• karşı arsaya 3 apartman daha dikiyorlar. daha bir ay olmadan ilk katı çıktı bile müteahhit. bir çocuğun delinen cebinden dökülmüş misketlere benzeyen işçiler manyetik bir alanın etkisindeymişcesine ileri geri hareket ediyorlar. onlar durduğunda zamanın da duracağı hissine kapılıyorum. yeni eğlencem, keşfettiğim bu zaman makinasının işleyişini izlemek. sabah saatlerinde evin bu cephesi güneş almadığından balkona çıkıp keyif kahvemi içebiliyorum.

    bu sabah hafif bir esinti var. taze biçilmiş çimenlerin kokusu geliyor burnuma. kurukahveci mehmet efendi ile hasbıhâl etmenin vakti. yan dairedekiler radyoyu açmışlar . evin hanımı biraz tuhaf. kedilere ses olsun diye dışarı çıkarken radyoyu açık bırakıyor. zaman zaman bizim balkona kaçtıklarına bakılırsa kedilerin sanat müziğini sevdiklerini hiç sanmıyorum. gerçi gençliğimde ben de rock dinlerdim. yaşlandıkca zeki müren de freddy mercury kadar hoşuma gitmeye başladı. zeki müren söylüyor şimdi. şevki bey’in bir bestesi bu. hüseyni makamında. bu makamı severim. güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. barışçıl bir etki bırakır. bestekârına pek bir faydası dokunmamış ama. adamcağız 31 yaşında çekmiş gitmiş bu dünyadan. kahrından değil içkiden. “hicran oku sinem deler. olmaktadır halim beter. bu iftirâk artık yeter...” ah hicran ahhh. nasıl unuturum seni.

    hayatın üstüme yüklediği ağırlıklardan, ruh mudur artık, kişilik midir adına her ne deniyorsa onu geliştireceğime, spor salonlarında ter atıp ağırlık çalışarak kas geliştirmeyi tercih ederdim bana sorulmuş olsaydı. oysa anasını sattığımın bindirdikçe bindiriyor sırtıma. kaçak güreşmemiş, bodoslama dalmışız hep hayatında, kavganın da içine. ama fena bastırıyor bu kez.

    memleketten gelen bir akrabanın saçı sakalı uzun görüp “senin oğlan şirazeden çıkmış yunus efendi” diye pedere ispiyonlamasıyla, evden gelen paradan da olduk. çevirinin suyu kesildi. üstte başta yok. özel ders vereyim dedim ama bu hırpani kılıkla pek güven vermiyor olacağım ki, çocuğunu getiren hanımteyzeler yanlış zile bastık herhalde diyerek geldikleri gibi gidiyorlar.

    okul ev arasını yürüyorum.belimi biraz zorlasa da nefese iyi geliyor. son paramla bir karton sigara aldım. hovardalık yapıp, herzamankinden veren çocuğa malbuş olsun deyip, bir paket de ona bıraktım. boklu tiryaki bokundan vazgeçmez. üste kalanla da 5 kg pirinç. akşamları pirinç lapasına talim.

    itfaiye meydanı’ndan alınma yeşil bir pantolan çekmişim ayağıma. yüzdeyetmişi laylon. sokakta yürürken birinin sigarası değse anında alevleneceğim. öyle bir terletiyor ki namussuz, kıçım pişik içinde. geceleri yatarken havalandırıyorum. o yüzden olsa gerek, her gece it yatağında padişah rüyası görmekteyim. pantolu satan şerefsizin kanki dükkanından aldığım bi numara küçük botlar da fena halde sıkıyor. üstümde ecevit mavisi bir gömlek. manita almıştı. gömleğin eprimiş yakası da kaç zamandır manita yapmadığımızın ispatı. ecevit kasketi de düşürmüştüm bir yerlerden ama koca kafalı olduğumdan nasip olmadı takmak. kış günü de değil ki hırpaniliğimi öküz gibi bir paltoyla saklayayım.yiğidin malı meydanda gerek hesabı ortadayız işte. bizim mal bu kadar, yerse.

    yemedi. kız bastı gitti. mavi gömleği kaldı yadigâr. motorumuzu maviliklere sürecektik, tas tas ışık dökecektik birbirimizin başına. birkaç gündür ne evde bulabiliyordum ne okulda görebiliyordum. sonunda telefona cevap verdi. müsait değilmiş konuşamazmış. neden dedim, neden!!??. öyle olması gerekiyordu dedi. eteğinin hışırtısıyla içimdeki dağlar oynardı yerinden. ne dağ kaldı ne tepe. koca bir boşluk. boşluğun da bir ağırlığı olacağı aklıma gelmezdi.

    geceleri, kabare’nin önünde oyalanıyorum şimdilerde.geceyi yarılamadan eve girmiyorum. arkadaşa yüzüm yok; yok demeye. kiraydı masraflardı derken iyi yüklendik ona da. gerçi harbi çocuk, surat etmiyor hiç ama böylesi daha da çok utandırıyor adamı. bağırıp çağırsa, laf dokundursa ben de postamı koyacağım.

    onu ilk kez, kabare’den çıkarken gördüm. bir kutup ayısının amazonlarda yaşaması ne kadar ihtimal dahilinde ise, onun da elinde bira dolu bir poşet ile önüme çıkması aynı zayıf ihtimali paylaşıyordu. buraya ait değildi. ayağında uzun etek, dalga dalga saçları. elleri ince uzun, ojeli tırnakları. gözleri bir içim su, içim yandı doğrusu. yosun rengi mi desem zümrüt rengi mi? bin orman yeşili. bin kere ava gardner. milyon kere çıplak ayaklı kontes. tamirci çırağı hissiyatı ile bakakaldım ardından.

    akşamı zor getiriyorum. olur da rastlarım diye sancısı tutmuş kediler gibi dört dönüyorum mahalleyi. bir hafta sonra gördüm. iki şişe şarap almıştı bu kez. kapıdan çıkarken o da beni gördü. gülümsedi gibi geldi bana.

    akşamları ben hep ordaydım ama o bir daha gelmedi. okul varlığını sınavlarla hissettirmeye başladı.zaten bitmeyen senfoni olmuştu. sınavlarla birlikte bakımsızlıktan ve açlıktan hastalanınca epey bir süre evden dışarı çıkamaz oldum. annemin hep söylediği bir laf geliyor bugünlerde sıkı sık aklıma. hızır bir kapıyı açmadan diğerini kapamazmış. lafa bak sen. hızır efendi beni kendi meshebinden saymıyor olsa gerek, bir derdi unutturmak için başka dertler veriyor. böylece başımın ağrısından kıçımdaki çıbanın ağrısını unuttum.

    bir kaç hafta sonra, yorgunluktan bitkin düşmüş kalıbımı okulun çayırında dinlendirirken, üstümde bir gölgenin durduğunu hissettim. gözlerimi açtım. yüzünü seçemiyordum güneş tam arkasından vurduğu için ama kalbim çarpmaya başlamıştı çoktan. yerimden doğruldum. pirinç lapası ve sınav gerginliği miydi bana serap gösteren yoksa o muydu gerçekten. stadyumun yerini soruyordu. cevap veriyordum galiba. kendi sesimi duyuyordum ama sanki başkaları konuşuyormuş gibi geliyordu bana. sonra elini uzattı. kolumu tutuyordu. “iyi misin, neyin var” dediğini duydum en son.

    dünyanın en güzel baygınlığını ben yaşadım diyebilirim. kendime geldiğimde bir arabanın arka koltuğunda başım o’nun omuzunda oturuyordum. tanıştık. adı hicran’mış. hicran’ın oku sinemi deldi. içimdeki boşluk, iğne batırılmış bir balon gibi küçülmeye başladı.
  • bu cümleye atıfla yazılanlar karşısında suskun ve kısa kalsa da,
    en ezından kendi başlığında arz-ı endamı lazımdır diyerek
    sözlerini şuracığa yazacağım bir hüseyni eserdir.
    şevki bey nam bestekar tarafından yazılmıştır, hakikaten hem zihinlere,
    hem de kalplere de kerrelerce kazılmıştır.
    ağırbaşlı, mütevazi, koyu yeşil bir mantoyla aksak adım yürüyen bir
    istanbul beyefendisidir.
    koltuğunun altında bir ekmek, ve bir gazeteyle
    akşam vakti boş evine giden birinin ezgisidir sanki.
    az tanınır onlar gibi bu da.
    çok doludur onlar gib bu da.

    hicran oku sinem deler (2 kere )
    olmaktadir halim beter (2 dedim)
    bu iftirak artik yeter

    insafa gel ey siveger
    bir gun olur cagin gecer

    ben asikim biistibah
    olmaktadir halim tebah
    rahmetmemek gayet gunah

    insafa gel ey siveger
    bir gün olur çağın geçer
  • öğrendiğim ilk musiki eseridir*. çok sık kafamda çalar durur. ne zaman canım şarkı söylemek istese, aklıma ilk bu şarkı gelir. nasıl yer etmişse artık...
  • yanyana iki kadın ismi gibi duran cümledir.

    bkz: hicran oku, sinem deler, mustafa keser

    aynı zamanda hicran'a verilen oku emri gözlerden kaçmaz.
  • uzun yıllar önce orta okul yıllarında bu şarkının solfejini yapmıştım. artık nasıl beynime işlediyse hala aklımda, kah çalışırken, kah boş boş otururken tekrarlar dururum.

    notalarını vereyim de tam olsun

    la re do re mi, mi re re do re do re do si la, la re do re mi, mi re re do re mi, la si do re mi (hızlı bir şekilde) mi re re do si do do si do re mi fa mi re do si do si la si, la si re do re mi fa mi re do si re do si si la la.

    sol sol fa sol mi si la sol fa mi, fa fa mi fa sol la sol fa mi re, fa fa mi fa mi fa mi la sol si mi re re re do re mi , la si do re mi (hızlı bir şekilde)

    mi re re do si do do si do re mi fa mi re do si do si la si, la si re do re mi fa mi re do si re do si si la la.
  • tekrar, tekrar, tekrar hüseynî: http://www.youtube.com/watch?v=ii_kquqwlxs
  • bi durdum hesapladım, 15 yıldır bilip söylediğim şarkı imiş. ben musiki eserlerini notalarından öğrenip bi öğreten hocamın bir de kendi sesimden dinledim. hala daha benden güzel söyleyeni yoktur. belki de vardır. ne biliyim, hiç dinlemedim.

    - bu iftirak artık yeter (melodisiyle)
    - iftirak ney hocam? (dümdüz)
    - iftirak ayrılık acısı demektir ekacım, hadi şimdi bi de sen söyle.
  • insafa gel ey şiveger
    bir gün olur çağın geçer.

    canına yandığım hüseynisi
hesabın var mı? giriş yap