• bir de bu isimde dergi vardı bir dönem, selüloz ürünleri üzerine..
  • harika bir dergiydi.
    oldukça kalın ve içerik olarak zengin olurdu.
    mizanpaj olarak da zamanın ilerisinde duruyordu.
    kitap tanıtım yazılarınıza telif bile ödüyorlardı.
    maddi imkansızlıklar nedeniyle yayın periyodu düzensizdi.
    bir iki kez durup yeniden çıktı ama sonra kapandı.
    merkezi de taksimdeydi.
    bir sayıda inanılmaz sayıda kitap tanıtırlardı.
    hatta bir ara bu dergiyi okumaktan kitap okuyamaz hale gelmiştik.
  • yakasında " okumaktan fırsat buldukça yazıyoruz " apoleti taşıyan bir dergi.
  • dokuzuncu nesil çaylak.
  • yayınlayan ekibin tekrar bir araya gelip aynı çatı altında buluşmalarını istediğim dergi.
    neydi dilaver demirağ, metin karabaşoğlu ve fatih altınöz. çıkmasını dört gözle beklerdim. bazen maddi imkansızlıklardan periyodik süresinden sarkmalar olurdu da aldığım kitapçı bana cevap vermekten bıkardı.
  • arapça kökenli, anlamı basın* olan kelime.
  • yeniden yayınlanırsa yazarlarından olacağım kitap ya da daha doğru tanımıyla matbuat dergisi. (bkz: ismiyle müsemma)

    1994 yılında yayınlanmaya başlayan kaliteli bir dergiydi. kaliteli deyince gençler parlak kuşe kâğıda dört renk (basım işlerinde dört renk tüm renkler demektir) baskı filan anlayabilir. değil efendim. şimdi o kâğıda ne dendiğini hatırlayamadım, gazete kâğıdından hallice bir kâğıda siyah-beyaz basılırdı bu dergi. normal a-4 dergi boyu değil, tabloid ya da ona yakın bir boyda idi. ben içerideyken* çıktı, ben içerideyken kapandı. abone olduydum. dolu dolu dopdolu bir dergiydi. üç-beş gün oyalardı beni. hâlâ unutmadığım yazıları vardır. çıkaranlar dergiyi kendi dünya görüşlerinin çerçevesine sıkıştırmak yerine farklı görüşlere de açmışlardı. tanıtılan kitap çeşitliliği de, yazar yelpazesi de bir dünya görüşü zenginliği oluşturma maksatlıydı.

    bir önceki paragrafta yazdıklarım (bir-iki minik rötuş yaptım), diğer yüzlerce entry embriyosunun arasında, "kenar"da duruyordu. hatta "gene çıksa gene alırım" diye bitiyordu. bu başlığa yazmaya ne zaman niyetlenmişim hatırlamıyorum, unutulmuş, şimdi sevgili badim zhang'ın entry'sini okumak için tıklayınca karşıma çıktı. geçen zaman içinde sözlükçü arkadaşımız zhang beni matbuat'tan adını hatırladığım iki isimden biri olan muhterem hamdi akyol beyefendi ile tanıştırmış, hamdi akyol beyefendi "bizim matbuat diye bir dergimiz vardı, onu yeniden çıkaracağız, sen de yazar mısın?" demişti. ben de dünya küçük deyip matbuat'la olan mazimi anlatmıştım. onca kitap eki ve dergisi arasında bendeki yeri çok farklı olan matbuat'ta yazmaz mıyım hiç. inşallah çıkar yeniden.
  • dunyabizim.com'da bu dergiyle ilgili bir yazı yayınlanmıştı:

    "bir yayıncı ve okuyucu dergisi; daha da açığı bir kitap dergisi… matbûat, “yayın dünyasından yayıncı ve okuyucu için” (sonraki sayılarda: “her” kitap okurunun “tek” dergisi) alt başlığıyla çıkmış, hem gazetelerin hâlihazırda vermekte olduğu kitap eklerinin hem de ciddî kitap dergilerinin işlevine sahip ‘diyalog öncüsü’ bir çalışma idi.
    ilk sayısını kaçırmışım, ama ikinci sayısı haziran 1994’te çıkmış. elimdeki son sayısı mayıs 1997 tarihli 24. sayıdır. dergiye -güzel deneme kitapları da yayınlayan- karakalem reklâmcılık sahiplik etmiş idi. ilk sayıdan sonuna kadar genel yayın yönetmeni muhammed nur anbarlı’dır. yine mustafa ragıp kalem’in genel koordinatörlüğünde çıkan derginin felsefe, politika, psikoloji, edebiyat, sinema-tiyatro, bilim, bilgisayar, tıp, mimar, illüstrasyon, grafik, mizah, ingilizce ve fransızca yayınlar gibi kategorilerde tam 14 editörü vardı (bu kategoriler ve editörler zaman zaman değişmiştir). illüstrasyon editörünün dağıstan çetinkaya olduğunu buracığa hemen kaydetmek gerekir.
    matbûat, sadece yeni çıkan kitapları ‘duyurmayı’, tanıtmayı amaçlamadı ve önceki yıllarda çıkan kitaplara da sayfalarını ayırdı. tabloid boyuyla dalları ‘kitaptan yıkılan’ bir görünüm sergiledi. kitapların yanı sıra o günlerde yayınlanan dergilerden de söz edildi sayfalarında...
    levent gürses, aziz dolunay, ismail örgen, ahmet tezer, ahmet güler, şahin artan, nevin saygılı, hamdi akyol, mustafa ulusoy, mücahid bilici, ilhan kurtaran, dilâver demirağ, haşmet demirkan, kâzım önder yıldırım, bedri gencer, osman özkul, yusuf alperen aydın, esra karataş, yaşar iliksiz, namık kemal eyüboğlu, ömer aydın, ahmet derviş, hümeyra akyol, muharrem karslı, y. sadettin pektut, izzet akyol, gülin çelikal, alirıza kardüz, ibrahim öztürk, kâzım önder yıldırım, zehra erdoğan, turhan giritlioğlu, şehabeddin yalçın, şûle kalay, ibrahim türk, mahmut mustafa özdil, yücel yaman, zülfikar özkan, ali büyükçapar, mustafa çelen, senai demirci, kenan çayır, ahmet refik partal, perihan diksöz, ülker uzun, eyüp özdemir, mahmut özdil, besim bülent bali, betül kara, müjgân özçay, cevdet karal, zühtü bayar, mehmet ünal, alper uygur, ramazan kadırga, ıtır karaca, selma sancı, özkan gözel, necdet ipek, cem karabudak, nebahat uçar (14-15 birleşik sayıya kadar) dergide bazen sık, bazen tek bir yazısıyla rastladığımız yazarlardır. yazar kadrosunun son sayıya kadar tespiti ise bu yazının boyutlarını aşacaktır; oldukça kalabalık bir yazar kadrosu olduğunu vurgulamakla yetinelim.
    dergide ahmet tezer ve m. ragıp kalem (veya her sayıda farklı bir isim) “bâb-ı âlî izlenimleri”ni yazmayı her sayıda sürdürmüş olsalardı, bugünden bakıldığında ilgi çekici bir toplam oluşmuş olurdu.
    tercümeleri ile dikkat çeken isimler ise mücahit bilici, cemal aydın, osman akgün’dür. bu arada hemen belirtmek gerekir ki, matbuat’ta tercüme yoluyla batılı yazarlardan da kitap yazıları yayınlanmıştır.
    fatih altınöz, ruşen çakır, ali sami alkış, mehmet yaşin, adalet ağaoğlu, hüseyin hatemi, gani müjde, zühtü bayar, özcan köknel, yeşim denizel, bülent denli, osman t. aysu, ilhan irem, mehmet ocaktan, ilhan kutluer, orhan pamuk, halûk şahin, ismail kara, ayşe buğra, ahmet turhan altıner, reha akçakaya, iskender savaşır, nuray mert, yaşar duru, yalçın çetinkaya, ibrahim nazlı, enis batur, ahmet turan alkan, saadettin kaplan, savaş ay ve yine burada hepsini sayamadığımız birçok isimle yapılmış röportajlar matbûat’a hareket katan metinlerdir. mesela hasan kaçan’la röportaj “mizah dergileri halkı sattı!” başlığını taşıyor (2. sayı).
    derginin “konuk yazar”ları da olmuş. konuklar yayınevi sahiplerinden seçilerek bir kitap dergisinin çerçevesi içinde kalınmaya çalışılmış: ışık tabar gençer (pan), turan bozkurt (altın kitaplar), aydın arıtan (arıtan) ile sınırlı kalan bu ‘köşe’, okuyucuyu çoğu zaman perde gerisinde yer alan yayıncıların fikirleriyle yüz yüze getirmiştir. aslında diğer yayınevlerinin sahipleriyle devam edebilirdi; etseydi, bugünden bakıldığında önemli bir birikim oluşturulmuş olurdu. bu husus bütün sınırlılığına rağmen, kendisiyle söyleşilmek üzere dergi sayfalarında ağırlanan birçok yazarla bir arada düşünüldüğünde matbûat’ın misafirperver bir dergi olduğu rahatlıkla söylenebilir.
    “mücevherât” başlıklı ‘özel bölüm’de dergi ekibinin ‘özel önem’ verdiğini gördüğümüz idris küçükömer, erich fromm, kemal tahir, sultan galiyev, cemil meriç, said nursî gibi isimler üzerinde dosya çapında bölümler yer almıştır.
    fatih altınöz’ün “okumadan kitap eleştirisi” üst başlıklı köşesinin daha adıyla bile ilgi çekici olduğunu kaydedebiliriz.
    matbûat, çoğu zaman birleşik çıkan sayılarıyla yayın dünyamıza ‘çok sayılı’ bir koleksiyonu katmadıysa da geride bıraktığı toplam birçok bakımdan ilgiye değer görünüyor. öncelikle sağ-sol ayırt etmeden ilgi gösterdiği yazar ve kitapların dağıldığı yelpaze; yayın ekibinin -denebilirse- büyük bir ‘okuma açlığı’ içinde olduğunu ve bunun önüne konulan duvarları engel tanımaz bir tecessüsle yıktığını düşündürmektedir bugünden bakıldığında. tabii bu arada belirtelim: yazıda kullanmak üzere seçtiğimiz kapaklar, ‘sol bir dergi ile mi karşı karşıyayız’ izlenimi vermesin…
    iyi kitap okuduğunu düşündüğümüz, kitapla ünsiyeti iyi bir ekibin işidir matbûat…
    yusuf turan günaydın"
hesabın var mı? giriş yap