• kendini yeni baştan yaratmaktan ya da kendini tanrısal bir anlamda ortaya koymuş olmaktan farklı bir anlamda, insanın kendisini, genetik ve toplumsal şartların dışında, var etmesi durumu.

    aynı aileden gelen, aynı gen ve toplumsal çerçeveye sahip olmasına rağmen iki kardeş birbirinden farklı olabiliyor. demek ki, değişik inanç ve mantıklara göre, çeşitlilik arz edecek olsa da bir şekilde, yaratılmış, zuhur etmiş ya da bir yerlerden dünya'ya fırlatılmış insanın varoluş sancısını, kendisini doğuran annesine, varolmasında katkısı bulunan babasına rağmen kendisini yavaş yavaş, yeniden doğurması gibi bir durum var. bütün değer yargılarıyla iç içe, duyguları ve düşünceleriyle karmakarışık bir şekilde, binlerce şeyi oldurmaya çalışıyor insan hayatı boyunca. asıl soru, neden? bunu neden yapıyor?

    zaten o yüzden kendini yaratmak dedim. kendini yapmak, kendini oldurmak, kendini ispatlamak, kendini yaşamak, istediği gibi yaşamak, varoluş sancısı filan demedim. düşünsenize, insanlar kendisinden bir parça olan çocuklarının hayatını bile nasıl da kendi yaşamlarıyla özdeş tutarlar. hep öyle özdeş ve benzer kalmasını isterler. sadece bir parçası için bu denli sahiplenici ve tahakküm sahibi olmaya çalışan bir varlık, kendisinin varoluşunu kim bilir nasıl önemsiyor. insan en çok kendisi için çabalıyor aslında; başkaları için değil. ister kariyerine odaklansın, ister ailesine, ister serseri bir yaşamı olsun; deneyimlediği şey hep aynı. yaratımın esaslı bir parçası olmak. yapıtı tamamlamak, tamamlayabileceğini sanmak. kendisi üzerinden, olmadı çocukları üzerinden mükemmele ulaşmak. ama en önemlisi kendisini tamamlamak; aslında yaratmaya çalışmak. insandaki ideale ulaşma dürtüsü o denli devasa ki, yaşamın kendisi değil, bu yaratma amacı daha önemli. yoksa kimse cinayet işlemezdi, cezalandırılacağını bile bile, cinnet geçirmezdi, aşık olmazdı, entrika kurmazdı.

    bazen düşünüyorum; gerçekte insan hiçbir şey yapmazdı; eğer idealize dünyasının ona verdiği kendini yaratma dürtüsü bu denli büyük olmasaydı. sadece temel ihtiyaçlarını karşılar ve ölüme direnirdi. ama her şeye direniyoruz, her şeye. ama hiçbir şey kimse için hiçbir zaman mükemmel olmadı, olamayacak; çünkü biz zaten yaratılmışız; değişmeyecek şeylerimiz var. bunlar da ideal dünyalarımızla çakışmayan zaaflarımız. yaratıldığına inanmayanlar içinse çok farklı değil aslında durum. sonuçta insan tek değil. yani hiçbirimiz insan idesi değiliz. dolayısıyla kendimizi yaratırken başka insanlarla çakışıyoruz. onlar bizim zaafımız oluyor; belki düşmanımız belki dostumuz.

    insanların birbirlerinden farkı, bu yaratım sürecinde ortaya koydukları strateji farklılıkları aslında. kimisi insanları hayatında özne olarak görür kimisi ise bu yaratım stratejisinde gerekli bir adım. insanları insan olarak görenler heralde bir diğerinin bir adım ya da basamak olarak gördüğü kişi olmaya da adaydır. kimisi empatiyi ışık olarak kullanır, kimisi ayna tutar başkasının ışığından yararlanır. sonuçta zaman gibi bir kavram var ortada. her şeyi mahveden, insanlara hata yaptıran şeylerden birisi. saatler, günler, aylar; bazen hızla akar, asıl akması gereken zamanda pat diye durur.

    en sonunda kendini yaratmadan herkes ölür. olmadan ölür gideriz. en ama en karmaşık olan yanı ise, öleceğimiz halde mutlu olmakla değil de neden yaratmak işiyle uğraşıp dururuz. mutlu olmak belki de varoluşumuzu gıdıklamak, olmadı boğazlamak arasında gidip gelirken çektiğimiz, uğraştığımız şeylerle göz ardı ederek peşinden koşmaktan hoşlandığımız şeydir.

    velhasılı kelam; insanın içinde öyle bir ikinci benlik var ki; tehlikeli, sanki insanın ilk benliği ile izole edilerek kamufle edilmiş, onu yiyip içip uyuyup rahat rahat mutlu mesut yaşamaktan men eden bir ifrit. öyle bir ifrit ki, kalkıp dağa çıksan peşinden gelir. çünkü içinde. boyundan büyük bir güç.

    http://www.abcgallery.com/d/durer/durer26.html

    albert dürer'in, sağ köşesine, 28 yaşında kendi kendisini yarattığı iddiasını not ettiği portresi. bütün muhabbet burdan çıktı aslında. insanın bir şey var etmekten öte yaratmaya giriştiği, yaşıyorum diyerek boyundan büyük işlere kalkıştığı, kendisini ve hayatını fazlaca önemsediği bir gerçek ama bunu başaran insan olduğuna inanmıyorum ben.
  • kendimizi çoktan yarattık. şimdi onu tanıma aşamasındayız. kitap yani, diyorum ki çoktan yazdık onu. rüyalarımızda okuyoruz kitabımızı. anlıyor, tartıyor ve zihin adlı süzgeçten geçiriyoruz. zihni ne mi söz geçiremedi n sesli?

    sonsuz asla bitmez. bitse sonsuz olmaz zaten. onu okumanın bitip bitmeyeceğini bilmiyorum. iki sayı arası gibi, iki zaman, belki sen ve ben arası gibi. bu yüzden mi gelemedi n sayıla n?

    sadece yazarlar. onlara izin var. meşguliyetleri fazla. bu yüzden mi tekrar yazamadı n okuna n?
  • gecemi ay'la aydınlattın. ölürsem* ekşi sözlük'ten öğrenme, dopdoğrusun*. yazdıkların çok güzel, doğru ve tutarlı. yine de eminim o kadar tutarlı ve doğru değil kendin. bir bakıma ve biraz bana kendimi yeniden yarattırdın, hemi de heyecan ve bir ötekini istemeden merak etme tattırdın. bu durumda: sırma saçlarımdan (olmayan kelimden) sen suçlusun*.

    seni suçlamak* bir özgürlük.
    sana saldırmak daha doğrusu gıdıklamak bir özgürlük.

    bir bütünlük yenilemek, sorumluluk almak asıl-aslen-aslında-aslıyla benim reddedişim olmalı, şansımı kaptırdım. şimdi bir bütünleşme istemiyorum, hazır değilim desem, diyeceksin ki eee*, bu ofsaytta yakalandım* demek. insan o ofsaytta kendinin olmayan bir repliğe tutunuyor. kendinin olmayan replik, zararına olmanın ötesinde kendini-kimliğini tartışılır yani şüpheli hale koyuyor.

    biz olasılıkla kendini kimlik sanan palto ve iç çamaşırlarıyız.

    (ilk giri tarihi: 23.3.2019)

    (bkz: kendini anlatmak/@ibisile)
    (bkz: yoktan var olmak), yoktan var etmek/@ibisile
    (bkz: kendi yolum/@ibisile)
    (bkz: kişilik/@ibisile), kişiliğin oturması/@ibisile
    (bkz: bir adam yaratamamak/@ibisile)
    (bkz: ay aydınlık)
    (bkz: albrecht dürer)
hesabın var mı? giriş yap