hesabın var mı? giriş yap

  • sınavlarda, anketlerde vesairelerde yaptığım tezcanlılık. isim kısmına adımı ve soyadımı allah ne verdiyse yazarım, sonra aslında çok da uzak olmayan hemen bir alt satırda bana "la gerizekalı bi dur hele" diye bakan "soyad" kısmını görürüm. mutlu olurum...

  • sizler nasıl yalancılarsınız gerçekten inanılır gibi değil. ingiltere’de yaşıyorum. arabalar pahalı falan değil. kendim audi tt kullanıyorum ki türkiye’de 2 milyon fiyatı. eşimde de volvo xc60 mevcut. ben üst düzey yönetici değilim, sırf buraya gelmek için kariyerimde geri gitmeyi göze aldım. iyi ki de yapmışım.

    ingiltere'nin araç alım-satım sitesi autotrader.co.uk'dir. türkiye'den erişim açık mı bilmiyorum, girip bakabilirsiniz.

    not: bazı yazarlar özelden hava atmaya çalıştığımı vs yazıyorlar. arkadaşlar bu arabaların değeri sizin türkiye'de clio aldığınız fiyata. ayrıca kredi faizleri çok çok az. maaşlar türkiye'de üst düzey yöneticilerin aldığı seviyede. neyin havasını atacağım ben bununla?

  • bekar birine "sen daha evlenmedin mi?" diye sormak.

    iş bulamayan birine "ne yaptın hala iş bulamadın mı?" diye sormak.

    kilo alan birine "aa sen epey kilo almışsın" demek.

    saçları dökülmüş birine "senin de saçların epey dökülmüş. stresten hep bunlar" demek.

    örnekler çoğaltılabilir. cevabını bildiğiniz sorular sormak veya karşı tarafın da zaten bildiği bir sıkıntısını yüzüne vurmak insanı cidden çok kötü etkiliyor. yapmayın etmeyin.

  • nedendir bilinmez sözlükte bir türlü göremediğim, yakın tarihin acı verici olaylarından bir tanesi. hakkında bölük pörçük haberler olan bu faciayı mümkün olduğunca derlemeye çalışayım.

    yer: tuzla tersaneler caddesi'nde bulunan gemsan (gemi yan sanayii a.s.) tersanesi
    tarih: 13 şubat 1997

    300 küsür metrelik boyu ve 165.000 tonluk ağırlığı ile türkiye'nin en büyük gemisi olan tpao tankeri, tersanede bakımdadır. saat 17.30 sularında, kaynak çalışması esnasında sıçrayan kıvılcımlar, bakım esnasında depolarda birikmiş gazın alev almasına neden olur ve büyük bir patlama yaşanır. pendik ve tuzla'da bulunan pek çok ev ve iş yerinin camları inmiş, ortalık aniden cehenneme dönmüştür.

    itfaiye ekipleri hemen olay yerine gönderilir, çevre ilçelerdeki ekipler de tuzla'ya gönderilmiştir. ayrıca söndüren 3, söndüren 5, söndüren 11 ve alemdar 2 adlı gemiler de söndürme çalışmalarına yardımcı olur. ancak işleri hiç kolay değildir. patlama nedeniyle yakında bulunan salih ve krazina adlı gemiler de alev almış, tpao'nun yakıt tankları hasar görmüş ve hala tankerde bulunan yaklaşık 700 tonluk yakıt denize sızmaya başlamıştır. sızan yakıt kaçınılmaz olarak alev alınca deniz de adeta yanmaya başlar, bu nedenle söndürme gemileri biraz daha geri çekilir. gemi yangınları konusunda deneyimsiz olan kara itfaiyesi de canla başla mücadele etmektedir ve bir grup itfaiyeci tankerin üzerine çıkarak söndürme çalışmalarına devam eder.

    yangına dayanıklı olan nomex giysilerden yoksun itfaiye erleri, söndürme çalışmalarına naylon kumaştan yapılmış suya dayanıklı(!) giysilerle müdahele etmektedir. saat 19.40 sıralarında tankerde bir patlama daha meydana gelir. kameraların da tanıklık ettiği patlama sonucunda itfaiyecilerin bazıları alev alır ve korkunç görüntüler ortaya çıkar. alev topuna dönerek yardım isteyen bir itfaiye erinin görüntüleri, bugün bile olaya tanık olanların akıllarındadır. koruyucu olması gereken giysiler de alevlerin etkisiyle eriyerek üzerlerine yapışır ve vücutlarındaki hasarı arttırır. ertesi gün yaşanan bir patlama da söndürme çalışması yapan gemilerden birinin yoğun alev ve dumana maruz kalmasına neden olur ve denizden söndürme çalışmaları yavaşlar.

    yangının tamamen söndürülmesi, tanklarda yer alan yakıt ve yaşanan patlamalar nedeniyle birkaç gün sürmüş; 19'u itfaiyeci olmak üzere 24 kişi yaralanmış ve ibrahim koray ve celil dağ adlı iki itfaiyeci hayatını kaybetmiştir. toplam 6 milyon dolarlık hasar meydana gelmiş, tpao tankeri kullanılamaz hale gelerek parçalanmasına karar verilmiştir.

    ülkemizde yaşanan her felakette olduğu gibi, bu felaket sonrasında da resmi görevliler ilginç açıklamalar yapmışlardır.

    dönemin istanbul itfaiye müdürü muhittin soğukoğlu olay yerine nomex giysisi ile gelmiş, "neden siz giyiyorsunuz da itfaiye erleri giymiyor" sorusuna da "biz belediye olarak itfaiye erine şunu giydirelim, amirine daha dayanaklısını giydirelim diye bir ayrım yapmıyoruz. bu giysiyi bana bir müdür muavinim hediye etti. onda iki tane varmış. bazı müdür muavini, muavin yardımcısı arkadaşlarda bu kıyafetlerden var. arkadaşlarımız bu elbiseleri kendi paralarıyla alıyorlar." şeklinde cevap vermiştir. soğukoğlu ayrıca kendi giysisi ile itfaiye görevlilerinin giysileri arasında pek de fark olmadığını söylemiştir.

    büyükşehir belediyesi "yangında da görülmüştür ki metal bile erimiş denize akmıştır. yine yaralanan itfaiyecilerimizden ikisi dışına baktığımızda sadece açıkta bulunan el ve yüzlerinin yandığı görülecektir. bu da onların üzerindeki elbiselerin koruduğunu göstermektedir. ancak iki itfaiyecimizin üzerine patlama sonucu etrafa yayılan yanıcı maddeler düştüğü ve yanmaya devam ettiği için üzerindeki elbise koruma görevi yapamaz hale gelmiştir." diyerek giysi tartışmalarına nokta koymuştur.

    istanbul itfaiye müdür yardımcısı salim vural ise "aslında bizim gemi yangını söndürme sorumluluğumuz yok. yangın sırasında da sorumluları bulamadık. müdahale edince iş üzerimize kaldı." diyerek durumu gözler önüne sermiştir.

    eski istanbul itfaiye müdürü abdurrahman kılıç, günümüzde de son sürat devam etmekte olan kadrolaşmadan yakınmış ve "1994 sonrasında görüş ve davranışları nedeniyle ordudan atılan subaylar başta olmak üzere, eski refah partisi'nin seçim kazanamayan adayları ile parti kartvizitini getiren yandaşları kadrolara yerleştirildi. 'cuma namazı kaç kişiyle kılınır?' gibi sınav sorularıyla personel alındı. siyasiler önce itfaiyecileri sonra da vatandaşı yaktı." demiştir. yangında yaralanan itfaiye erleri de aynı durumdan şikayetçidir.

    olay sonrası hazırlanan raporlarda herkesin bir şekilde suçlu olduğu görülür. itfaiye yönetimi, yangın büyümeden personelini tahliye ederek can kaybını azaltan tanker kaptanının "yangına sadece denizden ve havadan müdahale edilmeli, tanker her an patlayabilir" şeklindeki açıklamasını dinlemeyerek itfaiyecileri göz göre göre ölüme göndermiştir. (komisyon raporuna göre ise olayda en büyük suçlu kaptandır) gemsan tersanesi, ne yangınlara müdahale konusunda yeterlidir, ne de tpao tankeri'ne bakım çalışması yapabilecek kapasitededir; bu yüzden neden geminin bakımının orada yapıldığı konusunda soru işaretleri doğar. tanker bakıma girmeden önce depolarında birikmiş gaz olmadığına dair rapor alınmış, ancak patlama bu nedenden gerçekleşmiştir. yangın sonrası acil koordinasyon merkezi oluşturulamamış, herkes allah ne verdiyse yangın söndürmeye girişmiş, güvenlik çemberi yüzünden ambulanslar olay yerine ulaşmakta zorlanmıştır. tuzla tersanesi de bu tür olayları önleyebilecek yönetmeliği olaydan ancak 2 ay sonra çıkarır.

    olayda en çok zarar görenlere gelince;

    belediye, yaralanan itfaiye erlerinin konuyla ilgili açıklama yapmamasını "tembihler". açıklama yapanlar, dokuz aya varan görevden uzaklaştırma cezası alır. devletin kendilerine yardım eli uzatmadığını, ilaç ve tedavi masraflarını kendi kendilerine karşıladıklarını söylerler. ayrıca iddialarına göre belediyeden hiç kimse kendilerini ziyaret etmemiştir. her ne kadar dönemin belediye başkanı recep tayyip erdoğan, yaralanan tüm itfaiyecilere para, birer daire ve abd'de tedavi imkanı sunulacağını vaat etse de bunların hiçbiri gerçekleşmemiştir. itfaiyecilerin kurum aleyhinde konuşmaları yasak olsa da büyükşehir belediyesi'ne dava açarlar ancak belediye kendilerini tehdit eder ve yapmadığını bırakmaz. hayatını kaybeden itfaiye erlerinin ailelerine 600 milyon lira tazminat ödenir, geri kalanlar ise yeniden topluma ayak uydurmaya çalışır.

    son olarak söylemek istediğim, konu sıkıntısı çeken türk sineması'nın, bu olaya el atmamış olmasının enteresan oluşudur. umalım ki günün birinde bu faciayı hatırlasınlar ve hakkını veren bir film yaparak hem yeni nesli aydınlatsınlar hem de hayatını kaybetmiş ve sakat kalmış itfaiyecileri onurlandırsınlar.

  • başlık: ayı postu giyip anap binasına gittim
    entry1: vızıl vızıl oldu heryer. koca partiyi böyle dağıttılar zamanında demek ki
    entry2: anap yanımda

  • ne çok gülmüşümdür
    keskin pençeleri olmadığı için
    kendini iyi zanneden zayıflara.
    nietzsche

    insan doğasını ortaya koyan en güzel sözlerden birisidir.

  • "hanedanın erkek üyelerine ülkeye dönüş yasağı 1974'te kalkmasına rağmen türkiye'yi ilk kez annesinin ısrarıyla 1985'te ziyaret eden osmanoğlu, sonrasında her yıl düzenli olarak türkiye'ye geldiğini ancak yerleşmeyi hiç düşünmediğini ifade etmişti"

    ulan hale bak, atasının torunu bile atasının topraklarında yaşamak istemiyor, sonra biz gidelim deyince vatan haini oluyoruz.

  • ikisinin de karnı aç olan, bir aslan’la bir tilki birlikte ava çıkmışlar.
    çayırlıkta sakin sakin otlayan bir eşek görmüşler,
    tam dişlerine göre...
    aslan eşeğin baş tarafına geçmiş, tilki arka tarafına…
    bunun üzerine otlamaya biraz ara veren eşek:
    - "anladım beyler", demiş, "beni yiyeceksiniz. ama beni yerseniz padişah’la başınız derde girer."
    - "niyeymiş o?" diye sormuş aslan...
    - ben “padişah’tan fermanlı eşek”im de ondan.
    - hadi canım, demiş aslan. hani fermanın nerde?
    - "arka sağ ayağımın altındaki nala kazılı vaziyette", demiş eşek.
    aslan uzaktan tilki’ye işaret ederek:
    - "okuyuver lan şunu, demiş, bakalım doğru muymuş?"
    tilki uyanık...
    - "valla benim okumam yazmam yok", demiş.
    - "iyi lan, iyi" demiş aslan öfkeyle, çekil kenara, ben kendim okurum.
    tabii aslan, eşeğin arka ayağındaki fermanı okumaya çalışırken, eşek öyle bir çifte patlatmış ki...
    aslan 10 metre geriye savrulmuş, bütün kemikleri kırılmış.
    bunun üzerine, eşekle tek başına baş edemeyeceğini bilen
    tilki hızla uzaklaşırken kendi kendine söyleniyormuş:
    *ulan bu devirde okumak da başa belâ...*

    edit: debe için teşekkür ederim...

  • bana dediler ki; zeki alasya'nın cenazesine gittik siz yoktunuz neden gelmediniz? bilmiyorlar ki ben aynı gün annemi uğurladım sonsuzluğa hem de aynı mezarlıkta.. zeki alasya benim kardeşim bir parçam gibiydi nasıl böyle bir şey düşünürler? ben oraya gelsem bile kemal'in cenazesindeki gibi kameralardan uzak kalmayı tercih ederdim yani beni yine göremezdiniz.. zeki'yi defnettikden sonra metin akpınar ve orhan gencebay'ın neden ortadan kaybolduğunu hiç merak ettiniz mi? etmediniz ben söyleyeyim bizim aile kabristanlığına geldiler hem de koşa koşa annemi toprağa verirken oradaydılar definden sonra zeki'nin mezarına gittik kimsecikler yoktu peki siz oraya zeki alasya için mi gittiniz? yoksa gelen ünlüleri görmek için mi? gözleriniz beni aramışsa belli ki gelen ünlüleri görmek için..
    aklıma nejat uygur'un son şiirindeki ilk dizeler geldi birden:

    biliyorum cami avlusundaki bu kalabalık bana değil
    gelen ünlüleri görmek için
    aa o da burda şu da burda deyip
    beni musalla taşında unutanları görüyorum
    hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum...
    çünkü kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum...

    şener şen

  • başıma gelen bok gibi durum…

    2 gün önce evlendik, çıkıp tatile geldik.
    tamamen tesadüf eseri zaten şüphelendiğim bir kadınla aldatıldığımı öğrendim.

    hayatımda hiç bu kadar boktan, anlamsız bir durumun içinde bulmamıştım kendimi.
    bir insan hayatındaki insanı hem aldatıp hem neden evlenir? 2 gün geçmişken alınan ayrılık kararı ailelere nasıl açıklanır? peki ya aldatıldığım günler… anlar… iş çıkışı yorgun argın sırf düzen otursun diye eve iş yapmaya gittiğin anlarda bile evleneceğin insanın o’nunla olduğunu, seni aldattığını öğrenmek… bilen bir ton insanın olduğunu görmek… onların da nikaha gelmesi ve sana acıdılar mı arkandan mı güldüler düşünürken kendini düşünceler arasında kaybetmek… seni aldattığı anlarda saf saf hazırlıklarla ilgili bir şeyler gönderip sorduğunu fark etmek…

    hayatımda daha büyük kötülük, daha büyük kalpsizlik çok az görmüşümdür. daha bir konfor alanımın bile olamadığı evden 900 km uzakta, evsiz ve kimsesiz stresten gebererek kalakaldım. ailelere açıklamak… 2 gün önce kutlama yaptığın insanlara açıklamak… sonra hop bir anda tekrar hatırladığın ‘salak yerine konmuşluk’ duygusu.

    kimseye açıkça bahsedemiyor olmak, bir sevdiğine sarılıp haykıra haykıra ağlayamamak…
    gerçekten delirmelik bir şeyin içine insanın hayatındaki ‘en mutlu günleri’nden birinde düşmek benim gibi güçlü geçinen biri için bile çok dağıtıcı, çok çok zor bir şeymiş.

    allah iyi insanlarla karşılaştırsın duası bu insanlar yüzünden var. keşke beni de allah iyi insanlarla karşılaştırsaydı da bu duyguların altında ezilmek nasıl bir şey hiç bilmeseydim.

    ekleme: öncelikle yazılan destek mesajlarına ve entrylere teşekkür ederim. dönemiyorum ama okuyorum. entrylerde de mesajlarda da nasıl öğrendiğim sorulmuş: bilen, masamıza oturmuş bir arkadaşının kendisine attığı ‘silmenin unutulduğu’ bir mesaj sayesinde öğrendim. deştim, dahasını öğrendim.

    “şüphelendiğin biriyle neden evlendin” diyenlere ne diyebilirim ki çok haklılar.

  • çoğu çakma olduğundan ülkenin fakirlik boyutunu anlamanıza ve ne kadar şekilci olduğunu hatırlamanıza yardımcı olur.