• cemal süreya şiiri. hüznün kuşları şarkısı bu şiirin bir kaç mısraını içerir.

    uçurumda açan

    aşktın sen kokundan bildim seni
    bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
    taşıttan indin sonra da karşıya geçtin
    elinde bir tuhaf çanta saçında soku

    akıl almaz işleri şu zambakgillerin
    sokakta bir sövgü gibi akıp gittin
    gözlerin sonsuz uzun sonsuz çekikti
    baksan uçtan uca çin seddi’ni görebilirdin

    yanındaki adam mutlaka kardeşindir
    istanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir
    aşktın sen gidişinden bildim seni
    neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir

    birbirimizi kucaklarken neye yarar
    kucaklamıyorsak eski yeni sevgilileri
    diyorum çoğunca evli kadınlar
    bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar

    bilir misin acaba ne demiş tilki
    kişi bir anda nasıl çarpılıverir
    kuliste yarasını saran bir soytarı gibi
    giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri

    ömer ki bir gölü balığı için değil
    kamışı için vergilendirdiydi
    ama değnek vurulurken zavallı uğruya
    yüzüne ve neresine gelmesin derdi

    selam size büyük durumlar doruk anlar
    dağ görgüsü kazanır ağrı’yı bir kez görse de kişi
    marmara’dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği
    okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar

    belki de biraz geç rastladım sana
    ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
    1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
    eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa

    bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
    ağır uykusu aldatılmış olanın
    ve aldatanın delik-deşik uykusu
    taşıttan indin sonra da karşıya geçtin

    divan nâzım hikmet ikinci yeni
    kaç gündür adını düşünüyorum
    ne demiş uçurumda açan çiçek
    yurdumsun ey uçurum

    cemal süreya
  • şevket akıncının ada müzikten 1996'da çıkan albümü.

    1- sonbahar kaçağı
    2- köprüüstü aşıkları
    3- dokuzdan altıya
    4- kış uykusu
    5- ege şarkısı
    6- fotoğraf
    7- yar,yar,yar
    8- uyanırken
    9- serenad
    10- özgürlük
    11- kırık kanatlı şarkı
    12- yenilenler için
  • yeryüzüne düşmüş en kusursuz şiirdir.
  • "bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde
    bir yanlışı düzeltircesine açmış."*
  • okuduğum en kafası güzel şiir. bi o kadar kendisi güzel. her bir dizesi ayrı şiire ayrı hikayeye açılıyor. hani uydu gönderir ya nasa. içinde dünyadan şarkılar, görüntüler, mesajlar vardır. bunu da göndersinler uzaya o uydularla. aşkın çarptığı insanı ve sonrasındaki travmayı ve sonrasını ve sonrasını iyi anlatmış burada şair. her ne kadar yurduna sesleniyor olsa da
  • aşkın, dünyanın bütün kokuşmuşluğu içerisinde doya doya yaşanması ve sahiplenilmesi gerektiğini dünyaya anlatmaya çalışan adamın, kendi hikayesine olan aşkını ilanıdır.
  • zamaninda yanlis hatirlanilan dizeleri barindiran siir.

    (bkz: ahırda dolaştırılmış gül kokusu)
  • güzel bir şiir. en sevdiğim mısralar :

    "belki de biraz geç rastladım sana
    ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza"
  • gereğinden fazla güzel, gereğinden fazla gerçek.

    eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa
  • belki de haddim olmayarak cemal’ in düşüncelerine bir pencere açıp oradan bakmaya çalıştım, bunu yaparken yalnız da değildim bayağı bir süredir birlikte çalışmalar yaptığımız şiir yarenlerim de benimle birlikte idiler. her hafta yeni bir şiiri okuyup şairinin düşüncelerine, hislerine ışık tutup anlam vermeğe çalışıyoruz. madem okuyanın anladığı neyse odur bir şiir, biz de bunun arkasına sığınarak uğraşımızı veriyoruz. ben genelde kendi görüşlerimi aktardığım için kendim yorumlamış gibi kurdum cümlelerimi. herhangi bir fayda sağlayabilirsem ne mutlu!

    aşktın sen kokundan bildim seni
    bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
    taşıttan indin sonra da karşıya geçtin
    elinde bir tuhaf çanta saçında soku

    buradaki tezatlık yani üstüne ahır kokusu çökmüş olan gül kokusu cemal’ in aşkı tanımlarken bir canı yanmışlığı da ortaya koyuyor ve hemen devam eden mısrada taşıttan inip karşıya geçen birinden bahsediyor bu kişi muhtemelen tanıdığı biri ama o an “soku” yani havana benzettiği saçı ve elinde muhtemelen önceden hiç görmediği bir çanta ile.

    akıl almaz işleri şu zambakgillerin
    sokakta bir sövgü gibi akıp gittin
    gözlerin sonsuz uzun sonsuz çekikti
    baksan uçtan uca çin seddi’ni görebilirdin

    şiiri anlamaya çalışırken düşülen komik bir durum bu kısımdaki zambakgillerde vuku buldu. biyolojik açıdan hermafrodit olmalarından ötürü cemal’ in bir eşcinsel durumu bile olabilir mi diye şüpheye kapıldığım oldu fakat silkelendim ve kendime gelince sadece dış mekan çiçekleri olduğundan o hayret verici anın birer dekoru olabilmesi ihtimali daha mantıklı geldi. güzelliği laf atılmadan edilemez, gözleri çin seddi boyunca çekik bir afet geçiyor sokaktan ve bence sövgüden kasıt ya serserilerce atılan laf yahut yine cemal’ in o anın verdiği hayret sonucu uzun uzadıya saydırdığı küfür, ikisi de olabilir gibi geldi.

    yanındaki adam mutlaka kardeşindir
    istanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir
    aşktın sen gidişinden bildim seni
    neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir

    bu kısım ne olduğuna, şiirin yazılmasına sebep olan olaya dair ilk şüphe duyulası kısım. ağırbaşlı olamayan bir kent olan istanbul’ da bile cemal’ in hanım ablanın yanında gördüğü kişiyi muhtemelen kardeşi olarak varsayması fakat daha sonradan bu olayı şiire uyarlama kararı alınca “sağduyu” denen illetten sıyrılıp olaya tarafsız bir açıdan bakması sanki ilk ipucu.

    birbirimizi kucaklarken neye yarar
    kucaklamıyorsak eski yeni sevgilileri
    diyorum çoğunca evli kadınlar
    bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar

    bir meslek grubuna bu tür bir yafta yapıştırmak istemem ama cemal herhalde burada ölü yıkayıcılarını ruhsuz, hissiz ve hatta belki isteksiz olarak görüyor, yani elbette iştiyaklı ve oldukça hevesli bir ölü yıkayıcısı tuhaf kaçacak bir durum olurdu ama yine de her meslek kendi çerçevesinde saygı duyulmayı hak ediyor. bu anlamsız girişten sonra evli kadınları ölü yıkayıcısı olarak nitelendiren cemal burada taşıttan inen kadından bahsediyor olamaz, hayır onlar sadece hissizliği vurgulanmak için dizede yer almaktalar, tabii bana göre. birini sevme anında öyle bir sevi düşünün ki büyüklüğü ile geçmiş ve gelecek diğer tüm sevileri de kapsayabilsin. sevmek bu kadar kapsamlı değilse neye yarar…

    bilir misin acaba ne demiş tilki
    kişi bir anda nasıl çarpılıverir
    kuliste yarasını saran bir soytarı gibi
    giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri

    “kişi bir anda nasıl çarpılıverir” yine taşıttan inip karşıya geçme anı, bana kalırsa şiirin temellendiği an ve bunun karşısında şaşkınlıktan çarpılıvermiş şair. bir tilkiden yarasını saran bir soytarıya geçişte denilen ve merak edilen şey, anlamsızlaşan sözler… gördükleri neticesinde kendini tilki kadar kurnaz sayan şair nutku tutulması sonucu kuliste yarasını saran bir soytarının hüznüne geçiyor ve ne dese anlamsızlaşıyor, kim bilir belki de “gülünç” bir duruma düştüğünü düşünüyordur.

    ömer ki bir gölü balığı için değil
    kamışı için vergilendirdiydi
    ama değnek vurulurken zavallı uğruya
    yüzüne ve neresine gelmesin derdi

    bu kısım benim hikmetsizliğime göre genel bağlamda şiirin ana teması ile çok da alakalı değildir ama şüphesiz cemal’ in vardır bir bildiği… vergilendirme, hüküm verme gibi belirtilerden anlaşılacağı üzere adı geçen ömer ikinci halife ömer’ dir ve bir gölü balığı için değil de kamışı için vergilendirecek kadar adil olmasına karşın zavallı bir uğruya yani hırsıza muhtemelen ceza olarak sopa vurulurken yüzüne ve hassas yerlerine vurulmamasını isteyecek kadar merhametli olduğu belirtiliyor peki yine de şiir ile bir münasebet kurulabilir mi? zavallı sözcüğü bana göre burada kilit bir nokta, adeta bir empati söz konusu uğrunun yerine kendini koyuyor olabilir. yaralı soytarı, zavallı uğru…

    selam size büyük durumlar doruk anlar
    dağ görgüsü kazanır ağrı’yı bir kez görse de kişi
    marmara’dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği
    okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar

    üstte geçen kısım yine bana göre şiirin kilit noktası olan ana bir gönderme yapıyor. cemal için taşıttan inilip karşıya geçme anı doruk bir andır ve onun kavrayışı üzerinde üst derece bir etki bırakmıştır ağrı gibi büyük bir dağı bir kez görünce kazanılacak cinsten yahut okyanusu beş dakika seyretmek ile yirmi yıl marmara’ yı izlemek kadar büyük bir kavrayış. gördüğü sahne karşısında cemal de tıpkı böyle etkilenmiştir.

    belki de biraz geç rastladım sana
    ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
    1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
    eksikliğe mi alışmışız mutsuzluğa mı yoksa

    muhtemelen edindiği “kavrayış” neticesinde çıkarım yapıyor burada cemal ve geç kalınmış bir rastlama sonucu geç kalmış bir aşktan bahsediyor. 29 buhranının bile geç geldiği bir ülkede bu durum oldukça normal değil mi? bu normal karşılama durumu ise eksikliğe ya da mutsuzluğa alışmış olmaktan ötürü herhalde.

    bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
    ağır uykusu aldatılmış olanın
    ve aldatanın delik-deşik uykusu
    taşıttan indin sonra da karşıya geçtin

    ahır içinde gezdirilmiş gül kokusu yani aşk aldatılan için ağır bir uyku aldatan içinse bir huzursuzluk ve aldatma, aldatılma olgularının hemen ardından gelen kilit mısra “taşıttan indin sonra da karşıya geçtin” bana kalırsa cemal o sıralar aşık olduğu bir kadını rastlantı sonucu bir başkası ile hiç tanımadığı yahut alışık olmadığı bir saç şekli ve muhtemelen önceden hiç görmediği bir çanta ile aslına bakarsan tanıdığını sandığı o kadını bir başkasının yanında olmasından dolayı hiç tanımadığı bir halde görmüştür ve bu durum sağduyuya vurulup da “kardeşi falandır” denemeyecek kadar aşikar bir durumdur.

    divan nâzım hikmet ikinci yeni
    kaç gündür adını düşünüyorum
    ne demiş uçurumda açan çiçek
    yurdumsun ey uçurum

    burada adı düşünülen şey şiirin ta kendisi bence, divan nazım hikmet ikinci yeni ise şiir deyince cemal’ in aklına gelen olgular olsa gerek. son iki mısra ise hiçbir tahmin, açıklama yahut yoruma yer bırakmıyor: ne demiş uçurumda açan çiçek yurdumsun ey uçurum…
hesabın var mı? giriş yap