• balzac'ın 1841 yılında yirmi günde yazdığı ve bir mirasın etrafında dönen entrikaları ele aldığı romanı. (bkz: la comedie humaine)
  • balzac'ın idealize ettiği ursule'ün saflığı yer yer gözlerimi yaşartıp beni nasıl yumuş yumuş yapıyorsa mirasçıların açgözlü hesapları, tiksinç sevinçleri de aynı derecede midemi bulandırdı. id, ego, super-ego falan bunlara değinmek istemesem de kitap boyunca gözüme çarptı. sürekli insan ruhunun güzelliği ve çirkinliği arasında gidip gelip sersemleştim.

    ursule o kadar saf ki ona yakından bakan birinin kusursuz olana ulaşmaması mümkün değil. kitapta doktor ve ursule'ün ilişkisini, her ne kadar farklı birtakım bilimsel taraflar dahil edilse bile, nuri bilge ceylan'ın bir zamanlar anadolu'da filmindeki muhtarın kızının içeri girip adamın gözlerini yaşattığı sahneyle örtüstürdüm.

    müthiş bir kitap ama çok dokunaklı zarafet dolu bir yüreğiniz varsa çoğu zaman kaldırmakta zorluk çekebilirsiniz. kitabı her okuyusumda gözümden mutlaka birkaç damla yaş gelmiştir.

    bu kitabı okurken çok güzel bir tabloya denk gelmiştim, kitaptan rastgele bir sahne olabilir, harika bir müzikle taçlandırarak ekliyorum:

    https://youtu.be/qnhbb24nvdg
    tablo
  • balzac'ın vadideki zambak ile eugenie grandet arasında yazdığı onlar kadar görkemli olmasa da insanlık komedyası puzzle'ında bütünsellik kazanan trajedisi.
    balzac okuyan insandan zarar gelmez. çünkü gelirse izmandut mirouët 'in başına geleceklerin kendisine olacağını bilir. kötülüğün cezası her zaman öteki tarafa kalmaz. bizde balzac'in bu naif düşüncelerine temenni olarak katılıyoruz. keşke yaptıkları kötülerin yanına kalmasa.
hesabın var mı? giriş yap