hesabın var mı? giriş yap

  • muhteşem yüzyıl'dan bu yana 10 yıldır dur duraksız tarih dizisi yapılıyor. artık türk tarih dizilerinde belli bir klişe oluştu. işim gereği bazılarının senaryolarını daha çekilmeden okurum ve artık diğer sahneyi okumadan tahmin eder oldum. çünkü hiç şaşmayan klişeler var.

    - pusu kurulması: kurtlar vadisi pusu'nun tamamında bir tarih dizisinin bir bölümü kadar pusu kurulmamıştır. sürekli pusu kuruluyor, liderler çok dikkat etseler dahi sürekli pusulara düşüyorlar. eğer lider kişi bir yerden bir yere gidiyorsa pusuya düşmesi kaçınılmaz, kırmızı ışığa yakalanması gibi bir şey. özellikle devrik ağaç ya da alakasız bir hayvan görüp dururlarsa bunun bir pusu olduğunu anlamaları çok uzun sürmüyor.

    - nasihat veren bilge kişi: sürekli yol gösteren bir bilge hep vardır. çok yol göstermesine rağmen yine nasihati alan kişi hata yapar. yine gider yine alır yine hata yapar. bilge kişi ise terslemeden devamlı değişik anekdotlar ve hikayelerle nasihat vermeye devam eder. bu bilge kişi eskiden çok yiğit bir savaşçıdır, ani bir saldırıda yine yeteneklerini konuşturur ama yoğun mesaisi nasihat ve aforizma üzerinedir.

    - kavga etmeyi bilmeyen düşman askeri: tarih dizilerinde düşman askerler nedense hep yeteneksiz, bir kılıç darbesiyle 4-5 tanesi derdest oluyor. sanki cambridge'i yarıda bırakıp cepheye koşmuş gibi. o dönemde avrupa'da da askerlik önemliydi ama nedense düşman askerler kötü savaşıp komutanlarının ya da krallarının hainlik yapmasını bekliyorlar. kara murat dönemlerinde yiyordu bu ama artık yemiyor.

    - aza az savaş: savaşlar genellikle az kişi ile yapılıyor bu dizilerde. uyanış sadece biraz kırmıştı bunu. nüfus az anladık ama 10 - 15 kişiyle de uluslararası savaş olmaz ki. tabi karşı taraf en az 50 kişi, ölen diğer planda giyinip tekrar ölerek savaşın devamını sağlıyor.

    - atların ağır çekimde koşması: atlar zaman doldurmak için alttan üstten bir sürü planda ağır çekim gider. dakikalarca koşar at, atların yüzüne dikkat edin onların da canı sıkılıyor bu duruma, gitmek istiyorlar ama dizi süreleri izin vermiyor. belki de yine pusuya düşecekleri için canları sıkılıyordur.

    - aksan yapamayan başrol: tarih dizilerinin baş rolleri genellikle yakışıklı jönlerden seçiliyor. bu arkadaşlar osmanlı şivesi yapmaya çalışıyorlar. ama sadece birinin taklidini yapıyor gibi seslerini kalınlaştırıp arada da lakin, ahval gibi kelimeler serpiştirince başarabildiklerini düşünüyorlar.

    - kısa süren flörtler: flörtler kısa sürüyor, iki kişi hoşlanınca derhal evleniyor. evlendikten sonra da uzak mesafe sevgili gibi takılıyorlar. en romantik anlar doğumda oluyor. insanların dikkati o zaman daha çok insanda, dikkat dağıtan şeyler yok, hatta tarihte imkansız aşklar yüzünden çıkan büyük savaşlar var. tepki çekmeyelim diye evlilik öncesi flörtü bu kadar kısmak inandırıcı değil.

    - kadınların sadece entrika çevirmesi: 2'den fazla kadının olduğu yerde hemen entrika oluyor. burada da destan'ı tenzih ederim. ama genellikle kadınlarda entrika çevirmekten başka misyon yok. ya da ağlamak.

    - paraya değer vermeme: nedense özellikle bizim tarafta bir parayı elinin tersi ile itme durumu var. ıssız adaya mı düştünüz ne oluyor, devlet kuruyorsun ya da idare ediyorsun, parayı bu denli sallamamak inandırıcılıktan çok uzak bir tevazu değil mi?

    daha da çok var...

  • hakkını alamayan insanların sinirini neden hakkını alan insanlar bozuyor? hakkını vermeyenler bozsa ya sinirlerini? belki o zaman bir şeyler değişir.

  • akp'nin 20 senedir yapamadigina ismet inonu'yu ortak etme cabasi ancak senin aklina gelirdi zaten. tatli su kurnazi seni.

    koysana oraya 1999'dan bir fotograf gotun yiyorsa, ya da 1509 depremi var onu koy bir bok yapilmamis bunca yuzyil de.

  • çok uzun süreli çalışma saatleri insanda psikolojik baskı yaratıyor bence.
    işleri zipleyerek, daha kısa çalışma süresine toplamak hem konsantrasyonun dağılmasını engelliyor, hem de çalışanda akşam erken çıkacak olmanın mutluluğu bulunduğundan, daha verimli olunuyor.
    öteki türlü insan ay bir çay, bir sigara, iki feysbuk, üç sözlük derken işi de savsaklıyor, zamanı da...

    yani kısa mesaide "işimi bitirip gideyim, yaşayayım" var, uzun mesaide ise "tüm gün burdayız zaten amk, biraz da mola verelim" kafası...

  • şehir hayatının değil, tembelliğin bize sunmuş olduğu bir mutsuzluk hareketidir. her şeyi de şehir hayatına bağlayıp, onu suçlamaktan vazgeçin. şehirde yaşayan sadece siz değilsiniz. nice insan var her akşam evinde tenceresi kaynayan.

  • marcel pohl'un kaç dönemde okulu bitirdiği sorusunu marcel pohl ve çevresi dışında kimsenin bilemeyeceği sözde bilgi yarışması. bu bir bilgi değildir. 2012 yılındaki bir olay, türk basınına yansımamış ve marcel pohl da almanyadaki random bir bankacı. böyle bir soru akıl, mantık ve vicdan sahibi hiçbir prodüktör tarafından yarışmacıya sorulmaz, çok ağır bir şaibe.