• nazim hikmet kultur merkezinin aylik yayin organi olan dergi. (bkz: sanat) (bkz: edebiyat) (bkz: siyaset)
    bu da sitesi: http://www.sanatcephesi.net/
  • yazar kadrosu genişleyecek olan dergi. uzun aradan sonra çıkan yeni sayısı gazete bayilerinden edinilebilir. okumanızı öneririm.

    http://haber.sol.org.tr/…phesi-ve-elestiriler-21437
  • 34. sayı da komik ve "kaderci" bir öykü ve söyleşi yayınlanmıştır.

    "gülçin karaş duman imzalı bu öyküyü tartışmak gerektiğini düşünüyorum. bu öyküden nefret etmek gerektiğini düşünüyorum. sanat cephesi dergisine koyan arkadaşları ise şaşkınlık ile karşılıyorum.

    behiye karakterinin yaşamından bir kesit anlatmış yazar. barış çağrı genç imzalı "bir öykünün hikayesi: torba" başlığı ile yayınlanan yazar söyleşisi ise öyküye dair hıncınızı daha da artırıyor. sanat cephesi editörlerinin cephelerini gedikli açtıklarını düşünüyorum.

    gülçin karaş duman öyküsünün konusunu üzerine kurduğu inmemiş testis vakasını hiç merak etmiş mi? yazara kısaca anlatalım. her 100 sağlıklı erkek bebeğin birinde görülebilen cerrahi bir hastalıktır. 2 yaşına kadar en geç cerrahisi komplikasyonların önlenmesi için önerilir. sonrasında gerekli tetkiklerden sonra cerrahi planlanmalıdır. öyküde konuşmayan şehirli kadının çocuğu ile yaklaşık aynı yaşta olduğu vurgulanan ömer isimli inmemiş testisli çocuk karakter konuşabildiğine göre 3 veya 4 yaşında olmalı... gecikme olsa bile hala tedavi şansı taşıyor.

    yazar bu öyküsünü babasının doktor arkadaşının başından geçen bir anısından esinlenmiş. geç teşhis alan inmemiş teşhis vakasında hastanın annesi köylü kadına kızması ve kınaması nedeni ile köylü kadın muayene odasını ağlayarak terk etmiş. yazar bu acıklı öyküyü duyunca belki de acı prim yapar diye düşünüp bu konuya atlamış. ama hiç aklına gelmez doktorların hasta yakınlarını ağlatması salaklıktır. o köylü kadını ağlatıp kaçıran babasının arkadaşı hekim hiç suçlu değilmidir. koruyucu sağlık hizmetleri diye bir şeyin olmadığı türkiye de köylü kadının her şeyi fark etmesini mi bekleyeceğiz. yoksa köylü çocuklarımız düzenli olarak sağlık ocaklarında kontrolden geçemiyor mu? hekim hastasını kaçırarak tedavi olmasını geciktirmiş ve hastayı çeşitli sorunlarla karşı karşıya bırakarak suç da işlemiştir. en basitinden babanızın arkadaşı yanlış yapmış yazar hanım..

    bu acı size neler hatırlattı ki bu kadının öyküsünü yazmaya kara verdiniz. biraz içine şehvet katayım tam olsun satsın diye mi düşündünüz. adam altına yatıp inlemek mi tek derdi behiye'nin, sevişirken zevkten kadınlığını sese dökmek mi? bu mu yazarın behiye den aklına gelen... bu kadını anlattım derken cinsel tatminsizlik mi aklına geliyor sadece... bu yoksul köylü kadının hep kasıklarını mı düşünüyor yazar... veya kasıklarından yükseleni mi?

    yazar acıyı seviyor. altındaki sebepleri anlamasa da seviyor. acının kaynağını çözemese de umutsuzluğa ve acıya "akan suyun yatağını bulmasından" belki de gizlice bir mutluluk duyuyor. acıdan ben şanslıyım bana bir şey olmadı bencilliği gibi...

    yaşadığı şehirde kullandığı üstgeçitte kolsuz bir genç ve kızkardeşini gözlüyor yazar. neden dilendiklerini düşünmeden ve aklına onları yazmak geliyor. ve cesaret edemiyor. "senin öykünü yazdım, okumak ister misin?" demek istiyor yazar. öyküsü merak ettim dilencinin kasıklarına da değiniyor mu. dilenciyi nasıl öldürüyor. umut vermek aklına gelmez mi... hayatın düzelebileceği.. ben önereyim yazar genç dilenciyi geneleve gitmek için para biriktirir olarak tariflesin ve araba altında intihar ettirsin. küçük kızı büyünce de kötü yola düşürsün... kendi tabiri ile "mucizelere inanmayan, ... ne yazık ki behiye'nin payına düşen tüm gerçekliğiyle yaşam oldu" diyen yazar. intiharı mı çözüm ve yaşamın gerçeği olarak görüyor.

    behiye'ye öyküsünü okutup seni yazdım bak intihar mı ediyorsun diyecek yazar... bu mu umut... bu mu gerçekçilik...

    behiye torba ile intihar ediyor. kendi kendini kalın bir torba ile sıkıca bağlayıp boğuyor. intihar şeklinin saçmalığı veya kalın torba kavramının aptallığı yanında hiç türkiye de insanların nasıl intihar yöntemlerine başvurduğunu da merak etmemiş yazar.

    acı, yoksulluk, seks, şehvet, intihar, kin pazarlama kelimeleri... gerçekçilik maskesinin arkasına sığınmış...

    behiye tecavüze uğrayabilir, behiye yoksulluktan ölebilir, behiye vücudunu pazarlamak zorunda kalabilir. behiye'nin intiharı da doğaldır. behiye'nin yaşamına dair aklına hiç umut gelmiyor mu yazarın.. kaderci bir bakış açısını dincilerden mi ödünç almış yazar. yazar almış da bu öykü ile yazarla söyleşen barış çağrı genç de mi kaderden etkilenmiş? barış çağrı genç suç ve ceza'daki dönüşümü bu öyküde bulmaya çalışırken okuyucuya ben o romanı okudum demeye mi çalışıyor. kendisi de köylü kadının aslında "ezen" olduğu konusunda yazar ile hemfikir mi?

    yazarın acı mizah anlayışı neden sadece çıldırtmaktadır. başına torba geçirmek ile inmemiş testis arasında anoloji kurma çabası komiktir.

    bu öyküyü iddialı dergimiz sanat cephesine basan yayın kurulu "devrimciler" romanı dönemi yılgınlığına mı kapılmış...

    bu yazı kinle yazılmıştır. bu yazı üzülerek yazılmıştır. bu yazı tekel işçilerinin arasında umut aranırken yazılmıştır."
  • barış çağrı genç isimli sanat cephesi yazarının 36. sayı şubat 2010 tarihli dergimizde "her eleştiriye yanıt verilmeli mi?" başlıklı eleştirisini okumak ilginç oldu. sanatcephesi@sanatcephesi.net olarak adres bildiren dergimiz ne yazık ki gelen eleştiri maillerine cevap vermiyor. ama dergi sayfasında yer ayırıyor. farklı cevaplar vermek yerine maile cevap yeterli idi aslında...
    (kontrol için linkte verelim http://www.sanatcephesi.net/iletisim.html )

    yaptığımız eleştiri nasıl doğdu onu anlatalım. tekel türk iş revirinde iki hekim arkadaş "heyecanla" beklediğimiz sanat cephesi dergisine dair sohbet ederken öykü hakkında ve söyleşi hakkında ortaklaştığımızı fark ettik. hani bazen eleştirirken tek olmadığını fark etmek ilginçtir.

    gerçekten yukarıda ki yazı kinle mi yazılmıştır. barış çağrı genç'in "kin'le yazılmış, maksadını aşan, kişisel saldırıya dönüşen" vurgusunu okuyanca evet kinle yazdığımı fark ettim. hayatın bazen insanlar kendi çevrelerinde döndüğünü zannederler. kendilerini ön planan çıkarmak, siyasal ve sanat alanındaki cephe genişletmekten önem kazanabilir. neyse evet kişiselleştirmeyelim. evet kadere karşı kin beslemek doğaldır.

    barış çağrı genç'in profesyonelce "cımbız" tekniği ile yapılmış eleştirilerine basit cevaplar olsun. eleştiri seçme özgürlüğü arıyor bçg ama öyle bir özgürlük iddia sahiplerinin şansı olmaz. ama reklamın da kötüsü olmaz değil mi... cımbız tekniği eleştirilerin istediklerine cevap verip istediklerini yok sayma şansı taşır. gerçekten bçg yazılanları okumuş mu merak ediyorum. tek eleştirilen öykü değil ki asıl söyleşi kısmındaki yanlışlardan bahsedilmiş. ama söyleşi kısmına aldırmamış barış çağrı genç...

    hayat kimsenin etrafında dönmemektedir. sanat cephesi dergisinin 2 sayfasını kendi kişisel tatminimiz için ayırmak ilginçtir.

    eleştiri 1: sağlık kurumlarının suçu meselesi... bu birinci olarak öykü değil söyleşi de geçmektedir. söyleşi kısmına dair bir eleştiridir. bçg ve yazarın birlikte aktardıkları olay söyleşi de geçmekte ve hatalar barındırmaktadır. insan merak eder tıp kitaplarını inceler. sorar. söyleşi kısmında açıktır. hata vardır. hekim hastasını yargılayamaz. hekim hastasının hakimi avukatı değildir. hekimdir. hasta yakınını ağlatmak tıbbi tedaviden kaçırtır. söyleşi de gerçek bir olaydan bahsedildiği anlatılıyorsa suçlunun kadın olmadığı da bilinmelidir. yoksa hata yapılınca sahiplenilmeyecekse öykü de "çözüm önerileri" getirilmeyeceğini iddia etmek ilginçtir. ya anlayın, ya yalan yazmayın... kastedilen söyleşidir.

    eleştiri 2: "satmak" evet satmak önemlidir. duygusallık satılır. acı satılır. kapitalizm hepsini pazarlar. cinsellik satılır. bunlar edebiyatın veya kapitalizmin konularıdır. kemalettin tuğcu ve cezmi ersöz nerede kesişir. nerede yolları ayrılır. "acı" pazarlamak orhan pamuk'ta izlenebilir. bir yazar sadece romanları ile mi değerlendirilir. söyledikleri ve açıklamaları "acı" satmaz mı? hürriyet ikinci sayfa haberlerindeki "acılar", haiti depremindeki "acılar" ve günlük yaşam"acıları" bazen kapitalizmi yeniden üretmenin araçları değil midir?

    eleştiri 3: komiktir. yazar ve söyleşici bçg bir yerde gerçek öyküden yola çıktıkları için çocuğu için üzülen ve ağlayan kadına öykülerini okutmaktan bahsetmişler. üst geçitte dilenen bir gençten bahsedilmiş. ey bçg bir an düşün... çocuğu için ağlayan kadını başına torba geçirerek öldüren bir öyküyü suç ve ceza ile anoloji kurdurdun. kadını yanlışlıkla bulsanız, öykünüzü ve eleştirinizi okutsanız sonuç ne olacak... kadın merakla okuduğunda bçg mi diyecek yoksa yazar mı... öldürdüm ben seni mucizelere inanma. zengin zengindir. fakir fakir. ezen ezen, ezilen ezilen bu hiç değişmez mi diyecek... ezen ezilen ayrımında vurgu basit ezen ezilenlere mi indirgenecek... hiç sömürünün kaynağına değinilmeyecek mi... ömer büyüyüdüğünde ölen annesini hatırladığında kendisini ezeni mi hatırlayacak yoksa onları yoksulluğa, sağlıksızlığa ve mutsuzluğa mahkum eden düzeni mi kafasında mı canlandıracak. yoksa hayata dair yazar çetelemi tutuyor. o ezen ama bu ilişkisinde ezilen ama işyerinde ezilen ama yatakta ezen gibi... boş versin... hayatı biz sadeleştiriyoruz. anlamayı kolaylaştırıyor. banka soyanlarla uğraşmıyoruz. banka kuran düzeni kafamızda canlandırıyoruz.

    eleştiri 4: gizem kısmı ise şaşkınlık yarattı. yazar at koşturuyor sanat cephesi sayfalarında kendi kişisel tatmini için...

    bir öykü anlatmak isterdim bçg'ye tekel işçilerine dair. erkek egemen bakış açısı ile suçlarken beni "satmanın" ortağıdır artık bçg... yazar kadar suçludur artık. tekel işçilerini revirde muayene ederken bçg onları gözlemleme şansımız oluyor. "cinsel" olarak kasıklarından ne yükselir ne yükselmez ben merak etmiyorum. ben hergün zayıflayan, çocuklarının resimlerini yattıkları açlık grevinde üstlerinde taşıyan emekçiler görüyorum. direnişe destek olurken, direnişi aktarırken, dramı gözlerken, kavgaya yumruklarımızla ortak olurken ve her gün artan sayıda yoldaş kazanırken "ben cinsel isteklerini, kasıklarından yükseleni, zevkten sese dönüşmeyi veya yatmak" kısmını merak etmiyorum. yok belki de ben erkek egemenim. senin kadar gelişkin değilim. ilginçtir cinsel kimliklerinin hayatlarını belirlediğini belirten farklı dergi çevrelerinden insanlar bile direnişe geliyorlar ama hiçbiri "cinsel" kısım takıntılı değiller. desteğe geliyorlar sadece desteğe..az gelişmişliğime vermen lazım.

    eleştiri 5: mucizelere inanmayan yazar her öyküsünde mucizelerden bahsetmeyecek... ey bçg bir oku söyleşini... söyleşiyi oku. öykü de devrim mi yap dedik sana... öykü söyleşiyi birlikte kılmaz mı...

    büyük öykü yazarımızı; sabahattin ali ile birlikte tutman ilginç...

    umutsuzluk neden yazıyı veya anlatılanı güçlendirsin. kapitalizm zaten alternatifsizlik sunmuyor mu. insanlar bu düzen değişmez derken umutsuzluktan kıvaranmıyor mu? yoksa sende mi kapitalizm hayranısın.

    sabahattin ali faşizme karşı dönemi için bir destan ve nazi etkisinde kalanlar ile polemik anlamı taşıyan romanında "içimizdeki şeytan" "macide ve bedri" ile umutsuzluk mu taşıyor. sen "ömer" olmak istiyorsan ben ne yapayım? umutsuzlukla mutlu olacaksan... değiştiremeyeceksen hayatı...

    "ısıtmak için " senin tarzın ölüm ve umutsuzluk ise koşmak ise göz yaşları ile anlarım. doktor eleştirileri ile kastın "sulfata", "böbrek" veya "cankurtaran" ise merak ederim ve sorarım sabahattin ali bir "mucize" ye inanmıyor muydu. sırça köşk'ü okuman marko paşa yazılarını okumayı engellemesin. toplumcu gerçekçi bir yazar olmak ile kapitalizmin topluma pompaladığı umutsuzluk ve çözümsüzlüğün ortağı olmak arasında fark vardır.

    sabahattin ali öykülerini ve yazıları ile ilgili söyleşilerini okuyunca bir "mucize" ye inanırsınız. çözüm ararsınız.

    bçg ve yazarını öykü ve söyleşilerinde okuyunca ise sadece mucizelere inanmamayı okursunuz. öyle yazmışsınız.

    cevap sabahattin ali'den gelsin, "marko paşa yazıları ve ötekiler" sayfa 49; "sanatta sadece hakiki sanat, yani içinde geliştiği kitleye organik bağlarla bağlı olan ve bu kitleye bir şeyler vermek isteyen sanatla, kendi içine kapanık gaflet uykusuna yatmış yalancı oyunlar davası vardır."

    umarım açıklayıcı olmuştur.

    üzerine konuşulmayacak kadar basit eleştirlerim için özür dilerim. uzayan eleştirler demişsin ama eleştirilerimin sizin yazınızdan kat be kat kısa olması ise şaşkınlık yaratmaktadır. karşımızdakinin doğruları kapitalizmin doğruları ile , pazarlamanın doğruları ile kesişiyorsa yanlış oluyor.

    evet cahillik etmişim. halbuki yeni aboneler kazandırdığım, "siyasi" bir iş ve etkinlik olarak satışını gerçekleştirdiğim bir dergideki 4-6 sayfayı yırtıp mı yapmalıyım yaptığım işi... "sanat cephemiz" cephemizi nasıl genişletecek... "dinci" kaderciliği ve "ben" merkezcilik yazarlarımızın iddiası mı olacak...
    eleştiri yazıları cımbızlanıp istenilen yerler mi cevaplanacak...

    kapitalizme karşı cephe açmak yerine öztatmin mi ön plana çıkacak...

    "bağcı" yı kim döver bilmem ama önüme çıkan kapitalizmin her türlü pisliğini dövmeye ant içtim ben...

    eleştiri seçme özgürlüğü olmamakla birlikte "cımbızlama" tekniğine katkınızdan "geleceğinizi" parlak gördüm...

    not: 1- "bir yılbaşı öyküsü" nü okumasını öneririm yazara... anlamsız polemikler ile dergi sayfamızda kendi kişisel hırslarını tatmin etmek yerine işine baksın. ben öyle yapıyorum. cepheyi daraltana veya yanlış yola düşene dost eli ve yumruğu arasındaki tercihi de sunarak...
hesabın var mı? giriş yap