• kişiden kişiye değişen kavram.
    örnek vermek gerekirse; bence en iyi kadin dilsiz kadindir.
  • en iyi taşı gediğe oturtmak
  • görecelidir. dayandigi kriterler açıklanmadıkça sidik yarisindan farki olmaz..
  • surekli bir mukemmel arayisinda kalinarak, yetinilmesi bilinmeyen sey.
  • (bkz: best of)
  • kapitalist ekonomilerde bir malı sattırmak için bulunan, sonra da yaşamımızın bütün evrelerine uyguladığımız (sevgililerde bile) saçma, insanın kendisiyle uyuşmayan zorlama sıfat. (örn: yüzyılın en iyi 100 şarkısııııöööğğğaarkkkk!!!!)
  • (bkz: the best)
  • - kravatını düzelttin mi?
    - evet anne.
    - gömleğin? o da düzgün mü?
    - evet anne.
    - tamam, ilk intiba önemlidir, çok iyi gözükmelisin.
    - peki anne.

    liseye başladığım ilk gündü. başarılı bir ilköğretim hayatının ardından, parlak bir öğrenci olarak şehrin en iyi okullarından birine üçüncü sıradan girmiştim, yine en iyilerden biriydim kısaca. şehir deyip geçtiğime de bakmayın, istanbul’dan bahsediyorum, dünyanın en güzel şehirlerinden biri, ya da bize öyle öğretildi hep.

    babam yakın bir zamanda ülkenin en büyük şirketlerinden birinden emekli olana kadar şehrin en güzel semtlerinden birinde yaşıyorduk, emeklilikten sonra durumlar biraz kötüye gittiği için taşınmak zorunda kaldık ama yine de şanslı çocuklardan biriydim, maddi olanaklarım etrafımdaki çoğu insana göre iyiydi, en iyilerden biriydi. bu düşünceler aklımdayken okula varmıştım bile. herkes nizamiydi, tek tip olduğu halde güzel ve pahalı olduğu belli olan kıyafetler, en iyi ayakkabılar, güzel kızlar... her şey iyi geçeceğe benziyordu önümüzdeki dört sene. kaşla göz arasında bir iki arkadaş bile edinmiştim, havadan sudan, okula kaçıncı girdiğimizden, okulun hangi şubesinde olduğumuzdan, futboldan, etraftaki kızlardan konuşuyorduk. söylediğim gibi, güzeldi her şey. yine en iyi ortamlardan birindeydim anlaşılan.

    ilk günü bitirip eve geldim, evdekilere okulu özet geçtikten sonra bilgisayarımın başına oturdum, yeni almıştık bunu okul hediyemdi, en iyilerinden biriydi, biraz onun başında vakit geçirdikten sonra yattım. okul rutinine alışıktım zaten, sonraki sabah, bir sonraki ders, sonraki teneffüs, çarşamba, perşembe derken haftayı bitirmiştim. haftasonu yeni arkadaşlarımla şehrin en iyi alışveriş merkezlerinden birinde yemek yiyip, sonra sinemaya gitmek için sözleşmiştik, birkaç kişilik bir gruptuk, daha ilk haftadan en güzel kızlarla tanmış, sinema davetimize yanıt bile almıştık. öğrencilik hayatımın önceki devresinde birkaç küçük vaka hariç, genelde derslerdeki başarımla ön plandaydım, fakat şimdi sanki bir şeyler değişiyordu, zekamı başka şeylere kullanmalıymışım gibi hissediyordum, dış görünüş olarakta bu yeni gruptaki en iyilerden biri olduğumu biliyordum. bu arada o gün her şey güzel geçmişti, takip eden günlerde de. yalnız başka bir sorun vardı bu defa, dersler. arka sıra tayfası dedikleri tayfanın ta kendisi, elebaşı olmuştum. ilk veli toplantısında bütün hocalarım benden şikayetçiydi, zaten sınav notlarım en kötülerin arasındaydı ilk sınavlar sonunda, ama bütün bunlar hiç ama hiç umrumda değildi. herkesin ilgisinin her zamankinden fazla üzerimde, ve arkadaşlarımın üzerinde olduğunu bilmek mutlu ediyordu beni, herkes yaptığımız fırlamakları konuşuyordu, üst sınıflar bile. kısaca, en piçlerden biriydim.

    ilk senenin sonunda ailemi çok hayal kırıklığına uğratmıştım, hiç böyle olacağını düşünmemişlerdi eminim, ama oğulları değil miydim? bir kere de başarısızlığımı görsünler, yine de bana destek çıksınlar istiyordum, ne de olsa çok iyi birer anne babaydılar. hoş annem biraz utanıyordu her zaman komşularına gururla anlattığı oğlunun başarısız olduğunu söylemeye, karnemi göstermeye, ama biliyordum iyiliğim için üzülüyordu. yaz tatilinde ülkenin en güzel tatil beldelerinin en iyi otellerinden birinde bir süre konakladım. bir süre de güzel bir beldede her sene yanına kalmaya gittiğim çocukluk arkadaşımın yazlığına gittim yine.

    yaz bitti, okula döndüm. her şey yine aynıydı, yine bizden konuşuluyordu hep. daha bu yaşta legal ve illegal neredeyse her şeye bulaşmıştım. olsun, keyifliydi hayat. başka okullardan nakil gelen birkaç güzel kız vardı, biri farklıydı bu arada, anlatamayacağım nasıl bir farkı olduğunu, kendim de hiçbir zaman anlayamadım çünkü ama en iyisiydi içlerinden. buraları kısa geçmek istiyorum, çok fazla konuşasım yok hakkında. bir süre sonra bu kız bana büyülü biriymiş gibi gelmeye başladı, okulda yeterince popüler olduğum için ilgisini çekmekte zorlanmadım, bir süre sonra da okulun en güzel kızlarından biriyle, yani onunla çıkmaya başladım. üç aya yakın beraber vakit geçirdik, aşık oldum, ayrıldık. ilk defa bir şeyler değişiyordu sanki, onu gözümde kendimden üstün bir yere koymuştum, oysa ki her zaman en iyilerden biri bendim, tutulmamalıydım böyle. yapamadım. çok değişik hissediyordum, yenilmiş gibi, ki hiç tahammülüm yoktu yenilmeye ama elim kolum bağlıydı, elde edemedim onu tekrar. nasıl oldu anlamadım ama yapamadım, ben yapamazsam kimse yapamazdı çünkü. öyle olmadı ama, bir süre sonra başka biriyle beraber olduğunu öğrendim, niye gidip o sümsük, karaktersiz herifi tercih etmişti hiçbir zaman anlayamadım, o çocuğun nasıl böyle bir şeye cesaret ettiğini de. çünkü ben en güçlülerden biriydim, döverdim istesem, yapmadım. büyüklük bende kaldı. uzatmamalıyım bu konuyu söylediğim gibi.

    artık biraz daha farklı hissediyordum ama, yine de en iyilerden biri olduğumu biliyordum, hoş çevremde olan ve olmayan neredeyse herkes öyle hissediyordu sanki, böyle bir şey dikkatimi çekmişti. nasıl olabilirdi, göremiyorlar mıydı kendilerinin öyle olmadığını. bu karmaşık hisler içinde geçirdiğim benim için kişisel bir kayıp olan seneyden sonra lisenin son senesine gelmiştim. artık her şeyi, hatta yaşadığım o ağır yenilgiyi bile unutup derslerdeki eski başarılarımı tekrarlamalıydım, başka şansım kalmamıştı, bütün lise hayatım derslerle ilgisiz geçmişti.. zaten ailemin durumu biraz daha kötüleşmişti, uğraşıp duruyorlardı benim için, hem yapılmayacak ne vardı ki? hala en iyilerden biriydim, ve milyonlarca öğrenciye göre avantajlıydım, en iyi okullardan birindeydim bunu kullanmalıydım. en iyi dershanelerden birine yazıldım, ilk birkaç hafta hiç iyi geçmemişti yine, yine de yapabilirim diyordum. yarıyıl tatili geldiğinde öyle olmadığını anladım, bir türlü toparlayamıyordum kafamı ve dersleri. sanırım artık kabullenmem gereken bir şey vardı, artık hiçbir konuda en iyilerden biri değildim, ya da sadece en iyilerden biriydim. bu arada en iyilerden biri olarak girdiğim okuldan son beş sırada çıktım.

    bütün olanlara rağmen son bir gayretle ülkenin en iyi üniversitelerinden birine girmiştim, ama neredeyse en düşük puanlı bölümüne. daha önce neredeyse adını bile duymamıştım doğru düzgün, ortam yine çok iyiydi, etrafta yine hep en iyiler dolaşıyordu, hatta o kadar iyilerdi ki, hiçbir zaman en iyi olamayacağımı düşündüm. haklıydım da. ergenliği atmıştım artık üzerimden ve her şeyi anlamaya başlamıştım, bütün o yıllar, en iyi olduğumu düşünerek boşa geçirdiğim yıllar... zaten hiçbir zaman gerçek anlamıyla en iyi değildim, en iyilerin bir parçasıydım hep, ama onlardan sayılamayacak kadar çok olduğunu anlayamamıştım. geç olmuştu artık, en azından hayatımın bundan sonrasını doğru planlamalıydım. belli bir dönem içime kapandım, depresyona girmek gibi bir şeydi sanırım. fakat problemlerimi halletmiş sayılırdım, ailemle aramı düzelttim, onlar da tekrar durumlarını düzeltmişti bu arada, komplekslerimden arındım, farklı olmakla en iyi olmayı karıştırmıyordum artık, hoş farklı olduğumda kendi düşüncemdi ama olsun. olgunlaşmak dedikleri şey bu yaşadıklarımdı sanırım.

    şimdi her şey yolunda gidiyor, geçen yaz dünyanın en büyük kuruluşlarından birinin türkiye’deki merkezinde staj yaptım, üniversite öğrencisi fotokopici de diyebiliriz aslında. bir ara yine düşünmeye başlamıştım birçok konuda en iyi olduğumu, ta ki sonradan yurt dışında çok iyi bir okula gitmiş olan arkadaşım yazın iş çıkışında dünyanın en büyük otomobil üreticilerinden birinin son modeli olan arabasını şirketin kapısına dayayıp beni alana kadar, kapıyı açıp binerken gülüyordum kendime, sadece biriydim işte, klişeleri kendime hiçbir zaman yakıştıramadım ama, sistemin bir parçasıydım, milyarlarcası gibi kurtaramamıştım kendimi. kurtaranların hikayelerini dinleyerek ve onları kendime idol yaparak hem de... futbol konuştuk biraz arabada, sonra indim ben bir sebepten. ona anlatamıyordum ama, en iyisi benim takımımdı...
hesabın var mı? giriş yap