• mustafa kutlu üstadın bir kitabı.

    "iğde bu. doğrudan anadolu demek. yozgat, sivas, niğde demek. anlaşılan o da bizim gibi gurbete çıkmış. yoksa ne işi var buralarda. yahu bu iğde kokusunu nasıl tasvir etsek nasıl anlatsak. yok yok"
  • yoksulluğun tuhaf, ekşi ve mustafa kutluca bir hikâyesi.

    "şimdi biz burda konuşuyoruz, yoksulluktan falan dem vuruyoruz ya kimileri şöyle diyor: ya boş ver be! konuşsan ne olacak, bizi kim dinler, kim adam sırasına alır, kim yaramıza merhem olur.
    ben bunlara hak veriyorum. ama yine de -hani ne olur ne olmaz diyerek ve ne yalan söyleyeyim biraz da kendimi tutamayarak, bir şeyleri haykırmak içimi boşaltmak isteği ile- sesimizi bir duyan olur diye anlatıyorum. evet arkadaş duysun millet, yetkililer, medya, hükümet.
    duysun bizi insanlar.
    onlar -yani zenginler- nasıl kas kas kasılıyor, nasıl yerleri titreterek yürüyor, parasını nasıl gözümüze soka soka harcıyor, bizim az-biraz sesimiz çıkmış çok mu? aslında bir haksızlık yapmak istemem; iyisi de var kötüsü de var. beş parmağın beşi bir mi? bak şapkacı bacı'ya mal veren tüccar nimet ile cesur'u geri çevirmedi. yahu bunların gözü bile görmüyor, malı çar-çur ederler, senetleri ödemezler demedi.
    vicdana bakacaksın arkadaş.
    ahlâka, adamlığa bakacaksın.
    evet onların malı-mülkü varsa, bizim de onurumuz var. ayak altına atamayız. hem ne denilmiş çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz. bizim çok şükür gözümüz tok, gönlümüz gani. çok istemeyiz zaten. size yeminle söylüyorum, şöyle yoldan geçen yüz fakiri çevirin sorun, size der ki: "yok arkadaş, o kadar mal istemem, bana yetsin kâfi; kimselere muhtaç olmayacayım, çoluğumun-çocuğumun nafakasını yalansız-dolansız sağlayayım yeter."
    yoksullar -bak inanmazsınız- paradan korkar. korkar çünkü para adamı azdırır. için temiz olacak. bu dünyanın ötesi de var. biz haysiyetli adamlarız.
    en korktuğumuz şey düşmektir.
    düşmek deyince, yolda giderken tökezleyip düşmek değil ha. ya nedir?
    hırsızlık, orospulu, gasp, dolandırıcılık.
    düşmek budur. biz bundan korkarız.
    haramdan korkarız.
    ve halimizi kimse bilsin istemeyiz. yani bizim de bir gururumuz var değil mi?
    şu sulu sepkenin altında sabahtan akşama niçin dikiliyoruz?
    işte yukarıda saydığımız sebepler yüzünden. evet. durum budur. sokaktaki adamı çevirip sorsan söylemez. susar. derdini içine atar. işte onların yerine ben söyledim. bilmem ki iyi mi ettim, kötü mü?"
  • bir solukta okunası, filmi çekilesi hikaye.
  • (bkz: parawaiting)
  • irili ufaklı tüm karakterlerin çok canlı bir şekilde tasvir edilmiş olması belki bu kitabı böylesine güzel yapan, belki parasızlık ve hastalık gibi illetlerle uğraşmalarına rağmen hemen hepsinin, bir şekilde ayakta duruyor olmaları, belki de mutlu sonla bitmesi.
    sebep hangisi olursa olsun, bu kitabın -tüm olumsuzluklara rağmen- insanın içini sıcacık yaptığı kesin; enfes bir eser.*

    dergah yayınları'ndan çıkan bu kitabın kapak resmi: http://static.ideefixe.com/resim.asp?uid=171133
  • 'yoksulluk yok olsun', diyen harikülade mustafa kutlu hikayesi.

    --- spoiler ---

    "kahır bu abi, kahır işsiz adamın iş bulamadan akşamı etmesi."

    --- spoiler ---
  • 2004'te ilk baskısı, 2017'de 18. baskısı yapılmış mustafa kutlu kitabı.

    hikâyenin başında adeta bir gecenin ortasında kalıyor okuyucu. ne tarafa baksa bir yoksulluk manzarası, ne yana dönse çaresizlik. sonra kar kıyamette "hurdacı bilal", "duran"a sesleniyor "ula duraan, gel de gidek!". "doktor"un yanına yoldaşı köpek uzanıyor, doğuştan görmez "nimet"e "şapkacı bacı" kol kanat geriyor. "cino"yu serserilerin elinden "pala hasan" alıyor. hasan'ın çay ocağına, bütün "rüzgârlı pazar" sakinleriyle birlikte sanki biz de sığınıyoruz. bu hikâyenin bir yerlerde yaşandığına inanmak istiyoruz hep birlikte.

    "masal bitti" diyor kitabın en sonunda kutlu. anlattığının bir masal olduğunu böylece fâş edip bizi uyandırıyor.

    "hayat budur." (s. 148)
hesabın var mı? giriş yap