• tarif edilmez bir sıkıntı düşer acemi şoförümüzün içine. ara ve arka sokaklardadır sokağın her iki yanına araçlar parketmiştir. azicik ilerleyip yokuştan ana caddeye çıkıp, hiç uğraşmadan paralı otopark'a gireceksinizdir. ama o da ne, ilerden dodge marka bir kamyon en cabbar hali ile yokuştan aşağı salınıverir. siz elinizle ya bi git, bir dur ben geçicem dersiniz ama o dodge kamyon süzülür aşağı doğru. arkaya bakarsiniz, geri geri gitmek opsiyonlardan birisi değildir, zira geri geri gitmek konusunda parketmekten bile acemisinizdir. yine de bir ümit geri geri gitmek üzere, arabanin içinde bir elinizi arka koltuga atarak vitesi boşa alirsiniz. ilk bir metrede "allah be geri geri gitmeyi öğrendim" hissine kapilsaniz da, iki adim geriye kaydiniz eli yan koltuga attiniz diye hemen raconu sökemezsiniz, yandaki arabalara oyle çok yaklaşirsiniz ki dodge kamyonun şoforu bile allah belanı versin işareti yaparak size merhamet göstermeye karar verir. dodge'lu abi ile sadece bir saniye için kurabileceğiniz bu kısa süreli gönül bağı ansizin o kamyonetin arkasina dizilen sira sira arabanin klakson sesi ile bozulur. yetmezmiş gibi sizin arkanizda doludur.

    klakson sesleri bir kez başladi mi durmak bilmez. yaklaşik on saniye içinde beyin fonksiyonlarinizin yuzde 40'i iptal olur. ancak neden sonra arabanin içinde çalmakta olan teybi susturup bir nebze olsun rahatlamak akliniza gelir. bu arada arkanizda biriken arabalar ve olmazsa olmaz yanlış parketmiş bir minibus yuzunden, içinde bulundugunuz sokagi dik kesen yan sokaklarda da trafik felç oldu olacak pozisyondadir.

    klasakson sesleri yükselir, ateşiniz yükselir. üzerinizde hirka kazak gibi ne varsa onu çikarirsiniz. ara ara, sizin kulaginiza kadar gelen kufurler dahai gelir. aslen içten benim ne sucum var, ters yone girmedim birsey yapmadim diyeseniz gelir ama acemisinizdir, yanlis yapmadiginiza bile emin olamazsiniz. yaklasik 5 dakika once "çik, ben geri geri gideyim" diyen birini redderek iyicie suçlu konumuna düşmüşsünüzdür.

    sağlı ve sollu arabaların park ettiği bu dar sokakta tikanip kalmişken bu kez esnaf ve bilimum insanoplu akil vermeye baslar. sizin arabanizin hayatta sigamayacagi, sigsa bile bu dar sokakat ne sizin, ne de başkasinin manevra yapara giremeyeceği bir osluga parketmeniz onerilir.

    çaresiz kabul edersiniz. bu kez yeni bir koro girer devreye. "tam sağ yap, şimdi sol. ohooo!! olmadi . kir direksiyonu, ver bana ben gireyim." sonunda pes eder arabadan inersiniz. inersiniz ama yüzüzden düşen bin paradir. butun herkes sizi süzer. o sirada 10 yaşindan beri araba kullanmakta oldugunu iddia eden ve sigarasini son anda yere atarak söndüren cabbar bir şoför direksiyon koltugna oturur. tam o otururken diğer arablar artik vaz geçmiş ve bir bir dağilmiştir. adam bir iki direksiyon darbesi ile o girilmez sanilan bosluga park eder ve suratiniza manidar bir "madem kullanamayacan trafige ne cikiyon" bakisi ile bakar ve arabadan cikar.

    siz az once cehennem yerine dönmüş ve şu an hareket eden sizinkinden başka tek bir araba bulunmayan sokaktan çikarak caddeye çikar, otoparka parkedersiniz. otoparkin karanlık köşesinden sinirden gözlerinizden yaşlar gelecek şekilde çikar, butun gün tek bir an gülümsemeden gece yataginiza girersiniz. gece boyunca o gün karşilaştiğiniz yüzler yavaş çekimde bağirir dururlar: "acemisin sen! acemisin sen!" diye. süngüsü düşmüş yenik bir insansinizdir artik. usulca yataktan çikar, önceden hazirlamiş oldugunuz ipi tavana geçirebilir, ya da sicak suyla doldurduğunuz lavoboya bileklenizi uzatabilir, avuç avuç haplari şeker niyetine kafanıza dikebilirsiniz.
  • sakin olup kimseyi dusunmemesi gereken, sadece kendisini dusunup isin icinden cikabilecek insanin ruh hali
  • beter hali trafik ışıklarında beklemektir. kırmızı - sarı - yeşil en azından 5 defa yer değiştirir, çikamazsin kardeşim o mendebur yoldan. hele de kavşaksa bitti gitti zaten. gelen geçen korna basar. ellerin terler, gözün kararır ama araba bir milim bile oynamaz. polis gelir pis pis sırıtır. bayan yardımcı olalım diye, bir de inatçılık vardır, gerek yok ben çıkarım dersin. bir yeşil daha kırmızıya döner. polis hala tependedir. hayır adama çarpacaklar suçlusu sen olacaksın. karşıya geçmek için bekleyen alamanlar seni seyretmeye başlarlar. aralarından bir kaç zibidi gaza bassana işareti yapar, kardeşim biliyorum gaza basacağımı ama önce sinirden felç olan ayağımı hareket ettirmem lazım diye iç geçirirsin. terler boncuk boncuk birikir. polis ehliyetinize bakabilir miyim hanfendi der, iyice kibarlaşmıştır. o da ne ehliyette 11 yıllık şöför olduğun kabak gibi çıkmıştır. `ben 6 yaşımdan beri şöföre araba kullandırtıyorum ulan` diyemezsin (bkz: eski sozlugun faydalari). çünkü araba diye bindiğin külüstür bir vosvostur. en sonunda razi olur ve polise arabayı teslim edersin, bu kadar inat ettim de ne oldu başım göğe mi erdi, rezillik diz boyu dersin ve bir daha araba sürmemeye tövbe edersin.
  • turkiye de surucu ehliyeti verilis sisteminin cokmuslugu yada boyle bir sistemin olmamasindan kaynaklanan telasli ruh halidir.acemi sofor denilen kavramin trafikte olamasi gerektigini ehliyet kursu suresince trafikte ehlilesecek kadar araba surmeyi ogrenmis olmasi gerekmektedir. genelde ilgilenmiyor gozukurler ancak icleri iclerini yer o esnada, kulaklarina kadar kip kirmizi olmuslardir. kornalar, kufurler pesi sira geldikce daha da heyecanlanirlar.
hesabın var mı? giriş yap