hesabın var mı? giriş yap

  • san francisco’da dilensen 2000 dolardan fazla kazanır ancak sürünürsün. north dakota’da 2000 dolara geçinirsin. nasıl ki romanya piteşti’de kazanacağın 2000 euro ile londra’da kazanacağın 2000 euro aynı değilse, abd’de de bir şehirde yaşam bir diğerinden 4 kat pahalı olabiliyor.

    bu aralar ev almayı düşünüyoruz. san francisco’dan ayrılmak istemiyoruz, ama şöyle ufacık, hemen taşınılabilir evler 1 milyon dolardan başlıyor. 200 bin dolar peşin verip sonra vergisi, sigortası, mortgage ödemesi derken 30 yıllığına ayda 5500 dolar borç altına girmek tek çözüm. diğer seçenek ise iki saat uzakta sierra nevada dağlarının eteklerinde orman ve göl manzaralı, havuzlu, geniş arazili bir eve taşınmak. 500-600 bin dolar aralığında bir fiyata malikane alabiliyorsunuz. tabi burada başka şeyler devreye giriyor. çocuğunu taşrada mı büyütmek istersin, san francisco’da mı? sokağa çıktığında dünya vatandaşlarını mı görmek istersin, sadece beyaz amerikalıları mı? kafana estiğinde operaya, baleye, tiyatroya gidebilmek mi istersin, sinema, avm, olive garden üçlüsüyle sınırlı kalmak mı?

    biz taşrada üst sınıf yaşamı sürmektense san francisco’da orta sınıf olmayı tercih ettik. başkası diğerini seçecektir. abd’de 2000 dolar vs avrupa’da 2000 euro tartışmasına dönersek, rahatlıkla söyleyebilirim ki avrupa’da 2000 euro’ya geçinebileceğiniz yerler abd’de 2000 dolara geçinebileceğiniz yerlere beş basarlar.

    diğer yandan, abd’de aynı seviyedeki bir metropolde aynı seviyedeki bir işte avrupa’da kazanacağınızdan daha fazla kazanmanız da neredeyse garantidir. bu durumda daha doğru bir karşılaştırma, berlin’de 2000 euro mu, new york city’de 4000 dolar mı olacaktır.

  • helal olsun lan bize. 5 yıl önce piyasanın bu hale geleceğini kim bilebilirdi? adamlar şarkı sözleriyle devlet adamlarını korkutuyor daha ne olabilir ki? gurur duyuyorum gurur!

  • kuaför çıkışı arabaya gidene kadar abartılı makyaj, saç stili ve kıyafetleri ile, şehre inmiş uzaylılar gibi dikkat çekerler.
    eteklerini çekiştire çekiştire, topuklu ayakkabılarının izin verdiği oranda, hızlı hızlı arabaya doluşurlar.
    hayat tekrar normale döner.

  • tv ekranında işsiz ve geçim sıkıntısı yaşayan insanlara çözüm önerisi sunmuş, halkı alternatif besin arayışlarına teşvik etmiştir.

    "fasulye pahalıysa pahalı, yemeyin. daha ucuz bişey yiyin. söylenmeyin!"

    bir tavsiye de benden b sınıfı kaşarlar da iyice ucuzladı...

  • bundan yıllar yıllar sonra, depeyi -ki artık birçokları "depeyi dede" demeye başlamıştı ona- doktorun yasakladığı rakısını çay bardağında hafif hafif yudumlarken, omzunda daha bugün boyamayı bitirdiği kayığının huzurlu yorgunluğu sızlarken,bi parça daha peynir atıp ağzına, sahilden yüzüne vuran rüzgara yan dönüp yanındaki kadının kırışıklıklarına baktı önce. devleşmiş göbeğini kaşıdı hafif hafif,uzamış beyaz sakallarında dolaştı elleri. hareketlerini izledi kadının, elleri hala narin diye düşündü...hala güzel gülümsüyor dedi kendi kendine. bak hep dudaklarının kenarıyla gözlerinin yanları kırışmış dedi,bu gülmekten oldu işte...bir ömür gülümsettin ya onu olum, derdin de oldu tasan da, kırdığın da oldu kırıldığın da, hem ağladın zırıl zırıl hem gözyaşlarını sildin onun...ama şimdi,hayatın sonlarına yaklaşırken, son nefesini vermeden topladığında hala artı çıkıyor ya...işte şimdi mutlusun dedi...şimdi mutlusun...konuşmaya başladı,sigaradan çatallaşmış sesiyle...

    - bence patatessin sen. patates baskısı yapıyosun böyle.
    - ?
    - bi sarılınca şekil şekil izin çıkıyo ruhuma. sonra domatessin üstelik.
    - ?
    - neyin içine senden bi parça koysam güpgüzel oluyo birden, tadı sen veriyosun hep. bi de patlıcansın bence.
    - ?
    - kızdırıp ateşlere de atsam, karnından göğsünü yarıp içine dolmamı bekliyosun. ve taze fasulyesin sonra.
    - ?
    - minicik minicik yavruların çıktı içinden, her biri bi başka güzel. peki bi de marulsun desem?
    - ?
    - dışından bi başlayıp uzuuun uzuun içine doğru indikçe daha tatlılaşıyosun, en içinde, en derininde, en göbeğinde, en kimsenin bilmediği yerinde saklısın en güzel halinle.hem kerevizsin...
    - ?
    - anlamaz herkes öyle neden bayıldığımı sana. kimi burun kıvırır belki, kimi hiç sevmez seni. kimine göre dünyadaki en rezil şeysindir sen hatta...ama en çok nesin biliyo musun?
    - ?
    - pırasa'sın...çünkü ben en çok pırasayı severim..

  • toki başkanının dengi kiptaş* genel müdürüdür. bir genel müdürlük bir büyükşehir belediye başkanına resmî yazı yazarken arz eder*. hele ki istanbul büyükşehir belediye başkanı bu adam. toki başkanı maçası yerse bir akpartili büyükşehir belediye başkanına laf yetiştirmeye kalksın bakalım ne yapıyorlar. herkes astını üstünü bilecek, haddini bilecek. derdi varsa toki başkanının, çevre şehircilik bakanına arz etsin, sayın bakan bağlansın imamoğlu’nun yayınına. imamoğlu haklıdır. daha devletin hangi kademesi hangi kademesine denk, kim kime cevap verebilir, kim kimle yazışabilir, haberi olmayan zırcahiller de moderatörlük peşinde koşmasın, haddini bilsin.

    not: başlığı da imamoğlu’nun haddini bilmez sözcü tv ve bir genel müdüre had bildirmesi, olarak değiştirin.

    politik doğruculuk, sjw’lik, lakaytlık, küstahlık, haddini bilmezlik yüzünden ne ast kaldı ne üst kaldı ne disiplin kaldı ne düzen kaldı, ayaklar baş oldu bu memlekette. yeter artık!

  • tek başına tüm siyasilerden daha fazla faydası olmuştur. ilk günden beri doğru soruları sordu. tüm türkiyenin güvenilecek tek adres olarak gösterdiği bir kuruluşun sizin gibilerin bu kadar zoruna gitmesi bile ne kadar doğru işler yaptığının ispatıdır.

    edit: bir çaylak kardeşimizin tespitini de ekliyorum.

    “80 metrekupluk tırlar yaklaşık 100-120 bin su alabilir (500 ml lik) . 1350 sayısı, komedi.”