• necip fazıl kısakürek, mehmet zahit kotku, bayburtlu paşa dede efendi başta olmak üzere ülkedeki dini temayülleriyle tanınmış kişilerle bireysel ve toplu istişareler yaptıktan sonra 24 ocak 1970 tarihinde bağımsızlar hareketinin sonucu olarak kurulan parti. böyle bir parti nakşibendi-nurcu-kadiri koalisyonunun ortak fikriydi. partinin kurucusu ve ilk genel başkanı ise ap’den olumsuz yanıt aldığı için bağımsız milletvekili olan necmettin erbakan olmuştu. o sırada mecliste sadece 3 milletvekili ile temsil edilebilen mnp, kendisine üye 857 delegesiyle türk siyasetinin chp ve dp (ap)’den sonra üçüncü önemli akımı olacağını belli ediyordu. parti amblemi ise “şehadet parmağı havada sağl el” olarak kabul ediliyordu. ayrıca partinin açılışının yapıldığı ankara selim sırrı tarcan spor salonu’nun baştan aşağı yeşil renge bezenmesi ve tek bir atatürk resmiyle türk bayrağının bulunmayışı, milli görüş partilerinin kapatılma sürecinin de ilk tohumlarıdır.

    bununla birlikte 1. olağan kongrede sarıklı ve cübbeli partililer tekbir getirerek, "yarabbi, milli nizam'ı evliyaların duasındaki idarenin bu memlekete gelmesine vesile kıl, amin. yarabbi sen milli nizam'ın bütün milletimizin dünya ve ahiret bütün saadetine vesile kıl. amin" şeklinde milli nizam yemini etmeleri de milli görüşcülerin niyetlerinin ne olduğunu gayet güzel yansıtır.
  • kuruluşu itibariyle türk siyasetinde es geçilmiş önemli bir dönüm noktasına karşılık gelen bir partidir. islamcı denilen (ki bu tarz ifadeleri zaman zaman “sütçü” gibi kök kelimeyi satma anlamında kullanılan bir bayağılaştırma olarak görüyorum) kitlenin türk siyasetinde tekrar legal bir biçimde yerini alması bir yana, tekke-siyaset ilişkilerinde de göze çarpan hassas özelliklere sahip bir vakadır milli nizam partisi. adalet partisinin popülistliğinden ve genel olarak islami çevreye karşı savurduğu “bana mecbursununuz yoksa chp gelir” tehditlerden bıkan bir grup dindar insan bir tarikat örgütlenmesi yardımıyla artık kendi partimizi kurmanın vakti geldi der ve nakşibendi tarikatı iskenderpaşa dergahı şeyhi mehmet zahit kotkunun destek ve oluruyla yeni bir parti kurulur. kotkunun yönlendirmesiyle partinin ismi milli nizam partisi olarak belirlenir ve başına da genç makine profesörü necmettin erbakan getirilir. (aslında durum bu kadar basit değildir, erbakan odalar birliğinde yaptığı bir takım icraatların ardından süleyman demirelin emriyle başkanlık görevinden alınınca aktif siyasete atılmak ister. önce adalet partisine başvuruda bulunur, kabul edilmeyince bazı arkadaşlarıyla beraber 1969 seçimlerine bağımsızlar hareketini başlatır. çünkü seçim yakındır ve parti kurmaya zaman yoktur. bütün bu işler necmettin erbakanın da müridi olduğu zahit kotkunun icazetiyle olmaktadır)
  • milli nizam partisinin kurulması türk toplumu gelişim teorisi açısından olmazsa olmaz bir durumdur. buradan itibaren tarihsel gelişim açısından niçin böyle bir oluşumun önemli ve kaçınılmaz olduğu konusuna kısmen de olsa değineceğim ve bunun için bölük pörçük bazı örneklemeler yapacağım. düzenin sağlanması ve yazının anlaşılır olması adına bütün yazıyı parça parça gruplayarak ayrı enrtyler şeklinde gireceğim. ve başlayalım:

    burada değinmesi gerekilen en önemli husus şüphesiz tekke-siyaset ilişkileri olacak. bunu anlayabilmemiz için de tekke,tarikat yapılanmalarını kısmen bilmemiz gerekiyor. tarikat kelime olarak yol anlamına gelen tarik kelimesinden türetilir ve buradan da anlaşılacağı üzere allaha ulaşmada kullanılan yollar bütünü veya sistemi olarak düşünülebilir. hicri 2. yüzyılda ortaya çıkmış ve bir takım mistik öğretilerle yoğrula yoğrula 4. yüzyıldan itibaren belli bir olgunluğa ulaşmıştır. ve islam coğrafyasında kabul ve itibar görmesinin ardından fethedilen bölgelerde islamı yaymak için kullanılan en önemli araç haline gelmiştir. analojik olarak bu yapılanmayı hristiyanlıktaki manastır ve din misyoneri keşişlere karşılık olarak kullanabiliriz. ancak her yapılanmanın kendi kültürel tarihsel dokusundan aldığı bazı hususi özellikler vardır, elimden geldiğince bunun türk geleneklerindeki yansımasına bakacağım.

    islamiyet bu kurumlar aracılığıyla türkler arasında yaygınlaştıktan sonra türkler de bu yapıyı benzer bir şekilde korudular ve aynen fethettikleri bölgelerde uyguladılar. derviş kolonizatörler olarak adlandırılan bu tarikat ehli insanlar fethedilen bölgeyi karış karış tarayarak buranın sisteme entegresini sağladılar. taa avrupa içlerine kadar her bölgede bir derviş türbesi vardır, bu insanlar orduyla beraber gelmişler seccadelerini bir yere serip oradan insanları irşada başlamışlardır.(güllü baba, telli baba, somuncu baba az veya çok bu öğretinin simgeleşmiş isimleridir) ben mesela buna bir örnek olarak trabzon yaylalarında bulunan 3 evliya mezarını biliyorum. hikayeye göre bu insanlar kahramanmaraşta eğitim görmüşler, trabzonun fatih sultan mehmet tarafından fethinin ardından bölgeye gelmiş ve islamiyetin yayılması için çalışmalar yapmışlar. boşuna değil trabzon ve maraş kardeş şehirlerdir.
  • toplum katmanları ve tekke-siyaset ilişkileri
    islam devletlerinde toplumu kabaca “kalem ehli, kılıç ehli ve tesbih ehli” diye 3e ayırabiliriz. bunlar yönetimsel anlamda devletin kalıplarını oluşturan şifrelerdir. (bu ayrı bir konu olacak ama çok ilginçtir şimdikinin tersine geleneksel yapı içerisinde “ticaret ehli” diye yönetime talip bir klan oluşmamıştır.) her şeyden önce bu yapılar belli sayıda insanı temsil etmeleri sebebiyle doğrudan olmasa da dolaylı olarak bir yönetim hakkına sahiptirler. yöneticilerin hüküm sürmeye devam etmesi için bir anlamda bu çevrelerin asgarisini hoş tutması gerekmektedir. tabi bu her zaman mümkün olmadığı için belli noktalarda çatışma kaçınılmaz olmaktadır. osmanlıda bu yapıya bir de ilmiye sınıfını ekleriz ki devletin bütün bir tarihi aslında bu 4 yapının toplam bir tarihidir. (medrese-tarikat çekişmesi de başlı başına bir konudur, onu da pas geçiyorum) devletin kuruluşu şeyh edebalinin kutlu sinesinde gerçekleşmiştir ve çoğu padişah da bir tarikat şeyhine intisaplıdır. işte bu çerçeve içinde tekke ve tarikat kurumlarının bazı talepleri olmuştur ve bu sebeple siyasi yapılanmalar içinde zaman zaman aktif rol almaktan çekinmemişlerdir. mesela hacı bayram-ı veli 2. murat zamanında yaşamış bir velidir ve onun dergahına müntesip kişilerden vergi alınmayacağı beyan edilmiştir. ancak dergah giderek şişince hacı bayram (hz) bunu çok pratik bir biçimde çözmüştür. akşemseddin hacı bayram-ı velinin müridi ve fatih sultan mehmetin hocasıdır. istanbulun fethinde kilit isimlerden biridir, hatta o zamana kadar kayıp olan eyub el ensarinin mezarını tesbit etmiştir. ancak daha sonra bağlı olduğu tarikat onun aracılığıyla bazı imtiyaz taleplerinde bulununca memletine dönmüş ve orada ilmi faaliyetlerine devam etmiştir. fatihin tekke yapılanmalarına bazı müdahalelerde bulunduğu da bilinmektedir.

    işte türk siyaseti bu dört grubun (ilmiye-kalemiye-seyfiye-tekke) gölgesinde büyür ve yetişir. bu gruplar bir anlamda temsili bir demokrasinin yürümesini sağlamışlardır. hiçbir hükümdar halka rağmen halk için hükmedemez.yani hükümdarın (yönetici erkin, bunun nasıl bir idare yapısına sahip olduğunun hiçbir önemi yoktur, tarihin püf noktası da buradadır) politikası halkın ait olduğu grupların birçoğuyla -zaten hepsi olması mümkün değildir- uyumlu yürümesi gerekir. aksi takdirde problemler kaçınılmaz hale gelecektir. (yeri gelmişken chpnin mevcut durumu da tek parti zamanındaki kendinden başka kimseyi adamdan saymayan tavrıyla ilişkilidir şeklinde bir yorumda bulunabiliriz.) tarikatlar da tarih süreci içerisinde kendilerine göre hak taleplerinde bulunmuşlar ve yönetime katkı sağlamışlardır.
  • devrimden sonra yaşanan gelişmeler:
    cumhuriyetin kurulmasıyla beraber tekke ve tarikatlar kapatılınca bir fetret devri başlar. zaten özellikle 1930-1950 arası islami çevre için karanlık bir devirdir. bu devrede tarikatlar yapılanmalarını toprak altına gömerler ve yeni islami gruplar oluşmaya başlar. bunların önde gelenleri nurculuk ve süleymancılıktır. (bu ifadeleri kullanırken yine yazmaya başlarken belirttiğim sütçü tabirini hatırlatıyorum) her ne kadar bediüzzaman kendi oluşumunu bir tarikat olarak nitelemekten kaçınarak biz hakikati arayan insanlarız dese de cemaatin ritüellerini göz önünde bulundurarak bunun cumhuriyet sonrası yeni bir tarikat formu olduğunu söyleyebiliriz. zaten tarikat yol tutmak gibi bir anlama sahiptir, bu insanlar da bir şekilde kendilerine bir yol çizip o istikamette devam etmişlerdir. bu tesbitten hareketle bugünkü islami grupların hepsini tekke-tarikat bağlamında değerlendirebiliriz.
    esasen –artık baklayı çıkarmamızın vakti geldi- tarikat denilen kurumlar genel bir anlamda bugünün sivil toplum kuruluşlarına karşılık gelen bir şeydir. insanlar tercihlerine meşguliyetlerine göre bu toplulukların birinde veya birkaçında bulunabilirler. bu yapılar 20. yüzyılın modern diye adlandırılan sivil toplum kuruluşları oluşana kadar bir nevi bu işlevi görmüş son zamanlarda moda olan bir deyimle toplumun çimentosu olmuştur. dolayısıyla nasıl bugün her sendikanın her odanın her derneğin -zaman zaman politikanın içinde olmadıklarını ifade etseler de- siyasi bir görüşü varsa o kadar doğal bir şekilde bütün islami cemaatlerin de kendilerini ifade ettikleri bir siyasi parti veya kurum olacaktır. burada mesleki kuruluşların doğrudan buna karşılık gelemeyeceği gibi bir iddia ortaya atılabilir. ancak geçmişte bu tip yapılanmalar da birbirinden ayrılamayacak bir biçimde tarikatla içli dışlı bir yapıya sahiptiler. (esnaf loncaları-ahilik, babailik ilişkisi gibi)
  • sonuç olarak cumhuriyetin ilerleyen yıllarıyla beraber tarikatlar -ve bazı islami gruplar- yavaş yavaş yeni sistemle alakalı siyasal olarak bir görüşe sahip oldular. nurcular bediüzzamanın menderese verdiği desteği teville adalet partisi ve onun takipçileri olan partilerin siyasi görüşünü sahiplendiler. başka cemaatler seçim zamanı herhangi bir siyasi partiyle anlaşma yolunu seçtiler. ve bir kısmı da islami hassasiyete sahip insanların da bir partisinin olması gerektiğine hükmettiler. yaklaşık 40 yıllık türk siyaseti işte bu tercihin gölgesinde gelişti. bu tercih neticesinde adı milli görüş olarak konulan siyasal bir ekol oluştu ve necmettin erbakan bu hareketin lideri olarak sahneye çık(arıl)dı. bu hareketin ilk partisi olan milli nizam partisi kısa bir süre sonra -1972 muhtıra sürecinde- içeriği çoğumuzca malum gerekçelerle kapatıldı.1960 ihtilalinin bir sebebi de menderesin "beyler siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz" sözüydü zaten. burada "tanzimatla başlayan bu uzun hikaye" tarzı bir cümleyle devam edecektim ama yazının mecrasını kaydırmamak pahasına kendimi frenlemeyi tercih ettim. yine de kısaca söylenirse islamcılık türkiyede araştırılması ihmal edilen bir konudur, hikayesi tahmin edilenden çok daha derin ve çetrefillidir. işte bu karışık hikayenin yine karışık bir noktasında siyasal islam diye üretimi dışarıya ait olan bir kavram ortaya atılır ve bu kavram milli görüş hareketinin üstüne kalır. milli nizam bu apartma tabir siyasal islamın ilk partisidir.

    yazının epey karıştığının farkındayım ama bu konuda genel bir çerçeve çizebildiğimi düşünüyorum. o günden bugüne yaşananlar tekrar gözden geçirilirse türk siyasetinin nasıl bir yön aldığı gözlenirse, belli bir düşünce şahsında milli nizam partisinin ne kadar önemli bir kilometre taşı olduğu görülecektir. kafası karışık olanlar için birkaç ipucu:
    özal kardeşler mehmet zahit kotkuya müntesiptir.
    korkut özal daha sonra kurulacak mspde bakanlık yapmıştır.
    korkut özal bugün akpnin önemli ideologlarından biridir.
    turgut özal daha sonra kurulacak mspde izmir milletvekili adayı olmuştur.
    turgut özal anap genel başkanlığı ve cumhurbaşkanlık yapmıştır.
    tayyip erdoğan ve akp hepinizin malumudur.
  • gerçek anlamdaki ilk islamcı parti olduğu tartışmalı olsa da -zira (bkz: islam demokrat partisi) - nakşibendiliğin iskenderpaşa branşı çevresindeki ilk politik örgütlenme denemesidir. ekim 1969 seçimlerinde konya'da yüzde 7 oy alarak* bağımsız milletvekili olan erbakan, mecliase girince adalet partisi'nden iki tane nurcu milletvekili transfer etmiş (hüsamettin akmumcu ve hüseyin abbas) ve islamcı hareketin lideri olarak tebarüz etmiştir. parti 12 mart'ta kapatılınca erbakan isviçre'ye kaçar ve saygıdeğer ve laikliğin yılmaz muhafızı paşalarımızdan turgut sunalp tarafından memlekete tekrar davet edilir: paşaların hazzetmediği demirel'in oylarını bölmek gerekmektedir. akabinde milli selamet partisi kurulur, başına süleyman arif emre geçer ve erbakan msp'yi işaret eder, 73 seçimlerinde msp yüzde 11 oy alır ve 48 milletvekili çıkarır, ecevit'le erbakan koalisyon kurar falan filan...(neyse zaten bu son kısım mnp değil msp tarihi)

    *erbakan'ın 1969'da bağımsız aday olduğu konya'da rekor oy aldığı şeklinde bir şehir efsanesi var, doğru değildir:
    http://www.belgenet.net/…nti.php?yil_id=6&il_id=543
  • çok değerli bi yazar, terk-i lugat etmeden önce yazmıştı ama silinmesine gönlüm razı gelmedi.. "kuruluş beyannamesi"nden bi kuple:

    "milletimizin fıtratındaki yüksek ahlâk ve fazilet bu kapakların açılmasıyla kuvveden fiile çıkacak. millî nizâm partisinin muntazam kanallarından dörtbir yana dağılarak bütün yurt sathında, her tarafa; refah, saadet ve selâmet götürmeye başlıyacaktır."

    kaynak: millî nizâm partisi kuruluş beyannamesi, ankara, 1970
  • türk siyasi tarihine az buçuk meraklı olan herkes kuruluş hikayesini, (bkz: iskenderpaşa tarikatı)nın beşeri ağının çalışmasıyla kurulup sonra münferit olarak devam ettiğini bilir zaten. bu parti ile alakalı daha az konuşulan şey ise partinin kuruluşunun, türkiye'deki islamcıların laik devlet içinde (yahut laik devlet ile) ana mücadele yöntemini belirlediğidir. öyle veya böyle mahiyeti, fonksiyonu, itibarı tartışmalı olsa da hilafet kaldırılıp yasama noktasında islam ile bağlı kalınmayacağı ilan edildikten sonra türkiye müslümanları, üç aşağı beş yukarı aynı kronolojik dönemde dünya müslüman toplumları gibi, islam'ın ancak devlet eliyle uygulanabilen ahkamının nasıl tekrar hayata geçirileceğine karar vermek durumundaydı. (bkz: şeyh sait ayaklanması) bu işin ancak silahla olacağına inananlar tarafından gerçekleştirilmiştir. ayaklanma milliyetçi miydi tartışmalarını bir kenara koyalım bundan neredeyse yarım asır öncesinin en büyük islami cemaatlerinin desteğiyle partinin kurulması işte bu mücadele yönteminin belirlendiğini bize göstermektedir: sistem içi mücadele. bunun doğruluğu yanlışlığı tartışmalı olsa da mnp'nin kurulması ve kabul görmesinin teorik arka planında yatanlardan birisi de budur.
hesabın var mı? giriş yap