• 6 mayıs 2005'de vizyona giren, insanın yüreğine oturan film. işsiz kalan kişinin küçük burjuvadan hallice bir müdür olması eleştirinin keskinliğini artırıyor. çünkü bu sınıfın istekleri (bunlar çoğunlukla para gerektirir) her zaman karşılanmak zorundadır. yoksa...

    sistemin insanı nasıl bir ahlaki çöküntüye sürükleyebileceğine dair...

    (bkz: los lunes al sol)
    (bkz: der siebente kontinent)
  • kapitalist yaşamın insan üzerindeki hayatta kalma dürtüsünü nasıl ahlaki bir çöküntüye çevirdiğini ve refah avrupasının geçmişte kaldığını kara mizah ile anlatan, yönetmenliğini costa-gavrasın yaptığı başrolde ise jose garcia nın yer aldığı 2005 fransa yapımı film.césar ödüllerinde jose garcia a 2006 en iyi aktör ve de en iyi senaryo ödülünü kazanan film.
  • kara mizah, ama komedi değil. kolayca kötü bir didaktik-film olabilecek (msl. lindsay anderson'un if'i) materyalden, costa-gavras müthiş bir film çıkarmış. kısaca: kapitalizmin insanları soktuğu hal absürdleştiriliyor. seyirci olarak zaman zaman bruno'yu haklı bularak (en azından bunu kafamızda tartışarak) bu absürd suça iştirak ediyoruz. son yılların seyredilesi filmlerinden.
  • donald westlake'in 1997'de yayinladigi the ax isimli romanindan esinlenmistir.
    insanin aklina uzun zaman kiralik ev arayip bulamayinca sahte ev ilani vermek gibi fikirler getiriyor. cok tehlikeli.
  • fransa'da halen geçerliliğini artarak sürdüren; işsizlik, orta sınıfın çökmesi, kapitalizmin insanı değerleri yoketmesi gibi sorunlara çarpıcı bir bakış açısı getiren film. costa gavras en az amen kadar etkileyici bir yapıta imza atmış. strazburg banliyölerinde ailesiyle mutlu bir hayat yaşayan garcia'nın çalıştığı şirketin outsourcing'e gitmesi sebebiyle garcia da dahil çalışanlarını işten çıkarmasıyla başlayan olaylara tanık oluyoruz. garcia daha sonra iş bulmak için farklı tekniklere girer. bu teknikler ortalama bir işletmeye giriş, insan kaynakları ya da seçme-işe alma-yerleştirme dersinde öğrenilebilinecek cinsten tekniklerdir. fakat bu yolla iş bulamayınca, çok farklı bir teknik uygular. işe girmek için tüm rakip adayları bulup kendisinden iyi olanları yoketme yolunu seçer.

    güçlü bir sistem eleştirisi yapan film bana çoğu zaman güneşli pazartesiler*'i hatırlattı. kapitalizmin temel mottolarından olan rekabet kaliteyi artırır sözünün nasıl trajik sonlanabileceğini, insan ruhunun serbest bırakılınca neler yapabileceğini görüyoruz. izlenip, ibret alınması gerekenlerden kesinlikle.
  • her ne kadar 2005 yapım olsa da 2008 krizinden sonra hala krizin etkilerinin devam ettiği şu günlerde güncelliğini koruyan bir filmdir.
    bir kağıt mühendisinin uzun seneler üst düzey konumda çalıştığını düşünün.
    ardından kriz patlak veriyor ve küçülmeler işsizlikler artıyor.
    işsizlerin işsizlik sigortasından aldığı paralar günyüzüne çıkıyor.

    yeni bir iş bulmak adına aşırı hırslı ve de rakiplerini elemek adına amansızca mücadele veren bruno nun hikayesi.

    teknolojinin ilerleyişi ile birlikte robotlaşma artıyor.
    artan robotlaşma insanları işsiz bırakmaya yeter de artar bile!
    peki bu modern sorun nasıl çözülecektir?
    bruno nun rakipleri ile olan amansız mücadelesinde şans eseri ucuz atlatıyor hadiseyi.
    filmin ana konusu bana göre, kapitalizmle birlikte artan rekabet ve iş bulmak adına verilen amansız mücadele.
    çünkü filmin sonunda bruno nun filmin başındaki sahneleri anımsadığına şahit oluyoruz.
    kısaca kısır döngü.
  • hem işsizliğe hem de nüfus yoğunluğuna çözüm sunan film. filmin başkahramanı gibi 1.500 kişi iş arasa ne nüfus sorunu kalır, ne işsizlik kalır.
  • rahatsız edici bir film. costa gavraz'ı severim.
    olağanüstü z'sinden.
    ama senaryo hiç yabana atılacak gibi değil. steril cinayetleri ise bu topluma hiç uymuyor.
    ki bilemem ben de düşündüm. arada çıkıp birilerini temizlemeyi hiç olmadı defolun lan hayatımdan diyerek geri dönmeyi.
    ama 2,5 yıl işsiz kalsam belki değişir herşey. belki gerçekten yaparım.
    düşünsenize başvurduğunuz işte siz 'ne iş olursa abi yaparım' diyeceksiniz, karşınızdaki siz bu işe çok fazlasınız diyecek.
    evet iyi ki silah yanınızda değil.
    yapar mıyım ben bunu?
    bir ailen var, ödenmesi gereken borçlar var ve kapıya gelip allah rızası için sadaka diyen var. bu işe fazlasın diyen var, bu gün git yarın gel diyen var. yok herhalde öldürsen beceriksizliğinle kalırsın ortalıkta.
    sonra bu toplumda, hele çürümenin dip yaptığı bu ülkede herkes senin sayende temizlenir vay be ne insanlar varmış denir ve herkesin vicdanı temizlenir.
    sense ortalık yerde kalakalırsın. ne kapitalizm çöker ne senin hayatın kalır.
  • iki buçuk yıl işsiz kalmak, bu sürede kendinden emin ve işinde başarılı olduğun halde neyi yanlış yapıyorum diye kendini sorgulamak, iş görüşmelerinde nitelikli niteliksiz pek çok insan tarafından aşağılanmak, işi hak ettiğini düşündüğün halde neden başkasının alındığını sorgulamak, görüşmeye çağrılabilmek için niteliklerinden çok gülümseyen bir fotoğrafını göndermek zorunluluğu, iş görüşmesinde kendini pazarlayabilmek için olumlu, mutlu, geçimli davranmak zorunluluğu, çok uzun zamandır işsiz olmamak, iş için fazla genç ya da fazla yaşlı yada fazla tecrübeli ya da fazla tecrübesiz olmamak gerekliliği.. esnemek eğilmek bükülmek, kendinden eser kalmaması, ne iş olsa yapmak zorunda kalan diğerleri.. buna daha fazla dayanamayıp kendini öldürenler.. işsizliğin gerginliğinde aile düzeni bozulanlar.. sıkıntının çözümünü psikologlarda arayanlar..

    modern zamanlarda kendimiz gibi olanlarla, kendi kendimizle karşı karşıya getiriliyoruz biz. aynı yakaya geçip, aynı safta durmak yerine birbirimizle yarış içine giriyoruz. bu kargaşada başka bir dünyanın mümkün olduğunu unutuyoruz, çoğumuz bunu düşünmek için kendini yormuyor bile. korkumuz, endişelerimiz büyüyüp bencilliğe dönüşüyor, kimliklerimizden vazgeçip bu pisliğin içinde debelenmeyi tercih ediyoruz. sıkıntılarımız psikoloğa giderek ya da 'nasıl daha mutlu olunur?' kitapları okuyarak geçmeyececek.

    le couperet (ölümcül çözüm) - çöküntüye sürükleniş - seçimlerimizi her zaman kendimiz mi yaparız?
hesabın var mı? giriş yap