• (bkz: hıçkırık)*.
  • insanın güçlü görünmek zorunda oldugu zamanlarda yapmaya mecbur kaldıgı eylem.
  • aglamandan mutluluk duyacagına emin oldugun insanlar varsa etrafta, bunu yaptıgında kendini cam bir kafeste nefessiz hissetsen bile, mutlaka ama mutlaka , her ne pahasına olursa olsun yapılması gereken eylem.
  • insanların arasında onların görebileceği bir şekilde ağlamayı sevmeyen veya kendine yediremeyen veya ağlamayı sadece kendine saklayan insan tipinin yaptığı eylemdir. ancak bu eylem genellikle evin kapısından içeri girip kendi evinin kokusunu duyar duymaz sona erer ve gözyaşları daha da fazlasıyla bonusuyla dışarı fışkırırlar.*
  • ağlamaya başlarsa duramayacağını bilen kişinin seçimidir. soluk alışverişiyle dengelenmeye çalışılır yutulan gözyaşları, belli bir konuya odaklanılmamaya çalışılır. çünkü sizi ağlatmayı başaran düşünce her ne ise bi diğerini tetikleyerek ağlamaya ivme kazandırır ve bu böylece sürer gider. boğazda koca bi yumru oluşur belki, kalbiniz de ağrır içinize kocaman bir şey oturur belki ama ağlarmanın yan etkilerine kıyasla bunların lafı bile edilmez. ayrıca gelin artık kendimizi kandırmayalım, ağla ağla açılırsın diye bişey yok, bu bizim yalanımız, ağlamak rahatlatmaz.
  • başlığı ilk okuduğumda ağlarken istemeden hırk hırk diye iç çekerken gözyaşlarını yutmanın anlatıldığı izlemini veriyor.sadece gözyaşı değil,gözyaşlarıyla birlikte havanın da terin de yutulmasıyla aslında bir anlam kazanıyor ağlamak,o zaman ağlamayı yutmak oluyor bütün eylem.
    diğer türlü anlaşılırsa evet yumru oluyor boğazda ama ben ilkini tercih ederim,çünkü elbet o yumru başka bir zaman arkadaşınızın sırtınızı sıvazlamasıyla ya da elini omzunuza atmasıyla,annenizin babanızın başınızı okşamasıyla çözülecek,tekrar ağlamaya dönüşecek.eğer ağlamayı rezillik olarak görüyorsanız istenmeyen bir durum olarak görülür,aslında rezillikle sınırlandırmak da saçma, sizi güçlü sanan insanların size olan güvenini de sarsmak oluyor sanki
  • işyerinde yapılan bir eylemdir. sıkıntılarınız vardır, evde bırakıp gelememişsinizdir. bir yazı okursunuz veya bir şarkı dinlersiniz. bazen ona bile gerek kalmaz, işyerinizde çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla göz göze gelirsiniz. ona anlatamazsınız o an, gözleriniz nemlenir, kafanızı çevirirsiniz, boğazınızdaki düğümler devreye girer ve yutkunursunuz.
  • bağıra bağıra özgürce ağlayamama durumu. ağladığını belli etmemek zorunda olduğun yerlerde wc kısmen de olsa imdada koşar.

    edit:imla
  • ailenin büyük çocuğu olunca insan, boyundan büyük mesuliyet yükleniyor ya da kimbilir belki büyükleri, omzuna kaldırabileceğinden fazla yük yığıyorlar. kimin kime neyi niçin yıktığını bu başımla bile kavrayamamışken ben, evin büyük çocuğu, gurbetçi babanın ilkokul çağındaki kızı, her yaz bitiminde, içime doğru biriken üzüntümle, özlemimle günlerce yataktan kalkamazdım. babanın kokusu bile bambaşka iken ve dahası o kokuya bile daha doyamamışken, daha oynanmamış binlerce oyunumuz, anlatamadığım onlarca hikayem dizlerimde beklerken, dizlerimdeki yaralarım iyileşmemişken, gece korkmadan uyumayı öğrenemişken, bunları anlatabilecek kadar büyümemişken, giderdi babam elinde siyah çantası. sarılmazdı, sarılsa bilirdi ağlayacağını, ağlayacağımı. bir benim içime, bir de babamın içine akardı veda yaşları. bilirdim ağlasam, evin içindeki hüzün, en karasından mateme çevirecek rengini, bilirdim annemi, kardeşimi. annemle kardeşimin hıçkırıkları ile uğurlarken babamı, ben boğazımdaki derin yumruyu yutmaya çalışır, gözümden firar eden yaşları da, başımı kaldırmadan, yüzüme dökmeden akıtırdım. giderdi yine de babam, bense döndüğünde yüzünü unutmaktan, görüp de hatırlayamamaktan ne çok korkardım.
hesabın var mı? giriş yap