*

  • daha çok konuşamıyorum adıyla bilinen ilhan irem şarkısı.
  • huzursuzlugun ve kasvetin coktugu saatler toplamı.
    can sıkıntısı ve ilhan irem'in dedigi gibi konuşamamak, susmak, susa kalmak..
    cok guzel bir ruyanın bitmemesi icin yatkatan kalkmak istemezmişcesine zamanı o an'a baglayıp bırakmayı istemek, tedirgin olmak, ürkmek.
    hepsini içinde barındıran saatler toplamı..
  • karanlığın bir başka vurduğu, sabahın tum sabahlardan daha uzakta kaldığı, gecenin gizemi yerine buhranını getirdiği akşamlardır. soğuk ve yalnız yatağa girmektense pencere kenarında üşümenin tercih edilmesiyle uzun olurlar ayrılık akşamları.
  • ayrılmayı isteyen kişi tarafından bile gerçekleştiğine bir türlü inanılamayan saatlerin geçtiği...sanki bambaşka biriymiş gibi dolaşıldığı...söylenenlerin algılanamadığı ve özellikle de ayrılınan kişinin aramasıyla suçlu bile hissedilen akşamlar...
  • atlatılamssa sabahı acilde sonuçlanan, rezalet akşam. bi anda bütün planlarınız, hayalleriniz, kısaca herşeyinizin, dalıp da çıkartamayacağınız kadar derine battığını hissettiğiniz, ve fakat elinizden de bi şey gelmediği zaman döneminin başlangıcı. o da geçiyo. (bkz: nobody dies from broken heart)
  • korkuyla midenizin büzüştüğü, bomboş kalmışlığın üşümesiyle ayak parmaklarınızın buz kestiği aksamdir
  • "mümkünse" müzik dinlemekten kaçınılması gereken akşam.
  • yıldızsız, dolunaysız, bol kara bulutlu simsiyah bir akşamdır.

    gün sabah olmadan, öğleni, öğleden sonrayı yaşamadan akşamı getirmiş ve kararmıştır artık ve uğursuz baykuşlarla dolmaya başlayan gecenin erken inmişliği vardır ruhunuza. insanın yüzünü yalayan sert rüzgar, artık umutsuzlukla dolu vücudu taşıyamayacak kadar yorulmuş, ayakların feryadıyla beraber oturtur insanı deniz kıyısında bir banka; ve yapılan hataların neler olduğunu düşünmeye başlarsınız, kararmaya yüz tutmuş dalgalı denizin sonsuzluğuna bakarak.

    kendinizle mahkemeniz burada başlayacak ve bir ömür boyunca aklınıza her ayrılınan kişi geldiğinde devam edecektir,

    ben öyle yaptım çünkü şu şöyle şöyleydi o haksızdı...
    sonra ... oldu... böyle söyledim ben de çünkü o haksızdı...
    sonra ... şöyle bir yere gitmişti kızarım tabii o haksızdı...
    o hep haksız olacak o anda...

    ve gerçekten yalnız olduğunuzu anladığınız o kabullenme anına kadar bu şekilde devam eder adaletsiz sorgulama... ve bu mahkemenin sonunda çevrenize tekrar baktığınızda artık onun olmadığını bu ilk akşamdan itibaren her akşamın onsuz geçeceğini anlarsınız ve onsuz bir yaşamı düşünmeye başladığınız ilk akşam o akşam olur...

    ilk akşamdır onsuz geçen ve bu kabullenişin hemen ardından gerçek mahkeme başlar belki de en kötüsü bu olacaktır...

    - evet o bunu bunu bunu söyledi bana ama, benim kızmama gerek yoktu, o haklıydı, neden o zaman böyle düşünmedim?
    - olsun şöyle şöyle söylemişti, aaaah nasıl unuturum o gün çok önemli bir toplantısı/iş görüşmesi vardı... alttan almalı, anlayışlı olmalıydım...

    ve gerçekleri fark ettiğiniz anda elinizi uzatırsınız ileriye doğru, sanki artık tamamen siyahlara bürünmüş olan denizin içerisinden çıkıp gelecek sizi affettiğini söyleyecekmiş gibi...

    ama eliniz hep boş kalır...
    ve elinizin boş kalacağı ilk akşamdır ayrılık akşamı...
  • anılar o nalet olası anılar aklına geliverir düşüne düşüne aglaya aglaya uyursun sonra birden sıcrayarak uyanırsın artık uyuyamazsın tüm gece o acı öle bi sarmaya baslarki içini anıları düşünüp tekrar uykuya dalmak istersin ama nafile bu sefer anılar uykuya cekilmiştir sen kalakalmışsındır öle...sonra uyu uyuyabilrsen dakikalar hatta saniyeler gecmek bilmez elin telefona gider ama olmaz arayamazsındır aglarsın sesin hıckırıkların duyulmasın diye yastıgı ısırırsın sonra yatagın içinde dolanır durursun bi bakmıssın hava aydınlanmıs işte kendinle cebelleşirsin tüm gece kendinle basbasa kalırsın saatlerce düşünmen için cok zamanın vardır ama yapabildigin tek sey aglayıp sızlanmaktır cünkü beklemekten baska birseyin yoktur...
hesabın var mı? giriş yap