hesabın var mı? giriş yap

  • tam olarak ne istendiğine bağlı olarak değişecek olan karşılaştırma.

    aslında 2 seçenek değil, 3 seçenek bulunmaktadır:

    1-betonarme: bildiğiniz betonarme evdir.

    pozitif yönleri: kullanıcı açısından neredeyse yok gibidir.

    negatif yönleri:

    -çabuk ısınır, çabuk soğur; yazın yanarsın, kışın donarsın.
    -binayı yaptırmak aylar sürer, gider gelirsin, o ustası bu ustası derken kafayı yersin.
    -bu tip zaman kayıplı gitme gelmeler betonarme maliyetine eklenmediğinden, betonarme fiyatı çok da pahalı değilmiş gibi gelir.
    -ayrıca yapılamadığı için hala kullanamıyor olman da ekstra bir maliyettir.
    -deprem konusunda son derece tehlikelidir; deprem öldürmez, bina öldürür.

    2-prefabrik ev:

    pozitif yönleri:

    -maliyet bakımından son derece uygundur.
    -doğru biçimde inşa edilirse betonarmeye nazaran ciddi bir yalıtım değeri vardır.
    -zaman bakımından kesinlikle avantajlıdır, iki haftada içine yerleşmiş olursunuz.
    -depremde size zarar vermesi söz konusu değildir.

    negatif yönleri:

    -doğru inşa edilmedi ise ses ve ısı yalıtımı sıkıntıları olur.
    -2 katlı versiyonlarda bina üst katlarında yaylanma, sallanma hissi olur.
    -duvarlara bir şey asamazsınız (eğer sandwich panelse)
    -duvar kalınlığı 6cm/10cm aralığındadır. 10 cm olan piyasada yapıştırma panel denen, içi eps dolgulu iki tarafı 8mm fibercement duvarlardır. bu duvar içi köpükler gaz basılarak sağlandığı için, zaman içerisinde bu gazlar salınır, eps dolgu küçülerek fibercement plakadan ayrılır, binada yalıtım filan kalmaz.
    -elektrik ve mekanik (su tesisatı vs) işler sıva üstü yapılma zorunluluğu vardır. yani elektrik kablolama ve sıcak/soğuk su borulama + kalorifer sistemi duvar üstlerinden gider. elektrik kabloları kablo kanalları ile kapatılır, borular öyle kalır.
    -beton yapıya göre soyulma riskiniz biraz daha fazladır.
    -en gıcık negatif yön geliyor: modüler bir yapı sayıldığından iskan, tapu filan alamazsınız. "ne var lan, alamazsak alamayız" dediğinizi duyar gibiyim. fakat iskan vs olmadan kapı numarası alamazsınız, kapı numarası olmadan da elektrik, su, doğalgaz aboneliği alamazsınız. dolayısıyla sıkıntı olur bu iş. çözüm yolu yok da değil; binayı şantiye binası olarak gösterirsiniz, her sene uzatmaya çalışırsınız. biraz pahalı olur elektrik, su filan ama olur. köy yerine, kırsala filan yapılacaksa sorun olmaz, köy evi dersiniz, muhtar bey amca halleder bütün işlerinizi.

    3- hafif çelik konstrüksiyon ev:

    -bu üçüncü tercih halkımız tarafından yine prefabrik ev şeklinde tanımlanmaktadır. oysa prefabricated, yani fabrikada hazırlanmış bir yapı değildir.

    pozitif yönleri:

    -kullanılan çelik karkas size ciddi bir deprem dayanımı sunar.
    -karkas üzeri istenen malzeme ile kaplanabilir, ( osb, fibercement vs)
    -dış kaplama duvarı üzeri mantolanabilir, veya american siding yapılabilir, yapay veya doğal taş kaplanabilir. sıvanabilir, tamamen tercihseldir.
    -iç duvarlar 15cm, bina dış duvarlar 23 cm olur. bu kalınlık betonarme yapı ile neredeyse aynıdır.
    -bina ses ve ısı yalıtımı çok üstündür. cam yünü, taş yünü veya kaya yünü kullanılarak yalıtılır; bina dışı mantolama da yapılırsa, gerçekten ısınma maliyetleri en az %50 azalacaktır.
    -çelik sistem kalınlığı size tüm elektrik ve mekanik kablolama/borulamaları tıpkı betonarme yapıda olduğu gibi sıva altı yapmaya imkan sunar.
    -hafif çelik yapı, taşıyıcı çelik sistem dışında, betonarme yapı ile aynı malzemeler ile kaplanır. aynı şekilde kalıcı konut sınıfındadır. 200 m2 aşan projelerde yapı denetim zorunluluğu bulunmaktadır; yani iskan ve tapu alınabilmektedir. tüm süreç betonarme bir villa ile aynıdır.
    -20 günde inşaat tamamlanır; daha kapsamlı işlerde değişiklik gösterebilir.
    -üst kat geçiş şaseleri, yalıtım şilteleri, kullanılan lvl ahşap levha üzeri ıslak zeminlerde 3cm şap; kuru zeminlerde ses yalıtım şiltesi + zemin ahşap kaplaması ile ses sorunu çözülür. prefabrik ev gibi yaylanma olmaz.
    -betonarme sisteme göre %40 daha ekonomiktir.

    negatif yönleri:

    -gelenekçi betonarmeciler gelir kafanızın etini yerler, "lan yanlış mı yaptım acaba" der durursunuz, işin her aşamasında ayrı ayrı sıkıntı basar. ama ev bitince ve özellikle ilk kışı evinizde betonarme evlere nazaran %50 yakıt ile sıcacık geçirince, "o ye man, o ye" dersiniz.
    başkaca kötü bir özelliği yoktur.

    amerika birleşik devletleri'nde, en kuzeyden, en güneye kadar bir tane bile betonarme villa, ev filan göremezsiniz. evler ya ahşap ya da çelik konstrüksiyondur. o amerikan filmlerinde gördüğünüz yeşil bahçeli, bilmem bişili villalar bu biçimde yapılır.

    onlar yapıyor diye iyi bir şey mi? hayır, kastım o değil. adamlar bir kıta resmen ve her türlü soğuk ve sıcak iklimde bu evleri yapıyorlar. yani evet, kışın ısınır. ve evet, yazın daha az enerji kullanarak buz gibi yapar oturursunuz villanızda serin serin.

  • kendini guclu hissetmeye ihtiyac duyan $ahislarin basit cafe, bakkal, pastane, lokanta tribidir. genellikle hatunlarda rastlanan bir trip olup tikky zihniyetle de normalin uzerinde bir alakasini ben saptadim, sizi bilmem. $imdi ne diyor bu adam diyorsunuz, haklisiniz. izah etmeye kasacagim.
    bir cafeye, lokantaya gittin misal. garsona sipari$ verirsin degil mi? istedigin bir $ey olduguna gore de, kurdugun cumle veya cumleler icinde "istemek" fiilinin gecmesi kadar dogal bir olay yoktur. ama bir $artla, bakin nasil:
    - merhaba hanimefendi buyrun, ne istemi$tiniz?
    - bir nescafe istiyorum, sutlu olsun. bir tane acibadem istiyorum, bir tane de tramisu istiyorum.
    - tamam hanfendi.
    - cikarken de bir pasta istiyorum. franbuazli var mi acaba?
    - evet efendim.
    - o zaman bir tane de franbuazli pasta istiyorum.

    burada sipari$ veren $ahis her istedigi "$ey" kadar istemek fiili kullanmi$tir.

    - ho$geldiniz. ne alirdiniz?
    - biz onden birer tane corba istiyoruz, birer tane icli kofte istiyoruz. canim cig kofte ister misin?
    - olabilir.
    - ortaya bir tane cig kofte istiyoruz. daha sonra ben bir tane adana istiyorum.
    - hanfendi siz?
    - ben iki tane lahmacun istiyorum. acisiz istiyorum lutfen.
    - kunefe alir miydiniz?
    - evet, iki tane de kunefe istiyoruz.
    - anla$ildi.
    - te$ekkur ederiz.

    ne kadar nazik ve dogallar degil mi?

    degil!
    yukaridaki iki ornek sipari$ diyalogu, anlamda hic bir degi$im olmadan ve ayni nezaket ile ama cok daha "az" istemek fiili ile kurulabilirdi. peki fark ne?

    $udur:
    sanki bu tarz ki$iler bir $eyi vurgulamak ister gibidirler. bunu kasten yapmiyorlar. sadece farkinda olmadan "istemek" filli kullanirken "..... istiyorum." derken kendilerini iyi hissederler. o yuzden de haddinden cok kullanirlar. parasini verecekleri bir ortamdalar. tabi istediklerini alacaklar. ama her "- istiyorum..." ayni zamanda bir "- aliyorum, gucluyum, kiymetliyim..." demek sanki.

    bakin cok basit bir sipari$ daha:
    - bir paket marlboro lights istiyorum, bir tane kagit mendil istiyorum, bir de cikolata istiyorum...
    $oyle olamaz mi?
    - bir paket marlboro lights, bir kagit mendil bir de cikolata alabilir miyim lutfen?

    ne degi$ti?
    birinde nezaket dahilinde de olsa conan girdi bakkala, istedigini aldi, oyle hissetti, siradan bir $eyi ozel hissetti, oburunde ise ricaci bir adam!

    bu gozlemi yaptigimda daha cok genctim. onceleri fazla kullanilmiyordu. sonra ozellikle kadinlarda cok yogun kullanimini gorur oldum. burada kadinlar bir de bu "istiyorum"u ozel bir tonlama ile soylerler. hic bir harfi yutmadan, bazen sonunu "istiyorroaam..." falan gibi gevrek tamamlarlar. sevimlilik tribi yaparlar... sanki... bak sanki diyorum.

    bir sipari$ veriyorsun. tabi ki istiyorsun. bunu bu kadar vurgulamak neyi gosterir? bir $eyleri gosterir gibi. istedigini alma garantisi olmayan ortamlarda istedigini alamayanlar, istediklerini alacaklarini bildikleri ortamlarda habire isterler. cunku isteyip "almaya" ihtiyaclari vardir onlarin. sanki bir tur "odunleme".

    sipari$ vermede bu formatin hic boyle du$unulmeden, begenildigi icin kabul edildiginin ve tabi ki "- ezikler boyle yapiyor abi..." demedigimi ozellikle anlatmak isterim. dedigim $u: bu format boyle adamlar tarafindan, anlattigim hisleri yaratarak kullanildi, sonra boyle olmayanlar tarafindan "sevimli" bulundu, yayildi, icindeki "afyon" onlari da etkisi altina aldi ve boyle bir gozlem oluverdi.

    izah edebildigmi du$unuyorum. onda pek $uphem yok. $uphe duydugum $udur ki, acaba sizde "- harbiden lan, boyle habire isteyip isteyip duran tipler var, ben hic boyle du$unmemi$tim..." dedirtebildim mi?

    not: bu entry kotulenmesin istiyorum, bir salem lights istiyorum, bir tane de toyota corolla istiyorum, 1.4 terra klimali olsun istiyorum.

  • dexter'ın kurbanları naylonlarla kaplanmış steril ortamlarda, kanın tamamını akıtarak kesmesi ve güzelce parçalayıp poşetlere koyması sebebiyle son derece mantıklı bir hareket olurdu. ama nasıl ikna edeceksin işte, ortak danaya falan girmek lazım.

  • böyle açıklamalara sinir oluyorum çünkü satır aralarında bu şekilde ölmüş veya yaralanmış herkesi suçlamış oluyorlar.

    siz beş hafta önce "korunmadığınız" için değil, aracınız sağlam olduğu için kurtuldunuz.

  • valla turkiye sinirlarinda hakli olarak kabul edilmeyecek bi tiptir. sebebi sizin(ve bizim) gibi kopeklerinizin de psikolojik sorunlu olmasidir.

    yurtdisinda restorana kopekle giriyor adam. hatta tasmasi dahi yok bak dikkatini çekiyorum, tasma yok, dev gibi köpek. kopek icerde dolaniyor, yanina geliyor. resmen dost arkadas. zerre zarari yok. tek bi havlama yok, huzursuzluk yok. en ufak endişe duymuyorum. muhabbet etsen dinler o derece sakin huzurlu bakiyor gozlerine zerre tanimadigim 1 metre boyunda kopek.

    turkiyede oyle mi? kopek saga cekistiriyor sahibi sola. kendini egitememis ki kopegini egitsin. sokakta dikkat edin tasmali sahipli kopegine bile yön veremez cogu insan. kopek cekistirir sahibini. neden?? egitimsiz cunku. kopekler huzursuz, kavgaci, saldirgan. nerdeyse hepsi psikolojik sorunlu.
    ben de istemem kopekle girmesini burda kimsenin restorana. ama yurtdisinda keyf bile aliyorum.

    gecen gun muglada adamin biri golden ile bi kafeye oturuyor. goldenda sorun yok belki bilmiyorum. bu sefer sokaktan gecen psikolojisini bozdugunuz o sokak kopekleri (3 tane) goldena saldiriyor aniden. mekan darmadagin. tvde de
    gosterdiler. 1-2 kisi de ayirmaya calisirken isiriliyor hafifce.

    ulan yurtdisinda havlayan kopek gormedim ben nerdeyse. italyada kopek sosyallesme parklarina bile gittim. 100 tane kopek birarada keyfle oynuyor sevisiyor opusuyor.

    ulan almanyadayim. 500 kisi var icerde sabah kahvaltisi dev gibi mekan. sadece 1 tane bebek vizildiyor surekli. garsonlar bile susturmaya calisiyor. nereli?? istanbullu bi turk ailesinin bebegi tabiki nereli olcak.

    huzursuzluklar ulkesi burasi. herkes psikolojik sorunlu. hayvanlar dahi.

    ek: bu arada bence her şeye rağmen restorana tasmasını kısa ve kontrollü tutmak kaydı ile köpekle girilebilir ama o köpek bi kişiye saldırdıgında ya da rahatsız ettiğinde onun cezasını en ağır şekilde sahibine verecek yasal düzenlemeler yapılmalı. bu koşulda bence zerre sorun yok.

  • edit: mesaj kutuma üşüşen dişiler! düşük profilli sevgililerinize trip atar üslupta mesaj atmazsanız makbule geçer. düzgünce fikrinizi belirtirseniz cevap yazabilirim belki.

    kadınları tavlamak için yazıyorsunuz ya hani iyi eğitim + iyi iş + iyi maaş vb bir dahakine şunu deneyin

    3 gasp + 6 torbacılık + 2 adam yaralama tüm kızlar düşecektir (tüm demeyelim aklı başında, kendine değer veren, akıllı birçok kadın da var haksızlık olmasın)

  • 370 olmadı da diyelim ki ebesininki oldu, o da olumlu.

    edit: bu sefer 370 alır diyen arkadaşlar için tarihi bir hatırlatma yapayım. aşağıda a.k. partisi'nin girdiği seçimlerde çıkarmış olduğu milletvekili sayıları mevcut, bir göz atın, üstüne bir şey söylemeye gerek yok.

    2002 - 363 milletvekili
    2007 - 341 milletvekili
    2011 - 327 milletvekili
    2015 - 317 milletvekili

    aradaki haziran seçimini ve 258'i araya eklemeye gerek bile duymuyorum. *