hesabın var mı? giriş yap

  • çok ilginç gelen insanlardır bunlar.

    saç kestirmez kenarda oturur ve berberle sohbet eder. ya da saç kestirir ama hiç para ödemez. emlak, toprak yer köy konularından konuşurlar ve giderler.

    her berberde istisnasız olur bunlar. her seferinde yanılırım ve sırada zannederim bu adamları ama öğrenirim ki müşteri değil bu kişi.

    kim bunlar acaba lan.

    edit: şokenzi oldum. başlığı açıp unutmuştum pek iplenmez diye ama meğer ne çok fark edeni varmış bu herifleri. seviyorum lan seni sözlük.

    edit: başlığım taşınmış. kimsenin bulmadığı bir şey buldum diye sevinmiştim. gözüne dizine dursun ssg al kırdın işte kırdın.

  • diaspora ne diye sorsak uganda'lı bir futbolcu diyecek adamlar gelmiş ekonomi ve siyaset konuşuyor. ciddiye almayın.

  • romanlarda da, filmlerde de, hogwarts legacy'de de her türlü domestik işi wizarding world'de ev cinlerine yıktıkları görülür. hermione, muggle dünyasından gelen "bu bir sömürüdür" şeklindeki dışarıdan bakabilme yetisiyle başkalarını da bu konuda aydınlatmak ister hatta. büyücüler dünyasında bu o kadar kanıksanmıştır ki bunun ev cinlerini sömürmek olduğu düşünülmez bile.

    romanlarda ve filmlerde gündelik hayatta ev cinlerinin etkisi yeteri kadar belirgin şekilde görülmüyor. oyunda, hogwarts binasının en ücra köşelerinde bile zamansız vakitlerde aylak aylak dolanırken sürekli toz alan, iş yapan, yerleri süpüren ev cinleriyle karşılaşıp duruyorsunuz. her saat, etrafta kimse yokken bile çalışmaya devam ediyorlar ve ayak altında bulunmamak için sizi gördüklerinde puf diye yok oluyorlar. yani hogwarts dünyasında gözünüze görünmeyen her emeğin altında ev cinlerinin parmağı var ve evet hogwarts şömine ateşiyle ısınıyor. şömineler büyü ya da ev cini emeği ile yakılıp kontrol ediliyor ama çoğu da ev cini işi. istisnai olarak bazı hocaların kendi şömineleriyle kendi asalarıyla ilgilendiği görülmüş olabilir. geneli, ev cini.

  • binlerce yıl boyunca matematikçileri uğraştırmış ancak şu zamana dek sonuç alınamamış ve imkansız olduğu kanıtlanmış dört ünlü problemdir.

    kanıtlar ileri düzey matematiksel tecrübe gerektirdiği için burada her birini açıklamak imkansız olacağından ilgili kişilere her bir problem kanıtının linkini bırakacağım.

    pergel ve cetvel kullanarak açıyı üç eşit parçaya bölmek:

    yabancı literatürde angle trisection olarak bilinen problemdir.

    problem bir açıyı 3 eş parçaya bölmenin imkansız olması ile ilgili değildir. problem bir açıyı pergel ve cetvel yardımıyla 3 eş parçaya bölmenin imkansız olması ile ilgilidir.

    diyelim ki bir cetvel ve bir pergeliniz var. bu iki araç yardımıyla bir açı oluşturdunuz ve açıyı iki eş parçaya bölmek istiyorsunuz. bu işlemi üç adımda kolaylıkla yapabilirsiniz.

    1. adım: pergelin ucu açıyı oluşturan doğru parçalarının kesiştiği noktaya getirilir ve açıyı oluşturan doğru parçalarını kesecek bir yay çizilir.

    2. adım: pergelin ucu çizilen yayın doğru parçalarını kestiği noktalara getirilir ve her iki noktadan da kesişim yerlerinin ortasına iki farklı yay çizilir.

    3. adım: cetvel yardımıyla doğru parçalarının kesiştiği nokta ile ikinci adımda çizilen yayların kesiştiği noktanın üzerinden geçecek bir doğru çizilir.

    böylelikle görselden de görülebileceği üzere çizilen doğru açıyı iki eş parçaya bölmüş olur.

    ancak pergel ve cetvel yardımıyla bu işlemde yapıldığı gibi bir doğru parçasını üç eşit parçaya bölmek imkansızdır.

    bu olayın imkansızlığı fransız matematikçi pierre wantzel tarafından 1837 yılında kanıtlanmıştır.

    basit okuma

    kanıt

    daireyi kareye dönüştürmek: yabancı literatürde squaring the circle olarak geçen matematik problemidir.

    o kadar parlak zihin o kadar uzun süre boyunca bunu yapmayı deneyip başaramamış ki, matematikten tamamen ilgisiz konularda bile imkansız görünen işler için kullanılan bir kalıp haline gelmiştir. mesela ingilizler imkansız görünen görevler için "squaring the circle" derken fransızlar aynı kalıbı "c'est la quadrature du cercle" şeklinde kullanırlar.

    problemde yapılmak istenen şey aslında basit görünen bir iştir. kişinin tek yapması gereken bir daire çizmek ve bu dairenin alanını hesaplayarak bu alana eşit alanı olan başka bir kare çizmektir.

    ancak daire dediğimiz geometrik cismin pi ismini verdiğimiz aşkın sayı ile bağlantılı doğası bu işi imkansız kılar.

    diyelim ki bir üçgeni kareye çevirmek istiyoruz. bu durumda yapmamız gereken şey üçgenin tabanına indirilen dikme ile taban uzunluğunun çarpımını ikiye bölerek alanını hesaplamak ve ortaya çıkan sayının kökünü almak.

    herhangi bir kenarı üçgenden alınan kök uzunluğunda olan bir karenin alanı çizdiğimiz üçgenin alanı ile eşit olacaktır.

    ayrıca bu işlem pergel yardımı ile görseldeki yöntem kullanılarak da yapılabilir.

    ancak bu durum daire için geçerli değildir. çünkü eğer bir dairenin alanına eşit alana sahip bir kare çizmek istiyorsak, daireyi doğrusallaştırmamız ve ortaya çıkan doğrunun uzunluğunu tam olarak bilmemiz gerekir.

    bir dairenin çevresini oluşturan çizgiyi doğru haline getirdiğimizde elimize 2*pi*r şeklinde bir uzunluk çıkar. bu uzluğu kullanarak alanı daireye eşit bir kare çizmeyi deneyebiliriz ancak pi uzunluk ne demek ki?

    mesela bir kişiye 3,14 tane elma vermek mümkündür ama bir kişiye pi tane elma vermek mümkün müdür?

    mümkün olmadığını alman matematikçi ferdinand von lindemann şu şekilde kanıtlamıştır.

    bu konuda belirtmek istediğim önemli bir şey var.

    daireyi kareye çevirmek yalnızca öklid geometrisinde imkansızdır. gauss geometrisinde mümkündür.

    küpü çiftlemek: yabancı literatürde doubling the cube olarak geçer ve aynı zamanda delos problemi olarak da bilinir.

    amacımız kenar uzunluğunu bildiğimiz bir küpün hacmini ikiye katlayan küpün kenar uzunluğunu bulmak.

    diyelim ki bir kareyi çiftlemek istiyoruz. bu karenin alanı b^2 olsun. yapmak istediğimiz şey 2(b^2) alanına sahip bir karenin kenarlarının uzunluğunu bulmak.

    bu işlemi yapmak oldukça basittir. herhangi bir karenin köşegeninden oluşturulacak başka bir karenin alanı, ilk karenin alanının iki katına eşit olacaktır.

    ilk karenin köşegenini hesaplamak ikinci karenin kenarını hesaplamak demektir.

    ancak aynı şeyi bir küp için yapmaya çalıştığımızda işler karışır. çünkü aynı daireyi kareleştirme probleminde olduğu gibi, bu problemde de karşımıza irrasyonel sayılar çıkar.

    eğer x isimli bir doğru parçası ile x^3 hacmine sahip bir küp yaparsak, bu küpün iki katı hacme sahip olan küpün hacmi 2(x^3) olacaktır.

    2(x^3) sayısı y^3 sayısına eşit olsun.

    bu durumda y^3 hacmine sahip küpün bir kenarı y sayısının üçüncü dereceden kökü olacaktır.

    eğer x uzunluğuna 1 dersek y uzunluğunun (2)^1/3 olacağını görürüz.

    tıpkı pi elma veremeyeceğimiz gibi, (2)^1/3 elma da veremeyiz.

    bu problemin imkansız oluşu da 1837 yılında pierre wantzel tarafından şu şekilde kanıtlanmıştır.

    cetvel ve pergel ile üçten fazla kenarı olan düzgün çokgen çizme:

    bu problem özünde açıyı bölme probleminin bir uzantısıdır.

    eğer çizmek istediğimiz çokgenin kenar sayısı üçten büyük ise o çokgeni çizip çizemeyecek olmamız çokgeni çizerken açıyı üçe bölme ihtiyacımıza bağlıdır.

    zamanında açıyı bölme probleminin bir çözümü olmadığı için, bu problem de matematikçilere uykusuz geceler yaşatmıştır.

  • köpeklerin yeri sokaklardır insansız sokaklar istiyoruz diyen ruh hastalarının eseridir. buyrun işte. insansız sokaklar ve köpekli sokaklar. hani köpeğin yeri sokak ya.

  • başlık: 145 boy kızda cok mu kısa beyler

    # 1.45 ne lan iddaa oranı gibi piç?
    # kısa değil, yok o kız. bulamazsın evde kaybedersin evlensen.
    # at gibi hatun severim demişsin buda midilli sayılır.
    # adam şirineye aşık beyler
    # kızın memleket shire galiba?
    # başı dahil mi?

  • dinledim ve sevgilimle beraber denizde sırt üstü uzanmış, gözlerimizi kapatmış güneşten korurken bulduk birbirimizi.

    üstelik kasım ayındayız, en yakın deniz çok soğuk, güneş ısıtmıyor ve sevgilim yok. o derece gerçekçi bir şarkı.

  • farklı araştırmacılar tarafından farklı şekillerde gruplandırılmakta olan ancak son yıllarda daha çok bilgi sahibi olduğumuz dil grubu. günümüzdeki türkçe, japonca, korece, moğolca ve tunguz-mançu dilleri binlerce yıl önce var olmuş olan altay dilinden gelmektedir. fransızca, ispanyolca ve rumencenin latinceden türemesine benzetebiliriz bu durumu. cümle yapısı ve dil bilgisi kuralları ile günümüz türkçesine benzmekte olan altay dili günümüzde ölü bir dildir.

    tartışmalı olan korece ve japoncanın da altay dillerine dahil olduğu kanısı kuvvet kazanmış olmasına rağmen bu dillerin genetik açıdan nasıl sınıflandırılacağı konusu halen tartışmalıdır. bazılarından bahsedecek olursak; türkçe-moğol-tungus dilleri batı gurubu, kore ve japon dilleri doğu gurubunu oluşturmaktadır. ikinci bir sınıflandırma ise türk-moğol, tungus-mançu ve kore-japon dilleri şeklinde yapılan üçlü gruplandırmadır. burada tungus-mançu dillerinin ayrı şekilde grup kabul edilmesinin sebebi mançu-tungus dillerinin hem batıdaki türkçe ve moğolca ile hem de doğudaki japonca ve korece ile ayrı ayrı ortak özelliklere sahip olması ve doğudaki diller ile batıdaki diller arasında daha merkezi ve genel özelliklere sahip olması nedeniyle ayrı kategorize edlmesi gerektiği görüşüdür. bu iki görüşte de moğolca ve türkçenin benzer fonolojik değişimler geçirmesi(kelime başındaki m seslerinin b'ye dönüşmesi gibi) ve kelime haznesindeki benzerlik gibi nedenler ile bu iki dil beraber gruplandırılmıştır. ancak bu iki görüşten farklı olarak 3. bir görüş daha ortaya atılmıştır. buna göre altay dilleri içerisinde bu gruptan ilk kopan dil ön türkçedir bu yüzden moğolca ve türkçenin, altaycadan batı altayca şeklinde tek bir dil halinde ayrılıp daha sonra türkçe ve moğolca olarak iki ayrı dile evrilmesi mümkün değildir. bu görüşe göre altayca yine batı ve doğu olmak üzere tarihte ikiye ayrılmıştır ancak batı altayca denen dil aslında ön türkçenin öncülüdür. batı altaycadan moğolca ya da başka herhangi bir dil türememiştir, batı altaycanın ardından gelen tek dil türkçedir. geriye kalan 4 altay dili doğu altaycanın içerisindedir. doğu altaycadan sırasıyla moğol, tunguz-mançu dilleri ayrılmıştır. ardından japon ve kore dillerinin ayrışması ile doğu altayca dili tamamen dağılmıştır. yukarıda bahsetmiş olduğum 3 görüş haricinde birçok görüş mevcuttur ve henüz kesinleşmiş bir sınıflandırma yoktur. şu an için tek bildiğimiz bu 5 dilin altayca isimli eski bir dilden gelmiş olduğudur.

    altay dilinin genel özelliklerine gelirsek:
    -sondan eklemeli bir dildir, kelimelerin kökünde değişiklik yapılmadan kelime sonlarına gelen ekler ile kelimeler türetilir. aynı şekilde kip ve hal eklerinin yardımı ile cümleler kurulur. altaycada türkçedekinden daha fazla hal eki vardır. türkçe gibi ekler üzerine kurulmuş bir dil olduğu için çok sayıda ek bulunmaktadır.

    -sözcüklerde cinsiyet ayrımı yoktur.(avrupa dillerinden fransızcada masanın feminen, almancada çeliğin maskülen olması gibi bir ayrım yoktur)

    -artikel yani ön ek yoktur (la, le, les, der, die, das gibi)

    -tamlayanlar, tamlananlardan önce gelir.(evin kapısı, mor çanta, parlak demir)

    -soru eki mevcuttur. ancak türkçedeki soru eki "mi", türkçe değildir çince kökenlidir.

    -ünlü uyumu vardır.

    -diğer bir önemli ayırt edici özellik ise sayı sıfatları ile oluşturulmuş tamlamalarda tamlananın sonuna çoğul eki gelmez.(altı çocuk, 2 araba)

    -sessiz harf-sesli harf-sessiz harf-sesli harf ya da sessiz harf-sesli harf-sessiz harf-sessiz harf-sesli harf yapısında kurulmuş sözcükler yaygındır. fakat türkçede bu kelimelerin sonundaki sesli harflerin bir çoğu düşmüştür.

    - türkçedeki gibi f ve h harfleri bulunmaz.

    -i, e, u, o, a seslileri ve iu, io, ia çift seslileri vardır.

    türkçe kelimelerde bulunmayan bazı sesler altaycadan türkçeye geçiş esnasında kaybolmuşlardır. örneğin,:

    -altaycada p' ve p olmak üzere iki p sesi vardır. kelime başlarındaki p' harfleri ön türkçeye geçiş esnasında düşmüştür (halaç türkçesinde h harfine dönüşerek korunmuştur bir kısmı). mesela "at" sözcüğü altaycadaki p'ati kelimesinden gelmiştir. kelime başındaki p' sesinin ve yukarida belirttiğim gibi kelime sonundaki ünlü sesin düşmesi sonucu ön türkçeye at olarak geçmiştir. diğer p sesi olan p harfi de kelime başlarında b harfine dönüşmüştür. bu 2 p sesinin de kelime başlarında korunamaması neticesinde türkçe kelimelerde p harfi ile başlayan sözcük kalmamıştır. günümüzde p ile başlayan kelimeler olsa bile bu p sesleri öncesinde b harfi iken daha sonra p sesine dönüşmüşlerdir(parmak < barmak)

    -kelime başlarındaki m sesleri de benzer şekilde b sesine dönüşmüşlerdir. örneğin beyin kelimesi altaycadan ön türkçeye bejni < majni olarak geçmiştir. bu örnekler uzatılabilir: böl- < moli, bal < malv, beniz < mena. binlerce yıl önce yaşanan bu ses dönüşümleri nedeni ile de türkçede m sesi ile başlayan sözcük yoktur.

    -kelime başındaki z sesleri j'ye dönüşmüştür daha sonra bu seslerin çoğu y haline gelmiştir.

    bu ayrılmadan sonra türkçe ile ilgili dikkat çekici bir nokta ise, altaycadan uzun yıllar önce ayrılmasına rağmen özellikle gramer açısından çok yavaş bir değişim geçirmiştir. örneğin, yaklaşık 2500 yıl önce yazılmış olan alp er tunga sagusundan hala bir şeyler anlayabiliyoruz, hatta yer yer sözlükte değiştirerek kullanıyoruz:) bir örnekle açıklarsak, bir avrupalı için bu kadar eski bir metni okuduğunda bu kadar çok şey anlaması söz konusu değildir. bir ingiliz alp er tunga destanından en az bin yıl daha yeni olan beowulf'u okuduğunda hiçbir şey anlayamayacaktır, çünkü dil hem kelime hem de gramer açısından çok değişmiştir.

    japonca nispeten izole kalmış bir dildir ancak çok eski dönemlerde japonya birden fazla kez altay kavimlerinin istilasında kalmıştır bu da japon dilinin evrilişinde önemli kırılmalara sebebiyet vermiştir.

    altay dilinde sayılar aşağıdaki gibidir(fonetik alfabe ile yazamadığım için tam doğru yazamadım):

    1-biuri

    2-tiubi. türkçe'deki iki eski türkçe ek(k)i kelimesinin günümüzdeki halidir. ek(k)i ise ana altaycada "çift" anlamındaki p'ior'e kelimesinden türemiştir.

    3-niu

    4-tojv

    5-t'u

    6-nu

    7-nadi

    8-ja veya dza

    9-k'egvnv. evet eski türkçedeki tokuz sayısı bundan türemiştir.

    10-ciobe. türkçedeki yüz(eski türkçede jür') sayısının kökünün buradan geldiği düşünülmektedir. on sayısı ise yine altayca olan p'vbv kökünden gediği sanılmaktadır.

    20-k'iura. bu sayının türkçeye kir veya kır şeklinde geçmiş olabileceği ve kırk sayısının kir-kir(20+20)'den gelmiş olabileceği düşünülüyor.

    100- namo, türkçeye jom olarak geçmiştir ancak jom yerine jür' kullanılmıştır.

    1000-ciumi. türkçede 10.000 anlamındaki tümen sayısının buradan türediği düşünülmektedir. türkçe ve moğolcadaki 1000 sayısının türk ve moğol bölgesinde nispeten izole olmuş altayca mina kökündne geldiği tahmin edilmekte.

    türkçedeki beş, altı ve sekiz sayıları eğer altayca kökten geliyorlarsa bile yukarıda yazdığım altaycalarından türememiştir. diğer bir mevzu ise her bölgede aynı sayıların kullanılıp kullanılmadığı, yani bu yazdığım sayıların ne kadar genel-geçer olduğu sorunudur. örneğin, bizdeki 2 sayısı belirttiğim gibi altayca çift anlamına gelen p'iok'e kelimesinden türerken 1 sayısı altayca karşılığının aynısıdır. ancak moğolcadaki 1 sayısı(nige) altaycada tek anlamına gelen nione kelimesinden türemiştir. yani her altay dilinde kullanılan sayılarının hepsinin altayca kökten türediğine emin olunmadığı gibi altayca kökten türeyen sayıların da tümünün doğrudan yukarıdaki altayca sayma sayılarından türemediğini biliyoruz.

    ve tabi ki türkçe dahil bazı altay dilleri sayılar konusunda yenilenmeye gitmişlerdir ve sayma sistemlerini hatta sayma mantıklarını değiştirmişlerdir.

    öznelerden de bahsedecek olursak:

    1. tekil bi (mi-n)
    1. çoğul ba, bu (ma-n, mu-n)

    2. tekil si (si-n)
    2. çoğul su (su-n)

    soru zamirleri:

    ka(j): kim
    niv: ne, kim

    işaret zamirleri:

    yakındakiler için sv, ko, la, o
    uzaktakiler için ca, e, i, ta(te)

    kelimelerin sonlarına gelen şahıs ekleri türkçe, moğolca ve tunguzcada mevcut iken japonca ve korece yokturlar. bu ekler daha sonradan kelimelerin sonuna eklenmiş kişi zamirleridir.

    bazı altayca örnek kelimeler:

    bütün: büt(eski türkçe), muti(altayca)
    hepsi: kop(tür), kopv(alt)
    siyah: kara(tür), karu(alt
    soğuk: sogik(tür), siogo(alt)
    gel-: gel-(tür), gele(alt)
    kıl: kıl(tür), kila(alt)
    yaprak: japurgak(tür), liap(alt)
    el: el(tür), nali(alt)
    kalp: jürek(tür), jürvk'e(alt)
    yumurta: yumurtka(tür), umutki(alt)
    yeni: janı(tür), zejni(alt)
    boyun: bojn(tür), mojno(alt)
    uzak: ıra-(tür), p'ira(alt)
    kurt: kurt(tür), kioro(alt)

    örnekler daha da uzayarak gider. türkçe kökenli kelimelerin önemli bir bölümü altaycadan kalma sözcükler. altayca kelimeler diğer altay dillerine geçerken belli ses kuralları çerçevesinde değiştiler, yukarıda bazı türkçe kelimelerin nasıl bir değişim geçirdiğinden bahsetmiştim, ve bunların neticesinde aradan da geçen uzun yıllarından ardından altay dillerinin kelime hazneleri çok farklılaştı. tabii kelime haznelerinin değişiminde en önemli etken altay toplumlarının farklı kültürle arasındaki etkileşimlerdir.

    unutulmamalıdır ki altay dillerinin arasındaki genetik bağın en büyük kanıtı kelime benzerliklerinden ziyade dil bilgisi benzerlikleridir.

    bu entrymde bir çok eksiklik ve hata olabilir bunları burada düzeltirseniz çok sevinirim. diller konusunda da eğitim almış birisi değilim ancak merakımı gidermek için okuduğum türkçe ve yabancı çalışmalardan anladıklarımı buraya özet olarak geçmek istedim. çünkü dil bizim hayatımızın bir parçası ancak bu dilin geçmişi pek iyi bilinmiyor, yabancı akademisyenler tarafından bilmediğimiz karanlık noktalar aydınlatılıyor. umarım bu konularda bilgili kimseler bunu okuduktan sonra buraya daha aydınlatıcı şeyler yazarlar ve bunları okuyan arkadaşlar merak edip araştırırlar.

    bu entryi yazarken ana altay dili sözlüğü olan; sergei starostin, anna dybo ve oleg mudrak tarafından hazırlanmış etymological dictionary of the altaic languagestan çok faydalandım.