16 entry daha
  • bu filmde fassbinder alternatif bir bergman. yalnız fassbinder filmlerinde çözüm bergman'ınkiler gibi anlama oranı ve derinliğinin artmasıyla değil, çelişkiler ve otorite/güç ilişkilerinin netleşmesi veya karmaşıklaşmasıyla dinamik yumaklanma ve yırtılışlar halinde bulunur, en azından aranır.

    "inanmak mı? bunun inanmakla ilgisi yok. elbette beni sevdiğine inanıyorum.
    ama beni sevmediğini sanıyorum."

    çok sağlam film. tabii klostrofobik, yavaş, diyaloglara, duyguların yapısına dayalı bir film. zamanında üniversite başında grupça izlemiş ne anlamış ne zevk almıştık, hatta travmaydı. bizim için ağırmış. sıkılmışız. yaşam hakkında ne biliyorduk? göz ve sanat disiplinimiz yoktu. film aşkın ve aşktaki acımasız eşitsizliğin üstüne kurulu. bu filmde tam tipik fassbinder olmaya başlamış. klostrofobik olduğu halde canlı renkli. flu veya soğuk değil, karanlık değil. adeta gizlemek değil açmak, açıklamak, göstermek, herkese anlatmak istemiş. tane tane, diyalojik, sıkıcı tarafları olmakla birlikte aşkın ruhunu, ilişkinin dehlizlerinde aşkın nasıl sersefil olduğunu göstermiş. tane taneliğine bir gösterge de hanna schuygulla'yı açıkça olumsuz bir rolde kullanması. sevmeyen, seveni kullanan rolünde. bencil, çıkarcı, kariyerci. a, tabii bir de kadın kadına aşık oluyor, çekimine kapılıyor ve hemen dengeler altüst. dolayısıyla film zamanında olasılıkla lgbt/lgbti kitleyi çok olumlu etkilemiş, görünürlüklerine destek olmuştur. sakin soğuk bir ilişki gibi başladığı halde. sonunda eve annesi de geliyor ve petra kızının karin kıza aşkını hazmetmek zorunda kalıyor. tabii aşık olan sözünü sakınmaz, hem çevresindekilerin ikiyüzlü maskelerini alaşağı ediyor hem köpek gibi özürler diliyor, yeniden yaltaklanıyor. acı acı da terk edilmek zorunda kalıyor. sevdiğinden gelmedikçe onu arayan bütün mesajları yüzgeri çeviriyor. başa dönüp anımsatalım, baştan sona hep göz önünde olan bir hizmetçisi marlene var, o da kadın ve petra marlene'e sert davranıyor, aşağılıyor. emir kipiyle konuşuyor. hizmetçi hırslı ve onun her şeyini biliyor ama, hep hırsını saklıyor; dilsiz uşak gibi her emri sineye çekiyor. bütün maceralarına tanık. sanki becerilerine ortak, petra desen çiz diyor, kadın kendisi modacı, çiziyor. hizmetçi marlene sessizce hem onu dinliyor hem denileni yapıyor. hem içkisini getiriyor hem sevişmesini izliyor veya dinliyor, hem daktilosunu yazıyor. petra'nın kendi kızı ancak doğum gününde görünüyor, yan unsur. filmde sadece kadınlar oynuyor, modacı petra sık sık peruk değiştiriyor, mekan tekliği var zaten demiştik. erkeklerden bahis var ama oyuncu yok.

    bu aşk hikayesi zihin* içinde geçmekte. tüm karakterlerin kadın oluşu bunların parça kişilikler olduğunu ve birliğin kişi/zihin birliği olduğunu gösteriyor. elbette aynı anda dış dünya ve dış ilişkiler de geçerli olabilir, engel yok. bu alternatif bir okuma. içimizde mikrokozmos var. bir ek tahmin, fassbinder acılı ve kokainman, uyuşturucu bağımlısı ya. aşkı uyuşturucu kriziyle, uyuşturucu yoksunluğunu aşkla anlatmış. uyuşturucunun romansını, umut evresini kısaca anlatıp sonra sanat ağırlığı ve odağını bağımlılık dehlizlerine ve yoksunluk krizine vermiş gibi. aşk ile uyuşturucu öyle de cuk oturuyor ki birbirlerine. bazı insanların aşktan öcü gibi korkması boşuna değilmiş.

    fassbinder uyuşturucu madde temsili olarak zihinde sevileni (karin) koyuyor. sevilenin yaşam öyküsünde dikkat uyarısı var. filmde babam diyor sevilen, yok yere işten atılınca annemle geleceklerini göremedi; annemi öldürdü, kendini de astı. (bana yaklaşma, kırmızı alarm.) fassbinder kendi geleceğini bilmekte veya korkmaktaymış. kim korkmaz? hem duyarlı hem bağımlısın, her yerin de çelişki ve muhalefet kaynıyor.

    bu bakışa oranlayınca filmi fazlaca umutlu bitirmiş. yoksunluk krizinden geçen demedik ve yapmadığını bırakmayan petra yatışıyor, düze çıkıyor, herkesi savalıyor. en sonda marlene hizmetçiye alıcı gözle bakıyor. özür dilemeliyim ve yeniden başlamalıyız diyor. özgür bırakacağını ima ediyor. sevinen hizmetçi (yeni kontekstin gereği terk veya ortamı boşaltma, sadeleştirme olarak) hızla bavulunu hazırlıyor, ilk defa evden uzaklaşacak. izinli veya özgür olarak ilk. yorgun ve mutlumsu suratlı petra o giderken huzurlu bir uykuya dalacak gibi. yeni terkin dehşetini filan görmüyoruz yüz ve hareketlerinde. iç dairede sukunet sonunda sağlandı, kriz atlatıldı, kafanın içindeki hayaletler, yarı kişilikler gönderildi. o bakımdan fazla bir umut. ama yoksunluk krizi atlatan herkes cidden büyük özgüven ve umutla dolar. onları çeldiriciler, tökezleticilere karşı uyarmak çaba gerektirir.

    edit: filmde arka fonda pek çok sahnede görünen resim fransız nicolas poussin'in 'midas and bacchus' resmi. demek ki neymiş, dionysos eşşek kulaklı krallari bile delirtebilirmiş. tabii o resmin yorumlanması, filmin anlamına eklemlenmesi gerekiyor.

    ***
    yıllar sonrasının siyah beyaz filmi brd trilogy'nin ikinci sırasındaki die sehnsucht der veronika voss (1982) havasıyla, ruhuyla petra von kant'ı hemen anımsatıyor, çağrıştırıyor. hatta biri diğerini anlamada benzerlikleri ve farklarıyla birlikte kılavuz olabilir görünüyor.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap