• (bkz: muddessir 31)
  • the matrix reloaded da bu konu i$lenmi$ ve hem the oracle hem de merovingian tarafindan "you didn't come here to make the choice. you've already made it. you're here to try to understand why you made it" diye neo'nun kafasina kafasina kakilmi$tir..
  • küçük bir kız çocuğu sek sek oynar. o bir ustadır... paradokslar, atlama ipi ve çift atlayan da ustadır.
    (bkz: kapali sistem analizinde belirlilik)
  • bu konuyla -az da olsa- ilgili bir arastırma projesinin hikayesi için (bkz: olga krusceva).
  • özgür irade, zihnin, hem davranışlarının nedenlerinin kaynaklandığı kendi alt unsurlarını, hem de davranışlarının yol açtığı sonuçların dış dünyada yayılan etkilerini algılayamamasından kaynaklanan bir yanılsamadır. zihin bir nedenler-sonuçlar örgüsünün sadece bir noktasındaki tek bir birimdir. nedenler ile sonuçlar sonsuz küçükten sonsuz büyüğe doğru ilerlemektedirler. zihin ise ne kadar gelişmiş yahut ne kadar basit olursa olsun, sınırlı maddi varlığının sağladığı sınırlı algılayışıyla sonsuzluğu algılayamaz. bu algılayamazlıktan dolayı içten gelen her veri "gaipten" gelir ve davranışların her sonucu "gaibe" gider. bir kişi bir olaya dışardan bakıp o olayın dahil olduğu neden sonuç silsilesini takip edebilmekte iken kendi varlığının dahil olduğu neden sonuç silsilesini takip edemez. dolayısıyla evrendeki mevcut her zihin kendi kendini algılayışta özgür iradelilik, ereksellik yanılsaması içidedir. aslında bir mekanizmanın iç işleyişinden başka bir şey olmayan zihin kendisini o mekanizmanın karar merkezi olarak algılar.

    determinizm için verilen en klasik örneği, "taşı atınca yere düşer" örneğini inceleyelim. daha basite indirgemek için kütle çekimiyle etkileşen temel bir parçacık alalım ve "serbest her proton kütle çekimi doğrultusunda hareket eder" diyelim. proton bu hareketini "kendiliğinden" mi yapmaktadır? kendisiyle etkileşen kütle çekim alanı, yahut graviton gibi parçacıklar onu bir yöne doğru "ittirmekte" midirler? yoksa etkileşmek dediğimiz şey birbirini algılamak ve ne yapacağına karar vermek süreçleri midir? kanaatimce protonun kütle çekim alanı gördüğü yerde ileri doğru kan ter içinde koşturmakta olduğu olasılığına çok da gülüp geçmemek icab eder, zira bizim bir protona baktığımız kadar yukardan ve dışardan dünyaya ve bize bakan bir gözlemci olsa idi, güneş sisteminin oluşumu, canlıların gelişimi süreçlerinde nasıl davranmakta olduğu deterministik şekilde gayet açık gözüken insanların "özgür irade" sahibi oldukları savına her halde epeyce gülerdi.
  • nedenselliğin nasıl erekselliğe dönüştüğünü biraz daha açıklamak isterim.

    evvela zihnimizin katmanlı yapısını hatırlayalım. bilinç dediğimiz yapı zihnimizin kendi kendisini algılayabilen en üst noktasıdır. bu en üst noktanın altında psikolojik, genetik ve algısal alt yapıların bulunduğu bilinç dışı bulunmaktadır. biz bilinç dışında neler olup bittiğini doğrudan algılayamayız. biz algılayamasak ta bilinç dışımız gerek içgüdüsel nedenlerle, gerekse duygusal nedenlerle bizi bazı eylemler gerçekleştirmeye sevketmektedir.

    örneğin, yakınında bir kadın kalçası algılayan bir erkek, algısal süreçlerinde oluşan kadın bilgisinin içgüdüsel kayıtlarında değerlendirilmesi sonucu kadın kalçasını elde etmeye doğru yönlendirilmektedir. durum tamamen neden-sonuç iilişkisi dahilinde, deterministik olarak gerçekleşmektedir. fakat kişi bu süreçlerin hiç birini algılayamamaktadır. tek algıladığı görüş alanındaki kalça ve ona doğru sevkediliş duygusudur. sevkedilişin nedenleri ortada olmadığı için o bu algıyı kendisinin ona doğru gitmek istediği şeklinde algılamaktadır. yani aslında kalçaya doğru itilmekte, fakat itilme işlemi algı sınırları dışında olduğundan, ve fakat itiliş eğilimi ve itildiği hedef algı sınırları dahilinde olduğundan, hedefe kendi kendine meylettiğini, hedefi amaçladığını sanmaktadır.

    burada, canlılık için en temel ve mekanizması en basit eğilimlerden olduğu için cinsel eğilimi örnek verdim. ancak vudgulamak istediğim nokta, hayatımızdaki her eğilim ve her eğilimin hedefindeki seçenekler arasında yaptığımız her seçimin, her zaman belleğimizde kayıtlı deneyimlerimizden ve genetiğimizde kayıtlı içgüdülerimizden kaynaklanmakta olduğudur.

    susayışımız ile su içme eğilimimiz arasındaki nedensel bağı algılayabilmekteyiz. fakat su içme işlemini gerçekleştirmek için mutfağa doğru hamle edişimiz bize ereksel görünmektedir. zira susuzluk bilinçli olarak algılanır, suyun mutfakta olduğunu da bilinçli olarak biliriz, ama suya ulaşmamızı emreden içgüdüsel süreçleri ve mutfağa doğru bizi yürüten mekanik süreçleri bilinçili olarak algılamayız, bunlar bizim için "kendiliğinden olan", bizi "sevkeden" bilinmez süreçlerdir. biz onları bilemediğimizden onlara "libido", "yaşama sevinci", "yaşama enerjisi" gibi adlar veririz.

    aslında hepimiz bize çarpan beyaz top nedeniyle deliğe doğru yuvarlanan, ama beyaz topun çarpışını algılayamadığı için kendini deliğe doğru gitmek arzusuyla dolu sanan bilardo toplarıyız.
  • özgür iradeyi determinizmin gaddar dişlilerinden kurtarmak için belirlenebilirliğin dışına çıkabilmek gerekir. iradenin varlığı, sadece tanrının varlığı ya da yokluğuna ya da kainata ne şekilde müdahale ettiğine değil aynı zamanda insanların kainatın geri kalanı ile nasıl etkileştiğine de bağlıdır. dünya neden güneşin çevresinde dönüyor sorusuna newton fiziği ile cevap vermeye, içlerinde etkin olan kuralları bilemediğimiz, hiç görmeyip görmeyi de ummadığımız kara deliklerin çevreleri ile etkileşimlerini fizik kuralları çerçevesinde açıklamaya çalışan biz insanların, kendi davranışlarımızı bizzat kendi irademize bağlayabilmemiz için karar verme süreçlerinin herhangi bir aşamasında bir kurala bağlı olmayan ve yine de kainat ile etkileşmekte etkili tercihli kuvvetler keşfetmemiz gerekmektedir. yani beynimizin içerisinde fizik yasaları her zaman dışarıda oldugu gibi geçerli olmamalıdır; öyle ki sinirlenince birilerini öldürmemem için beynimin bir yerlerinden başlatılan elektrokimyasal iletinin, yine beynim içerisinde bir yerlerde, maddeyi ilgilendiren yasalara tabi olmayan bir erk tarafından durdurulması gerekmektedir. yani özgür irade sahibi oldugumuzu düşünerek yaptığımız, siyah topu deliğe sokacak açı ve hızda gönderilen beyaz topun, kurallara bağlı olmayan, hesaplanamaz lakin yine de madde üzerinde etkili kimi büyüklüklerce yönlendirildiğine inanmaktır.

    ilginçtir, kimi insanlar kuantum fiziği anlatıları içerisinde yer alan belirsizliğin gerekli hareket serbestliğini sağladığını düşünürler. onlara göre kainat bir zamanlar sandığımız gibi hesaplanabilir değildir ve bizler bu hesaplanamazlıktan faydalanarak kendi tercihlerimizi yaşamaktayız. eğer durum gerçekten böyleyse, eğer irademizin kaynağı düşük enerjili parçacıkların kimi niteliklerini tespit etmekte yaşadığımız zorluksa, (ne acı ki) irade de bize değil elektronlara aittir o zaman ve bir taş parçası da sahip oldugu trilyonlarca düşük enerjili parçacıktan ötürü en az bir insan kadar özgürdür. insanlarda, bu belirsizliğin karar verme süreçlerine etki etmesini sağlayan ve diğer varlıklarda bulunmayan kimi niteliklerin bulundugu öne sürülebilir lakin bana kalırsa bu, çok daha basit bir şekilde açıklanabilecek bir durumu, arzu edilen yönde sonuçlar çıkartmak için zorlamaktan başka bir şey olmaz.

    özetle varolan bilgilerimiz çerçevesinde biz insanların özgür irade sahibi yaratıklar oldugunu düşünmek için hiç bir gerekçe yoktur ve fakat, yine sahip oldugumuz bilgilerin sığlığı yüzünden, insan davranışlarını özgür iradelerinin bir sonucu olarak algılamaya devam etmekteyiz.
  • (bkz: merovingian)
hesabın var mı? giriş yap