hesabın var mı? giriş yap

  • şimdi hocam malûm biz bu iki nimetle çok geç tanışmışız. tanıştıktan sonra ise sofralarımızdan eksik olmamışlar.
    avrupa'da zaten iyice ekimi, ticareti, yiyimi yaygınlaşan domates ve patatesi payitaht'a getirenler ise rum tüccarlar olmuş. 18. - 19. asırlarda meyve sebze hallerinin ve pazarların kontrolü neredeyse tamamen rumlardaydı malûm. hatta öncesinde de öyleydi.
    lügât-ı osmanî'de domata ve patata diye geçen bu yiyeceklerin ismi zamanla domates ve patates hâlini almıştır. işte buna sebep de bu işin ticaretini rumların yapıyor olmasıdır. rumlar, avrupa'daki çoğul kullanım hâliyle;

    " - domatosssss "

    " - patatoossss "

    şeklinde bağıra bağıra bu ürünleri sattıklarından ötürü sondaki " es " eki de günümüze yadigar kalmıştır.

    bir durum daha var;

    milli mücadele dönemi ve öncesinde izmir'de türkler ve rumlar arasındaki gerilim çok fazla olduğundan ötürü türkler, rumların telaffuzu yerine ahmet vefik, şemsettin sami gibi isimlerin önerilerini kullanmışlar ve domata söylemine devam etmişlerdir. günümüzde izmir'de hâlâ " domat " denilmesinin sebebi de budur vesselam.

  • "ben sadece bana verilen emirleri uyguladım" diyor polisler, nürnberg mahkemelerindeki naziler gibi. "ben devletimi seviyorum, tut dediler tuttum" diyor fırıncı.

    onlar sadece devletlerinin verdiği emirleri uyguluyorlar, sadece devletlerini seviyorlar. böylelikle masum olduklarını düşünüyorlar. böylelikle iyi olduklarını düşünüyorlar.

    ben ise duvarlara kafa atmak istiyorum.

    (bkz: kötülüğün sıradanlığı)

  • acımadığım çocuklardır. gençlerde zaten sorumluluk sıfır. sınav giriş bilmem nelerinde küpe, saat vb getirmeyin diye belirttikleri halde yıllardır küpe sıkıntısı cekiliyor o kuyruklarda.

    hayır. hayat toz pembe değil. dünya ve kurallar sizin etrafınızda dönmüyor. bu 15 dk meselesini de hadi okumak bir yana duymamış olamazsınız.
    dersanenizde, okulunuzda eminim ki hocalar bu meseleye değinmiştir.

    gençler dedim ama toplumda böyle önemsemeyen, aman canım sendeciler büyüyünce, hiç bir geçerli mazereti olmadan 9 bucuktaki toplantıya 10 bucukta gelebilme rahatlığındalar.

    sonra da bu memleket neden böyle, ben dışarda okuyacam yeaaa der durursunuz.

    senin görevin o sınava girmekse şayet, bir başka görevin de o sınavın kurallarına uymak. küpe takmayın diyorlarsa takmayacaksın, 15 dk kala kimse içeri alınmaz diyorlarsa 15 dk kala oraya varmayacaksın.

    ha kurallar eleştiriye açıktır, o ayrı bir mesele. ama uymak icap ediyor.

  • roma zamanında, vekalet akdi (mandatum) bir dostluk akdiydi. bir başkasının davasını vekil sıfatıyla takip eden kişiye çok büyük sorumluluklar yüklerdi ve karşılığında ücret almak da yasaktı. avukatlığın büyük prestijli bir iş olduğu ve en kutsal sayıldığı dönemler de muhtemelen bu dönemlerdi.

    elbette avukatların büyük çoğunluğu o dönemler toprak ve köle sahibi bireylerdi ve vekil sıfatıyla görev aldıkları davalardan gelecek bir paraya ihtiyaçları yoktu.

    günümüze gelince, öncelikle avukatın kanunen ücret alma yükümlülüğü vardır. ve kendi ücretini kanuni sınırlar çerçevesinde belirleme hakkı da bulunmaktadır. zira maalesef avukatlar henüz fotosentez yaparak karınlarını doyurmayı becerememekte, mantar gibi çoğalan apartman üniversitelerinden mezun yeni meslektaşların aralarına katılmasıyla da ani bir şekilde değişen rekabet şartlarına, reklam yasağına da uymaya çalışarak, ayak uydurmaya çalışmaktadırlar. kalahari çölünde yaşayan erişkin bir avukat canlısının bir büro açıp vergi levhasını da adına kaydettirmesiyle birlikte meslek dışı bireylerin tahmin etmekte zorlanacağı büyüklükte bir masraf kalemi bulunmaktadır.

    tüm bunlarla birlikte, nisbi olarak belirlenen (dava konusu değerinin veya tazminatın yüzdesi olarak düşünün) avukatlık ücretinin üst sınırı yasa koyucu tarafından %25 olarak belirlenmiştir. bundan daha fazla bir ücret isteyen bir avukat canlısıyla, bu sözleşme yapılabilir; yapıldıktan sonra uyulmayabilir, zira bu tarz canlılar ücret davası açtıklarında haksız bulunacaklar ve çok büyük ihtimalle %25'e, düşük bir ihtimalle de bundan da aşağı bir ücrete hak kazandığı belirlenecektir. müvekkil canlısı da bu sırada zaten boş duracak değildir, dava konusunun üzerine tedbir konmadıysa bir takım muvazaalı işlemlerle veya gerçek bir satış yoluyla bunları elinden avucundan çıkaracak, avukata da nanik çekecektir. doğanın bu eşsiz canlısı, açtığı zaman iki metreyi aşkın düğmesiz cüppe genişliğiyle, akan zamana karşı bir zen huzuruyla bakakalır.

    türkiye cumhuriyeti'nde, hele ki özel hukuk davalarında, kimsenin kendisini avukatla temsil ettirme zorunluluğu yoktur. internet erişimi sayesinde pek çok teknik konuyla ilgili, bir avukatın doğal yaşam ortamına giren müvekkilin; google'dan veya posta gazetesinden öğrendiği bilgileri sıralayarak "ben de avukat sayılırım ehin ehin" şeklinde bölge işaretlemesi yaptığı vakidir. bu bölge işaretlemesi genelde ücretsiz verilen ve "çok kısa bir şey soracağım" sihirli cümlesiyle başlayıp bir saat devam eden bir danışma seansının sonrasında yapılır. müvekkil de ilginç bir canlıdır, bazen simbiyotik, bazen parazitik bir davranış içine girebilir. ama vahşi doğanın dengesi her zaman korunur.

    hekim de her ne kadar vekalet sözleşmesiyle iş gören bir başka canlı tipi olsa da, örneğin avukatın işi üstlenme zorunluluğu bulunmamaktadır. zira hekimliğin daha büyük aciliyet gerektiren hallerle karşılaşma olanağı daha çoktur. ancak örneğin, bir göz muayenesi için devlet hastanesine de gidilebilir veya daha başarılı olduğu düşünülen ve özel muayenehanesi olan bir başka uzmana da. aradaki fiyat farkı epey fazladır. bu hususta tercih, hastaya bırakılmıştır. aynı, avukat söz konusu olduğunda tercihin müvekkile bırakılması gibi. yeterli araştırma yapılırsa aynı davayı %10'a, %15'e üstlenecek veya maktu bir ücret belirleyip "avans olarak 5.000, dava sonunda 5.000" şeklinde sözleşme yapacak avukatlar bulunabilir.

    bu açıklamaları yaptıktan sonra, kişisel kanaatimi söyleyeyim. ben açıkçası yaptığı mesleğin etik değerlerine ve kurallarına azami dikkat eden, her zaman en kötüsünü düşünüp önlem almaya çalışan bir avukat olarak birincisi, mesleğim hakkında dolandırıcılık ithamında bulunan ve benden midesi bulanan birisinin davasını ücreti ne olursa olsun üstlenmem. bu durum tecrübeyle sabittir. ücretsiz olarak, her şeyiyle ilgilendiğim ancak vekalet koymadığım (zira ücret almak zorunluluğum var) ve işini yaptığım kişinin huzurevinde kalan emekli bir asker olduğu bir davanın kazanılmasından sonra, bu kişiyi evini bana vasiyet etme kararından döndürene kadar akla karayı seçtiğimi bilirim. ancak ortada, senelerdir birikmiş olan teknik bilgimle kazanılacağına inandığım bir mal varlığına ilişkin dava söz konusuysa ücretimi kesin olarak belirlerim. şimdiye kadar da %15'in altına inmemişimdir. kabul etmeyip giden kişilere de yine yardımcı olurum, en azından başka bir avukatla çalışacaklarsa da neye dikkat etmeleri gerektiği konusunda. tabi dediğim gibi bu durum, mesleğime saygı gösteren bireyler için geçerlidir.

    bu arada, avukatlar ile ilgili genel kanının gerçekten çok kötü bir durumda olmasının en büyük sebebinin de avukatlar, barolar ve türkiye barolar birliği olduğunu düşünürüm. bu gözler, duruşmada "efendim, efendim" diyerek cüppesinin önünü iliklemeye çalışan avukatlar da gördü.

    sözün özü; avukat ücretini belirlemiş; mide bulantısı, baş dönmesi yaptıysa kabul etmemek en doğal haktır. istanbul barosu sicilleri herhalde 50.000'e dayanmıştır artık, size başka avukat mı yok? vekalet hala özünde bir dostluk ve sözleşmesidir. güvenmediğinizi vekil tayin etmeyiniz.

    ben de isterdim adım ivar değil de ivarus olsaydı, latifundialarımdan olan gelirimle sırf prestij için dosya kabul etseydim. ama igdaş diye de bir gerçek var.

    ytd.

  • insanların aylar sonra nefes almak için kendilerini dışarı atmasını fırsat bilen uyanıklardan kaynaklıdır. şimdilik herkes çıkmışken yiyelim içelim kafasında olduğu için mekanlar affetmiyor. insaflı olan işletmecilere lafım yok ama bir porsiyon kebabın fiyatını tam iki katına çıkaran bir restorana bugün gözlerimle şahit oldum. gitmeyin arkadaşlar. fırsat vermeyin böylelerine. biz bu durumu normalleştirdikçe daha da bokunu çıkaracaklar. kitlesel tepki görürlerse biz değil paşa paşa onlar normalleşecek.

  • - sonra tuttum herifi kaldırdım havaya. tuttum dediğim force kullanıyorum ha uzaktan yani **konuşma için son 1 dakikanız kaldı**
    - konuşmak için 6000 dakikam kaldı.
    - **konuşma için son 6000 dakikanız kaldı**
    - ... ne diyodum. ha kaldırdım herifi usta dedim ki ..