yerine bunun devlete yapılacak en büyük adaletsizlik olduğu söylenmektedir; bu ifade, platon’un daha önceden bahsettiği sınıflar arası geçişin olmasıyla ilgili fikrinden vazgeçtiği anlamına geldiğini bize söylememektedir. ancak popper sınıf geçişleri olsa bile neyin değiştiği hakkındaki sorusunda haklı olduğu iddia edilebilir. platon’un devletinde sınıf geçişlerine izin verilse de, pratikte bunun çok zor olacağı anlaşılmaktadır. sınıflar arası geçiş platon’un devletinin günlük işlemlerinden biri olarak değil de, anormal bir durum olarak kabul edilmesi daha makul gözükmektedir. yani popper kast sistemi iddiasında haklı olabilecekse de, popper’ın kendi argümanı bu haklılığı yeterince sağlamaz. popper platon’un devletinde kast sistemi bulunduğu hakkındaki eleştirisini sınıf geçişinin pratiksizliği üzerine yapsaydı daha sağlam bir argüman ileri sürebilirdi (sınıflar arasında hiç geçiş olmaması ile çok az geçiş olması arasındaki fark ne kadar önemlidir? hiç sınıf geçişi olmayan bir devlette kast sistemi var derken, çok az sınıf geçişi olan bir devlette direk olarak kast sistemi yok mu diyeceğiz?). popper kendi argümanıyla bir kast sistemi değil de, sıkı bir sınıf ayrımı olduğu iddiasında bulunsaydı, bu konuda kendisine yöneltilen eleştirilere karşı savunma yapmaya bile ihtiyacı olmazdı.

    yaptığım okumalar sonucu yaptığım inceleme budur. eserin 2. cildine yapılan eleştirileri de daha sonra inceler miyim bilmiyorum. bekleyip göreceğiz.
  • açık toplum ve düşmanları'nın ikinci cilti, kehanetin yükselen dalgası: hegel, marx ve sonrası'nı ve onunla ilgili bazı eleştirileri okudum. kitabı kısaca özetlenmek gerekirse, kısa bir aristoteles eleştirisi, orta uzunlukta bir hegel eleştirisi, uzun bir marx eleştirisi ve ardından da tarihsicilik ve tarihsicilerin bazılarının benimsediği bilgi toplum bilim anlayışı eleştirilmiş ve bu fikirlere alternatif olabilecek argümanlar sunulmuş, falcı felsefe denen düşünce sistemlerinin ve görüşlerinin eleştirisi ve tarih hakkında görüşler ortaya konmuştur. görüldüğü üzere ilk kitap da olduğu gibi ikinci kitapta da eleştiri miktarı yüksektir. eserdeki bazı fikirler batı demokrasilerinde özellikle etkili olmuş ve önemli tartışmalara neden olmuş, olmaya da devam etmektedir.

    eserde totaliterliğe karşı alınan tutum ile akılcı ve bilimci kültürün savunulması hariç hemen hemen her önemli argüman ve fikir eleştirilmiştir. yine bir önceki cilti incelediğim gibi direk olarak kitabı değil de, ona yapılan eleştirileri inceleyeceğim çünkü zaten kitabı okuyan biri eserdeki ana argümanları zorlanmadan anlayabilecektir. marx ve hegel ile ilgili savunma argümanlarını ayrı ayrı değil, birlikte değerlendirmeye çalışacağım.

    1) ilk ciltte incelediğim 1. ve 2. eleştiriler ikinci ciltte de geçerlidir. bu eleştirilerin dozu burada kimi zaman daha şiddetlidir. özellikle hegel ve marx’ın her zaman ana eserleri üzerinden değil, popper’ın öğrencilerinin oluşturduğu notlar vb. ikincil kaynaklar üzerinden eleştirmiş olmasına ve popper’ın, eleştirdiği filozoflar hakkındaki iddalarının arkasında durabilecek kadar bilgi yetkinliğine sahip olmadığına dikkat çekilmiştir.

    açıklama: popper’ın, hegel konusundaki iddialarının ve argümanlarının kesinliğini ve ciddiyetini taşıyacak kadar önem vermediğini kendi de itiraf etmiştir. çünkü popper hegel’i prusya monarşisinden maddi menfaat sağlamaya çalışan, genç nesillerin zihinlerini bu bayağılık uğruna zehirlemiş bir şarlatan olarak görmesi itibariyle ona ayrılacak ciddi bir zamanı koca bir şaka olarak görüyordu. peki popper hegel’i yanlış mı yorumlamıştır? açıkçası ben hegel’in eserlerinden parça parça okuma yaptığım için buna açıkça evet ya da hayır diyemeyeceğim. diyebileceğim şey böyle bir ihtimalin az olmadığıdır ve eğer bu öyleyse popper’ın hegel’i göz ardı edilemeyecek seviyede yanlış anladığı iddiasını doğrular; hatta bazı konularda tam tersi denebilecek kadar büyük bir yanlışlıktan bahsetmekteyim. popper’ın hegel’in motivasyonuyla ilgili iddialarına daha şüpheyle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum. hegel’in öğretisinin tarihsici yapıda olduğu ve totaliter yönetimlerin kuramsal yapı taşlarından biri olduğu iddiasını ise daha makul buluyorum, ancak buna karşı da göz ardı edilemeyecek argümanlar öne sürülmüştür. buradaki sıkıntı popper’ın hegel hakkındaki ödevini yeterince titizce yapmamasının sebep olduğu veri eksikliğinden kaynaklanmaktadır. popper’ın hegel’i yeterince titizce okumadığı kesindir. popper’ın hegel’i titizce okumamasının onu yanlış yorumlamasına sebep olup olmadığı ise daha dikkatlice incelenmelidir. kesin olan şey, popper’ın hegel’in bazı kavram ve fikirlerini yanlış anladığıdır. ama bu yanlış anlamaların onun hegel hakkında yaptığı eleştirileri geçersiz kılacak kadar büyük olduğu tartışmalıdır.

    marx konusunda ise popper ödevini daha titizce yapmıştır. genç iken sosyalist olması ve o çevreyle haşır neşir olması sebebiyle popper’ın marx ve felsefesi hakkında hegel’den olduğundan daha fazla bilgisi olduğu su götürmezdir. popper’ın, bazı arkadaşlarının siyasi bir gösteri sırasında yaralanmasıyla sonuçlanan olaylarla ilgili tecrübeleri onu marksizme karşı eleştirel yaklaşmaya teşvik etmiştir. zamanında dünyayı daha iyi bir yer yapacağına gerçekten inandığı bir fikir ürünü nasıl oluyor da insanlara zarar veriyor, onları idealin gerçekleştirilmesinde harcanabilecek –ve bazen de harcanması gereken- araçlar olarak görüyordu? popper bunun cevabını bulmak için marx’ın temel öğretilerini titizce incelemiştir. yine de popper bile marx’ın çalışmalarının hacminden dolayı bazı öğretilerini titizce inceleyemediğini itiraf etmiştir. popper’ın hegel’le ilgili eleştirileri hakkında olduğu gibi, burada da marx hakkındaki eleştirilere karşı, dozu daha düşük olmakla beraber, benzer argümanlar öne sürülmüştür. popper’ın marx incelemesi daha tekniktir, daha titizdir; üslup olarak daha yumuşak, zaman zaman sempatiktir. popper’a göre zaman zaman hatalı olarak marx’a atfedilen “cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir.” sözü tam da marx’ın kendisine uymaktadır. tarih sayesinde biliyoruz ki, popper’ın marksizm hakkındaki çoğu eleştirisinin doğrulandığını biliyoruz –ya da popper’ın terimiyle “yanlışlanmadığı”. popper marx’ın vahşi kapitalizmin neden olduğu acıları ve haksızlıklara karşı durarak bütün gücüyle bunu önlemeye çalışma iradesiyle hareket ettiğini söyleyerek ona büyük bir saygı duyar. ancak popper’a göre marx maalesef felsefesindeki kritik hatalar –ki popper’a göre bunun ana sebebi tarihsiciliktir- sebebiyle mevcut sorunlara çare sunmakta başarısız olmuştur. popper marx’ın kapitalizm eleştirisini ise, onun kapitalizmin sorunlarına karşı sunduğu çareye –yani komünizm- ve “değer teorisi” gibi durumsal ekonomik kanunları çok daha başarılı ve bilimsel bulur. popper’ın marksizm hakkındaki görüşleriyle ilgili ileri okuma yapmak için bryan magee’nin karl popper (modern masters) adlı çalışmasına bakılabilir.
    popper’ın hegel ve marx hakkında yeterince okuma yapıp onları anlamadığı eleştirisinin hegel açısından doğru olma ihtimali vardır. marx açısından ise bu ihtimal daha düşük gözükmektedir. hatalı eleştirilerin nerelerde olduğunun bulunması için hem eleştirenin hem de eleştirilenin gayet titizce okunup anlaşılması gerekmektedir. işin uzmanları dahi bunu yapmakta zorlanırken bunu başkalarının nasıl yapacağı bir soru işaretidir. popper’ın eleştirdikleri hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı iddiası makul gözükebilir ama ben bu iddiayı popper’a karşı bir argüman olarak pek görmüyorum çünkü popper sıklıkla eleştirilerinin temelini kendi uzmanlık alanı olan mantık ve zaman zaman da bilim felsefesine dayandırmıştır.

    2) ilk eleştiriyle bağlantılı olan bu eleştiride popper’ın, eleştirdiği filozofların bazı temel kavram ve fikirlerinin anlamlarını yanlış anladığı; bu nedenle de iddialarında ve yorumlarında kritik yanlışlıklar yaptığıdır.

    bu eleştirinin önemi popper’ın incelemelerinin vardığı sonuçlarıyla alakalıdır. bu eleştiri doğruysa, popper eleştirdikleri kişileri hatalı olarak tarihsicilikle, totaliterlikle, ırkçılıkla, üçkağıtçılıkla itham etmiştir ve bu, neredeyse popper’ın argümanlarının çoğuna ağır bir darbe vurmak için yeterlidir. popper’ın burada yaptığı yanlışlıkların sayısı azdır ancak yanlışlıklar temel kavram ve fikirler hakkında olduğu için hegel başta olmak üzere, eleştirdiği bazı filozofları anlama açısında ve yorumlama açısından hata yapmıştır. örneğin popper hegel’in kullandığı “actual” kelimesini “gerçek” diye çevirmiştir ancak hegel bu kelimeyi “aktüel” anlamında kullanmıştır. daha açık söylemek gerekirse potansiyelin gerçekleşmiş hali gibi ama gerçek, varlık, dasein anlamında değil. buna benzer başka hatalar da vardır, ancak hepsinin ayrı ayrı incelenmesi gerektiği için bunu ayrı bir konu olarak kabul ediyorum. kısacası ilgili eleştiri makul gözükmektedir.

    3) popper kompozit alıntılar yaparak (yani kişinin aynı veya farklı yazılarından cümlelerinin seçilip tek bir paragraf olarak birleştirilmesi) eleştirdiği kişilerinin yazılarını eleştirilerine daha uyumlu hale gelecek şekilde manipüle etmiş, zaman zaman içerik anlamlarının bozulmasına sebep olmuş ve okuyucuyu yanlış yönlendirmiştir.

    açıklama: ilk ciltte de olan bu yöntem, ikinci ciltte daha yoğun olarak kullanılmıştır. popper bu yöntemi eleştirdiği kişilerinin düşüncelerini tek bir potada eritip okuyucuya daha net sunmak için kullanmıştır. ne var ki bu kompozitlik bazen keyfi bir şekilde denebilecek kadar farklı anlam bütünlüğüne sahip pasajlardan alınmıştır. bana kalırsa bu yöntem ciddi bir yazıda kullanılmaması gereken bir yöntemdir. bu yazı metodu gazetelere ve günlük siyasi yazılara daha uygundur ancak felsefe için bence hiç uygun değildir. popper bu yöntemle anlam karmaşası yaptığı doğrudur ancak benim okumamda popper’ın bunu kendi yazısının bütününe önemli bir zarar verecek şekilde kullanmadığını gördüm. yani bence kompozit alıntıları popper’ın eserinden çıkartsak anlam bütünlüğü yine de sağlanmış olurdu. bu eleştirilerin genel olarak isabetli olduğunu söyleyebilirim.

    4) popper tam olarak kimin düşünceleriyle kimi etkilediğini yeterince bilmemektedir. buna bağlı olarak totaliter düşünce ve tarihsiciliğin kaynakları, savunucuları ve onu eleştirenler hakkında yanlış çıkarımlar ve sonuçlar ortaya atmıştır.

    bu iddianın ne kadar doğru olduğundan emin değilim çünkü geniş ve detaylı bir tarih bilgisinin yanında, eleştirilen filozofların etkiledikleri ve etkilendikleri hakkında da bilgi sahibi olmayı gerektiriyor. hem popper’ın hem de eleştiricilerinin bu konuda sağlam argümanları vardır. popper’ın eleştirisinin uç noktası hegel’in bütün totaliter sistemlerin yakın zamandaki atası olmakla ve nazism’in fikir babalarından biri olmakla suçlamasıdır. hegel’in savunucuları ise bunun tamamen zıttını savunmaktadır. hegel’in özgürlük yanlısı olduğunu, liberal düşünceleri sebebiyle prusya monarşisi tarafından sevilmediğini, mantığı duygulara göre üstte tuttuğu gibi iddiaları bulunmaktadır. açıkçası iki görüşün aynı anda kabul edilmesi mümkün değildir. bana öyle geliyor ki hegel’in savunucularının argümanları ve kanıtları daha güçlü gözükmektedir.

    5) popper eserinde romantikliğe, duygusallığa ve irrasyonelliğe savaş açmıştır ancak tam da kendisi bu nitelikleri eserinde göstermektedir.

    bu eleştiri gayet doğrudur. popper yazısında anlaşılır ve abartısız bir üslup kullansa da totaliterliğe ve tarihsiciliğe karşı hissettiklerini ve bu hislerden kaynaklanan beğenilerine göre eleştirilerini şekillendirdiğini saklayamaz. bu kimi zaman popper’ın incelediği şeye karşı gayet önyargılı yaklaşmasına neden olmuştur.

    6) popper’ın “açık toplum” tanımının anlamı muğlaktır. kendi ima ettiği anlamdaki açık toplum, hiç de açık topluma benzememektedir.

    bu incelemesi zor bir eleştiridir. popper’ın açık toplum tanımının yeterince “açık” olmadığı doğrudur. popper’ın açık toplumunun açık bir toplum olmadığı, sadece popper gibi düşünenlere karşı açık bir toplum olduğu eleştirisini ise açıklaması daha güçtür. basitçe söylemek gerekirse toplum ve devletteki gücün kritikal rasyonalizmi benimsemiş kişilerin elde etmesi gerektiğidir. böylelikle yönetimdeki yanlışlıkları mümkün olan en az seviyeye çekebilmek için yapabileceğimiz en önemli şeyi gerçekleştirebileceğimizdir. bu, popper’ın devlet müdahaleciliğini savunmasıyla birleşince elimizde hiç de açık olmayan bir toplum meydana gelir. çünkü kritikal düşünce sahibi insanlar öyle olmayıp kendilerini öyle sanan insanlar olabilir, daha da kötüsü böyle olmadığını bilen kişiler böyleymiş gibi kendilerini gösterip popülerlik oyunu kazanabilirler. bu, ohloroksilerde sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur ki devletin merkezi gücüne güç katan önemli bir araç olan devlet müdahaleciliğiyle birlikte popper’ın hiç de istemediği, totaliter olmasa da, otoriter bir devlet ve kapalı bir topluma doğru önemli bir ilerleme sağlanır. bu nedenle de, popper’ın “açık toplum’u kendisinin sandığı kadar açık bir toplum değildir.

    7) popper’ın bölük pörçük sosyal mühendisliğe (piecemeal social engineering) dayanan popper’ın kurumsallaşmış müdahalecilik –kısaca müdahalecilik- dediği metot, devletin otoriterleşmesine neden olacağı eleştirisi haricinde, popper’ın müdahaleciliği asıl savunma nedeni olan sosyal adaletin (basitçe fakirlere yapılan yardımlar) sağlanması konusunda da başarılı olamayacağı yönünden de eleştirilmiştir. bu eleştiriyi değerlendirmesi daha kolaydır çünkü ıı. dünya savaşından sonra amerika birleşik devletleri dahil, batı demokrasileri artan bir şekilde sosyal yardım programlarını ve bunlara ayırdıkları bütçelerini arttırmışlardır. yani popper’ın müdahalecilik fikri yaklaşık olarak 100 yıldır denenmektedir. peki sonuç ne olmuştur?
    sosyal yardım politikalarının sonuçları, onları çıkaranların bütün iyi niyetlerine rağmen, fakiri daha fakir yapmış ama orta sınıfı ve üst sınıfı daha zengin yapmamıştır. bunun nedenleri uygulanan sosyal yardım programına göre değişse de, bunun ana sebebi; devletin parayı özel sektörün harcadığı kadar verimli harcamaması ve sıklıkla zararlı sonuçları olan, serbest piyasaya yaptığı müdahaleler olarak gösterilebilir. bunu eleştirenler sıklıkla pejoratif bir şekilde “refah devleti” (welfare state) kavramını kullanırlar. günümüzde batı demokrasilerinde hala bununla ilgili tartışmalar devam etmektedir, devam etmeye de devam edecek gibi gözükmektedir. önemli olan nokta popper’ın kurumsallaşmış müdahalecilik fikrine yapılan argümanların güçlü olmasının yanında, güçkü kanıtlarla desteklendiğidir. bununla ilgili ileri okumak yapmak isteyenler, friedrich august von hayek’in bir klasik olan “the road to serfdom” adlı eserine bakabilirler.

    açımlanmak istense buradaki eleştirilerin sayısı çok daha fazla olabilir ama bu kadarını kafi buldum. görülüyor ki popper’ın hataları burada bir önceki eserine göre biraz daha belirgin gözükmektedir. popper, kendisini eleştirenlerin çoğunun savunduğu bir fikri savunmasına rağmen sert eleştirilerden kaçamamıştır. popper tarihsicilik fikrine bu kadar bağlı kalıp eleştirdiklerini onun kalıbına uydurmaya çalışmasa teknik açıdan çok daha başarılı bir eser ortaya çıkarabilirdi. ancak popper’ın ana amacı totaliterliğe karşı durmak olduğunu düşünürsek, bu açıdan başarıya ulaştığını iddia edebiliriz. eser hakkında son olarak denebilir ki; iyi niyetle ama yanlış bir metotla yapılmış, yararlı bir iştir.
  • tarihselciliğin sistematik olarak çözümlenmesinin bilimsel statülü olmak gibi bir hedefi vardır. bu kitabın yoktur. burada dile getirilen görüşlerden çoğu kişiseldir. bilimsel metottan aldığı başlıca şey, kendi sınırlılığını bilmesidir: hiçbir şeyin kanıtlanamayacağı yerde kanıtlara kalkışmaz ve kişisel bir görüş sunmaktan ileri gidrmeyeceği yerde de, bilimselmiş gibi gösteriş yapmaz.
    karl r. popper
  • --- spoiler ---
    gerçekten, ahlaksal eğitimimiz kadar düşünsel eğitimimiz de çürüktür. bu eğitim, parlaklık hayranlığı, söylenen sözleri- ve yapılan işleri- eleştirel bir biçimde değerlendirmenin yerini alan söyleniş biçimine duyulan hayranlık tarafından yoldan çıkarılmıştır. üzerinde rol yaptığımız tarih sahnesinin şaaşasını öne süren romantik düşünce tarafından yoldan çıkarılmıştır.

    seyircilerin alkışlarını gözeterek davranmak üzere eğitiliyoruz.

    --- spoiler ---

    seyircilerin alkışlarını gözeterek davranmak/paylaşmak/düşünmek/üretmek üzere eğitiliyoruz/yaşıyoruz.
hesabın var mı? giriş yap