• lisede uzunca bir süre defterlerimin ön sayfasında yer alan yazı. o yaşında nerden buldun da öğrendin derseniz; (bkz: annenin psikolog olması)
  • kapaginda zakk wylde olan harita metod defterimi kaldirip güne$e tutunca ortaya cikan filigranda yazan yazi.
    (bkz: bizzat yazdim kodunu adamlar bulmus)
  • var olmak algılanmaktır anlamına gelen, george berkeley aforizması.

    ilk bakışta oldukça materyalist bir söylem olarak görünse de, ilgisi yoktur. berkeley'e göre, mühim olan, maddi varlık değil, o varlık hakkında zihinde yaratılan tasarımın gerçekliğidir. bu manada, materyalist bir söylem olduğu şöyle dursun, idealizme daha yakın görünür.

    daha fazla bilgi için;
    (bkz: immateryalizm)
  • bir şeyin varolduğunu söylemek, yani var mı yok mu olduğunu söyleyebilmek için, o şeyin öncelikle algılanması gerektiğini belirten motto. yani önce algılayacağız, sonra.. sonrası ne, var işte artık o algıladığımız şey. yok eğer bir şey algılamadıysak, zaten ‘benim için’ortada bir şey yok demektir. berkeley, bu ‘benim için’ vurgusu yüzünden solipsizmle suçlanmaştır. mahkemesi devam etmektedir.
  • lenin pek şerh düşer berkeleyci bu yaklaşıma (yaklaşımın bulunduğu yer için itinayla bkz. george berkeley, `treatise concerning the principles of human knowledge`) materialism and empirio-criticism'inde. dönüp dolaşıp vardığı yer ne kadar da anlamlı; en nihayetinde olguyu olgulaştırmak gerekiyor. lenin, ernst mach'ın analysis of sensations'ındaki "en saçma rüya bile, herhangi bir olgu kadar olgudur" sözünü hatırlatıp şöyle diyor: "yalnızca en saçma rüya değil, en saçma felsefe de bir olgudur." (lenin, materyalizm ve ampiriokritisizm, 1. kitap, sf.171, çağrı yay., 1975) buradan geliyoruz yeniden "esse est percipi"ye: öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor; kavrayamadığınız şeylerin olmadığını değil "anlam ifade etmediğini" düşünmeniz gerekiyor. en saçma rüyanın bile olgu halinde incelenebileceğini düşünürseniz, lenin'i mutlu etmiş sayılırsınız. oysa lenin aynı eserinde tüm derdi materyalistlerle olan berkeley'i ve "esse est percipi" düsturunu ele alırken sukunetini korur; hatta bir yerde "piskopos berkeley açıkça ve dobra dobra akıl yürütüyordu" diyerek çağının antimateryalistlerine gönderme yapıyordu; oysa berkeley'in başlıktaki ifadeye dayanan alayı karşısında sessiz kalabilmek dönemin materyalistlerince bile pek zordu! lenin sakin adammış! bak bak...

    şöyle diyor berkeley: "'madde' kelimesini kullanmak hoşunuza gidiyorsa, başkalarının 'hiçbir şey' dedikleri yerde onu kullanabilirsiniz." (g. berkeley, treatise..., p.96-197) hal böyle olunca maddeye dayananların dayanakları da ortadan kalkmış oluyor berkeleyci düşüncede; hepsi yere seriliyor: "maddenin ya da algılanmamış cisimlerin varlığı, yalnızca ateistlerin ve kadercilerin temel dayanağı olarak kalmamış, putperestlik de bütün çeşitleriyle bu aynı ilkeye dayandırılmıştır... öyle ki bu kilit taşı bir kere yerinden sökülecek olursa, kurdukları bütün yapının yıkılmaktan başka çaresi kalmaz. artık ateistlerin çeşitli sefil mezheplerinden her birine ait saçmalıklara özel bir önem vermeye gerek kalmaz." (g. berkeley, treatise..., p.94; 92; 203-204)

    verilen örneklerden hareketle piskopos berkeley'in, #16227934 nolu entiride bahsettiğim papa ii. john paul'un özellikle de komünizm ve nazizm'i isevi kurtuluş öncesi tanrı'nın izin verdiği ölçüde "kötülükler" olarak görmesi gibi, materyalizmi kavrama-kavranma silahıyla vurması o denli çelişir ki, isa'nın "maddesel" bedeninde "vücuda gelmiş" kutsal düşüncenin kurtuluşu da kavranmadıkça (koklanmadıkça? görülmedikçe? dokunulmadıkça?) anlamsızdır. bunu hem geçmiş hem de gelecek için düşünüyorum. geçmişte ve gelecekte isa bedensel açıdan percipi'ye muhtaçtı, muhtaç olacak. getirdiği tanrı'nın krallığı'nı kavrayabilenlerle kavrayamayanlar, bana kalırsa, aynı potada eriyip birbirine karışacak, bu sefer antimateryalistlerin alayı gündeme gelecektir: "'isa' (tanrı) kelimesini kullanmak hoşunuza gidiyorsa, başkalarının 'hiçbir şey' dedikleri yerde onu kullanabilirsiniz." ya da bakarsınız, "incil değişti" diyerek müslüman bile olabilirler!

    ne garip değil mi! isa'nın maddeleşmesi de kavranmaya muhtaç; töz arayışını manasız buluyor berkeley, ama söz konusu "kutsal töz" (?) olunca eller kollar bağlanıyor gibi duruyor; oysa berkeley klasik felsefenin ve felsefecilerin belini bükmekle uğraşıyor: "gözlerimle gördüğüm ve ellerimle dokunduğum şeyler vardır, gerçekten vardır. bu konuda en ufak şüphem yoktur. varlığını inkar ettiğimiz tek şey felsefecilerin madde veya cisimsel töz dedikleri şeydir. bu inkarın insanların geri kalanına hiçbir zararı yoktur." (g. berkeley, a.g.e., p.34) şu an bilgisayar var, masası da var; burada maddeyi ararsanız bulamazsınız; varılan yer bu. töz arayışının allah belasını versin! oysa ben isa'ya dokunsam bile varlığını inkar edebilirim. nitekim "edenler" olmuştur. dahası fichte asıl baltasını vurup kafayı kopartmıştır (kant'ı hatırlatacak size): "sırf şeyleri gördüğünüz, işittiğiniz ve dokunduğunuzdan dolayı bunların gerçek olduğunu, sizin dışınızda var olduğunu varsayıyorsunuz. fakat görme, dokunma ve işitme yalnızca duyumdur... nesneleri değil, ancak duyumlarınızı algılarsınız." (feuerbach, werke x. cilt, p.185) daha üst noktada acaba duyumlarımızı da algılamadığımızı sadece "duyumları algılama düşüncesinin de zihnimizde hasıl oluşunu algıladığımızı" ve onun da üstü bir noktada "duyumları algılama düşüncesinin de zihnimizde hasıl oluşunu algıladığımızı" algıladığımız söylenebilir mi? bu nereye kadar gider? bunun ilk ve son noktası nerededir?

    en kolayı "masaya dokunuyorum çünkü var" demek.
  • etrafımızda gördüğümüz tüm 'şeyler'in bizim onları algılamamız sonucu var olduğunu savlayan düşüncenin altın özeti. başlangıçta tamamen maddesiz bir boyutu işaretler gözükmesine karşın, maddesiz dünya tasarımı sadece şeklen böyledir. neden?

    çünkü varlıkların varolmaları berkeley'de bir üst referans sistemi (tanrı) tarafından da algılanmalarıyla 'evrensel' boyutta bağlanmıştır. yani "tekil olarak benim algımın dışında bir sandalye formu, benim tasarımımın dışında-benden bağımsız olarak yoktur" dememin yanında onun daha üst bir algı düzlemi tarafından algılanarak varolmaya her-zaman için devam ettiğini eklersem bir tür ikincil materyalizme ulaşırım, immateryalizme değil.

    sorun, öznel algılamayla kurgulanan varlıkların varoluşlarının (varolmak algılanmadır) bir üst referans sistemiyle 'evrensel' boyuta bağlanmasındadır. bahsi geçen evrensel boyut, elbette maddi gerçekliktir. kısacası, “saf” madde yerine başlangıca algıyla dolayımlanmış maddeyi koyduğunuz vakit maddenin gerçeklik boyutunda –berkeley'inde söylediği üzere- hiçbir eksiltmeye gitmezsiniz. sadece, birinciyle ulaşacağınız sonuçlara çıkan ikincil bir paradigmal yol yaratırsınız. artık klişeleşmiş bir argüman biçimini alan "immateryalizmin, materyalizm üzerindeki zorlayıcılığı" (maddenin "varlığını" kanıtla?) işte bu durumdan -bizzat göz önünde olan maddenin hiç gereği yokken ikinci bir perspektif vasıtasıyla maddesiz alana çekilmesinden- kaynaklanır. maddesizlik evreninin ikincil spekülatif bir maddecilik olmasından.

    biraz da evrim tartışmalarında sunulan "tanrı'nın olmadığını kanıtla" gibi bir şeydir. uçan spagetti canavarı falan işte...
  • "var olmak algilanmis olmaktir."

    george berkeley

    (bkz: berkeley’in algi kurami)
hesabın var mı? giriş yap