hesabın var mı? giriş yap

  • sözlükte bu kadar geri zekalı olduğunu gerçekten bilmiyordum. öğleden beri ağzım açık okuyorum yazılanları kısmet bu entariyeymiş.

    lan adamlar neyi sattı? ne dediler? bizim adayımız genel başkanımızdır. ne dediler 6'lı masa bilir. ne oldu? 6'lı masa kılıçdaroğlu dedi 1 kişi hariç ve o oyunbozan 1 kişi hem bütün sözlerine rağmen masadan kalktı hem de kalkarken topu belediye başkanlarına atıp aradan sıyrıldı.

    romantik davranmayın, azıcık aklınızı çalıştıran.

    edit: entryim neden şükela modunda en üstte değil diye ağlayan ilgi budalası siyaset bilmezleri sahneden alırsak sözlüğün zeka seviyesi 10 puan artar.

  • ünlü ''güldürü ustası'' atalay demirci'nin bir isteği.

    aman dikkat et sevgili atalay, gülerken sandalyeden düşmesin. kafalar aynı çalışıyor sonuçta, bütün esprilerini anında algılar.

  • bu mesleğin en acı tarafı şu: çok güzel bir gökdelenin, konser salonunun, stadyumun önünden geçerken insanlar "binaya bak ne kadar güzel, mimarı kim acaba?" diye sorar. kimse inşaat mühendisi kim diye sormaz.

    kendi kendine duruyor o bina ayakta çünkü.

  • antalya sıcaklarından kafayı bulmuş über zengin arkadaştan gelsin sizlere:

    "parası neyse vereyim de başkası terlesin bu ne amk ya."

  • buna binbir türlü sebep uydurulabilir ama şu andaki ana sebep abd'nin futbolda en iyi olmamasıdır. amerikan futbolu, basketbol ve beyzbolda dünyanın en iyi sporcularına ve liglerine sahipken futbolda mls denen vasat altı bir lige ve kendi federasyonunda* bile 1 numara olamayan, habire meksika'dan tokat yiyen bir milli takıma sahiptirler. amerikan halkı vasatı sevmez, her şeyin en iyisine layık oldukları inancı ve şımarıklıktan dolayı futbola burun kıvırırlar. tam bir kedi uzanamadığı ciğere murdar der durumu vardır.

    peki neden futbol eskiden beri popüler olmamış? yani yüz yıl önce futbola ilgi gösterseler herhalde şimdi kaynak ve altyapı zenginliği sayesinde futbolda sözü geçen birkaç ülkeden biri olurlardı. orada da avrupa karşıtlığı devreye giriyor. malum abd, ingilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş olan bir ülke. dolayısıyla ingiliz icadı olan bir sporu kabullenmeyip daha iyi olduğunu düşündükleri kendi versiyonlarını uydurmaları normal. abd'de ingiliz ve avrupa karşıtı hava yüzyıllardır süregelmiştir, abd kendisini hep avrupa'dan farklı ve daha iyi bir konumda görmek istemiştir.

    amerikalıların genel kanısına göre avrupa yumuşaktır, avrupa tembeldir, avrupa ahlaksızdır. abd ise dünya savaşlarında "tembel fransızlarla çelimsiz ingilizleri zalim almanların elinden kurtaran kahraman ülke"dir, hal böyleyken avrupalıların oynadığı oyunu hor görürler. amerikalılar avrupa'yla ilgili bütün olumsuz fikirlerini futbola bakarken çerçeve yapmışlardır. futbol onlara göre yumuşak ve temposuz bir oyundur, futbolcuların birçoğu uyuz ve düzenbaz kişilerdir. abd'de futbolun en tepki çeken yanı ne skorun azlığı ne de oyunun durmamasıdır, en nefret edilen şey diving yani futbolcuların kendilerini yere atmaları, en ufak darbede sakatlık numarasıyla kıvranmalarıdır. dev gibi adamların kelle koltukta havalarda uçuştukları amerikan futboluyla karşılaştırınca haliyle futbolu lüzumsuz bir oyun olarak görürler.

    bütün bunlara karşın son yıllarda özellikle şampiyonlar ligi yayınları sayesinde abd'de futbola duyulan saygı arttı. zaten çocuklar ve gençlere yönelik on yıllardır devam eden bir teşvik var ama meyvelerini toplamaya daha başlamadılar. abd'nin futbolun dev bir ekonomi olduğunun farkında olmaması düşünülemez ve mutlaka bu pastadan önemli bir pay almak istiyorlar. fakat yukarıdaki engelleri ve önyargıyı henüz tamamen aşamadılar.

  • ülkemizde akademisyenlerin ve öğrencilerin önemli sorunlarından birisi makalelere erişimdir. makaleyi arayıp bulmak google ile yapılan bir işlem gibi görünse de makalenin tam metnine ulaşmak o kadar kolay değildir. araştırmacılar aradıkları makalelere öncelikle kendi üniversitelerinden sonra ulakbim'den ulaşmayı denerler. ulakbim veya kendi üniversitelerinin ise hangi yayınların veri tabanlarına abone olacağı ise tamamen rasgele oluşturulmuş gibi görünmektedir. mesela aydın adnan menderes üniversitesi, hacettepe üniversitesi'nin abonelik sağlamadığı bazı dergilere abonelik sağlamakta iken bazı dergilerde tam tersi bir durum söz konusudur.

    araştırmacılar kendi okullarından veya ulakbim'den ilgili makalelere ulaşamazlarsa ellerinde kalan tek şans 15 dolar ödeyip makaleyi satın almaktır. bir çalışma için yaklaşık 20 makaleyi incelemesi gereken sefil bir araştırma görevlisinin 300 dolar ödemesi o kadar da kolay değildir. bu sebeple aklıma gelen fikirdir makale aranıyor duyuruları.

    bu duyurular sayesinde bir makaleye ihtiyacı olan sözlük yazarları diğer sözlük yazarlarından yardım isteyebileceklerdir. mesela ben kendi üniversitemin sağladığı online aboneliklerle ulaşılabilen makaleleri sağlayabilirim.

    edit: şöyle bir imkan da varmış: (bkz: sci-hub.org)

  • evet sevgili satranç tutkunları ben geldim.

    bensiz hayatının tadını çıkaran tüm işlemcisi düşük bireylere haber verin aptallık yasaklandı. yağmur sonrası toprak kokmak yasak. aheuahe.
    gelecek altı ay içinde hindistan'da yedi milyarıncı insan doğacak ve siz halen inatla bu yedi milyar insanı hayatta tutan mekanizmalar hakkında cahilsiniz. yedi milyar insanı besleyen iş gücünün hangi cinsin sırtından üretildiğinin farkındasınız ama egonuz kendi ürettiğiniz yahut size aralıklarla enjekte edilen sanal ayaklar üzerinde durduğundan bunu kabul edemiyorsunuz. dünya tarihine damgasını vurmuş tüm ressamların erkek olması bile sizdeki "erkekler renk körü ve mal" fonksiyonunu kıramıyorsa olaya bir de tekstil ve moda sektörü açısından bakmayı deneyin. her yıl beyin zarınıza hakaret ederek yeniden üretilen moda metası para ediyorsa hem sizin sorgulamaktan aciz bilincinizden, hem de renklerden bile habersiz erkeklerin başarısındandır.

    renk kavramı üzerine düşünebilecek fizik ve biyoloji kültürünüz de hiç bir zaman oluşmadığından. ışığın her dalga boyuna farklı bir isim vererek cehaletinizi kendi yarattığınız oyuncak bir kültürle gizliyorsunuz. renk hakkında konuşmak için hem temel fizik, hem göz denen organın işleyişi, hem de beyinde yaşananlar hakkında fikir sahibi olmak lazımdır. görmek ile neyin kast edildiği bilinmeli. herkesin kırmızı dediği rengin aynı olmayabileceği ile ilgili bilimsel görüşlere, yaklaşımlara en azından ucundan dokunmuş olmak lazım.

    az sonra anlatacağım şeyi ilk kez duyacak olmanız sizi rahatsız etmeyecektir sanıyorum ama aslında çarpıcı bir cehalet kriteri benim için. biz insanlar her an milyarlarca elektriksel sinyali işleyen bir beyin ile yaşıyoruz. işlenen bu verilerin değerlendirilmesine yarayan veri deposu doğuştan değil sonradan oluşuyor. yani insan doğduğunda yeşil gibi sarı gibi renklerden bihaber. güneşten gelen ışık ışınları bir cisimden yansıdıklarında maddenin yapısına göre farklı dalga boylarına ayrılıyor ve biz ona baktığımızda gözün arka tarafında bulunan bu iş için özelleşmiş hücrelerce elektriksel sinyallere dönüştürülüyor. işte tam burada bilim felsefe ile el ele verip şu temel sorunun cevabını arıyor. ışık gerçek haliyle beyne hiç ulaşmıyorsa;

    1) hepimiz aynı renkleri mi görüyoruz?
    2) gerçek ışık nasıl bir şey? dünya gerçekten gördüğümüz gibi bir yer mi?

    bu soruları soran bilim insanları çeşitli deneylerle cevabı araya dursunlar halen benim kırmızı dediğim renk ile senin kırmızı dediğin rengin aynı renk olup olmadığı bilinmiyor. yani hepimiz aynı elektriksel sinyale aynı adı veriyoruz ama o rengin gerçek hali bilinmediğinden belki de hepimizin kırmızısı farklı. bunu anlamak biraz zor geliyor olabilir şu aşamada. ama anlatmayı başaracağımı düşünüyorum.

    insan beyni şu şekilde çalışıyor

    1) duyu organları vasıtasıyla bilgiyi topla ve elektriksel sinyale dönüştür
    2) bu elektriksel sinyalleri iletişimde kullanacağın şekilde isimlendir ve sınıflandır.
    3)gerektiğinde bilgiyi sınıflandırdığın isimle çağır.

    şimdi bu kod üzerinden bir örnekle renk öğrenelim;

    ışık bir maddeden yansır ve mesela gözümüze dalga boyu "~ 625-740 nm" olacak şekilde gelir.
    biz insanlık olarak bu dalgaboyundaki ışığın (eğer frekansı da doğru ise) gözümüzde oluşturduğu elektriksel sinyale kırmızı diyoruz.
    çocukken annemize bu ne renk diyerek bu dalga boyundaki ışığın gözümüzde oluşturduğu elektriksel sinyalin ne renk olduğunu öğreniyoruz.
    hayatımızın devamında aynı elektriksel sinyal beyne ulaştıkça kırmızı demeye devam ediyoruz.

    yani kapkaranlık bir odada beynimize kablolarla istenilen elektriksel sinyali verseler tüm renkleri görebiliriz. çünkü aslında bizim beynimiz ışığı bilmiyor. renklerden habersiz. bunun ne derece insan ufkunu genişleten bir bilimsel gerçek olduğunu algıladığınızda, şurada tartıştığınız konunun sığlığına da vakıf olacaksınızdır. bilinç, beynin bilgi arşivinde var olan bir olgu. o arşivin kısıtlı olması bilincin bir hapishanede kısılıp kalması gibi bir şey. o yüzden cehalet önce insanın kendisi için kötüdür.

    "ben cahil insana kendine yaptığı şeyden ötürü katlanamıyorum."

    (bkz: gerçekten ışığı görebildiğini sanan insan/@limon kimyon zorro)
    (bkz: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler/@limon kimyon zorro)
    (bkz: suyun renginin mavi olması/@limon kimyon zorro)
    (bkz: topuklu ayakkabı/@limon kimyon zorro)

  • (bkz: operation eagle claw)

    yukarıdaki operasyon, dünya tarihinin en büyük rehine kurtarma facialarından biridir. fort bragg'de delta force ekibine ders olarak gösterirler "bir daha böyle mallıklar yapmayalım" diye. bu operasyonun sonucunda, rehineler ölmedi, ama rehineleri kurtaramadılar ve buna "failed operation" dediler. yani başarısız operasyon.

    hatta başkan carter açısından, ciddi bir politik skandaldı.

    çünkü rehinelerin kurtarılamadığı operasyona başarılı denmez. denemez, yok böyle bir şey. hepsinin öldüğü operasyonla ise ancak dalga geçilir. suudi'lerin uçağa operasyon yapmaya çalışırken zavallı haline yıllarca güldük. onda bile 3 rehine ölmüştü.

    şimdi 13 şehidimiz var ve komutan tebrik ediyor.

    ama ben artık siyasileri değil, askeri suçluyorum. çünkü bu operasyonu başarılı görüp, tebrik eden komutan varsa ve subaylar da durumu çaktırmıyorsa...ya ne desem gg.

  • “bir insan yirmi yaşında genç değilse, kırkında nasıl olsun?” sözlerinin sahibi.
    üzerine kompozisyon yazılabilir.

  • sözlükte son zamanların en muhteşem trollemesi. adam sizi maymun etti ya la...