hesabın var mı? giriş yap

  • "anayasa mahkemesi'nin kararını sevinçle karşılıyoruz."

    (error 0620) vekil.dll geçersiz bir işlem yürüttü ve kapatılacak.

    bir tufa basın.

    hasarlı dosyalar onarılıyor...
    biat.rte dosya konumuna taşınıyor...
    bülentturan.exe yeniden başlatılıyor...

    “yetki gaspı.”

    (error 0320) omurga.dll bulunamadı.

    yine de devam et.

  • twitter'da görüntüleri paylaşan arkadaşın gönderisi altına haber muhabirlerinin "ben bilmemkim, görüntüyü paylaşabilir miyim?" diye izin istemesi ve bu muhabirlerin yabancı olması; öte yandan türk medyasının izin almadan-sormadan görüntüleri kafalarına göre alıp paylaşması daha trajikomik.

    yabancı abi, medeniyetin gözünü seveyim.
    kaza için: çok geçmiş olsun.

  • -ne oldu, ne düşünüyorsun?

    -bi şey düşünmüyom

    -nasıl lan illa bi şey düşünüyosundur

    -ya ilkan birisine ne düşünüyosun diye sormak çok saçma yaa.. ayrıca nezaketsiz de bir şey abi. kusura bakma ama bence öyle yani

    -alla alla niye abi?

    -abi birincisi bu çok kişisel bir şey, ikincisi bunu anlatması çok zor, üçüncüsü hiç bir zaman insanın kafasında böyle yekpare kristal top gibi parlayan tek bir düşünce olmuyo. yani sen şimdi sorup da bok edene kadar benim aklımın bir köşesinde aint no sunshine when shes gone şarkısı çalıyodu birazcık bu akşam ne yiyeceğiz acaba sandwich mi yiyeceğiz, makarna mı yapsak? sulu yemek yemiyoruz yememiz lazım düşünceleri.. onun haricinde benim eski ev sahibimi biliyosun.. o ev sahibiyle kafamda hayali bir tartışma yaşıyodum yani hatta kazanmak da üzereydim o tartışmayı. o yüzden ne düşünüyosun diye sorduğun zaman bu çok saçma oluyor ve içinden çıkılamaz bir hal alıyor. bildiğin vakit kaybı oluyor. bilmiyorum ki ne düşünüyorum. ne düşünüyosun diye düşünüyorum ne düşündüğümü düşünüyor oluyorum o sırada işin içinden çıkamıyoruz sonra

    şahane olmuş lan bu.

  • başlarda benim de içinde bulunduğum sınıflandırma.

    sonra dayım rica etti onun için de vücut geliştirdim.

  • içindekiler kısmında yazan alengirli kimyasal maddelerin upuzun listesine rağmen en fazla 8 tür bileşen içeren saç temizleme ürünü. bunlar:

    1- sürfaktanlar (yüzey aktif maddeler, surfactants): esas işi yapan bileşen, bir şampuanın olmazsa olmazı. saç ve saç derisinde bulunan vücudun ürettiği yağ ve ter ile dış ortamdan gelen toz ve kirleri suda çözünür hale getirerek temizleyen maddelerdir. genelde en az 2 farklı sürfaktan kullanılır. en meşhurlarından birkaçı sodium lauryl sulfate, sodium laureth sulfate, ammonium lauryl sulfate ve cocamidopropyl betaine'dir.

    2- iyon tutucular (chelating agents): musluk suyunun ve şampuanın kendi bileşiminde bulunan kalsiyum ve magnezyum iyonlarına bağlanarak bunları kimyasal olarak etkisiz hale getirir. iyon tutucular olmazsa bu iyonlar, ingilizcesi "scum" olan maddenin oluşumuna yol açar. suda erimeyen, yani su ile kolayca akıp gitmeyen bu madde saç ve saç derisine yapışır, saçın mat ve keçe gibi olmasına sebep olur. hani bildiğimiz kalıp sabun ile elinizi veya bir şeyi yıkadığınızda durulama suyunun üstünde biriken gri pis şey vardır ya, işte o scumdır. iyon tutucular ayrıca şampuanda mikroorganizma üremesini ve şampuanın bozulmasını önlemeye yardımcı olurlar. ethylenediaminetetraacetic acid (bkz: edta) bu maddelerden en meşhurudur.

    3- ph düzenleyiciler (ph adjusters): saç ve saç derisinin ph'sı düşük olduğundan ve yüksek ph bunlara zarar verdiğinden şampuanın ph'sını 5,5 civarına düşürmek için kullanılır. örnek olarak sitrik asit (bkz: limon tuzu) ve glikolik asit verilebilir.

    4- koruyucu maddeler (preservatives): şampuanda mikroorganizma üremesini önler. bu, iki sebeple önemlidir: mikroplar şampuanın bozulmasına (kötü koku, kıvamda ve renkte değişme, temizleme görevini yapamama) ve ciltte enfeksiyona yol açar. koruyucu maddelerden bazıları sodyum benzoat, tetrasodyum edta ve parabenlerdir.

    5- saç kremi etkili maddeler (conditioning agents): saçın görünüşünü ve dokusunu güzelleştirmek, taranmasını ve şekil verilmesini kolaylaştırmak ve elektriklenmesini önlemek amacıyla kullanılır. kuru saç ve yıpranmış saç için olan şampuanlarda bunlardan bolca mevcuttur. yalnız yağlı saçların tam olarak temizlenmesini engeller ve yeni yıkanmış saçın bile kirli görünmesine yol açarlar. aslında teknik olarak bu maddeler "kötü" kirin yerini alan "iyi" kirlerdir, çünkü zaten durulama ile gitmesin ve saça tutunup kalsın diye şampuanlara ilave edilirler. bunlar, ikisi bir arada (şampuan + saç kremi) olmayan şampuanlara bile konulmaktadır. yani pratikte hemen hemen bütün şampuanlar saç kremli. bunlardan birini içermeyen şampuan bulmanın neredeyse imkansız olduğunu, milletin internette fellik fellik silikonsuz şampuan aramasından anlayabilirsiniz. en meşhurları dimethicone, dimethiconol, propylene glycol ve polyvinylpyrrolidone'dur.

    6- köpürtücü maddeler (foaming agents): tüketicinin "köpük = temizlik" algısını suistimal etmek için, başka hiçbir fonksiyonu olmamasına rağmen şampuana ilave edilen maddelerdir. sürfaktanlar ile sağlanan köpürmenin artmasını sağlar ve şampuan kullanıcısını tatmin ederler. cocodiethanolamide bu maddelerden biridir.

    7- kıvam artırıcılar ve opaklaştırıcılar (thickening agents and opacifiers): saçı ve saç derisini değil ama şampuanı fiziksel ve görsel olarak güzel göstermek için kullanılırlar. neredeyse bütün şampuanlar esasında şeffaftır. ancak bu görünüm tüketicinin zihnindeki şampuan algısına göre "hafif" kaçacağından opak görünüm elde etmek için bu maddelerden yararlanılır. ayrıca tüketici "bu şampuan su gibi" demesin diye kıvam artırmak için kullanılırlar. başka hiçbir görevleri yoktur. bu maddelere örnek olarak glycol distearate ve bildiğimiz tuz (bkz: sodyum klorür) verilebilir.

    8- özel katkı maddeleri (specialty additives): vitaminler, provitaminler, bitkisel özler/yağlar, otlar, çöpler ve sazan avında kullanılan diğer maddeler bu gruba girer. belki çok az olan belki de hiç olmayan etkilerine rağmen reklamlarda bas bas bağırılan ve ürün etiketlerinde gözümüze sokulan "mucizevi madde"ler, "complex"ler, "teknoloji"ler bunlardır. ayrıca bu gruptan bir-iki maddeyi değiştirerek aynı şampuanı farklı özelliğe sahip yirmi çeşit şampuanmış gibi satmaya yararlar. özetle tamamen pazarlama hilesi. peki bu maddeler neden hiç işe yaramıyor / yeterince işe yaramıyor? şampuanlanma süresi o kadar kısadır ki bu süre gerçekten etkili olan bir madde için bile çok azdır. sırf bu nedenle medikal şampuanların prospektüslerinde 5 veya 10 dakika saçta bekletmek ve tekrar etmek gerektiği gibi uyarılar yer alır. ayrıca şampuanın özelliği suda çözünmeyen maddelerin suda çözünmesini sağlayarak durulama ile saçtan uzaklaşmasını sağlamaktır. tıpkı saç ve saç derisindeki yağın ve kirin durulama suyu ile akıp gitmesi gibi bu gruptan maddeler de aynı şekilde akıp gider. yani teknik olarak bu maddeler aslında kirdir ve şampuan bunları temizler. netice olarak yıkama sonrası saç ve saç derisinde bu maddeler kalmadığından uzun süreli etkileri söz konusu değildir. durulamayla saçtan uzaklaşma konusundaki tek istisna "saç kremi etkili maddeler"dir (bkz: madde 5). son olarak, zaten gerçekten işe yarayan özel katkı maddeleri medikal şampuanların bileşiminde karşımıza çıkıyor (bkz: çinko piriton).

    şampuanlar bunların dışında boya, parfüm ve tabii ki yarıdan çok daha fazla miktarda su içerir. medikal şampuanlarda ise ilave olarak etkin maddeler yer alır.

    görüldüğü üzere bir şampuanda olması gerekenler sadece ilk 4 gruptan maddeler. beşinci gruptan maddeler ise saç tipine ve tüketici arzusuna göre eklenebilir. ancak son 3 grup tamamen lüzumsuz ve tüketiciyi kandırmaya yönelik. internette her yerden fışkıran doğal/organikçi, bitkici ve sülfatsız şampuan hayranı tayfanın esas odaklanması gereken yer burası.

  • bu atlar hobi olarak koşmuyor arkadaşlar. seve seve yaptıkları bir iş değil. zorla yarıştırılıyorlar. yedikleri dayağın bini bi para. ne bekliyordunuz ki? yarış kazanıp para getirirse değerli, getirmezse hiçbir değeri olmayan işçiler bunlar. millet boşuna mı kıçını yırtıyor yıllardır hayvanların yarıştırılması yasaklanmalı diye.
    tanım: yarış atlarının güzellikle koşturulabileceğini düşünen iyi niyetli insanları tanımamıza sebep olmuş durumdur.

  • ucak yolculugu sirasinda degil de sonrasinda sinir eden olaylarin basinda, ucak yolculuklari ustunden fakir edebiyati yapilmasi geliyor.

    40 liraya yurtici, 20 euroya yurtdisi seyahat yapiyorsun, artik bu bir statu sembolu degil ki bunun muhabbetini yapanlar seni ezmeye calisiyor olsunlar.

    tis arkadaslarim ayda ortalama 15-20 kere ucuyorlar. yoneticilerim icin bu rakam muhtemelen 30'dur. george clooney'nin up in the air filmindeki gibi bir hayati yasayan milyonlarca insan var: her gittigim havaalaninda, otelde goruyorum; yanyana ama yalniz basimiza kahvalti eder, konusmak yerine laptoplarimiza bakariz. klon ordusu degil de drone ordusu.

    tabii bu kesim de yine gorece azinlik. ama kriteri, ne bileyim, senede en az bir kez ucmaya cektigin zaman bir anda yuz milyonlara ulasiyorsun.

    her gun avrupa havasahasindan 30 bin ucak geciyor. bunun mukemmel gorselini kacirmayin bu arada.

    bir yandan istanbul dunyanin en cok direkt baglantili hubi, bir yandan da hala bunu bir statu sembolu olarak gorecek kadar dunyadan kopuk vaziyetteyiz. gelir dagiliminin boktanligi ve agir calisma sartlari elbette bunda buyuk rol oynuyor. ama acliktan agzi kokacak kadar fakir olmayan herkes senede bir kere ucabilir.

    ***

    ucak yolculugu sirasinda sinir edenler:

    -ter kokusu. artik iyice bosverdim, ter kokanlara koktuklarini soyluyorum. milletin ortasinda rezil edercesine degil, sadece onlarin duyabilecekleri sekilde. boyle birseyi samimice birinden duymak insanlarin daha once tecrube ettikleri birsey olmuyor, sasiriyorlar. sadece o sasirmaya deger.

    -bebek aglamasi. yapacak birsey yok. kulaklari tikaniyor basinctan, acamiyorlar ve bu onlara aci veriyor. sakin aglamayi duymamak icin kulak tikaci filan kullanmayin buna karsi, sonra basinc degisikliginde kulaginiz tikali kalir, zar yirtilmasina kadar yolu var.

    -namaz sov yapanlar. bunlari iki uc kez uyarip, sona kargo bolumune kapamak lazim. ucak turbulansa girecek, pilot ikaz vermis, salak hala koridorda dua ediyor. hava bosluguna dussek, 80 kiloluk vucudu bir kalas gibi birinin boynunu kirabilir.

    -ucak iner inmez ayaga kalkanlarin nesli giderek tukeniyor. en son ne zaman gordugumu hatirlamiyorum bile. ama ucak taksi yapar yapmaz piston assagi indi moduna girenler hala onemli bir demografi. bunlara hitap eden bir parti kursak akpyi deviririz. kapinin acilmasina en az 5, yurumeye baslamana 10 dakika var. ecis bucus duracaksin oyle, agzinda onundekinin cantasi, kicinda arkandakinin gitari. ilk defa ucanlari tenzih ederim ama onlarin orani yuzde 5-10'tir tas catlasa, geri kalanlarin da birkaci baglantiya yetisecekler ve o kazanacaklari 10 saniyeye ihtiyaclari var desek, her ucusta duzinelerce insan dusunmeden davranan suru hayvanlari olduklarini kanitliyorlar.

    -elektronik aletlerin tum ucus boyunca, ucus modu dahil, kullanimini yasaklayan havayollari. ucakta calismak imkansiz oluyor.

    -arkasina bakmadan zart diye koltugu yatiranlar. bacagima vuruyor, elimde icecek olabilir, vs. bunlara bir iki saniye sure veriyorum, hani bazen koltuk kontrolsuzce yatiyor, belki donup geri alirlar diye. tinmiyorlarsa, direkt tekmeliyorum koltugu. sonra donup bana cemkiriyorlar. diyorum "ya ben otobuste senin kucagina otursam, sen de beni itince "ama efendi gibi derdinizi anlatsaniz, niye itiyorsunuz" desem?". o vakitten sonra insan gibi konusmaya basliyoruz. insan gibi diyalog olmazsa, bilin bakalim kim kazaniyor? toplu tasimanin altin kurali sudur: arkandakiyle arani bozarsan gotu kaybetmeye mahkumsun.

    -gecikmelerin nedenini aciklamayan pilotlar. psikoloji ogrenmiyorlar mi? tabii ki gecikmemizin suresini degistirmeyecek aciklamalari, ama havayolu acisindan asil sorun gercekte beklenilen sure degil, yolcunun algiladigi gecikme suresidir. ve sen birine gecikmesinin nedenini aciklamazsan, o algilanan gecikme suresi gercek sureden fazla olur. bunun hakkinda dunya kadar deney var. havayollari da dunya kadar parayi pazarlamaya harciyorlar. bir yerde bir kopukluk var.

  • 2002-2023 tcmb faiz oranları

    en son mart 2004 yılında yaşanan faizi yaşıyoruz. bu hafta anketler 25 puanın 30 olacağını söylüyor.

    neymiş krediler açılabilirmiş
    neymiş zaten taşıt kredisi çeken çok azmış
    neymiş zaten pahalı araba alanın kredi ile ne işi varmış
    neymiş 2021 yılında da aynı şeyler söylenmiş

    fakir beyanı bunlar. en çok krediyi en zenginler kullanır. şirketler kasasında milyon dolarlar varken kredi arar. taşıt alırken en çok kullanılan kredi ihtiyaç kredisidir. bugün 12 aydan fazla veren banka az oranlar 3'ün üzerinde. ödeme iki katını geçiyor. taşıt kredisinde yine tablo karanlık. haftaya bugün daha da kötü olacak.

    peki ihtiyaç kredisine ihtiyacı olanlar ne yapıyor. önce aracını satıyor. ilan sayısının artmasının bir sebebi de bu. adamın ödemesi var, düğün yapacak, çocuğunu okutacak, farklı finansman desteği lazım. yahut ev alacak, arsa alacak türk insanının ilk caydığı şey otomobildir. ve kredi musluğu kapalıysa oranlar yüksekse ya araçsız kalır ya yarı değerli araca geçiş yapar.

    aylık 50 bin kazanan birinin bankası 5 maaş kredi bile vermiyorsa bu nakit ihtiyacına hiç bir piyasa dayanamaz. konut satanlar alanlar iyi bilir. ev alırken otomobil takası çok yaygındır. müteahhit ya da ev sahibi araç artı para ya da kredi ile ticareti bitirir. evi 50 yükseğe satar aracı 50 aşağı verir anında nakite çevirir. daha bir kaç gün önce 2022 model vag grubu bir araç için emlakçıda pazarlık bozuldu. yaklaşık muadil 50 araç içinde en ucuz ilanın 50 bin altını peşinat sayalım dedi alıcı, üste 600 bin nakitle ev alınacaktı ev sahibi arabayı satamam diye kabul etmedi. vavacars randevu vermedi. otonomide 4 galericiden fiyat alındı en yüksek veren fiyatı 200 bin öldürdü. emlakçı sağa sola haber saldı 100 bin altına bile müşteri çıkmadı. 10 binde hatasız piyasası olan bir otomobil bu.

    konutta daralma olsa da bugün konut arabaya göre çok daha mantıklı bir tercih. arz sorunu öyle 1-2 yılda çözülecek gibi değil, konut yapmak meşakkatli, alan sınırlı, süre uzun, maliyet yüksek. oysa chery gibi bir marka 3 ayda piyasaya 20 bin araba sokabiliyor. tesla görmediğim bir gün yok. ami gibi küçük elektrikli tayfa günden güne sokakları sarıyor. yarın x bir marka 10 bin dolara b sınıfı türkiyeye araç soksa %80 ötv %20 kdv ile 583 bine satabilir. dolar 30 lira olsa 648 bin, dolar 35 lira olsa 756 bine bu aracı satabilir. bakın 2024 projeksiyonu çiziyorum. 10 bin dolara araba üretip satılabilir mi? gelecek yıllar corsa, polo boyutlarında fındık motor ya da 250 km menzil elektrikli araçlar hiç uzak değil. otomotiv sektörü farklı bir yere gidiyor bu arada chery omoda 5 giriş paketi 20 bin dolara giriyor ülkemize.

    velhasıl piyasa ölecek bitecek demiyorum. otomobil bir ihtiyaç, tabi şartlar değişti, sektör değişiyor. finans sistemimiz 2022 ile tam zıt yönde değişiyor. enflasyon mücadelesi daha sıkı yapılıyor. 6 ay 6 bin km, 0 km üzeri fiyat yasakları hükümetin piyasayı etki altına alma çabası ve sonuç veriyor. enflasyon oranları doğru açıklanıyor, politika faizi doğru yere gidiyor, kur seçim öncesine göre %40 üzeri fiyatladı. yıl sonu 30 hedefi daha gerçekçi. mevduat oranları 40 bandına geldi haftaya 45-50 görmeyi bekliyorum.

    %50 vadeli 3 milyon lirada ilk ay 131 bin ikinci ay 137 bin üçüncü ay 143 bin toplam 3412 bin demek. haftaya bu oranı veren banka bulursanız 3 ay sonunda dolar 30 lira olsa dahi kur üzeri getiri elde edersiniz.

    peki 3 milyona aldığınız araç bu 412 bin getiri garantisini aşar mı?

    asla vadeli taraftarı değilim. zaten uzun vadede paranızı öldürür. fakat otomobil mi vadeli mi derseniz aralık ortasına kadar %45 üzeri vadeli daha avantajlı diyebilirim.

    galerici, al satçı dostlar çok mesaj atıyor. sizin de ekmek yemeye hakkınız var tabi fakat bu su durulmazsa gelecek senelerde hiç ekmek yiyemezsiniz. bırakın piyasa çekilsin bu yılı geçen yıllar kazandığınıza sayın, 0 km araçlara musallat olmayın çünkü bir noktadan sonra aşağı doğru artan değer sizi de vuruyor hesaplı araç bulamıyorsunuz. talep tarafı doyurma ulaşıp, arz artınca maaş enflasyon ile fiyatlar normalleşince yine ekmek yersiniz.