• haklı olsun ya da olmasın, bir mahkemede beraat eden kişinin aklından ilk geçen sözcük öbeği.

    (bkz: pragmatizm)
  • 2006 haziranında, pınar selek 'in ağzından ayrı tadda, necmettin erbakan'ın ağzından ayrı tadda dökülen cümle..
    birinin onur mücadelesi, diğerinin kaymaklı kadayıf zevki.

    adalet sağlanmadıkça bu ülke barış yüzü göremeyecek.
  • 2008 ekiminde hüseyin üzmez'in ağzından ayrı tadda, benim ağzımdan bol ünlemle dökülen cümle !!
    birinin inançlı uçkuru, diğerinin inançsız vicdanı.

    adaletsağlanmadıkça bu ülke barış yüzü gö-re-me-ye-cek !
  • 2010 ekiminde katil ogün samast'ın çocuk olarak yargılanmasını sağlayanların karanlık dünyasında hesaplanarak tezgahlanan, dink ailesi ve milyonlarca insanın vicdanında ise isyanla dahi anılamayan cümle.

    adalet sağlanmadıkça bu ülke barış yüzü gö-re-me-ye-cek !
  • 2011 ekiminde deniz feneri'nin ağzından ayrı tadda, ahmet şık' ın ağzından ayrı tadda,
    2011 ekiminde hizbullah' ın ağzından ayrı tadda, 65 gazetecinin ağzından ayrı tadda,
    2011 ekiminde n.ç nin ağzından ayrı tadda, 28 tecavüzcünün ağzından ayrı tadda dökülen cümle !!

    adalet sağlanmadıkça bu ülke barış yüzü gö-re-me-ye-cek !
  • yaşasın adalet, yaşasın bağımsız türk hakimleri, türk savcıları

    biliyorsunuz mit müsteşarlığı’nın müracaatı üzerine ‘mit’e ait gizli bilgileri ifşa ettiğim’ gerekçesiyle 2000 yılında hakkımda bir ceza davası açılmıştı.

    esasında mit müsteşarlığı demeye ağzımız varmıyor. mit müsteşarlığı değil de, “mit müsteşarı” demek daha doğru olur. zira bütün aleyhimizdeki olayların, zamanın başbakanı mesut yılmaz tarafından mit’in başına tepeden inme bir şekilde getirilen ve görev süresince mit’in bütün imkanlarını bu zata tahsis eden müsteşar’dan kaynaklandığını çok iyi biliyorum.

    hani şu alaattin çakıcı’ya fransa’da pasaport ve görev verip sonra basına “çakıcı’yı eymür himaye ediyor” mesajları veren kişi.

    hani şu yeşil’in görevlendirilmesinde imzası olduğu halde mehmet eymür’e yeşil’le ilgili soruşturma açan zat.

    hani şu mesut yılmaz’a türkbank ihalesi için “korkmaz yiğit” ile ilgili müspet yazı gönderen, “beyaz enerji ve mavi akım” tahkikatını yürütenlerin telefonlarını dinlettiği belirtilen türk istihbaratının başı.

    hani şu "apo’yu getiren de biziz, asılmaması için en büyük mücadeleyi veren de", diyen kahraman.

    hani şu mit’in başında olmasına rağmen, iki yıl yüksek okul okuduğu için tahsili “büyükelçiliğe” müsait olmayan müsteşar...

    hele bir görevden alınsın, bakın daha neler çıkacak neler...

    evet, ankara 9. ağır ceza mahkemesi’nde 11 yıl hapis istemi ile yürüyen dava sonuçlandı.

    cumhuriyet savcısı kadri söğütlüoğlu’nun, ‘anadolu türk interneti’ adlı web sitesinde yayınladığımız bilgilerin ‘basında yer aldığını, gizli bilgilerin ifşası dışına çıktığını ve aleniyet kazandığını, suçun unsurlarının oluşmadığını’ belirten mütalaasından sonra, mahkeme başkanı ömer yılmaz çamlıbel, atin’de açıkladığımız konuların türkiye’de çok tartışıldığını, bu konuların mahremiyetinin kalmaması dolayısıyla oyçokluğu ile “beraat kararı” verildiğini açıkladı.

    yaşasın adalet, yaşasın bağımsız türk hakimleri, türk savcıları.

    hatırlayacaksınız...

    bu dava açıldıktan sonra mit müsteşarı şenkal atasagun’un sözcülüğünü yapan bazı gazeteciler neler yazmıştı neler...

    "eymür resmen aranıyor...

    uzunca bir dönem mehmet agar'la, 'kan davası' diyebileceğim kadar keskin bir savaşa giren eymür, mit’ten ayrılmadan önce bu kez, mit müsteşarı senkal atasagun'la karşı karşıya gelmişti...

    eymür, görevdeyken yaptığı uygulamalar ve 3 ayrı olay nedeniyle mıt müsteşarlığı tarafından 4 ayrı dosya halinde mahkemeye verilmiş...

    eymür'ü yargılayacak mahkeme, bir süre önce mıt'e bir yazi yazarak eymür'ün ifadesinin alınması için bulunduğu adresi istiyor...

    yani mahkeme eymür'ü aradığını bildiriyor...

    ...olay öylesine ilginç bir noktaya geliyor ki, doğrusu insan sormadan edemiyor: eymür, nasıl oluyor da, milli istihbarat teşkilatı ile ilgili sır sayılabilecek bilgileri, hiç çekinmeden açıklayabiliyor ve bir şey olmuyor.

    örneğin başka biri böyle bir açıklama yapsa, acaba ne olurdu? belki de hemen gözaltına alınırdı.

    bu soruyu güvendiğim bir yetkiliye soruyorum...

    ve eymür'ün arandığını öğreniyorum...”

    evet, vazifesi icabı yeraltı dünyası ve çetelerle mücadele eden bir devlet görevlisinin bu mücadelesini “kişisel kan davası” şeklinde sulandıran bir gazete başyazarı. illaki bir gün kendi veya bir yakını kanunsuzlar tarafından bacağından vurulacak ki, bu mücadele “mehmet eymür’ün kan davası mı, değil mi?” anlayabilsin...

    bir diğeri...

    “sonunda karar verildi ve şimdi düğmeye basmaya hazırlanılıyor..

    ankara, mehmet eymür'ün türkiye'ye iadesi için amerika nezdinde bazı girişimlerde bulunacak..

    girişimlerde diyoruz, çünkü birden fazla girişim olacak bu konuda..

    öncelikle eymür'ü yargılamakta olan mahkeme, adalet bakanlığı kanalı ile, mehmet eymür'ün neden suçlandığını anlatan ve iadesini isteyen, ayrıntılı bir dosya hazırlatacak.

    bu dosya, bizim dışişleri bakanlığı tarafından önce, abd dışişleri bakanlığı'na, oradan da amerikan adalet bakanlığı'na gönderilecek..

    bizim dışişleri bakanlığı da aynı doğrultuda, amerikan dışişleri bakanlığı'nı zorlayacak.. yani diplomatik girişim yapacak..

    ardından, muhtemelen mit devreye girecek ve cıa ile fbı'dan, bu konuda yardımcı olmalarını isteyecek..

    bu noktada yapılacak girişimin esası da kuvvetli.. şöyle ki:

    mit, cıa ve fbı'ya "sizin sırlarınızı açıklayan, bunu yaparak sizim yasalarınıza göre suç işleyen bir eski ajanınız türkiye'ye yerleşse ve gizlilik kurallarını çiğneyen açıklamalar yapmayı sürdürmesi nedeniyle abd mahkemelerinde hakkında 3 ayrı dava açılmış olsa, siz ne yapardınız? bizden, böyle bir durumda ne yapmamızı beklerdiniz?" sorularını yönetebilir..

    gerek cıa, gerekse fbı'ın, bu iki soruya verebileceği cevabın ne olacağını, tahmin edebilirsiniz.. çünkü, gerek cıa, gerekse fbı'ın, bu konularda son derece hassas olduğu biliniyor..

    hatta hatta, genelkurmay bile, resmi olmasa da, gayri resmi olarak aynı konuda, amerikalı meslektaşları nezdinde girişim yapabilir, iade için yardım isteyebilir..

    ...şenkal atasagun'un mit müsteşarı olmasıyla birlikte, bu kuruma getirdiği, başta uluslararası boyuta ulaştırdığı saygınlık ile diğer tüm artıların hepsi ortada..

    bu durumda, atasagun'un, başında olduğu kurumun zedelenmesine asla izin vermeyecek bir tutum izleyeceğini sanıyoruz.

    hatta sanma kelimesi bile fazla..

    şenkal atasagun, buna asla izin vermeyecek yapıda bir müsteşar olduğunu, türk milletine defalarca göstermiştir...

    sanki 33 yıl bu memlekete hizmet etmiş birinden değil de önemli kriminal bir suçludan bahsediyorlar...

    eşine az rastlanır yağcılık örnekleri...

    kalemleri ile yargısız infaz yapanlar...

    çirkin gazeteciler...

    belki üzülmüşlerdir ama, ne onların söylediği gibi arandım, ne de bahsedildiği gibi hakkımda bir sürü işlem yapıldı.

    amerika’da yaşadığım için mahkeme talimatla ifademe başvurdu, ben de bu yazının sonuna ekleyecek olduğum yazılı ifademi verdim.

    başka davalarda da beni savunan sevgili avukatım, saygıdeğer insan türk hukukçular birliği genel başkanı bilgin yazıcıoğlu beni bu davada da savundu.

    genç parti’nin ankara’dan birinci sıradan adayı olan bilgin bey, milletvekili seçilirse mevzuat gereği artık avukatlık yapamayacak ama biz yine de onun hukuk bilgisinden, tecrübelerinden ve dostluğundan faydalanmaya devam edeceğiz...

    beraat kararından sonra elektronik posta ve telefonla arayarak iyi dileklerini sunan bütün dostlara ve okuyucularımıza sonsuz teşekkürler.

    23 ocak 2001

    t.c. ankara dokuzuncu ağır ceza mahkemesi başkanlığına

    1. hakkımda açılan ceza davası ile ilgili iddiaları okudum. kanunlara saygılı bir kişiyim ve kanunsuz, ülkeme zarar veren bir eylemin içinde bulunmam mümkün değildir. bahsi geçen iddialar hiç bir dayanağı olmayan, sübjektif ve gerçek dışı iddialardır. bu konudaki açıklamamı delilleri ile birlikte takip eden maddelerde sunacağım.

    2. iddianamede “mehmet eymür’ün teşkilat kayıtlarında mevcut bulunan bir kısım bilgileri ‘türk hizbullahını kim kurdu’, ‘osman gürbüz’, ‘maskenin arkasındaki yüz’ başlıkları ile anadolu türk interneti adlı web sitesinde yayınlanmak suretiyle müsnet suçu işlediği suç ihbarı yazısı ve eklerinden anlaşıldığından” denilmektedir. sayın mahkeme başkanlığının, bu iddialar ile ilgili “somut delilleri”, ihbarı yapan makamdan talep edeceği ve “teşkilat kayıtlarındaki bilgilerle bu yazılar arasında ne gibi bağlantılar bulunduğunu araştıracağı muhakkaktır.

    3. mit’de uzun yıllar görev yapan bir kişi olarak, mit’in haber toplarken %90’a yakın bilgiyi ‘açık kaynaklardan’ yani herkese açık ve herkesin ulaşabileceği, gazete, mecmua gibi yayın ve kayıtlardan yaptığını belirtmek isterim.
    4. 2937 sayılı devlet istihbarat hizmetleri ve milli istihbarat teşkilatı kanununun 27’nci maddesi, türkiye cumhuriyetinin birliği, bütünlüğü, varlığı, bağımsızlığı, güvenliği ve anayasal düzeninin muhafazası ile ilgili olarak ifa edilen istihbari faaliyetler ile ilgilidir ve milli istihbarat teşkilatınca, ‘kanunen verilmiş yetki ve sorumluluklar içinde’ yürütülen gizli faaliyetleri korumak amacıyla tesis edilmiş önemli bir maddedir. bu bakımdan bu kanun maddesi ile ilgili değerlendirmenin de bu çerçeve içinde yapılması iktiza eder:

    • milli istihbarat teşkilatının “açık kaynaklardan” topladığı bilgiler, mit’in kayıtlarında bulunsa dahi “mit’e ait gizli bilgiler” olarak düşünülemez. yani bir gazete kupüründe yer alan bilgi, mit’in dosyalarına, arşivine girdi diye bu bilgiyi mit’e ait özel bilgi gibi nitelendirmek mümkün değildir.
    • çeşitli şekillerde basına intikal eden ve günlerce ve aylarca medyanın gündeminde kalıp, tartışılan konuların “milli istihbarat teşkilatına has özel bilgiler” olarak nitelenmesi de gerçekçi olmaz.
    • mit’e ait gizli bir faaliyet olduğu ve 2937 sayılı kanunun 27 maddesi kapsamına girdiği halde, “başbakan ve başbakanlık teftiş kurulu başkanı” gibi resmi kişilerce kamuoyuna açıklanarak açığa çıkartılmış ve üzerinde bir hayli tartışılmış gizli faaliyetlerin de artık “gizli” ve “mit’e özel” bir bilgi olduğunu iddia etmek, doğru bir yaklaşım değildir.
    • kanunlar, kanunsuz amaçlar için kullanılamayacağı gibi, 2937 sayılı kanunun 27.nci maddesinin, mit veya diğer devlet görevlilerinin yaptığı kanun dışı eylemleri ört bas etmek için kullanılmayacağı da muhakkaktır.

    5. iddianamede sözü geçen “türk hizbullahı” ve “osman gürbüz” gibi konular, “anadolu türk interneti” web sitesinde yayınlanmadan önce, sayısız yayın organlarında ve resmi raporlarda yer almış, hatta her iki konu tbmm’de araştırma mevzuu olmuştur. ekte, her iki konu ile ilgili yayınlanan yüzlerce neşriyattan birkaç örnek kanıt olarak sunulmuştur. “osman gürbüz” konusu ayrıca tbmm susurluk araştırma komisyonunda açıklamalarda bulunan “hanefi avcı, mesut yılmaz ve eyüp aşık’ın” ifadelerinde de yer almıştır. “maske” veya “maskenin arkasındaki yüz”, işlenen belli bir konunun adı olmayıp, web sitesinde, içinde (14 adet) değişik konunun bulunduğu bir bölümün adıdır. evrakta bu bölümde hangi konuya suç isnat edildiği konusunda bir sarahat bulunmadığı için cevaplama imkanı olmamıştır.

    6. bilindiği kadarıyla ne “türk hizbullah örgütü” mit’in özel gizli bir faaliyeti ile ilgilidir, ne de “osman gürbüz” isimli kriminal kişinin mit ile gizli bir bağlantısı vardır. ayrıca suç isnat edilen yazılarda da, bu konuları mit’le ilişkilendiren bir yorum bulunmamaktadır. polis tarafından yürütülen ve her safhası kamuoyuna yansıyarak yoğun tartışmalara mal olmuş bu konuları, “milli istihbarat teşkilatı’nın faaliyetlerine ilişkin özel bilgiler” olarak nitelemek tutarsız bir değerlendirmedir.

    7. neşrettiğim yazıların bazıları, kişilik haklarıma yönelik ağır suçlama ve iftiralarla ilgilidir. sayın mahkemenizce, mezkur idare aleyhine açtığım danıştay başkanlığındaki dosyam istenip incelenirse, bu konunun daha iyi anlaşılması mümkün olacaktır. ancak her halde, yazıların tamamı çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansımış bilgileri ihtiva etmektedir. esasında tarafımca yapılan iş, bir çok açık kaynaktan elde edilen ve bazen okuyuculardan gelen bilgileri sentez ve analiz etmek ve bir istihbaratçı gözü ile yorumlamaktan ibarettir. neşrettiğim konuların hemen hemen tamamı, yıllarca resmi görevli olarak mücadele ettiğim “yolsuzluk, organize suç ve terörle” ilgili konulardır. yani devletin zararına değil, yararına işlenen konulardır.

    8. tarafıma intikal eden bir bilgiye göre, ihbarcı idarenin başvurusu üzerine ankara devlet güvenlik mahkemesi cumhuriyet başsavcılığının, 04. 05. 2000 tarihinde verdiği ‘görevsizlik kararında’; “atin (anadolu türk interneti) adlı web sitesinde mehmet eymür’ün verdiği bilgiler, bazı şahısların işlediğini iddia ettiği fiiller ile ilgili, yoruma dayalı bilgiler olduğu, yayınlanan bilgilerin çoğunun da daha önceden değişik konularla bağlantılı olarak basına yansıyan bilgilerden meydana geldiği, bu bilgilerin içeriği itibariyle ‘devletin emniyetine veya dahili yahut beynelmilel siyasi menfaatlerine taalluk eden evrak vesika ve bilgilerden’ olmadığı anlaşılmıştır” demektedir.

    9. esasında neşredilen konular arasında, sağlıklı bir devlet yapısı için, sayın savcılarca “suç duyurusu” olarak dikkate alınması gereken bir çok husus da bulunmaktadır. bir diğer konu, 2937 sayılı kanunun 27 maddesi dahil hiç bir kanun maddesinin, kanunsuz eylemleri gizlemek veya örtbas etmek için kullanılamayacağıdır. keza kanunların, kanunsuz eylemleri ortaya koyan kişileri yıldırmak, susturmak amacıyla da kullanılmaması gerekir.

    10. netice itibariyle, mit’e ait bilgileri ifşa etmek gibi bir kastım olmadığı gibi, şahsımla ilgili isnat edilen iddiaların hiç biri de doğru değildir. sayın mahkemenize sunmuş bulunduğum beyan ve belgelerin dikkate alınmasını, vekilim olan ankara barosu avukatlarından sayın bilgin yazıcıoğlu’nun beni müdafaa etmesini, abd’de yaşadığım için duruşmalardan vareste tutulmamı saygı ile arz ve talep ederim.

    mehmet eymür

    ekler :

    (ek 1) 26 ocak 2000 tarihli yenişafak gazetesinin internet nüshası “hizbullah: neden şimdi?” başlıklı yazı, (6 sayfa),

    (ek 2) 22 haziran 2000 tarihli ntv-msnbc internet gazetesinde “çetinkaya: hizbullah özel olarak kuruldu” başlıklı yazı, (2 sayfa),

    (ek 3) 05 şubat 1998 tarihli aktüel dergisi internet nüshasının “11 sayfalık susurluk sırrı” başlıklı yazı, (5 sayfa),

    (ek 4) 19 şubat 1998 tarihli aktüel dergisi internet nüshasının “işte ölüm makinesi!” başlıklı yazı, (4 sayfa),

    (ek 5) 11 eylül 1997 tarihli aktüel dergisi internet nüshasının “susurlukta ikinci küçük paşa” başlıklı yazı, (5 sayfa),

    (ek 6) 09 şubat 1998 tarihli hürriyet gazetesi internet nüshası “oğlum yeşil değil” başlıklı yazı, (2 sayfa),

    (ek 7) 11 haziran 1998 tarihli radikal gazetesi internet nüshasının, “perde arkası – bir katiller ordusu yarattılar” başlıklı yazı, (2 sayfa).
  • tam işlemeyen, kişilere, kişilerin makam ve mevkilerine göre değişen bir adalet sistemine "yaşasın adalet" demek mümkün mü?

    tabii ki değil.

    susurluk'tan bahsediyoruz.

    demek "susurluk" adını verdiğimiz "devletin en üst kademesindeki yöneticilerden, sokaktaki serseriye kadar uzanan; "uyuşturucu, cinayet, gasp, tehdit, şantaj" yumağının sorumlusu; bir emekli yarbay ile bir polis müdürü ve birkaç polis memuruymuş.

    bunlar yargılanıp hapse girince "susurluk" pisliği de temizlenmiş ve konu kapanmış oldu...

    şu anda cezaevinde olanlardan iki kişiyi iyi tanıyorum. korkut eken ve ibrahim şahin.

    kader birliğimiz olan korkut bir zamanlar kardeşim kadar yakındı. daha önce ondan bahsederken şöyle yazmıştım:

    "korkut eken esasında geçmişi başarılı bir "özel harp" veya yeni adı ile "özel kuvvetler komutanlığı" subayı. evi, aldığı başarı madalyaları ve ödüllerle dolu. çok iyi bir ailesi var. hepsi pırıl pırıl, düzgün ve vasıflı insanlar. eken iyi bir silah uzmanı, iyi de nişancı. bir arkadaşının elindeki elmayı 25-30 metreden vurabilecek kadar iyi. bu "elma tutma" sırasında bir kaç ufak kaza olmuş ama, astları, yürekleri atsa da korkut emrettiği zaman o elmayı tutmak mecburiyetindeler. o aynı zamanda, paraşütçülük, kayak, dalgıçlık gibi özel eğitimler de görmüş, abd'de "rehineli harekat" gibi özel kurslara da katılmış bir kişi."

    evet bu kadar güzel vasıfları bir araya toplamış bir kişinin şu anda cezaevinde bulunması gerçekten üzücü.

    polis özel timlerinin ilk kurucularından, eski özel harekat daire başkanı emniyet müdürü ibrahim şahin'i de görev dolayısıyla tanıyorum.

    onun için de geçmişte şunları yazmıştım:

    "şahin ve kazada ölen hüseyin kocadağ, esasında bu ülke için bir şeyler yapmış, kanlarını akıtmış insanlar. pırıl pırıl, gurur duyulacak bir mazileri var. bizce onlar "bu vatan için hakikaten bir şeyler yapanlardan" ama, sonra, devletin gücünü kendi güçleri gibi görme gafletine düştüler, para hırsına kapıldılar. keşke fazlaya tamah etmeyip de o güzel mazileriyle kalsalardı. vatan için bir şeyler yapmış olmak, kimseye suç işleme hakkı vermiyor, vermemesi lazım."

    şimdi geriye dönelim ve önemli bir ifadeye, pkk itirafcısı ibrahim babat'ın el yazısı ile yazılı 11 sayfalık ifadesinden bir bölüme yer verelim.

    önce ibrahim babat kim ona bakalım.

    kod adı mete. pkk itirafçısı. 1967'de, suriye'nin kamışlı kazasında doğan ibrahim babat, 1984'te pkk'ya katılmış.

    1988'de 15 kişilik bir grupla botan bölgesinde çalışmaya başlayan babat örgüte güvenini yitirince kaçmaya karar vermiş ancak suriye sınırına giderken konakladığı köyün korucubaşısı tarafından yakalanarak jandarmaya teslim edilmiş.

    binbaşı ahmet cem ersever tarafından sorgulanan babat'a pkk'ya karşı mücadeleye katılması için teklifte bulunulmuş.

    ibrahim babat, "deşifre edilmemesi ve herhangi bir çatışmada ölü olarak gösterilmesini" şart koşmuş. isteğinin zamanın asayiş komutanı hulusi sayın paşa tarafından kabul edilmesi üzerine devlet için çalışmaya başlamış.

    buraya kadar her şey normal. bu tip faaliyetlerde işin içinden gelmiş örgüt üyelerini kazanmak mücadele açısından çok önemli.

    sıkıntı amacın rayından çıkmasından kaynaklanıyor.

    devlet hizmetini kendi anlatımından dinleyeceğimiz babat, daha sonra türk vatandaşlığına geçmiş ve 1993 yılında istanbul'a yerleşerek tahsilat işlerine girmiş.

    1997'de istanbul kadıköy'de silahlı çatışmaya katılan ibrahim babat, ortağı süleyman ülger'i öldürmeye teşebbüsten aranırken, ilişkisini hiç kesmediğini söylediği yalova il jandarma alay komutanı arif doğan'ın odasında yakalanmış.

    yargılama sonunda 17 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış. 7 yıl ceza alacağı vaadine rağmen 17 yıl 6 ay hapis verilince önce başbakanlık teftiş kurulu müfettişlerine, sonra da istanbul dgm başsavcılığı'na itirafta bulunmuş. itirafları kutlu savaş'ın hazırladığı "susurluk raporunun" 10 numaralı eki olarak mesut yılmaz'a teslim edilmiş.

    şimdi babat'ın itiraflarından bazı bölümlere göz atalım.

    "... jitem birlikleri içinde teröre karşı başarılı çalışmalarımız olmakla birlikte açığa çıkmamış ve gizli kalmış ve bugün de devleti sıkıntıya sokan bazı keyfi, hukuk dışı, pis uygulamalar olmuştur.

    teröre karşı mücadelede çok yararlı istihbarati bilgiler getiren hacı ahmet zeyrek ve mehmet bayar adındaki sivil vatandaşlar -ki bunlar ülkesini, devletini seven insanlardı- mantıklı hiçbir gerekçe öne sürülmeden faili meçhul bir şekilde katledildiler.

    hacı ahmet zeyrek'i 1988'de silopili lokman gündüz'e öldürttüler. mehmet bayar ise 1990 yılının başında çok kirli bir yöntemle imha edildi.

    bayar'ın eline istihbarat gizli servislerinin kullandığı orijinal bombalı bir çanta verildi. idilli bir avukatla randevu alındı.

    mehmet bayar'a 'avukatın yanına bu çantayla gideceksin, görüşme esnasında çantanın kolundaki düğmeye basacaksın, ses kayıtlarını alıp bize getireceksin' dendi.

    gerekli izahat yapıldıktan sonra bayar'ı bir arabayla avukatın bürosunun yakınına bıraktık.

    mehmet bayar, arabadan indikten sonra daha büroya varmadan düğmeye basmış olacak ki, çanta infilak etti.

    bunda esas amaç görüşmedeki bilgileri almak değil mehmet bayar'ı yem olarak kullanıp kendisiyle birlikte avukatı da imha etmekti. ...

    ... yine 1989 yılında kasrik boğazı'ndan gija şanlı'nın yeğeni olan hurşit, örgüte (pkk) adam kazandıran birileriyle randevulaştığını ihbar etti.

    beraber gittik, sözü edilen şahıs iki kişiyle birlikte geldi. üç orta yaşlı vatandaşı aldık, merkeze getirdik, sorguladık. bu vatandaşların örgütle herhangi bir bağını tespit edemedik.

    meğer bize bu vatandaşları ihbar eden gija şanlı'nın yeğeniyle bu vatandaşlar arasında kan davası varmış. ihbar bu nedenle olmuş.

    bunları serbest bırakmayı düşündük fakat, şanlı'nın yeğeni jitem yetkililerine 'eğer bunlar serbest bırakılırsa güvenliğimiz tehlikeye girer' dedi.

    bunun üzerine şanlılar'ın hatırı için suçsuz yere üç vatandaşı nusaybin, idil arasında infaz ederek araziye attık.

    bu infazlardan hemen sonra bilgi almak için asayiş komutanı, kurmay başkanı albay kuru'yu silopi'ye gönderdi. gereken bilgileri verdik.

    bize bu çalışmalar için bir miktar para verdi. üç vatandaşın ölümüyle ilgili 'sakın kimse duymasın, aramızda kalsın, devam edin' talimatlarını verdikten sonra ayrıldık.

    ... 1989 yılında jitem subayları tarafından bize ırak kökenli, türk vatandaşlığına geçmiş ve vatani görevini antalya jandarma alay komutanlığı'nda yapan mehmet maho gevdan'ı (mehmet kılıç) alıp getirmemiz söylendi.

    ben, astsubay şaban bayram ve niksarlı erol adında bir asker, birlikte antalya'ya gittik. alay komutanıyla görüştük. zaten bizim eleceğimizden haberdardı. alay komutanına 'biz bu şahsı alıyoruz ancak geri getirmeyebiliriz, ifadesini aldıktan sonra infaz edebiliriz' dedik.

    mehmet kılıç'ı nasıl alacağımızı kararlaştırdıktan sonra, alay komutanı yanımızdan tabur komutanını aradı. 'yarın mehmet kılıç'ı çarşı iznine çıkar' diye talimat verdi.

    biz de kendisini sabahtan nizamiye kapısında bekledik. hacı süleyman gündüz adını kullanarak mehmet kılıç'ı nizamiyeden aldık. arabaya bindirip kelepçeledik ve silopi'ye götürdük.

    ... mehmet kılıç eskiden kdp'nin üst düzey bir sorumlusu olduğundan, ıraklı yetkililer tarafından jitem'den istenmiş ve karşılığında yüz bin dolar vaadedilmişti.

    cem ersever o dönemde bir aylığına zaho'da (kuzey ırak) irtibat subaylığı görevi yapıyordu.

    mehmet kılıç bu para karşılığında onun sıkı ilişkide bulunduğu ırak yetkililerine teslim edildi.

    vatani görevini yapan bir türk vatandaşı para karşılığında satıldı.

    bu paranın tahminen otuz bin doları alındı. diğer kısmının alınmadığını daha sonra duydum.

    bu olaya karışan yüzbaşı ismail (toprak) kısa bir süre sonra şüpheli bir şekilde nöbetteki bir asker tarafından öldürüldü. bu sıradan bir kazadan çok planlı bir cinayetti.

    ...1990 yılında jitem'de bazı köklü değişiklikler oldu. asayiş bölge komutanlığı'na hikmet köksal paşa, jitem'in başına da veli küçük paşa (o zaman albay) getirilmişti.

    1990 yılında yakalanıp serbest bırakılan bazı itirafçılar asker kimliğiyle jitem grup komutanlığı'na alınmıştı.

    bütün asker itirafçıların bir araya toplanması düşünülüyordu. jitem'den bana bu itirafçıların sevk ve idareleri için görev çağrısı yapıldı.

    önce kabul etmedim. daha sonra hikmet köksal paşa araya girince, bazı kaygılarım olmasına rağmen, paşaya güvenerek diyarbakır'a gittim.

    bu arada jitem çatısı altında illegal bir oluşuma gidildi. diyarbakır ve çevresinde pkk'yla ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz yetkimiz vardı.

    bu insanları yakalayıp, suçu varsa tesbit edip adalete teslim etmek yerine faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemiştik. bizden istenen buydu, bu tarzda talimat alıyorduk.

    bu grup içerisinde eski itirafçılardan ali ozansoy, hüseyin tilki, abdülkadir aygan, hayrettin toka, recep tiril, adil timurtaş ve eski tikko'cu fetih adındaki kişiler vardı.

    antalya'da pkk tarafından öldürülen numan kod isimli selahattin görgülü bizim grubumuzun istihbaratçısıydı.

    örgütle ilişkilidir tarzında bize gösterdiği ve getirdiği kişilerin hepsini değişik dönem ve zamanlarda infaz ettik.

    bismil'de benzinci talat'ı, diyarbakır - bismil yol kavşağında bir vatandaşı aynı gerekçelerle infaz ettik.

    batman'da iki kişiyi birini evinden, diğerini evin önünden alarak batman, silvan arasında infaz ettik. yine hazro'da bir vatandaş infaz edildi. bu çalışmalar beş ay sürdü.

    yine o dönemde selahattin görgülü'nün verdiği istihbarat doğrultusunda bir şahsı celil kod isimli aytekin özel binbaşıyla abdülkadir aygan birlikte infaz ettiler.
    ... 1991 yılı içinde jitem grubu olarak gerçekleştirilen bazı bombalama olaylarını izah etmek istiyorum.

    aytekin özel binbaşının getirdiği istihbarat sonucunda kızıltepe'de bir vatandaşın toros binek arabasını bombaladık.

    yine diyarbakır merkezinde, diyarbakır baro başkanı'nın arabasını aytekin binbaşı, abdülkadir'le birlikte bombaladı. patlamadan sonra polisler bunları yakaladı. ama daha sonra binbaşı ve itirafçı olduğunu görünce serbest bıraktılar.

    ... mehmet kılıç'ın para karşılığında ırak'a teslim edilmesi bir dergide yayınlanıp mit tarafından soruşturma konusu olunca, görev yerlerimiz değiştirildi.

    o dönemde jitem grup komutanı olan arif doğan geldi, beni silopi'den diyarbakır'a götürdü. batman jitem komutanını çağırarak beni yeni görev yerim olan batman'a gönderdi.

    1991 yılından ersever'in öldürüldüğü güne (4 kasım 1993) kadar jandarma istihbarat grup başkanlığı'nca kurulan, sadece itirafçıların bulunduğu ekibimiz bir dağılma süreci yaşadı. bu sürede boşta kalan bazı arkadaşlarımız değişik işler için kullanıldılar.

    ... yukarda belirttiğim olay, yüzbaşı ismail'in kaza süsüyle öldürülmesi, üç vatandaşın suçsuz yere öldürülmesi beni de olumsuz etkilemişti. teşkilata olan güvenim sarsılınca batman'da 15 gün kaldıktan sonra adeta kaçarak kimseye haber vermeden istanbul'a geldim. o sırada zaten türk vatandaşlığına geçmiştim.

    ... 1997 yılında yakalanana kadar jitem'le bazı dostluklarımız dışında sınırlı ilişkim oldu. eski ekipten albay arif doğan, yüzbaşı sinan yaşar gibi arkadaşlarla ilişkilerim son bodrum olayına kadar (sun club'tan 40 bin dolar haraç alınması) devam etti.

    ... terörle mücadele adı altında oluşturulan jitem birlikleri daha sonra kendi amacından saparak hukuk dışı bir yapıya büründü.

    bu devletin verdiği yetkiler teröre karşı mücadele yerine bugün bile devleti töhmet altına sokan bazı çeteleşmelere, kirli işlere ve rant kavgasına dönüşerek adeta devletin kontrolünden çıktı. teröre karşı mücadele rant kavgasına dönüştü.

    devletin yetkilileri kişisel çıkarları için, faili meçhul infazlara ve haksız uygulamalara karıştı.

    vicdanen rahatlamak için, devleti zan altından kurtarmayı esas alarak, hiçbir baskı altında kalmadan özgür irademle bu açıklamayı yapıyorum."

    evet, öldürdüğü insanların sayısını dahi hatırlayamayan bir "devlet görevlisinin..!" ifadelerini okudunuz.

    ibrahim babat'ın da ifade ettiği gibi olayın özü "terörle mücadele adı altında oluşturulan asker-polis-sivil karışımlı bazı birimlerin, amacından saparak hukuk dışı bir yapıya bürünmesi, olayın çeteleşmeye, kirli işlere ve rant kavgasına dönüşerek devlet kontrolünden çıkması ve terörle mücadele ile ilgili görevlilerin kişisel çıkarlar için faili meçhul infazlara ve haksız uygulamalara karışmasıdır."

    sizi ürperten bu ifadelerdeki olayların sadece ibrahim babat ve çevresi ile sınırlı kaldığını sanmayın. devlet arşivleri, mahkeme klasörleri benzeri binlerce dosya ile dolu.

    bu olayların geçmişte kaldığını ve artık olmadığını da sanmayın. pek fazla bir şey değişmedi.

    peki, ibrahim babat'ın ifadesinde bahsi geçen görevlilerle ilgili ciddi bir soruşturma ve işlem yapıldı mı?

    bildiğimiz kadarıyla yapılmadı.

    bunları okuduktan sonra, "susurluk" sanığı olan birkaç kişinin cezaevine girmesine "yaşasın adalet" diyebilir misiniz?

    korkut eken ve ibrahim şahin "çete oluşturmaktan" mahküm oldular.

    peki, "daha hesabımız bitmedi" diye etrafa tehditler savuran milletin vekili mehmet ağar...

    esas çete reisi o değil mi?

    siz "iki mehmet'in kavgası" diye olayı şahsileştiren ve sulandıran yazarlara bakmayın.

    adam ben bildim bileli hep bu işlerin içinde.

    bir değil yüzlerce çeteyi idare ediyor.

    bütün meslek hayatı kanunsuzluklarla dolu...

    korkut eken ve ibrahim şahin'in bir suçu varsa onun suçu dosyalara sığmaz.

    eğer bir ülkede, yolsuzluk, ahlaksızlık ve kanunsuzluk en yukarılardan başlayıp aşağıya doğru gidiyorsa, bununla mücadelenin de en yukarılardan başlaması gerekir..

    bu ülkede yargılanamayan, veya yargılansa dahi bir şey olmayanlar yaşadığı müddetçe "yaşasın adalet" demek zor.

    korkut eken, ibrahim şahin ve arkadaşları, mafya şefi çakıcı'ya "yerini değiştir" diye mesaj yollayan, o istedi diye devletin kritik bir makamında çalışan görevliyi tertiplerle görevinden alan, mafya şefi istedi diye banka satan, onu televizyonlara çıkartıp muhaliflerine sövdürten, çetelerle mücadele görüntüsü altında çetelerle işbirliği yapan mesut yılmaz ve eyüp aşık gibilerinden daha mı suçlu?

    üsttekiler elini kolunu sallayarak gezerken alttakilerin cezaevinde olması bizi vicdanen rahatsız ediyor..

    ya siz?

    siz "yaşasın adalet" diyebiliyor musunuz?

    belki yeni "susurluklar" olmaması için ciddi tedbirler aldıktan sonra bir af ile cezaevindekileri de bırakıp, pisliklerle dolu "susurluk" yumağını tarihe maletmek ve yeni bir beyaz sayfa açmak; "yaşasın adalet" diyemeyeceğimiz yarım yamalak bir adalet olgusundan, daha doğru olacak.
hesabın var mı? giriş yap