hesabın var mı? giriş yap

  • savaş sebebi olan eylem değildir. savaş sebebi olan eylem türkiye askerlerinin suriye sınırını suriye'den izin almaksızın geçmesidir.

  • arkadaşlar burada bir noktaya değinmek istiyorum. ihtiyaç sahibi insanlara duyarsız kalamayan, gelirinin ciddi sayılabilecek bir kısmını bu tip durumlara yardım amaçlı gönderen bir insanım. öncelikle bunu belirteyim.

    ancak ne kadar çabalasak da bu tip yardım kampanyaları ile kalıcı bir çözüm getiremiyoruz. asıl yapmamız gereken bu felçten kurtarma ve buna benzer durumların 30 bin liraya mal olmamasını sağlamak olmalı. sonuçta bu çözümü getirecek ameliyatı uzaylılar yapmıyor ve ilaçlar uzaydan getirilen maddelerle üretilmiyor. bu arkadaşlarımızın sorununu çözmek çok zor olmayan süreçlerle sağlanıyor. neden 30 bin lira? birileri bu işten zengin olduğu için 30 bin lira. bu tip kampanyalara destek verdiğimiz kadar, fırsatçı tıp sektörüne karşı da savaş vermeliyiz. bu konudaki isyanları da desteklemek yerinde olacaktır.

  • aşağıda yazan yolun ulaşacağı hedeftir.

    birazdan yazacağım yöntemleri izleyen arkadaşlar para babası olacaktır. garantisi benden. zengin olmazsan gel bul beni.

    şimdi yöntemlere geçelim;

    ilk önce kişinin kredi çekebilecek bir maddi durumunun olması zorunlu.

    1. aşama: nişantaşı, bebek, etiler gibi kalburüstü mekanlarda boş dükkan kovalamak.

    2. aşama: boş dükkan bulunduktan sonra fiyatı olabildiğince aşağı çekmek. kiralık olarak tutulacaksa kirayı yıllık peşin olarak vermeyi önermek.

    3. aşama: dükkanın mimarisi çok önemlidir. bahsettiğimiz muhitlerde entel, farklı arayışlar içinde olan, her gün takılabileceğim nezih bir mekanım olsuncu, bulunduğum mekanda foto çekilip hava atayımcı tipler kum gibidir. onlara uygun bir mimari benimsenmelidir. benim önerim renk cümbüşü veya ahşap bir mimari tercihi.

    4. aşama: en önemli aşamalardan bir tanesi de burasıdır. firmanıza klas bir isim bulmanız gerekmekte. the osmanlı, x cafe bistro gibi isimler koyarsanız baştan kaybedersiniz. örneğin; lavelli, sopharo vb. gibi isimler işimizi görür. daha sonrada firma isminizin üzerinde klas bir şekilde yazdığı servis ürünleri satın alacaksınız.

    5: aşama: mekanımızın mimarisini hallettikten sonra sıra geldi menüye. menüye kesinlikle türkçe kelimeler yazılmamalı. makarna mı yazacaksınız ? direkt soslu makarna yazarsan kaybedersin. fettuccine, lasagne vb isimlerle menünüzü süslemeniz gerekmektedir.

    6. aşama: şimdi geldik kârın anasını ağlatacağınız ve bütün maliyetleri karşılayacağınız bölüme. bim, a101 gibi ucuz alışveriş mekanlarına gideceksiniz. malzemelerinizi oradan alacaksınız. fakat lezzet konusunda fark yaratmak için soslara özen göstermeniz gerekmekte. soslar sizin silahınız olacak. makarnalarınızı, nugget gibi tavuk türlerini, hatta tatlılarınızı bile buralardan alacaksınız. daha sonra kendi firma isminizin üzerinde klas bir şekilde yer aldığı tabaklarla servis edeceksiniz.

    7. aşama: fiyatlandırma aşamasına geldik. eğer fettucine isimli bir makarnayı 5 tl yaparsanız kusura bakmayın ama dükkanda sinek avlarsınız. yapabildiğiniz kadar fahiş fiyatlandırma yapın. en basitinden 1 fincan kahve 12 liradan aşağı olmamalı.

    her şey hazırlandıktan sonra geldik. en önemli bölümlerden bir tanesine; reklam

    çektiğiniz kredi bütçesinden kalan önemli miktarda para varsa oradan, eğer yoksa artık tekrar mı bankalarla iletişim kurarsınız, tefeciden mi alırsınız orasını bilmem. fakat en önemli kısım burası. bu işlemi yapmazsanız bundan önce yaptıklarınız boşa gider.

    bir oto kiralama firmasına gidip aylık olarak ferrari, lamborghini, porshe türü araçlar kiralıyoruz. bu araçları boş zamanları olan akraba, eş, dosta veriyoruz. ve onlardan her gün dükkanınızın önüne gelmelerini, arabaları oraya park etmelerini söylüyoruz.

    bu işlemleri yaptıktan sonra olacaklara siz bile inanamayacaksınız.

    eğer başarısız olursanız beni bulun. garantiniz benim.

  • başlık: beyin göcünde araya kaynadim amk simdi nasadayim

    entry: lise terk halimle beyin göçü yapan tayfaya katıldım. nasa'da büyük bir ekrandan giriyom sözlüğe.
    müdür geliyor, uzayı açıyorum.

  • genlerinin steven tyler 'in genlerinden baskin cikmasi sayesinde, liv tyler 'in lotr serisinde gollum yerine arwen oynamasini saglamis kisi

  • en berbat özelliklerin en tatlı birleşimi olan efsane.

    çeşitli maceralarla açıklamak gerekirse şöyle =>

    * kendini beğenmişlik:
    lap top başına oturan garfield kendi kendine mırıldanmaya başlar;
    - bilgisayar harika bir şey.
    - mesela...
    - kapatınca muhteşem yansımamı görebiliyorum :)

    * memnuniyetsizlik;
    evde canı sıkılan garfield bahçeye çıkar ve etrafa bakınır;
    - hmm güneşli bir gün. hiç rüzgar yok, sıcaklık da harika.
    sonra eve somurtarak döndüğünde sahibi jon merak eder;
    - neden suratın asık garfield?
    - çünkü şikayet edebileceğim bir şey bulamadım :(

    * bencillik, yalancılık;
    arkadaşı fare, garfield'ın yanına gelip sorar;
    -biraz peyniriniz var mı?
    garfield buzdolabına bakmak için mutfağa gider ve dolaptaki peynirin hepsini ağzına tıkıştırıp döner.
    - yok. :)

    * nefret modu:
    garfield sinirli ve uykulu halde mırıldanır;
    - bugün pazartesi. koskoca bir hafta pazartesiyle başlıyor. pazartesilerden nefret ediyorum*. keşke takvimlerde pazartesi diye bir gün hiç olmasa...
    garfield'ın dileği bir anda gerçek olur, ortalıkta sihir bulutları ve duvar takvimleri uçuşur, pazartesi yaprakları puf diye yok olur ve ekranda yine garfield belirir;
    - şimdi de koskoca bir hafta salı günüyle başlıyor... salılardan nefret ediyorum :(

    * tembellik:
    garfield sırtüstü uzanmış iç sesiyle mücadele etmektedir;
    - içimden bir ses kalk spor yap diyor.
    sadece kafasını kaldırıp halsizce bakar ve tekrar yatar;
    - neyse sustu...

    * oburluk:
    garfield bir kavanoz dolusu kurabiyeyi mideye indirmiştir. son kalan bir taneyi de lüpletmek üzereyken sahibi jon onu uyarır;
    - yeter artık garfield, biraz daha yersen öleceksin.
    garfield hiç istifini bozmadan kurabiyeyi ağzına atar ve gülümser;
    - ölmedim :)

    * inkar:
    garfield her zamanki gibi yatıştayken sahibi jon gelip sarar;
    - çok tembelsin garfield.
    garfield tabii ki cevabı yapıştırır;
    - tembel değilim... stabilim :)

    * -mış gibi yapmak:
    garfield, boş boş otururken aniden "meşgulmüş gibi yapayım" der ve bilgisayarın karşısına geçip boş boş oturmaya devam eder...

    * üşengeçlik:
    garfield, pofidik yastığına sarılmış yatıyorken sahibi jon odaya girip yılbaşı ağacını işaret eder;
    - neredeyse mart ayı bitiyor, gel şunu toparlayıp kaldıralım artık garfield.
    - aralıkta tekrar kurmayacak mıyız zaten, kalsın öyle...

    * kendinden başka kimseyi umursamamak:
    sahibi jon, garfield'a gönül koymuştur;
    - garfield, doğum günümü unuttun :(
    - unutmadım ki... umursamadım :)
    (bkz: unutulan doğum günü mazeretleri/#19967136)

    * depresiflik:
    garfield, patisini yanağına koymuş kara kara düşünürken yanına sahibi jon gelir;
    - keyifsiz görünüyorsun garfield. n'oldu? sıkıldın mı? acıktın mı? yoksa uykun mu var?
    - bir tanesini mi seçebiliyoruz sadece? :(

    * kararsızlık:
    garfield bir yandan yatarken bir yandan da düşünmektedir;
    - yatmaya devam mı etsem, kalkıp bir şeyler mi yesem, televizyonda sevdiğim programı mı seyretsem, n'apsam?
    - ...
    - off hayatımda bu kadar çok strese ne gerek var?!

    * dengesizlik:
    garfield aşırı mutlu, enerjik ve neşeli haliyle hoplayıp zıplamaktadır;
    - heyooo kontrolden çıktımmm, çılgınca şeyler yapıyorumm!
    - peki yapacağım bir sonraki çılgınca şey ne??
    - (ve aniden yatışa geçer) zzz...

    * trip trip trip:
    pencereye yapışan garfield, dışarı bakıp gülümseyerek haykırır;
    - beni özledin mi dünya? :)
    bir cevap duyamayınca somurtarak mırıldanır;
    - ben de seni özlememiştim zaten! (hıh).

    garfield'ın triplerinden bıkan jon, kırk yılda bir ayar vermeye kalkar;
    - şunu bilmelisin ki dünya senin etrafında dönmüyor garfield!
    garfield biraz bozulur, surat asar. jon devam eder;
    - çünkü öyle olsa 1 yıla 365 gün yetmezdi ahahah...
    garfield 'bunu deftere yazdım' mealli bir surat ifadesiyle okuyucuya bakar.

    * kötümserlik:
    garfield surat asarak söylenmektedir;
    - hayat berbat :(
    sahibi jon gelip öğüt verir;
    - hayata daha olumlu bakmalısın garfield.
    garfield bu sefer otuz iki diş sırıtarak konuşur:
    - hayat berbat :)

    * söz dinlememek, hatta sırf başkasının dediğini yapmış olmamak için kendi iç sesinin dediğini bile yapmamak:
    yeni uyanan garfield, yorganının altında düşünmektedir;
    - kalksam mı?
    o sırada sahibi jon garfield'a seslenir;
    - kalk garfield.
    garfield sırf söz dinlemiş gibi olmamak için tekrar sızar.
    - zzz...

    * hazırcılık, çıkarcılık, insan kullanmak:
    garfield masada sırtüstü yatmaktayken sahibi jon da yanında dergi okumaktadır;
    - garfield bak buradaki yazıya göre evcil hayvanlar insanları rahatlatıyormuş.
    - doğru... git battaniyemi getir mesela.

    * acımasız gerçekçilik:
    hoşlandığı kız liz'le çıktığı bir yemeğin ardından eve dönen jon, heyecanını garfield'la paylaşmak ister;
    - liz beni yakışıklı bulduğunu söyledi :)
    jon'un tipine şöyle bir bakan garfield yorumu yapıştırır;
    - gözlüğünü evde unutmuştur.

    özeleştiride acımasız gerçekçilik:
    garfield çekmeceleri karıştırken boyuna çizgili bir tişört bulur. seyirciye dönerek bir tüyo verir;
    - boyuna çizgili şeyler giymek sizi olduğunuzdan daha zayıf ve uzun gösterir.
    sonra gülümser ve tişörtü giyer. ardından kendine şöyle bir bakar ve somurtur;
    - sizi öyle gösterir ama ben çizgili karpuza benzedim :(

    * ayarcılık:
    jon, "gık" modunda küçük bir gaz çıkardıktan sonra garfield son ses geğirir. jon, bu tatlı terbiyesizliğin üstüne bir aforizma patlatmaya çalışırken garfield ayarı yapıştırır;
    - hayatta her şey bir yarışma değildir garfield!
    - bunu sadece yarışmayı kaybedenler söyler :)

    * kedilik, uzanamadığı ciğere murdar demek, kıskançlık:
    jon, telefonla konuştuktan sonra garfield'ı bilgilendirir;
    - yarın liz'le plaja gitmeyi planladık garfield. üzgünüm, evde biraz yalnız takılacaksın.
    - plaj... hani şu çöplerin atıldığı suyun kenarında yatılan kumlu yer mi? (hıh!)

    * konfor alanından çıkmamak, uyanıklık:
    jon, evin bahçesinde küçük bir kamp ateşi yakar. bir dal parçası bulup ucuna marshmallow şeker takar. sonunda yorgun bir yüz ifadesiyle ateşin başındaki bir kütüğün üstüne oturur ve şekerini kızartmaya başlar.
    garfield ise evin içinde, pencereye yakın konforlu, rahat, pufidik bir koltuğun üstünde yayılmıştır. elindeki upuzun dalın ucuna taktığı şekeri pencereden dışarı, kamp ateşine doğru olta gibi uzatır ve rahatça gülümser;
    - kamp yapmak çok keyifli :)

    * aç gözlülük:
    garfield, önünde duran minik ve kırmızı yüzük kutusuna dikkat çekerek;
    - iyi şeyler küçük paketlerde gelir.
    der ve sonra kendi boyundan büyük bir hamburger paketini önüne çekerek devam eder;
    - ama en iyi şeyler, büyük boy paketlerde :)

    bu hayvan uzun entry'imi, garfield tarzı smiley koyarak bitiriyorum. bitirmeyebilirim de... çünkü garfield tarzı kararsızlık ve işsizlik bunu gerektirirsdf. *

    kaynak:
    üstad (bkz: jim davis)
    eskiden tv'de yayınlanan kısacık çizgi filmlerden akılda kaldığı kadarıyla bazı diyaloglar.
    nette, sosyal medyada, sözlükte, eski dergilerde, orada burada görülmüş türkçe ve ingilizce paylaşımlar.
    *

  • yine brezilya: karim benimle tanismadan once bir turkiye seyahati yapmaya niyetlenmis, denyo seyahat acentacisi "gitme" demis "seni kacirir, deve karsiligi sultana satarlar!" .. korkmus, gitmemis tabii .. peru'ya gitmis. biz daha cikarken bunu anlatip dogru olup olmadigini sordu. ben de soyle yukaridan asagiya bir suzdum, "8 deve edersin" dedim. hala dalga mi gectim dogru mu soyledim bilmez.

  • hayatımın üç koca yılını harcadığım faaliyetler bütünü (14-17 yaş aralığı). allah belasını versin böyle işin... mahalledeki elektrik trafosunun içinde birleşik kaplar deneyi yaptım, belki yüksek düzeyde elektrik akımına tutulursam süper güçlerim olur diye düşünmüştüm. deney, bekçinin beni kovalamasıyla sonuçlandı. hıfzıssıhha'ya gittim; hormonlu tavuklarla, koyunlarla kucak kucağa uyudum. acımasızca dövdüler...

    onlar olmadı tübitak'ta çalışan arakadaşlarımın yanına gittim ve bir bardak suyun üzerine a4 kağıdı kapatıp bardağı ters tuttum. sözelci olduğum için* bildiğim bir kaç deneyden biriydi bu. su dökülmedi ama amacıma da ulaşamadım... gamma ışını, beta ışını, radyasyonlu börtü böcek varsa gönüllü deney olayım dedim, annemi babamı çağırdılar. çok acılar çektim... çok acılar çektim ama yılmadım demeyi çok isterdim. ama yıldım tabii, çünkü sözelci olduğum için* çok fazla deney gelmedi aklıma. bir de yetkililerin davranışları beni üzdü. bu ülkede bilim yapmak gerçekten çok zor... bu kafayla da bizden nah süper kahraman çıkar.

    *not: sözelci olduğum için öss'de biyoloji sorulardan yaptım birkaç tane. çünkü sözelcilier aslında birkaç biyoloji sorusu yapabilir, çünkü o da sözel bir konu gibi biraz.