• makedonya'da bir kasaba. köprülü/veles'in güneyindeydi galiba. türkler koçana der...
  • makedonya'nin dogusunda yer alan eski bir osmanli kasabasi olan kocana'nin resmi adi.

    uskup'un 120 km. dogusundadir. osogovo daglari ve kocani nehrinin arasinda, 350-400 m. rakimdadir. 26,000 kisilik nufusunun %3'unu en kalabalik 2. azinlik olan turkler olusturur. sehir, makedonya'nin en temiz sehri odulune sahiptir.
  • balkan savaşından ve de o zamanın değişmezi çetelerden kaçarak sarıyere yerleştirilen dedemin ve ailesinin, hasretine dayanamayıp döndükleri, 1. dünya savaşıyla bu sevda burda biter diyerek tekrar anadolu yollarına düştükleri, arabacılık yaptıkları memleketleri. o devirde onca yolu çeteler arasında at arabası tepesinde gitmeyi; döndüklerinde evlerini, topraklarını başkasına verilmiş bulacaklarını bilmelerine rağmen göze alan bu insanları kendine bu derece bağlayan nedirin en güzel cevabı belki de san ton metanastinin sözlerindedir ya da vardar ovasının.
  • nefesli çalgılar grubu olan koçani orkestar'ın oluştuğu şehir. 7-8 sene evvel makedonya turumuzda sırf bu orkestrayı dineyebilmek için koçani şehrine gitmiştik.
    koçani orkestrası'nı nerede buluruz dediğimizde aldığımız cevap şöyle olmuştu: "onlar şuan dünya turnesindeler."
  • yaklaşık bir buçuk aydır, evs programı dahilinde bulunmakta olduğum küçük, sessiz makedon kasabası. yugo ve zastava gibi tito zamanından kalma otomobillere sıklıkla rastlanabilecek, dağların arasında konumlanan ve ortasından nehir geçen, insanların telaşsız ve sakin adımlarla yürüyüp aynı hayatı yaşadığı bir yer. büyük kent hayatına alışmış ve bir yerden beklentileri olan birçok insanın umduğunu karşılamayacak gibi görünse de; sakinliği, sessizliği arayan ve istanbul'da yaşadığı hayattan usanan şahsıma oldukça iyi gelmiştir.

    ilgili program kapsamında ilanı tamamıyla bir arkadaşın aracılığıyla görmüş olup, ilk yurtdışına çıkış olacağı için pek düşünmedim gitme aşamasında. burada, henüz yeni yeni yayılmaya başlayan avrupa birliği çalışmaları kapsamında ilk gönüllülerini alan bir yazılımcının yanında, pek de sıkı olmayan bir rutinde takılıyorum. kentte ilk kez ab projeleri yapmaya başlamış olan diğer organizasyon için web sitesi hazırlamakla başladı işimiz. maharet ve hakimiyet gerektirmeyen photoshop değişiklikleri, internet sitesini coda üzerinden düzenlemek gibi işler geride kaldı. yine de, photoshop'a dair zerre bilgi sahibi olmamaktan, bir internet sitesinde neler nasıl değiştirilir'i hiç bilmemekten evla olduğu için haksızlık etmek istemiyorum. zaten programın esas amacı, insanlar bir yerleri görsün şeklinde.

    yugoslavya dönemine ait otomobil kalıntıları ile kentin en büyük binasının yine o zamandan kalması dışında pek düzenli yerleşilmemiş bir yer izlenimi veriyor. yine de, gökdelenlerin ufkumu çevirmediği, avm olmayan bir yeri istanbul'da imgeleyebilmek zor. insanların kendi halinde, esnek ve anlayışlı oluşları ve geldiğimden bu yana türkiye'de yaşanan tüm gerginliklerden, kaostan, yasaklardan azade kalabilmem burada geçen zamanı daha anlamlı kıldı.

    burada en çok hoşuma giden unsurlardan birisi çingenelerin hayatın içinde olmaları ve kendilerine, en azından türkiye'de olduğu gibi bir ayrımcılık olmaması. yolda, yanımızdaki diğer türk gönüllülerle türkçe konuşurken işitip, yanımıza geliyor ve iletişim kurmak istiyorlar. ayaküstü konuşmalarla başlayan ve güzel ilerleyen sohbet bir akşam yemeğine davet edilmekle son bulabiliyor. tito döneminde tüm yugoslavya'nın bir ayrımcılık olmadan yaşadığını belirttikleri ve ekonomik olarak daha iyi durumda oldukları için o dönemi özlüyor eskiler.

    koçani'ye yakın bulunan en büyük yer stip denilebilir. kentte üniversite okuyan hemen hemen herkes oradaki gode delçev üniversitesi'nde eğitim görüyor. öyle ki, söz konusu üniversitede türkiye cumhuriyeti vatandaşı yaklaşık 1000 kadar öğrencinin olduğu da belirtiliyor.

    küçük bir kasabada bulunmak ve bir buçuk aya yakın bir vakit geçirmekle, hedeflediğim "istanbul'dan ayrılıp küçük bir yerde yaşamak" stajını tamamlamış gibi hissediyorum. sıklıkla büyük kentten ayrılıp başka bir yere yerleşecek insanlar için zorluk ve uyum sorunu yaşanacağı söylenir. büyük ölçüde de insanı geri çağırır eski alışkanlıklar. ama, burada şu anın üzerinden otuz yıl geçse de neredeyse hiçbir şeyin değişmeyecek olması, her şeyin hemen hemen belli başlı olması daha bir hoş hal alıyor insanın gözünde; ya da, benim mizacımla ilgili bir şeydir bu. nitekim, belki stip'de kalmak daha iyi olabilirdi belli bir hareketlilik açısından, ama ikisi arasında pek anlamlı farklar yok ve mesele istanbul'dan kurtulmak.
  • bu kent bana çocukluğumda izlediğim diziler, yeşilçam filmleri gibi geldi. bütün kentin birbirini tanıyıp selamlaştığı bir yer görmek istanbul’dan sonra beni çok şaşırttı.

    ben de bu kent ile evs aracılığıyla tanışıp 2 ay geçirdim. hiç makedonca bilmezken sırf sokaktaki teyzeleri sayesinde az buçuk makedoncayla döndüm yurduma. çünkü ingilizce bilen sayısı çok az. tanımadığım kimselerin sırf boş sokakta karşılaştık diye “merhaba, nasılsın?” diye sorduğunu sadece bu şehirde gördüm.

    merkeze yakın türklerin işlettiği bir köfteci var. bayramlaşmaya gittiğimizde bize zorla köfte ısmarlamıştı. isimlerini unuttum, buradan selam olsun. ayrıca azımsanamayacak bir türk nüfusu da var. kırık osmanlı türkçesine maruz kalabilirsiniz, çok tatlı oluyor.

    yıllar olsa da çok özledim. elbet bir gün buluşacağız :)
hesabın var mı? giriş yap