hesabın var mı? giriş yap

  • - kendi kafasındaki din, gelenek, giyim, adet, yaşam tarzı kalıplarına uymayanları deli gibi yadırgamak, zorla o kalıplara uydurmaya çalışmak. farklılıklara kapalı olmak.

    - sorunları, çatışmaları empati kurarak değerlendirmek ve konuşarak çözmek yerine havlamak, diş göstermek.

    - inanılmaz bir öz güven ve her konu hakkında nefessiz konuşabilme.

    - kendini harika tüccar, kusursuz bir işletmeci sanmak.

  • ezilenlerin gür sesidir o...
    yetmez ama evet... bu ülkede işçiler hiçbir haklarını mücadeleyle almadı. sendika ve grev hakları bile 27 mayıs darbesiyle verildi.
    tayyip, belediye başkanlığına gelir gelmez sendikalı işçileri bitirip, taşeronları doldurdu. başbakan olunca da sendikaları ve sosyal hakları yok edip, işçilerin pazarlık gücünü bitirip, makarnaya muhtaç etti.
    devam edin bir paket bulgura şükredip, ezilenlerin sesi diye saraylarda ejder meyvesi yiyenleri şakşaklamaya...
    bir zamanlar büyük saygı duyduğum işçi sınıfından soğudum...
    canınız cehenneme...

  • karsiyaka-konak vapurunda yaklasik 100 kisilik bir ogrenci grubu vardi. artik gezmeye mi gelmisler bilmiyorum. kizlardan birinin tokasi ruzgarin etkisiyle ucuyordu korfezin serin sularina dogru. yakaladim tokayi. gruptan buyuk bir alkis aldim. artik vapurun en onemli simasiydim. dikkatli olmaliydim!!

  • ''siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk.''

    seçim olmasa dar gelirli akıllarına bile gelmeyecek kendilerini ve yandaşlarını beslemekten.

    işsizliğe çözüm bulun, enflasyonu düşürün, insanca yaşamaya yetecek ücretler verin. açlık sınırının altında değil! bunları yaparsanız zaten insanların dar bir geliri ve borcu olmayacak

    t: bir seçim yatırımı

  • yalnızsınızdır. dünyanın, yaşamanın bir zevki, neşesi kalmamıştır sizin için. hayattan tat alamama noktasına gelmişsinizdir. hayalini kurduğunuz, düşlediğiniz, yürekten istediğiniz bir sevgili modeli vardır kafanızda ama yıllar geçmiş olmamıştır, bulamamışsınızdır onu. eski aşklar sevdalısısınızdır siz. anlatılan hikayelerdeki, efsanelerdeki, okunan şiirlerdeki aşklar gibi yaşamak istemişsinizdir hep aşkınızı, sevdanızı. aşk ve sevda sizin için iki öpücükten ibaret olmamıştır asla. çoğu zaman ilk adımı hep karşıdan beklemiş, ilk adımı atmaktan hep korkmuşsunuzdur. ve o beklemeler size hiçbir şey kazandırmamıştır. ve artık öyle bir an gelmiştir ki yalnızlık büsbütün sarmıştır içinizi, dışınızı... bir kurşun kalem alır yazarsınız halinizi gözünüzden dökülen yaşlarla ıslanan kağıda. bir vefalı yarin eksikliğini derinden duyarsınız. bilirsiniz ki hayatta herşey paylaştıkça güzel. mesela bir şiiri, güzel bir hikayeyi, acıları, dertleri, minnacık bile olsa bir sevinci, önemsiz bile olsa bir düşünceyi paylaşmak... hayattaki gözle görünen, görünmeyen, hissedilen herşey paylaştıkça bir başka güzeldir sizin için. önemli olanda zaten paylaşabilecek o doğru insanı bulabilmektir ama işte öyle biri yoktur hayatınızda. ve onun yokluğunu derinden hissettiğiniz bu anlar acı verir size.

  • an itibariyle mekke'ye inip, yön tuşlarıyla kabe'nin etrafında yedi tur atmamı sağlamış, sayesinde hacı olduğum program*.

  • şu an evli olmamı sağlayan 7 sene önceki davranış. tabii yüz yüze cesaret edemediğimden sms yolu ile
    hatırladığım kadarıyla;

    - uzun süredir beni bu kadar heyecanlandıran kimse olmamıştı, sence bunun adı ne? cilekli sut
    yaklaşık 2-2,5 saat ses seda çıkmaz? ben sms attığıma bin pişman, aklımdan bir sürü şey geçerken
    - nasıl inanacağım sizin olduğunuza? tatile nereye gitmiştiniz? (çok garanticidir de kocam, inanmaz ben olduğuma, müdürünün onu sevindirmek için attığı bir sms sanır)
    - erdek (bu ne biçim adam ya, şaka mı?)
    - beni de uzun zamandır kimse bu kadar heyecanlandırmamıştı, bu mesajın gerçek olduğuna ancak yarın servise bindiğinde göz göze geldiğimiz zaman inanacağım.

    hala hayatta yaptığım en doğru şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. sürekli gelen mesajlar üzerine edit: kimilerine bir cesaret örneği oldu bu entry, kimileri imrendiğini ama olumsuz geri dönüşten korktuğunu söyledi kimileri de inanamadı bu duruna nedense. 3 gün önce 12. evlilik yıldönümümüzdü, eşim ve kızımızla birlikte kutladık.tabii ki her şey her zaman güllük gülistanlık olmuyor, tartışmalar, kırgınlıklar, küslükler... ama bütüne baktığımda sevgi her şeyin üstünde. siz de kalbinizin sesini dinleyin gençler..

  • yukarıda yazdıklarımıza (#6139141) ek olarak, madde madde yazacak olursak..

    1- eğer kurumsal iktisat * iktisadî ortodoksi (neoklasik iktisat) tarafından soğurulmadıysa bu, veblen'in, eyüp özveren'in tabiriyle, kurumsal iktisadın çekim merkezi olmasından dolayıdır. tek başına bu bile veblen'in ne kadar önemli olduğuna delildir.

    2- iktisat, tee cantillon'dan beridir, adam smith'den beridir fiziğe öykünen bir disiplin olagelmiştir. buna yalnız iki kişi itiraz etti; birisi bu ademoğludur. ona göre iktisatın, kuracağı eğretilemeler için ödünç alacağı koşutlukları fizikte değil, "biyoloji"de aramak gerektir. bu veçhile newton'un karşısına darwin'i koymuştur. iktisat, duruk * dengelerin karşılaştırmalı çalışması olmaktan öteye geçmeli (bunu yapanlar klasik ve neoklasik iktisatçılardır); evrimsel bir anlayışla a'dan b'ye nasıl gidilir, bunun yanıtını aramalıdır.
    (bkz: richard cantillon)
    (bkz: adam smith)

    3- yukarıda da bahsettiğimiz atıl merak * kendi kişiliği ile tam bir bağlılaşım ve dahi uyum içinde olan bir kavramdır. "bilim, bilim için yapılmalı" lafzını düstur bellemiş; "nesnel" kalmaya takıntı derecesinde önem atfetmiş bir düşünürdür. bu onu "kural koyucu"* bir bilimsel tavır almaya itmiş ve onun, "kural koyuculuk"un karşıtı olan tespitçi, betimleyici* amcaları * kıyasıya eleştirmesine sebep olmuştur.

    4- peki muhterem pür-i pak mıdır? oh, tabi ki hayır kuzum,, kendisi bir değer kuramı* sahibi değildir netekim; kavramsal çerçevesi fiyat tespiti, kaynakların dağılımı gibi konular üzerine konuşmasına imkan tanımamaktadır, ne münasebettir.

    5- falandır, filandır.

  • "bir nesil, bilginin cezalandırıldığı ve cehaletin saadet olduğunu öğrenerek yetişiyor. bir sonraki nesil cahil olduklarını bile bilmeyecek çünkü bilginin ne olduğunu bilmeyecekler."

    ursula k. le guin