hesabın var mı? giriş yap

  • adamın biri bara girer ve barmene seslenip konuşmaya başlar..

    adam- sana bir teklifim var
    barmen- duyalım bakalım..
    a- senle 500$a bahse girerim barın arkasındaki ikinci raftaki boş bardağa buradan bir damla taşırmadan işeyebilirim..
    b-zuhaha tamam kabul..

    adam bardak dışındaki her yere işer.. özellikle barmenin üzerine ve sırıtarak işini bitirir ve barmene bakar..

    b- pekala üstüm başım rezil oldu ama şu 500$ papeli görelim..
    a- al! sırıtmaya devam ederek parayı bara koyar
    b- sen neye gülüyorsun lan denyo 500$ kaybettin!
    a- hayır! ben şu köşede bilardo oyanayan adamlarla 1000$ına bahse girdim, senin ve barının her tarafına işeyebileceğime ve senin bundan memnun bile olabileceğine!!!

    dipnot: bu fıkra desperado filminde de anlatılmaktadır ve çok çeşitli varyasyonları vardır!
    dipnotun dipnotu: bu fıkrayı tarantino hazretleri desperado filminde bizzat anlatmaktadır

  • çoğu çakma olduğundan ülkenin fakirlik boyutunu anlamanıza ve ne kadar şekilci olduğunu hatırlamanıza yardımcı olur.

  • çok yakın bir arkadaşımın başına gelen olay. paylaşmamı istedi, kendi ağzından paylaşıyorum.

    mengerler'den sıfır araç alacağım niyetiyle gidip kazalı araç ile karşı karşıya kalabilirsiniz. dikkatli olmanızı tavsiye ederim. zira benim başıma geldi.

    bir süredir araştırdığımız 2023 model chery tiggo 8 pro luxury aracın alımı için mengerler davutpaşa ile anlaştık ve siparişimiz geçildi. 26.01.2024 tarihi itibariyle döviz ve altın bozdurarak (200bin tl sıfır faizli kredi ile birlikte) satış bedelini yatırdık. 29.01.2024 tarihinde faturamız kesildi ve beklemeye başladık. 01.02.2024 tarihinde vekalet çıkarmamız istendi ve aracın 1-2 gün içinde teslim edileceği belirtildi.

    bu arada aracın kasko ve sigortalarının yapılması da istenmişti. ancak hemen akabinde sigorta ve kasko işlemini bekletmemiz istendi. biz tabi anlam veremedik. biraz ısrar edince araçta hasar olduğu ve bu hasarın boyutunun tespitinin yapıldığı tarafımıza iletildi. 1 hafta boyunca hasarın ne olduğu tarafımıza bildirilmedi. yine (1 hafta civarı süren) ısrarımız sonucunda aracı bize gösterdiler. aracın tavanında boydan boya derin birçok çizik (hatta yarık bile diyebiliriz) ile birlikte bu çiziklere bağlı olarak paslanma olduğunu gördük.
    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    görsel

    biz, bayiden hala olumsuz bir tavır beklemediğimiz için ne yapacaklarını, nasıl bir yol izleyeceklerini, bize nasıl bir teklifle geleceklerini sorduk. kendileri de merkezden ve chery'den haber beklediklerini söylediler. tabi biz de yine beklemeye başladık. bir süre sonra bize aracı tamir ederek %7 değer kaybı ödeyebileceklerini belirten bir teklifte bulundular. eğer çizikler derin olmasaydı aslında bu teklifi değerlendirebilirdik. ancak açıkçası çiziklerin derin olması ve tavan sacının yarılmış ve paslanmış olması nedeniyle bu teklif bize hiç makul gelmedi. makul gelmeyen kısım ödenecek miktar değil hasarın büyüklüğü ve yerinden kaynaklanmaktaydı. ( tavan hasarı = takla atmış karinesi korkusu) dolayısıyla teklifi kabul etmedik.

    24.02.2024 tarihinde bize 2023 model kalmadığı için 2024 model araç vermeyi teklif ettiler. ancak, tüm bedelini ödemiş olmamıza ve üzerinden 1 ay civarı süre geçmiş olmasına rağmen kendi kusurları ile araç teslimi sağlayamayan firmanın bize teklifine baktığımızda sanki kusur bizimmiş gibi yine üstüne para kazanmak istediklerini gördük. bunu da kabul ettik. ancak elimizdeki tüm parayı araç için kullandığımızı hatta kredi çektiğimizi belirtip en azından bizden istenen farkın sene sonunda alınmasını talep ettik. bu talebimiz de kabul görmedi. bize verilen cevap ''isterseniz hukuk yolunu tercih edebilirsiniz'' oldu. hasılı adam diyor ki ''paranı alırım, istersen hasarlı aracı çakarım, istemezsen git mahkemelerde sürün''. biz işte maalesef bu noktada uyandık. bu cevaba kadar “koskoca firma, mutlaka hakkaniyetli bir çözüm sunacaklardır, marka değerini zarar gelsin istemeyezler” düşüncesinde idik.

    açıkçası ben çok şaşırdım. asla ve asla chery almam diye düşünürken mengerler markası işin içine girince, ''kurumsal firmadır, problem olursa arkasında duracak muhatap bulabiliriz'' diye ikna oldum. gel gör ki ortada ne kurumsallık var ne de ticari ahlak.

    şimdi ben parayı ödediğimde sıfır bir araç alabiliyordum. şimdi paramı geri istesem aynı aracı bulamıyorlar, bulsalar da fiyat aynı değil. üstüne fark istiyorlar. tüm dövizimi ve altınımı türk lirasına çevirmiş olmam ve geçmiş 1 ayda benim çektiğim sıkıntı ve araçsız kalmam da cabası. tazmin var mı? yok! müşteri memnuniyeti? hak getire.

    edit: bazı arkadaşlar %7 iyi teklif demiş. öncelikle ben sıfır araç almak istedim. kazalı araç istemedim. hadi diyelim, olmuş bi kaza, çaresine bakalım; %7’yi kim belirledi? tavan hasarlı bir araçta %7 makul mü? ben o aracı alsam satarken %7 indirimle satabilecek miyim? size tavan hasarlı bir aracı %7 indirimle verseler alacak mısınız?

  • aa ne hoş, böyle bir başlık varmış, anlatmak istediklerimi glen hansard'ın mı, marketa irglova'nın mı, yoksa the swell season'un mu, belki de falling slowly'nin ya da once'ın mı başlığına yazsam diye kararsızdım.

    böyle bir çift eskiden mevcuttu, kendilerinin tatlı, herkesin önünde bolca anıları yaşanan, güzel bir gönül ilişkileri vardı. gönül ilişkileri, çoğu sanatçı çift gibi ortak bir sanat eseri de ortaya çıkarıyordu, beraberce bir filmde de başrollerde oynayıp o film için yaptıkları müzikle akademi ödülü de aldılar. bu kadar efsanevi bir aşkın, zamanla aslında o kadar efsanevi olmadığı, tarafların farklı beklentileri ve hayat tarzlarının olduğu ortaya çıktı ve kendileri sessiz sedasız ayrıldılar. ancak ortada bir grup ve geride kalan bolca başarılı eser ve bunlara bağlı da birçok anı vardı. bunca anıyla ne yapılacağı bana bile dert olmuştu.

    bu çiftin varlığı sona erdikten sonra, belli bir zaman geçtiğinde marketa irglova'nın evlenip izlanda'ya taşındığını öğrendik. orada solo albümler kaydetti, albümlerin kayıt aşamasında eşi mio'nun da kendisine yardım ettiğini paylaştı, sonra bir bebek sahibi oldular ve her şey çok yolunda gözüküyordu. her paylaşımını "oh ne güzel de hayatı daha da iyiye gitti kadının, müzikle ilgili tek alakası glen hansard'la olan grubu olmadı, glen hansardsız da bir şeyler yapmaya devam etti," diye takip ettim, müziği yine çok güzeldi tek başına da, fotoğraflarında da gözlerinden ne kadar mutlu olduğu belliydi.

    glen hansard da yine kendi irlandalı müzisyen arkadaşlarıyla da bol bol turneler yaptı, konserler verdi, o da solo albümler yaptı.

    ve zaman zaman birbirleriyle ve eski projeleriyle ilgili de paylaşımlar yaptılar, en çok hoşuma giden buydu. glen hansard'ın bir başarısını marketa irglova da paylaştı, aynısı diğeri için de geçerliydi. bir araya gelip birlikte performans sergiledikleri de oldu.

    ve yenice vakitlerde glen hansard da evlenip çocuk sahibi oldu.

    geçen günlerde, glen hansard, eşi ve bebeği, izlanda'ya gidip marketa irglova'nın evinde konuk oldular ve onun ev stüdyosunda mio'nun da desteğiyle birkaç ev kaydı yaptılar. eşler, bebekler, çocuklar ve iki arkadaş kalabilmiş eski sevgili, bir evde birlikte sanatla ilgili faaliyetlerde bulundular. işte nezaket, medeniyet ve olgunluk budur. bir eski gönül ilişkisi, aradaki sevgi ve bağ, paylaşım ve ortaklıklar esasında aşka değil de arkadaşlığa dayanıyorsa ve taraflar bunu başta fark edemeyip aşk zannetmiş ama sonradan mevzuyu çözebilmişlerse bu şekilde bir araya gelebiliyor, böylece geride kalan ortak eserlerin yenileri de yaratılabiliyor. gerçekten egoların konuşmadığı, hakiki bir sevginin ve saygının mevcut olduğu ayrılıklarda insanlar ayrıldıktan sonra diğer tarafın gerçekten mutlu olduğunu görünce kendileri de mutlu olabiliyorlar, marketa irglova'nın glen hansard için yaptığı "seni bir eş ve bir baba olarak görmek kalbimi sevgiyle dolduruyor, bu potansiyeli bir gün çok güzel bir şekilde doğru biçimde kullanacağını biliyordum," paylaşımı benim çok hoşuma gitti, kadının "bu potansiyel madem vardı, niye bizde olmadı?" diye bir an bile düşünmediği o kadar açık ki, içtenlikle aksini rahatça paylaşabilmiş, gözünden belli bazı insanların içtenliği ya, canım benim.

    keşke eşken, sevgiliyken beraber müzik yapan, sanat yapan her çift ayrıldıktan sonra da bu çift gibi davranabilse. hala lisa hannigan ve damien rice düetleri dinleyebilirdik, başka bir henry lee daha ortaya çıkabilirdi.

  • "şerrefsizim benim aklıma gelmişti" dedirten fikirlere sahip her film gibi bu da hem hayran bırakıyor, hem de buruk bir tat veriyor. yazmaya, çizmeye meraklı herkesin, sanatsal yaratımla ve aslında hayatla derdi olan herkesin keyif alacağı, gerçekten zeki adamlardan çıktığı çok belli olan, inanılmaz yaratıcı fikirler içeren bir film. süper-komik oyunculuk da cabası.

    izledikten sonra makiniste gidip filmi istemek istedim, yiyesim geldi, içime sokmak istedim çünkü, abartmıyorum. 2003'ün en güzel şeylerindenmiş, gösterime girdiğinde bir kez daha izleyeceğimden eminim.

  • - sana adanın gizemini anlatayım mı?
    - anlat.
    - anlat demekle olmaz. sana adanın gizemini anlatayım mı?
    - e anlat ulan.
    - ehehe anlat ulan demekle olmaz. sana adanın gizemini anlatayım mı?
    - anlat laaaan.
    - anlat laaaan demekle olmaz. sana adanın gizemini anlatayım mı?

    ...

  • bu google ve facebook başta olmak üzere akla gelen bütün teknoloji şirketlerinin verilerinin toplamından fazla. üstelik bu veriyi 700 bin yıldan uzun tutabiliyor (dvd’ler 100 yılı bile göremiyor mesela). saklama süresi en az 2 bin yıl olarak hesaplanmış. *

    şimdi bunu yaratan tanrı, aynı zamanda 'muhammed'in evine yemeğe çağrılmadan girmeyin' der mi?

    büdüt: ateist değilim, deistim, tanrı'yı din vs göndermeyecek bir mühendis olarak hayal ediyorum.

    debe: normalde debe editi girmem lakin bugün günlerden beşiktaş, başarılar beşiktaşım.

    edit3: teşekkürler beşiktaş'ım, çok güzel bir gün. .