hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.

  • sözlük soru cevap etkinliğinde bir yerde harun bahsetmişti. aklıma düşmüştü, denemek istedim.

    gerçekten öyle güzel bir deneyim ki..

    tünel meydanında sirenler albümündeki 9. şarkı tüneli açıyorsunuz.
    "şimdi kalbin, epey kırılmış, görüyor hepsini, ne yapabilirdi?"
    şarkının bitiminde kendinizi odakule'de buluyorsunuz.

    sonra istiklal şarkısı başlıyor, istiklali hissediyorsunuz, galatasaraydan, çiçek pasajından geçiyorsunuz,
    kulağınızda şu sözler:
    "belki arkadaşlarınla, belki de yalnız başına yürürken, ne kadar mutlusun istiklal’de
    birkaç mevsim renkler solunca, tükenmez hayatının sesi, çok mutlusun istiklal’de"

    sonra istiklal şarkısı bitiyor, hem de nerede? parka gidebilmek için direndiğimiz yerlerde...

    park şarkısı başlıyor orada:
    "dün neler mi kaybettin, belki zamanın yok şimdi
    gidenler geri gelmez ama, boş yere yorulmadı kalbin

    adını bilmesem de kardeşsin, biz neye söz vermiştik
    yüzümü gördüğünde gül artık, biz bir kabusu yendik

    yok, yaralara dokunmak yok, gök de bir bize ağaç da bir
    sabrın tükendi ama aman, onlara asla benzemedin"

    albümün bu son şarkısı bittiğinde meydana çıkmıştım, gezi yanı başımdaydı,
    anılar aklımdaydı.

    adını bilmediğim kardeşlerim aklıma geldi.
    derin bir nefes aldım.
    gülümsedim.

  • ayni soruyu california'lilar da sormus yillar once. o yuzden konutlarin ezici cogunlugunu ahsap yapmaya, sadece depreme dayaniklilik raporu alabilecek dayaniklikta binalari betonerme yapmaya karar vermisler.

    bugun california'da evlerin cogu ahsap, yollarin cogu da betondur (asfalt sicaktan eridigi icin).

  • ölü yemeyi bilmem de, yamyamlık mantıklı zaten.

    şöyle ki; hem insan sayısını azaltarak fazla nüfusa, hem de yeni bir besin kaynağı ekleyerek açlığa karşı bir çözüm.

    buradaki tek soru; kimlerin yeneceği. daha önce de yazmıştım bir yerlere, burada şu mantık yürütülmeli; biz genel olarak ot obur canlıları yiyoruz biliyorsunuz sindirim sistemimiz buna daha elverişli. dolayısıyla veganları yiyelim derim ben.

  • aldığı nefesten utanması gereken varlıklar tarafından hor görülmeye çalışılmış insandır.

  • twitter'dan gelen bir yorum..

    " izlanda'da bir yanardağ 190 yıl sonra patlamış. ismi de "eyyafyallayöküll". benim ismim böyle olsa patlamak için 190 yıl bekleyemezdim."

  • bildiğin türk milletine benziyor.

    birden saldırınca taş gibi oluyor. yavaş yavaş çaktırmadan elini sokunca dibine kadar girebiliyorsun.

  • çoğumuzu irkilten (ben dahil) ama ona bakmaktan, tenimizdeki sürünüşünü merak etmekten kendimizi alamadığımız hayvan yılanla betimlenen, adeta başlı başına bir öğreti, hayat görüşü ouroboros.
    tüm kadim kültürlerde bir anlamı var, bu bakımdan biraz güle benzetiyorum: bu çiçek tüm kültürlerde zarafet, güzellik, gençlik, tazelik, aşk ile ilgili, erken ortaçağ avrupa edebiyatınta da arap edebiyatında da az çok benzer duyguları uyandırır ve benzer şekillerde bahsedilir. ouroboros da böyledir. yunan, fenike, mısır, hint, uzakdoğu kültür/mitolojilerinde görülen kendi kuyruğunu yiyen yılan tabii ki en başta apaçık anlamıyla sonsuz döngüyü sembolize eder, bu mevsimlerin birbiri ardına dizilmesi, her kışın bahar umudu taşıması her baharın kaçınılmaz kışa kavuşması ile örneklenebilir, fakat leyla navaro' nun da değindiği gibi sembol çoğu kültürde görülmekle birlikte anlamı evrensel değildir: tezatlıkların birbirlerinin tamamlayıcısı olmaları, kendini tüketme, aydınlık-karanlık dikotomisi gibi değerlerle de özdeşleştirilir, ayrıca rönesans simyacıları oluşturdukları "eserin" döngüsünü bu sembolle betimlerler, jung ouroboros'un insan doğasında arketip olarak bir önemi olduğunu söyler. norveç mitolojisinde yılan jörmungandr dünyayı kendi kuyruğunu ağzına alarak çepeçevre sarar, orta amerika tanrısı quetzalcoatl bu yılan şeklinde betimlenir.
    konunun cazibesinin film ve dizi endüstrisinin dikkatini çekmemesi de imkansız doğal olarak, kaldı ki başarılı senaryo yazarları için mitoloji en zengin referans kaynağı. predestination(film), eternal sunshine of the spotless mind (film),the battlestar galactica (dizi), dark (dizi) örnekleri ilk aklıma gelenler. kendinin annesi ve babası olan adam/kadın, geliştirdiği robot tarafından ırkı yok edilme tehlikesiyle kaçarak yeni gezegen bulup aynı döngüyü tekrar eden, zaman yolculuğunda şimdiki olayları oluşturan etkenleri geçmişe giderek bu hale getiren insan, ne neyin sebebi düşündükçe paradoks yaratan, içinden çıkılmaz bir döngü, bu döngüde kendisini sonsuz kez tekrar eden ve aynı yere varan bir hikaye, her bitenin yeni başlangıcı doğuracağı ve başlayanın kendini yok edip baştaki hikayeyi tekrar var edeceğini, varoluşunu tüketip tekrar doğuracağını anımsatan, kendi kişisel hikayemizde bile izler bulabileceğimiz sonsuz güç.