*

  • modern dünyanın kendisinin sebep olduğu her bir hastalığa hap gibi şifalar aradığı düşünülürse, pek faideli bir eserdir bu, seneca'ya aittir, kamuya mal olmuştur, an itibariyle ekşi sözlük'e de.

    fransız feylesofu, matematikçisi descartes 18 ağustos 1645 tarihinde kraliçe elisabeth'e bir mektup yazıyor bu eserle alakalı, en azından bir şey yazma gibi bir isteğimin olmadığı şu anıma bir şifa da bu olsun bakalım. geleceğe sipariş bu entiri, geleceğe sipariş bir paylaşım. gözünü seveyim sanal ortamdaki adaletinizin.

    buyrun bakalım:

    *
    *
    *

    prenses elisabeth'e

    18 ağustos 1645

    bundan önce seneca'nın kitabında (de vita beata) neden bahsetmesi gerektiği üzerine düşüncemi söylemiştim. şimdi onda neden bahsettiğini ele alacağım. kitabında başlıca üç şey görüyorum: birincisi, üstün iyinin ne olduğunu anlatmaya çalışıyor ve onun birçok tanımlarını veriyor; ikincisi epikuros'un kanaatine karşı savaşıyor; üçüncüsü, buyurdukları kurallara göre yaşamıyorlar diye feylesoflara çatanlara karşılık veriyor. bu şeylerden ne tarzda bahsettiğini daha yakından görmek için kitabının her bölümü üzerinde biraz duracağım.

    birincide akıldan çok örnekle göreneği güdenlere çıkışıyor, "hayatta", diyor, "hiç düşünülmez, daima inanılır". bunun yanında en bilge sanılanlardan öğüt almayı da doğru buluyor, ama insanın onların kanaatlerini sigadan geçirmek için kendi muhakemesini kullanmasını da istiyor. bunda ben de tamamiyle onun fikrindeyim, zira her ne kadar birçokları kendiliğinden doğru yolu bulamasa da, bununla beraber, başka birisi açıkça gösterince, yeteri kadar görmeyecekler pek azdır; boylece, ne olursa olsun, en bilgelerin öğüdünü aramaya özendiği ve ruhunun bütün kuvvetlerini güdülmesi gereken incelemeye verdiği zaman insanın vicdanını memnun etmeye ve ahlâk üzerine edindiği kanaatlerin en iyi kanaatler olduğuna inanmaya hakkı vardır. fakat seneca burada güzel sözünü süslerken düşüncesini ifadede tümüyle haklı değildir. nitekim, "kalabalıktan çıkalım, bilge oluruz" dediği zaman, sanki bilge olmak için acayip olmak yettiğini söylüyor gibidir. halbuki demek istediği hiç de bu değildir.

    ikinci bölümde, birincide söylediğini başka sözlerle anlatmaktan başka bir şer yapmıyor gibidir; yalnız herkesçe iyi sanılan iyi değildir; sözünü ilâve ediyor.

    üçünde de, yine bir sürü üstünkörü sözlerden sonra, sonunda üstün iyi üzerine kanaatini söylüyor. "üstün iyi, eşyanın tabiatına uygundur" diyor ve "tabiatın örnek ve kanununa uymak bilgeliktir ve mesut hayat tabiatiyle ahenklidir" diyor. ben bu anlattıklarının hepsini pek karanlık buluyorum. zira tabiattan tabii temayüllerini anlamadığı muhakkaktır, çünkü çoğu kere onlar bizi kendisine karşı savaştığı şehvet peşinde sürüklüyor; fakat sözünün sonu bizi şuna hükmettiriyor ki, "eşyanın tabiatı"ndan tanrının dünyada bulunan bütün şeylerde kurduğu düzeni anlıyor ve bu düzene de yanılmaz ve irademizden bağımsız gözüyle bakarak, "eşyanın tabiatı" na rıza ve onun kanun ve örneğine uyma bilgeliktir; veyahut da hıristiyanca söylersek, bilgelik tanrı 'nın iradesine boyun eğmek ve bütün işterimizde onu yerine getirmektir; "mesut hayat da kendi tabiatına uygundur " , yani "saadet böylece dünyanın düzenine uymak ve başımıza gelen her şeyi iyi bulmaktır" diyor. bu ise hemen hiçbir şeyi açıklamadığı gibi, hemen sonunda, "ruh sağlam değilse, bu saadet olmaz" diye ilave ettiği ile de ilgisi iyi görülmüyor, eğer tabiata göre yaşamaktan gerçek akla göre yaşamayı anlıyorsa, başka.

    dördüncü ile beşinci bölümde, üstün iyinin başka birkaç tanımını daha veriyor; hepsinin birinci tanımın anlamı ile bir ilgisi varsa da, hiçbiri onu yeterce açıklamıyor; ayrılıkları da seneca'nın, söylemek istediğini iyice anlamadığını gösteriyor. zira bir şey ne kadar iyi kavranırsa, tek bir tarzda ifade etmeye de o kadar kuvvetle karar verilir. en iyi bulduğumu sandığım yer beşinci bölümdedir. orada diyor ki: "mesut o kimsedir ki, akıl sayesinde ne arzu eder ne de korkar, mesut hayat da doğru ve şaşmaz bir hüküm üzerinde sağlamlaşır." ama ne sebepten hiçbir şeyden korkmamak, ne de hiçbir şey arzu etmemek gerekliğini öğrenmedikçe, bütün bunların bize pek az yardımı vardır.

    aynı bölümlerde saadeti zevkte bulanlarla savaşmaya başlayıp, sonraki bölümlerde de devam ediyor. bunun için öteki bölümleri ele almadan önce, bu mesele üzerine fikrimi söyleyeceğim.

    ilk olarak, saadetle üstün iyi ve işlerimizin yönelmesi gereken son gaye ve hedef arasında bir ayrılık bulunduğunu görüyorum: zira saadet üstün iyiye sahip olmaktan doğan ruh memnunluk ve hoşnutluğudur. ama işlerimizin gayesinden, her ikisini de anlayabiliriz, zira üstün iyi bütün işlerimizde hedef edinmemiz gereken şey olduğu gibi, ondan doğan ruh memnunluğuna da, bize üstün iyiyi arattıran cazibe olduğundan, haklı olarak gayemiz adını veriyoruz.

    bundan başka epikuros'un "şehvet" sözünü kendisine karşı savaşanlardan başka manada aldığını görüyorum. zira hasımlarının hepsi bu sözün mânasını, duyuların zevkleri içinde kalarak daraltmışlardı. o ise seneca ile başkalarının yazdığından da kolayca anlaşılacağı gibi, tam tersine olarak, onu bütün ruh memnunluklarına yayıyordu.

    böylece müşrik feylesoflar arasında üstün iyi veya işlerimizin gayesi üzerine başlıca üç kanaat vardır: birincisi, üstün iyinin, şehvet olduğunu söyleyen epikuros'un kanaati; ikincisi üstün iyinin fazilet olmasını isteyen zenon'un kanaati; üçüncüsü de, üstün iyinin vücudun olduğu kadar ruhun da bütün olgunluklarından mürekkep olduğunu söyleyen aristo'nun kanaati. bu üçü müsait şekilde tefsir edilirse, doğru olarak kabul edilebilir ve aralarında bir uyuşma bulunabilir.

    zira aristo umumi olarak bütün insanların tabiatının üstün iyisini, yani bütün insanların en olgununun sahip olabileceği iyiyi göz önüne aldığı için, onu insan tabiatının erişebildiği bütün olgunluklardan tertip etmekte haklı idi; ama bu bizim hiç de işimize yaramaz.

    tersine zenon da her insanın tek başına ulaşabilebeği iyiyi göz önüne aldığından, üstün iyinin ancak fazilette olduğunu söylemekte haklı idi. çünkü, ancak fazilettir ki elde edebileceğimiz, nimetler arasında tamamiyle irademize bağlıdır. fakat senaca bozukluklar arasında bir ayrılık göstermeksizin hepsine eşit gözüyle bakarak, fazileti o kadar şehvet veya zevk düşmanı olarak göstermiştir ki, melankoliklerle kendilerini tamamiyle vücuttan ayıranlardan başka mürit bulmamıştır.

    sonra epikuros da saadetin neden ibaret bulunduğunu ve işlerimizin hedef ve gayesi ne olduğunu gözden geçirdiğinde, bunun zevk, yani ruh memnunluğu olduğunu söylemekte hata etmemiştir; zira her ne kadar yalnız vazifemizi bilmek bizi iyi işlere zorlasa da, bununla beraber, eğer yaptığımızdan zevk almazsak, hiçbir saadet duymayız. fakat "zevk" adı çokça kaygı, sıkıntı ve nedametle birlikte veya onlardan sonra doğan yalancı zevklere verildiğinden, birçok kimseler epikuros'un bu kanaatinin rezileti öğrettiğini sanmıştır. doğrusu fazileti de öğretmiyor. fakat nasıl bir hedefe isabet ettirene bir mükâfat verilen yerde mükâfatı görenlere hedefe atma arzusu verilir, fakat hedefi görmedikçe, mükâfatı kazanmazlarsa ve hedefi görenler de, kazanacak bir mükâfat görmedikçe, hedefe atmazlarsa; aynı suretle hedef olan fazilet de, tek başına görüldüğü zaman, insanda büyük bir arzu doğurmaz; fakat faziletin mükâfatı olan memnunluk da, faziletin yolunda gidilmedikçe kazanılmaz.

    böylece burada saadetin ancak ruh memnunluğundan, yani alelûmum memnunluktan ibaret olduğunu çıkarabileceğimi sanıyorum; zira her ne kadar vücuttan gelen birtakım memnunluklar bulunsa da, bununla beraber ruhta bulunmayan hiçbir memnunluk yoktur; fakat sağlam bir memnunluk sahibi olmak için faziletin yolunda gitmek, yani en iyi olduğuna hükmettiğimiz her şeyi yapmak için sağlam ve sabit bir irade sahibi olmak ve aklın bütün kuvvetini de iyi hüküm vermek için kullanmak lâzımdır, seneca'nın bunun üzerine yazdığını başka bir zamana bırakıyorum; zira bu mektubum çok uzadı ve bana ancak her zaman söylediğimi yazacak kadar yer kaldı.

    madam,

    altesinizin,

    pek saygılı ve pek itaatli kölesi,

    descartes

    kaynak: descartes, ahlak üzerine mektuplar, sf.34-39, çev. mehmet karasan, mf.v., ikinci baskı ankara 1960.

    *
    *
    *

    seneca'nın de vita beata'sının

    latincesi için:
    http://www.thelatinlibrary.com/sen/sen.vita.shtml
    http://www.intratext.com/x/lat0079.htm
    http://www.readme.it/libri/2/2038032.shtml
    http://www.latin.it/autore/seneca/de_vita_beata

    almancası için:
    http://www.literaturknoten.de/…lueck/glueck1_1.html
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap