hesabın var mı? giriş yap

  • laboratuvarda üretilen elmaslar, doğal elmaslarla aynı karbon yapısına sahiptir. ancak birincisi milyonlarca yılda oluşurken, diğeri günler veya haftalar içinde oluşur.

    genellikle yüksek basınçlı ve yüksek sıcaklık yöntemi (hpht) yöntemi kullanılarak üretilirler. general electric'teki bilim insanları, 1954 yılında dünya yüzeyinin derinliklerindeki elmas oluşumunu taklit etmek için ilk hpht yöntemini tasarladılar. hpht, büyük boyutlu elmasların yetiştirilmesi için en ekonomik yöntemdir.

    laboratuvar pırlantası gerçek bir pırlanta olsa da asla doğal pırlanta kadar değerli ya da nadir değildir. müşteri gözü ile farkını anlamak mümkün olmasa da sertifika sürecinde kolayca tespit edilebilir.

    süreç şu şekilde işler.

    1) tohum ekimi görsel

    hpht süreci, tohum kristali olarak bilinen küçük bir elmas parçası ile başlar. bu elmas parçası nikel veya demir gibi bir metal katalizör ile birlikte bir pres içindeki hücreye yerleştirilir. üzerine grafit gibi bir saf karbon bloğu konur.

    2) basınç uygulaması görsel

    pres, hücreyi 1.600°c'ye ısıtır. sonrasında yoğun basınç uygulamak için metal örsler kullanır. metal katalizörü eritmek için basınç ve sıcaklığın yeterince yüksek olması gerekir.

    3) atom birikimi görsel

    erimiş metal, karbon atomlarını grafitten tohum kristaline üzerine biriktirir. kusurların önlenmesi için tohum kristalinin büyüme hızının kontrol altında tutulması gerekir. bu süreç ve hız kontrollü ve sorunsuz şekilde gerçekleşir ise oluşacak elmas loop clean olarak çıkacaktır.

    4) kesim ve cila görsel

    oluşturulan elmas soğuduktan sonra doğal elmaslardaki gibi fasetlerinin kesilmesine ve cilalanmaya uygun hale gelir. bu işlem bittikten sonra renk, karati kesim ve berraklık açısından (4c) değerlendirilmeye hazır hale gelir. katalizör olarak kullanılan metalin türü elmaslara renk vermek için de kullanılır.

    kaynak

    süreci gösteren video: youtube
    laboratuvar pırlantası üretim tesisi: görsel

    yukarıda basitçe laboratuvar pırlantası konusunu anlattık. ancak pırlanta konusuna hakim değilseniz bazı terimler size yabancı gelebilir. onun için sizleri daha önce el emeği göz nuru hazırladığım şu yazıya alalım:

    sektörün içindeki birinden: pırlanta satın alırken dikkat edilmesi gerekenler

  • böyle filmlerde dizilerde diyolar ya hani; "hemen ilk uçakla geliyorum!!" diye.. içim gidiyo benim ya.. adam multimilyoner olsa farketmiyor ben içimden diyorum en az 350-500 lira uçak parasi girer son saatte diye.. yazık günah... fakir miyim neyim?

  • salonda ağırlık çalışan herkesin yapmakta olduğu zannedilen spor dalı. ağırlık çalışması her türlü spor dalının tamamlayıcısıdır. bununla birlikte başka spor yapılmasa da ağırlık çalışarak vücudun egzersiz ihtiyacı karşılanabilir. sadece egzersiz ve güçlenme amaçlı ağırlık çalışanları yarışmalara hazırlanan, steroid alan, sürekli şişmeye hayatını adayan insanlarla aynı kefeye koyup dalga geçmek mallıktır. bunun yarışma seviyesinde yapılmasını ben de mantıklı bulmuyorum ama insanların twitter fenomeni, reality show starı vs. olmaktan medet umduğu bu devirde vücut geliştirmecilere laf etmem.

    vücut geliştirmeden kasıt düzenli olarak spor salonuna gidip kasları çalıştırmaksa bu bence her insanın yapmaya çalışması gereken bir şeydir. üniversitedeyken birkaç ay düzenli yaptıktan sonra tembellikten çok seyrekleştirdim sonra tamamen bıraktım. seneler sonra tekrar başladım ve bıraktığım için kendime çok kızıyorum. merak etmeyin "bir yerden sonra çok kötü görünüyor" cümlesindeki o bir yere ulaşmanız için senelerce aksatmadan çalışmanız lazım. zaten başladıktan ancak altı ay sonra falan düzgün bir insana benzemeye başlarsınız, belki bir sene sonunda "fena olmuyor ha" falan dersiniz.

    yetişkin nüfusun yüzde doksanının onuncu şınava gelmeden göbeğinin üstüne yattığı bir memlekette vücut geliştirmeye laf eden maldır. hele alternatif olarak sahilde yürümekten falan bahsetmek bambaşka bir kafa gerektirir.

  • stephen chbosky'nin ergenlik çağında yaşanan kafa karışıklığı, sinir, mutluluk, travma ve daha bir sürü durumu büyük bir samimiyet ve sadelikle kitabın kahramanı charlie'nin kaleminden çıkmış mektuplarla anlattığı roman. yetmemiş olacak ki (iyi ki yetmemiş) bir de üzerine senaryosunu yazıp filmini de 13 yıl sonra çekmiştir.

    1991'in ağustos ayında 15 yaşındaki charlie hiç tanımadığı bir yabancıya kendisini dinleyip anlayabileceğini umarak mektuplar yazmaya başlar. yazdığı kişinin kim olduğu ve charlie'nin neden "ona" yazdığının hiçbir önemi yoktur. lisedeki ilk yılından bir önceki gün başlayan mektuplar tüm seneyi kapsayacak şekilde devam etmektedir. zaten yalnız* ve asosyal biriyken bir de yakın zamanda ölmüş en yakın arkadaşının yarattığı şokun etkisi liseye başlarken charlie'nin endişelerini daha da arttırmaktadır. kısa sürede, tanıştığı son sınıf öğrencileri sam ve patrick ile hayatı değişmeye başlar. her ne kadar mektupları charlie yazıyor olsa da kitapta karşımıza sadece onun hayatı değil, neredeyse kitaptaki herkesin hayatı çıkmakta bu da kitabı daha da zenginleştirmektedir.

    charlie'nin çocukluğunda yaşadığı travmaları ve lisede yaşadığı olayların bünyesinde yarattığı etkileri güçlü bir samimiyetle yazdığı mektuplara aktarması kitabı çok kısa sürede bitirmeme sebep oldu. uzun zamandır kendimi bu kadar yakın hissettiğim, benzer yanlarımızı gördüğüm, bağ kurabildiğim, anlayabildiğim, ne anlatsa dinleyebileceğim bir roman karakteriyle karşılaşmamıştım. rahatlıkla söylenebilir ki charlie, sakin kimliğinin yanı sıra eşine az rastlanır bir dürüstlük ve anlayışa sahip. belki de bu üç unsurun yarattığı etki charlie'yi okuyucunun gözünde hiç görmediği, bilmediği ama hep istediği bir dost konumuna taşıyor. charlie'nin mektubu yazdığı kişiye duyduğu yakınlık bunla aynı paralelde midir, bu tartışabilir tabii ki. öte yandan charlie bu mektupları bana, çok değerli sana ve bu kitabı okuyan herkese yazıyor şeklinde de düşünebilir ve bu nedenle charlie ile aramızda oluşan bağın daha kuvvetlendiğine kanaat getirebiliriz. charlie'yi tanıdığım için çok memnun ve mutluyum.

    yazarın filme de el atması ise muhteşem bir casting'in ortaya çıkmasına sebep olmuş. her ne kadar film patrick üzerine beklediğim kadar yoğunlaşmasa da ezra miller* patrick karakteriyle de ne kadar yetenekli ve çok yönlü bir aktör olduğunu göstermeyi başarmış. emma watson ise saçlarını kısa kestirmesinin ve sade oyunculuğunun etkisiyle izleyicinin aklına film boyunca hermione granger'ı nadiren getirmektedir. logan lerman ise charlie için tam bir nokta atışıdır.

    hem kitapta hem de dolayısıyla filmde onlarca romana****, filme**** ve şarkıya**** gönderme var, sadece ama sadece bu yönüyle insana 500 days of summer'ı hatırlatmaktadır.

  • tamam. ikna oldum hemen evde bira yapımına, küvette boğma rakı yapmaya başlıyorum.

    "vpn kullan"
    "sarma sigara iç"
    "evde bira yap"

    bir sonraki aşamayı merak ediyorum gerçekten.

  • çok fazla otobüs geçmiyor olması. gidin bakın bağcılara. 5 dakikada bir otobüs bulursunuz. ama bir tarabyaya, bir nişantaşına gidemezsiniz. iyi ki fakiriz yoksa saatlerce otobüs bekleyecektik asşdlaişsldi.

  • ücretsiz kargo ile elinize ulaşacak olan bisiklettir. çok rahatladım şu an, elimde tam da 5798tl vardı, bisiklet alacaktım, bütçem kısıtlıydı. kargo ücretleri düşündürüyordu beni ama rahatça bisikletime kavuşabilirim. selesini falan yalarım artık napiyim.