• kişi veya kişilerin o anki psikoloji ve beyin fırtınaları sonucundaki varsayımlar bütünü.

    "offf anam karıya bak be kitap gibi" cümlesinden sonra,
    * ne kitabı lan normal bir ev hanımı işte bu niye abartıyon sapık. nasıl bakarsan öyle görürsün. karşılığı veren arkadaşının hemen yanındaki arkadaşı,
    - mesela ben onu bir porno yıldızı olarak düşünüyorum.. anammmmmmmmmmmmm

    demesi tamamen doğal birşeydir. sonuçta o anki psikoloji odur. yapacak bişiy yoktur.
  • hz aliye ait veciz ifade. "güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır" mottosuyla ahenk halinde.
  • boka iyi bakıp iyi gören kişininin diğerlerini aydınlatması gereken felsefi bakış açısı
  • harp sırasında kocam new mexico'daki mojave çölüne gönderilmişti. o, çölde tatbikata katılırken yanında olabilmek için ben de çölün yolunu tuttum. kendimi cehennemin kucağına atmıştım. ortalık yanıyordu. küçük bir kulübede oturuyordum ve yanında olmak için tehlikeye atılarak geldiğim kocamı unutmuş, can derdine düşmüştüm. etrafımdaki meksikalılar ve yerliler, tek kelime ingilizce bilmediğinden, kimseyle konuşamıyordum. sıcak rüzgar, bir taraftan bedenimi kavuruyor, diğer taraftan yediğim yemeği de, ağzımı burnumu da kumla dolduruyordu. canıma yetmişti. kağıda kaleme sarılıp babama bir mektup yazdım. "gelin, beni buradan alın" dedim. "burada yaşamaktansa hapishanede yaşamayı tercih ederim." babamı beklerken cevabı geldi. sadece iki satır yazmıştı: "iki adam hapishane penceresinden dışarıya baktı. biri çamuru gördü, diğeri yıldızları." bu iki satırı okuyunca utancımdan kıpkırmızı kesildim. ben hep çamuru görmüştüm. halbuki yıldızlar da vardı. derhal yerlilerle dost oldum. kilimlerine, çanak ve çömleklerine olan hayranlığımı belirttim. turistlere para ile vermeye yanaşmadıkları kıymetli eşyalarından bana hediyeler verdiler. kaktüsleri, yukka ve erguvan ağaçlarını inceledim. kır köpeklerini tanıdım. çöl gurubunu seyrettim. çöl, yüzlerce yıl önce deniz dibi olduğundan kumun içinde deniz hayvanlarının kabuklarını aradım. ne değişmişti de, dün nefret ettiğim çöle bugün bağlanmıştım? çöl mü değişmişti? hayır. o yine kavuruyordu. yerliler mi değişmisti? hayır. onlar, yine ingilizce bilmiyorlardı...
    sadece ben değişmiştim. pencereden kafamı uzatmış ve yıldızları görmüştüm."
  • hangi pencereden (perspektiften) bakarsan öyle görürsün mevcudiyeti…
    perspektifler ötesine geçersen görürsün allah'ın cemâlini (hakikati)…
  • çinli bir köylü baltasını kaybetmiş. komşusunun oğlundan şüphelenmiş, çünkü çocuk bir hırsız gibi konuşuyor, yürüyor ve davranıyormuş. ertesi gün tarladaki aletlerin arasında baltasını bulmuş. sonra çocuğu yine görmüş; bütün diğer çocuklar gibi konuşuyor, yürüyor ve davranıyormuş.
  • "iki yaşlı hasta yeni hastane odasına alınırlar. iki hastanın da durumu ciddidir. ikisi de yatalaktır. hastalardan biri pencere kenarında yatmakta diğeri ise pencere görmeyen tarafta yatmaktadır.

    pencereden uzak hasta hiç konuşmaz. gözleri kördür ve ağır bir akciğer rahatsızlığı yaşamaktadır. pencere kenarındaki hasta pek çok denemeden sonra diğer hastayı konuşturmayı başarır.

    hastalar önce ailelerinden ve çocuklarından bahsederler. pencere tarafındaki hastanın sohbeti sayesinde o karamsar hali gitmiş ve huzurlu hissetmektedir diğer hasta. pencere kenarındaki hasta hemşireden perdeyi ve pencereyi açmasını ve kendisinin pencereyi görecek şekilde yatakta oturtulmasını ister. hemşire sadece bir saat izin verilebileceğini söyler.

    pencere kenarındaki hasta her gün bir saat boyunca diğer hastaya pencereden gördüğü güzellikleri anlatır. "allah'ım" der "harika bir doğa ve ağaçlar ilerideki gölü görebiliyorum bile. harika büyük bir göl ve park var. inanır mısın, pek çok ördek geçiyor ve hava o kadar güzel ki." diğer hasta onu mutlulukla dinler.

    her gün harika bir manzara ve olaylar anlatır penceredeki hasta diğer hastaya. diğer hasta o bir saatlik pencere anını mutlulukla bekler. bir gün hemşire kontrol için geldiğinde, pencere tarafındaki hastanın huzur içinde vefat ettiğini görür.

    kör hastanın yanına yeni bir hasta gelir ve konuşmaya başlarlar. kör olan hasta yeni hastaya sorar;
    - çok şanslısın, penceredeki harika manzarayı görüyor musun?
    - ne manzarası dostum, sadece büyük bir duvara bakıyor bu pencere"...

    kim şikâyetçi değil ki hayatından? kim kırgın değil?
    bazen sadece ihtiyacımız olan iyimser bir bakış açısı..

    "önemli olan neye baktığın değil, ne gördüğün.." demişti ya, henry david thoreau, duvarı yok edemiyorsak, o duvarda bir göl hayal edebilmek hatta bir başkasını bu hayale ortak etmek bile mümkün..
  • anahtar deliğinden ya da lebideryadan
    nasıl bakarsan öyle görürsün.
  • doğrudur. tabii ki bakış açısı algılayış şeklimiz şekillendirir. insanlar eleştirmeyi kusur bulmayı çok sever (yersiz eleştiriden bahsediyorum) inanılmaz bir aşağılık kompleksi var. güzel şeylerde bile kusur arayan, kötü niyetle yaklaşan insan çok. hatta çoğu, güzel olan her şeye düşman çünkü mutsuz ve mutsuzluğunun temel sebebi ise aslında kötü bir insan olması.

    allah tüm iyi insanları bu kötü bakışlı karanlık ruhlardan korusun, temiz enerji çok önemli.
hesabın var mı? giriş yap