ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
kabataş martı projesi
-
istanbul'a yapılmış en büyük ihanetlerden biri olan bu proje durduruldu.
kendini dinine ve muhallebiye vereceğini söyleyerek istifa (!) eden zamanın belediye başkanı bu proje için "benim ustalık eserim" demişti. her ne kadar kapısından içine girmeyeceğim bir işletmenin imalatı olsa da umarım muhallebilerini de aynı ustalıkla yapmıyordur.
her gün ama her gün bu projeye denizden baktım, içimde tarifi zor bir kaygı ile martının çelik konstrüksiyonun geleceği günü bekledim, hacmini o zaman algılayacaktım ve kalan ömrüm boyunca bir kuşa kahredecektim.
gerçi iskeleler için dökülen betonları gördükçe amaçlarının boğaza beton döküp üsküdar'a yürüyerek geçmek olduğunu bile düşündüm.
projenin her noktası ayrı bir kabus. bu süreçte yolu oradan geçenler bilir, trafik berbat, yaya yolları yürünemez halde (daha geçen hafta kaldırıma araba park etmeye çalışan bir hayvan eziyordu bizi) meydanın sınırları anlaşılmıyor. kabataş kocaman ve düzensiz bir şantiye olmuş.
şimdi kalkıp projeyi durdurduk diyorlar. kusura bakmayın bu zararın neresinden dönersek kar değil. burada kar falan yok. kocaman bir kamu zararı var. üstüne bir de denizi mahvettiler. dökülen betonlar ne olacak? betonla doldurulan deniz ne olacak? bugüne kadar ödenen milyon dolarlar ne olacak? resepsiyonda verilen ejderhanın sol organın suyu para değil bunların yanında. hakikaten değil.
ülkede yapılan her iş keyfi, harcanan her para sanki babalarının parası. bir inat uğruna dünyanın en değerli kentlerinden biri olan istanbul'u yaşanmaz, gelinmez, gezilmez, karaktersiz yapılarla doldurulmuş bir ucubeye dönüştürdüler.
bizim paramızla bize bir cehennem inşa ediyorlar ama ne söz hakkımız var ne de hesap sorabiliyoruz. işte buna kahroluyorum.
uğur meleke
-
futbol yorumcusu 3 aralık 2011 fenerbahçe ankaragücü maçından sonra şöyle yazmış.
"...fenerbahçe’nin galibiyetine eskisi kadar yardım edemeyenler de vardı tabii. yobo’da bir düşüş var ve afrika kupası’na 1 ay kala kötü sinyaller vermeye başladı yine. everton’da her afrika kupası dönüşü formasını kaptırır, sezonu yedek kulübesinde bitirirdi. fenerbahçe’de de gabon dönüşü formasını serdar’a kaptırırsa şaşırtmayabilir..."
http://spor.milliyet.com.tr/…11/1470847/default.htm
afrika kupası, everton, gabon, serdar... hepsi iyi güzel de nijerya, afrika kupasına katılamadı.
sümeyye erdoğan'a suikast emri
-
hazır ortam kadın cinayetleri konusunda hassasken bunu nasıl kullanırım diye düşünen habercilerin olduğunu gösteren olay. tamam cahil toplumuz ama hiç mi ajanlı film izlemedik? direk seçim kazandıracak bir hamle lan bu. o değil de insanlar ciddi ciddi inanırlar şimdi buna.
netflix türkiye
-
the last dance gibi türünün belki de en değerli örneklerinden olan ve nakış gibi işlenmiş bir belgeseli, cahil oğlu cahil bir çevirmenin eline teslim edip, çıkan ürünün nasıl bir facia olduğunu algılayamayan cahil oğlu cahil bir denetim mekanizmasına sahip kişi, kurum ya da kuruluş. ya hep kendimi tekrar ediyormuş gibi hissediyorum ama gerçekten vasatlık bizde ata sporu. tüm genetiğimize sirayet etmiş.
televizyon sektöründe çalışmaya başladığım ilk yıl boyunca yaptığım diğer işlerin yanında altyazı da yazıyordum. hata yapmamak için o kadar çok kontrol ediyordum ki yazdıklarımı, hakim olmadığım bir alanda yazıyorsam en az 2 gün ön çalışma yapıp, her tereddütümde de arama motoru üzerinden çevirilerimi teyit etme ihtiyacı duyuyordum. az izlenen ve görece değersiz projeler olmasına rağmen verilen emeğe olan saygımdan dolayı bunu yapmak zorunda hissediyordum.
arkadaşım eline the last dance altyazı çevirmeni olma fırsatı geçmiş, be cahil oğlu cahil, bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken bir adet basketbol terimini bile nasıl doğru çeviremezsin. hadi diyelim bu adam/kadın içerikle alakalı cahil, tamam denetim mekanizması da basketbol topunu görse bomba zannedecek tipler, abicim ilk iki bölümün ardından bir sürü eleştiri ve uyarı gelmiş size. 10 saatlik bir içeriğin altyazısını küçük bir ekiple yazmak 2, bilemedin 3 günlük iş. ver parasını, al danışmanlığını, tekrar yazdır. eminim ki sözlükten bile bu işi bedavaya yapmaya gönüllü pek çok insan çıkar.
ben belki 2-3 kişinin okuyacağı şu yazıyı yazarken bile en az 5 defa kelimelerin doğru yazılışını aratıyorken, her ay belli bir miktar para karşılığında bana sunulan bu vasatlığa tahammül edemiyorum.
serenay sarıkaya'lı akbank reklamı
-
reklamdan anladığım tek mesaj ;
"bir banka düşünün kendi parasına bile sahip çıkamıyor 7 milyon lirayı bu çakma sarı kafaya veriyor sizin paranızı nasıl korusun? "
türk dizilerinden nefret etme nedenleri
-
tecavüz, kabadayılık, ölüm, ağalık sistemi, aldatma, köşkler, kalp krizi gibi her türlü depresif, aşağılayıcı ve özenti konulardan bıkılmaması; nadiren de olsa üretilen eğlenceli dizilerin yayından kısa sürede kaldırılmasının (bkz: üsküdar'a giderken/#24863008) getirdiği nedenlerdir.
senaryo: yoktur, romanlardan alıntılar, yurtdışındaki dizilerden çalmalar ya da yarım yamalak tarih vardır.
kurgu: dizinin iki saat sürmesi için gereken her şeydir. en basit sahnelerin bile dakikalarca sürmesi eklenince çekilmez oluyor. adam kadına onu sevdiğini söyleyecek;yaklaşıyor, bakışıyorlar, sarılıyor, bidaha bakışıyorlar, elini tutuyor, bidaha bakışıyorlar, "ayşe" diyor, ellerine bakıyor, bidaha bakışıyorlar, gözlerini kapatıyor veeeeeeeeeeeeeee reklam giriyor ^^ neyse 20 dk reklam sürüyor, sarıldığı sahneden başlıyor dizi. bidaha bakışmalar falannnnnnn kapı açılıyor!!! kızın eski sevgilisiiii!!! buna tecavüz etmiş. sonra bütün paralarını alıp bırakmışşş!!!!! ondan çocuğu olmuş ama adamın haberi yokkkk!!!
allah hepinizi belanızı versin ne diyim..
görsellik: sahip olduğumuz görsel teknoloji kıyafetten ve köşklerden ibaret.
(bkz: küçük sırlar vs gossip girl)
(bkz: arka sokaklar vs csi ny)
(bkz: umutsuz ev kadınları vs desperate housewives)
ps: istisnalar hariçtir: süper baba, işler güçler, üsküdar'a giderken
kızını taciz edeni döverek öldüren baba
-
iyi yapmıştır. gider paşa paşa yatar, tacizci sapık puştlara ders olsun.
kızı olmayan hümanist görünümlü sapıklar sesini kessin.
tanım: kızını seven babadır.
teletext
-
ilk aşk gibi bir şey lan.
bilgisayardan internetten önce bu vardı hayatımızda. gerçi tam olarak vardı diyemem kendi adıma, zira bizim televizyonun böyle über bir özelliği yoktu ve fakat akraba evlerinde denk geldiğimde saatlerimi geçirirdim başında. hava durumu desen var, fikstür desen var, güncel haberler desen var. internete ilk girdiğimde hissetiklerimi belki bir kademe düşüğüyle yıllar önce hissettirdi bu meret bana. sosyal statü belirleyicisiydi gözümde resmen. gerçi öyle hala, nerde teletext seven bir insan var, işte orada güzel bir insan vardır.
şimdilerde boşladık biraz elbet ama yeri ayrıdır kalbimizde.
unutulmadın teletext.
ford mondeo'nun 1 milyon tl olması
-
sizin ben ananızı avradınızı sayın malum partililer
yonja'da tanışmak için atılan ilk mesaj
-
gelen mesaj :
...
cevabım :
....
gelen cevap :
klasizm ve klişelerden arınmış bir ruh hali yansıman var ve bu beni çekti seni detaylarınla tanımayı isterim.
(bkz: vay anasını)
yaran facebook durum güncellemeleri
-
nihat hatipoğlu ramazan ayında 600 bin kazanıyor, diğer 11 ay yatıyor ise 11 ayın sultanı nihat hatipoğlu'dur.
eminönü'ndeki baklava izdihamı
-
bu ülkede bedava sik dağıtsan aynısını görürsün.
edit: sonlara doğru bir çalışan hala plastik çatal vermeye çalışıyor. sal gitsin olm arkadaki amca parçalanmış baklava parçalarını bile eliyle toplayıp ağzına atmaya çalışıyor.
dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar
-
adres soran iki şaşkının yapılan tariften sonra aralarındaki konuşması:
-sol dedi.
+kendine göre sol.
-evet, kendine göre sol, yani bize göre sağ.
+bize göre sağ olduğuna göre soldan gidicez.
-evet, soldan.
tarif edilen yere ulaşabildiklerinden şüpheliyim.