hesabın var mı? giriş yap

  • korkmayın birim para hesabı yapmaya gelmedim.

    8 ay önce viyana'ya gelen ricky gervais'in armageddon gösterisine viyana'nın en büyük salonlarından biri olan (en büyüğü de olabilir) wien stadhalle'de kategori c'ye denk gelen bir bileti 60 euro'ya almıştım. bilet

    şu an ise 11 ay sonra aynı salonda olacak cem yılmaz'ın gösterisinin aynı kategori bileti 125 euro kategori c, sıra 11.

    yıllık enflasyonu %20 alsan bile neredeyse 1.5 katından fazla pahalı.

    sanırım bir şeylerin türklere pahalı olması için türkiye'de olması gerekmiyor.

    hangi komedyenin daha iyi olduğunu ise takdirinize bırakıyorum.

    edit: klavye hassasları için rick, ricky olarak değiştirildi. ne çok ruh hastası varmış, sanki bunu konuşuyoruz. müptelaları için, başlıkta cmylmz yazdığım da cem yılmaz aslında. sığmadı da, ondan öyle açtım başlığı.

    edit 2: bilet alıp almadığımı yazmamama rağmen “paran yoksa gitme”ciler ile “alma o zaman bak gör nasıl düşüyor fiyatlar”cılar dolmuş başlığa. konu para olup olmamasından ziyade, o gösterinin ederi. 60€’luk herhangi başka bir şeye 125€ ödemeyi sorun etmiyorsanız zengin değilsiniz enayisinizdir. ya da size göre 125€ da ediyordur, ona da söyleyecek bir şey yoktur.

    işbu entarinin amacı yukarıda belirttiğim kıyası tartışmaya açmaktır. ama bayılıyorum cağnım ülkemin fikir yobazlarına. bizde “bence” diye bir şey yok. “ya benim gibi düşünüyorsundur ya da malsındır” var.

  • bunlardan biri arkadaşımdı. bir gün ankara'da sinemaya gidelim dedik. yaklaşık 10-12 kişiyiz. bu arkadaş biraz durun hele dedi ve yarım saat sonra telefonunda bir düzine şifreyle geldi. adam başı 14 tl vererek i-max de film izledik ve mc donalds dan menü aldık.

    herkesin böyle en az bir arkadaşı olmalı.

  • efe 2 yaşında konuşmayı yeni yeni öğreniyor. balkona çıkartılıp hilal şeklindeki ay gösterilir.

    +efe bak ay.
    - (ağlamaklı bir şekilde) kırılmış :(

  • öyle böyle bir ayar değildir...kendisi de beğendiğim bir gazeteci olmasa da fena saydırmış :

    "hürriyet'in bir grup yazarı ve yöneticisinin "yerli otomobilin prototipi"ni görmelerini ama yazmamalarını eleştirmiştim ya...
    kendini grubun lideri zanneden hanımefendiden yanıt geldi.
    hayli uzun bir yanıt.
    ve en az yayınladıkları ilk haber kadar komik, eğlenceli bir yanıt.
    mesela hanımefendi şöyle başlamış.
    “hürriyet türkiye’nin en büyük haber platformu”
    bu cümle bizler için komedinin doruğu...
    hürriyet için ise trajedinin...
    evet bir zamanlar hürriyet, türkiye’nin en büyük haber platformu idi.
    ama bunun üzerinden epey bir zaman geçti.
    çok uzun bir zaman.
    o zamanlar hürriyet’in ankara temsilciliğine mesela, en iyi haber yapanları getirirlerdi, en iyi yalakalık yapanları değil.
    bugün artık hürriyet, türkiye’nin haber platformu değil, olsa olsa türkiye’nin mizah platformu.
    yapmadığı, yapamadığı haberciliği ile mizah konusu olan bir platform.
    tabi ki, bu sizin kabahatiniz değil hanımefendi.
    elbette hürriyet siz orada olduğunuz için bu hale düşmedi.
    ama hürriyet bu hale düştüğü için siz oradasınız."
    edit: yazının tamamı

  • müzik ne işe yarar? resim, heykel, sinema, edebiyat ya da.... ne işe yarar bunlar? toplumsal hayatta hangi ihtiyaca cevap verir? insan ruhunun hangi ve ne tür bir gediğine tekabül eder bunların karşılık geldiği boşluk? evet sanat sanatı üreten sanatçı açısından değişim değeri olan bir geçim kaynağı olabilir ama tüketen açısından (ki sanat yapıtı tüketilebilen bir şey midir orası da ayrı bir tartışma konusudur ya) kullanım değerini belirleyen yoksunluk nedir?

    bugün birçok insanın sanata bakışı, elektriksiz bir evde bulunan bir televizyona çekilen muameleyi andırıyor. televizyonun iç mekanizmasından bihaber, ne işe yarayacağı konusunda kafası net olmayan, çalışması için ne lazım geldiğini ise umursamayan, birilerinin akıl yürütme tekniği ile varılan bir sonuç olarak gerçekten de sanat gereksizdir ve bir ihtiyaca cevap vermez.

    müzik bir şeye yaramaz gerçek hayatta. mırıldanırsın, bağırırsın geçer. heykel ya da şiir ya da diğerleri anlık bir tebessümden, hoş bir duygudan başka ne katar insana. evet, bu minvalden bakınca müzik gerçekten de bir şeye yaramaz. resim de öyle, sinema da falan ama şöyle de bir şey yok mu? müzikle, edebiyatla resimle kısacası sanatla o ya da bu biçimde temas etmemiş bir insan ne işe yarar? sanatın herhangi bir dalına karşı hiçbir sempati geliştirememiş bir canlıya ne kadar insan diyebiliriz.

    sanatın kaldıracı ihtiyaç değildir. sanat siz gereksiz değilseniz şayet asla gereksiz değildir. sanat gereksiz değildir ama uyuşturur. sanat can sıkıntısının omuzlarından yükselir. boş vakit ister o. para ile soysuzlaşır, parasızlıkla kötürüm hale gelir falan. sanat uyuşturur. uyuşmak tahammülünüzü arttırır. büyük sanat yapıtlarının büyük toplumsal ve ruhsal çalkantılardan beslenmesini görmek bile, sanat ve tahammülün arasındaki ilişkiyi, sanatın uyuşturma kabiliyetini idrak etmemiz için kafidir.

    her şey çirkinken güzel bir şey görmek ıstırabımızı bir nebze olsun dindirir, ruhumuzu tımar eder, dinginleştirir. sanatı çıkartın hayatınızdan ne kalır sizden geriye? kas, iskelet ve yağ yığınından müteşekkil herhangi bir organizmadan ne farkınız kalır. daha da ileri gidelim sanatı olduğu gibi toplumsal hayattan çıkartalım, toplumdan geriye ne kalır. sanat insanı insanlığa bağlar. en çok da bu yüzden mühimdir.

    sanata neden ihtiyaç duyarız? anlamak ve anlatmak için, görmek ve göstermek için, duymak ve duyurmak için ihtiyaç duyarız aslında. idrakın altına şilte diye serilmiş olan duyu organları, bilgiyi oluşturan anlamın bağlam düğümleri, neden sonuç ilişkisi kurmakla malul rasyonel pozisyonların anlık çekilmiş bir fotoğrafında ( toplulukla birlikte çekilmiş bir fotoğrafta nasıl ki baktığımız ilk şey kendimiz ise) gördüğümüz ilk şey kendimiz olduğu için ihtiyaç duyarız.

    çünkü herkes içten içe bilir, insan yitiktir...

  • para için arap da olurlar, herhangi bir şey de olurlar.

    sorsan ''en millüyetçü bizüz haa haçan daa'' diye garip şiveleriyle cevap verirler. para için ruhlarını satan sözde milliyetçiler.

  • kendisi son derece başarılı bir hanım kızımız herhalde. tebrik ederim. umarım gider istediği yere.

    buraya kadar tanımdı, tırıydı, vırıydı.

    şimdi esasa gelelim. bu tip videoları izlerlerken yerin dibine geçen sessiz binlerden biri olarak söylüyorum. yapmayın böyle şeyler lütfen. ortalık gerekli gereksiz yüzlerce başarı hikayesi kaynıyor. çoğu pek çok kişi için herhangi bir anlam ifade etmiyor. dolayısıyla bir bağ kurmak zorlaşıyor. nihayetinde kimse böyle postmodern dilencilik zırvalarına maruz kalmak zorunda değil. kazanıp kazanmayacağı belli olmayan eleme için new york'a gidip oldukça külfetli masraflara katlanabilen biri burs bulmak için de daha asil yollar arayabilir. sıkıldım. bitti.

  • kendisini sezon başından beri çok sıkı takip ediyorum. tüm leicester maçlarını izledim. geçen sene takip edemiyordum. çünkü maguire varken yedek oturuyordu. maguire'ın united'a gitmesi onun için büyük şans oldu.

    öncelikle söylemek gerekir ki çağlar'ın en büyük şansı brendan rogers gibi bir hocaya ve jonny evans gibi aşırı tecrübeli bir tandeme sahip olması. brendan rogers özellikle bu sezon olmak üzere sürekli vizyon depoluyor çağlara, görüşünü açıyor. jonny evans ise onun eksik yönlerini kapatıyor. böylece çağlar her geçen hafta üstüne koyarak ilerledi.

    peki çağlar'ın iyi yaptığı şeyler neler? sonuçta bu kadar parlamasına o iyi özellikleri sebep oluyor. öncelikle kafa toplarında hakimiyeti çok iyi. özellikle ceza sahasına açılan ortalarda çağlar'ın hemen öne atılıp topu kafayla uzaklaştırdığını çok kez görebilirsiniz.

    çağlar'ın diğer bir iyi özelliği hızı. çağlar gerçekten çok hızlı. modern oyunda hızlı bir stoper olmak çok önemli. özellikle de topa hakim olarak maç kazanma üzerine oynuyorsanız leicester gibi, rakibiniz muhtemelen kontratak oyunu oynayacaktır. burada da savunmanın arkasına atılan uzun toplarda hızlı santrafor ve kanat oyuncularının durdurulabilmesi için hızlı stoper gerçekten önemli. evans her ne kadar yavaş kalsa da ilk 10 haftada çağlar'ın evans'ın yavaş kaldığı pozisyonlarda onun açığını kapattığı pozisyonlar da oldu.

    hız ile birlikte fiziksel güç de çok önemli. çağlar aynı zamanda buna da sahip. hücum oyuncularını nizami chargelar ile bozduğuna çok kez şahit olduk. ilk aklıma gelen tottenham maçında kane'yi yine böyle bir charge ile yıkmıştı. ancak kane öyle bir santrafor ki düşerken bile topu gole çevirmeyi bilmişti. yine de bu özelliğini geliştirmesi lazım. çünkü her charge'ı tam nizami olmayabiliyor. bu da onun sarı kart yemesine sebep olabilir. sanırım daha önceki sarı kartı böyle bir pozisyonda olmuştu diye kalmış aklımda.

    çağlar aynı zamanda düzgün de bir ayağa sahip. savunmadan oyun kuruyor. önünde boş alan bulursa gidebildiği kadar gidip orta sahada top paylaştırıyor. gidemezse geriden ters kanatta ayoze perez'e veya ricardo pereira'ya adrese teslim uzun toplar göndererek takımı atağa çıkarıyor. kendi tarafı boş kalırsa da chilwell'i hareketlendiriyor.

    ayrıca çağlar tam bir kontratak kesici. rakip takım hızlı hücuma çıkmaya başlarken ileri çıkarak agresiflik göstererek daha atak başlamadan topu kazanıyor ve kendi takımının hücuma devam etmesini sağlıyor. bu hareketleri biraz riskli çünkü ileri bölgede eğer o oyuncu kendisini bir şekilde geçmeyi başarırsa arkada çok büyük tehlike olur. normal bir stoperin de zaten kontratak gelirken geri çekilerek rakibi olabildiğince geride kabul ettiğini görürüz. ancak çağlar'ın ilk 11 haftada daha bu konuda bir hata yaptığını görmedim. hep topu kazanmayı başardı. sadece bu son crystal palace maçında sarı kart yediği pozisyonda saniyelik bir hata yaparak geçilecekti. onda da faul yapmak zorunda kaldı.

    çağlar ayrıca bir hücum oyuncusuna yapışırsa topu ondan mutlaka alır ve bunu faul yapmadan yapar. müdahaleleri çok temiz gerçekten. tamamen topa odaklanıyor.

    çağlar hücumda da çok etkili. badisi evans ile beraber korner organizasyonlarında ciddi tehlike oluşturuyorlar. her kornerden önce evans ve çağlar konuşur ve evans'ın direktiflerine göre biri ön direğe öbürü arka direğe hareketlenir. ikisinden biri de genellikle kafayı vurur. yine crystal palace maçında attığı gol de böyle gerçekleşti. çağlar golü atana kadar da evans'ın bir kaç tehlikeli kafa vuruşu oldu.

    çağlar çok soğukkanlı bir oyuncu. top ayağındayken güven veriyor. takım gegen press'i yerken bile o coolluğundan taviz vermiyor ve topu defanstan çıkarmasını biliyor. bu özelliği ile onu van dijk'a benzetiyorum.

    çağlar söyüncü aynı zamanda sosyal özellikleri de güçlü bir oyuncu. takımını sahipleniyor. takımda da herkes onu çok seviyor. crystal palace maçında herkesin ve özellikle james maddison'un içten bir şekilde onu kutlamaya gelmesine tanık olarak bunu görebiliyoruz. chilwell'in çağlar için attığı tweet de bunu destekliyor. ayrıca taraftarın da sevgilisi. hakkında şarkılar, besteler yapılıyor. sanırım 10 haftada en az 2 bestesini biliyorum ben kendisi için yapılan.

    peki çağlar'ın hiç kötü özelliği yok mu? birazcık daha uzun olsa iyi olabilirmiş ama çok problem değil. ayrıca pozisyon alma konusunda bazen affalayabiliyor. sezon başında ciddi hatalar yapabiliyordu bu konuda ama evans'ın tecrübesinden faydalanarak bu açığını her hafta kapattı ve şu an böyle bir sıkıntısı da yok.

    özetle çağlar neredeyse kusursuz ve üst seviye oyunuyla tüm bu başarıları hakediyor. yaşının da çok genç olmasıyla parlak bir geleceği olduğunu öngörmek çok zor değil. genç türk futbolculardaki vizyonsuzluk hastalığına da sahip değil. o sebeple çağlar söyüncü'nün belki bu sene sonunda belki seneye maguire'dan bile daha yüksek bedellere satıldığını görebiliriz.

    seni izlemeye devam edeceğim. leicester city' i bana sevdirdin.

    yürüyedur çağs!