hesabın var mı? giriş yap

  • sana baktığı zaman gözlerindeki mutluluğu görmek, senin için vazgeçebildiklerini görmek, seni sen olduğun için sevdiğini hissetmek ve kafa kafaya verip evlilik hayalleri kurabilmektir.

    yeri geldiğinde annen gibi kalın giy demesi, yeri geldiğinde bebeğin gibi onu beslemeni istemesi, yeri geldiğinde dostun gibi dertleşebilmen, yeri geldiğinde sevgilin gibi sarılabilmek ve zamanı geldiğinde onu hastane yatağında yeni doğmuş çocuğunla görebilmektir.

  • okul çıkışından oğlunu almış bir baba ile oğul;

    - baba kırtasiyeye uğrayalım ya
    + napcan oğlum kırtasiyede?
    - kalem alcammm
    + bu ne lan iki günde bir kalem alıyon, biz seni okumaya gönderiyoz sen sadece yazıyon.

  • cyberpunk kültüründe en önemli ve cyberpunk'ı kesin olarak belirleyen tanım:bilgi güçtür tanımıdır.evet cyberpunk alt kültürüne meyil vermiş insanlar varolan teknoljik ve bilgiye dayalı herşeyi öğrenmeye meyillidirler.bilginin sağladığı bu uçsuz bucaksız özgürlük gerçek yaşamın verebileceği tüm nesnelerden daha üstündür.evet sanal dünya yani internet yani anime ve mangalar veya frp bunların hepsi cyberpunk alt kültürüne göre bize gerçek hayatta sunulan ve gerçek izlenimi verilmiş herşeyden üsütündür ve bunlar özgürlüktür.
    cyberpunk alt kültüründe kendilerine yer edinmiş bu kültürü seçen insanların kendi çaplarında bu kültüre ait rolleri vardır.
    belirli bir sınıflamaya gidersekhacker,phreaker,cracker,otaku ve zippie şeklinde bu rolleri tanımlayabiliriz.bunlar bilginin değerini anlamış ve sanal dünyanın tüm olanaklarıyla ezoterikbilgiye ulaşmaya çalışan gruplardır.ve gerçekte aslolan bilgiyi paylaşmaları söz konusu değildir.çünkü elde ettikleri bilgi onlara güç ve özgürlük tanır.paylaşılan bilgi ise aslolan bilgiye ulaşmak için kullanılan yöntemleri gösteren bilgidir.

  • 8 sene önce evlendim kendisiyle 4 yaşında kızımız var. trip konusu çok önemli o konuda hakkını yemeyeyim. evlendiğimizde ki nikah yaptık düğün yok.iş yerinin bodrumunda alçıpan duvarla böldüğüm bir artı bir ev yaptım 9 ay orada yaşadık bir yatak bir koltuk dolap tv ile. çok mutluyduk . hanginiz kızınızı verir böyle bir adama. annesi babası da biliyordu yaşantımızı dedilerki beraber mutluysanız çöplükte yaşayın. önemli olan mutluluğunuz. sonra şartlar şehirler değişti başka bir şehirde hayata başladık başka iş, ev tuttuk ilk gün yatak süngeri aldık camlara gazete yapıştırdık 1 ay öyle idare ettik sonra tv ve koltuk sonrasında orta sehpa, sehpaya ayaklarımızı koyduk dedikki bizim lan bu sehpa güldük . kaçınızın anne babası kabullenirdi bunu kızlar ya da siz premsestiniz. şimdi güzel bi işim ve gelirim var annemin en sevdiği gelini yalan olmasın günde iki kere konuşurlar telefonda yaprak sarmasından karnıyarığa yapar hepsini telefondan anneme sorarak öğrendi. kızımın ana dili rusça akıcı türkce konuşuyor. eşim ing. yeminli tercüman, avukatlık okudu. ispanyolca biliyor benden iyi türkçe konuşuyor. ego sıfır trip hiç yok aileye saygı sonsuz annelik çocuk yetiştirme muazzam. eyyorlamam bu kadar.

  • amerikan çizgi romanının dönüm noktalarından biridir. engelez çizgi roman geleneğinin piri alan moore senaryosu ve pek bilinmeyen tony danza tipli ingiliz çizer dave gibbons işbirliğinin ürünü olan watchmen, belki de tüm amerikan çizgi romanının ruhunu özetlediği için özeldir, süper kahramanlar ve sadece "kahramanlar" hakkındadır, 80'lerin nükleer savaş paronayası döneminin doruklarında yazılmış olduğu için çok etkileyici bir arkaplanı vardır. o kadar kalabalık ve ayrıntılı bir hikayesi var ki, bir tek yakınokumayla bile çözülmesi çok zor, her karesi ayrı ilgi ister, fasikülleri ayrı ilgi, bütünü ayrı... amerikan ikon'larını, myth'lerini deconstruct ederek yeniden kurar, daireler çizer, 80'lerin gündemindeki her konuya, her sembole, her fenomene el atar.

    çizgi roman seviyorsun? avrupa-amerikan ayrımcısı değilsin? o zaman watchmen'i kaçırma, tabii hala bilmiyorsan.
    sormayı da unutmayalım, klişeyi atlamayalım: "who watches the watchmen?"

  • bazen okuyabileceğiniz en gerilimli, en kanlı ve en boğucu hikayeden bile beter olan bir şey.

    annem - filancanın kızı dedesiyle babaannesini yemeğe çağırırken, aynı apartmanda oturan yengesiyle amcasını yemeğe çağırmamış, kocası "neden amcanları da çağırmadın?" demiş, o sırada yengesi kendi evinde "ben bir hata mı yaptım da o yüzden mi yemeğe çağırılmadık" diye ağlıyormuş. sonra zaten kocası da filancaya çok kızmış..

    ben- anne allahaşkına sus yoksa kusucam. elimdeki çayı başımdan aşağı dökücem şimdi.

    bir insan neden yemeğe çağrılmadım diye ağlar lan? ulan sanki akşam yemeğine değil de buckingham sarayı'nda resepsiyona, ne bileyim taç giyme törenine filan davet edilmemiş, oturmuş "mercimek çorbalı, barbunya pilakili yemeğe çağrılmadım" diye ağlıyor, dünyanın küçüklüğüne bak, fare deliği kadar.
    yemeğe çağırmadığım için ağlayan bir eltim olsa -ki olmaması için elimden geleni yapıyorum- bir uzay araştırmaları kurumuna filan bağışlardım "kainatın en kapasitesiz canlısı" diye.

    üremek ve sevmek için, çeşitli akrabalık ilişkilerinin elti, bacanak, görümce diye özel olarak isimlendirilecek kadar önem arz etmediği ve evlilik kurumuna kaktırılmadığı milletlere yönelirsek bin yıl sonra akli melekeleri yerinde nesiller yetişeceğine inanıyorum.

  • -nüfusumu kaybettim
    +git kaybettim de verirler. ama ceza ödeyeceksin.
    -yok bee kardeşim sobaya atmış yandı diyeceğim ben.
    +senin kardeşin yok.
    -olsun nereden anlayacaklar ?
    +orası nüfus müdürlüğü.

  • 2010 yılındaki referandumda iktidara destek verip yetmez ama evet diyerek, tek adam rejiminin yolunu açan anayasa değişikliklerinde pay sahibi olan minik serçe lakaplı sanatçımız, bugün aynı iktidarın destekçileri tarafından hedef haline getirilmiş, şarkı sözlerinden dolayı tepki görmüş.

    hangi zihniyete evet dediğini sanırım iyice anlamıştır kendisi.

    minik serçemiz ve sabah gazetesinin haberine göre : (bkz: iki cihanda lekeli)

  • bir türk, bir fransız, bir de ingiliz trenle yolculuk ediyorlarmış.
    trendeki odaları sıcaklayınca fransız pencereyi açmış ve içeri bir tane sinek girmiş.
    fransız hünerini göstermek için kılıcını çektiğiyle sineğe bir tane vurmuş ve sinek ortadan ikiye ayrılmış.
    diğerleri hayretle bakarken, fransız cebinden karvizit çıkartmış ve ingilizle bizim türk'e vermiş, karvizitte "fransa'nın en iyi kılıç ustası" yazıyormuş.
    bunu gören ingiliz hemen pencereyi açmış ve içeri bir tane daha sinek girmiş.
    hemen okunu çekmiş bir fırlatmış sinek duvara yapışmış, cebinden karvizitini çıkartmış "ingiltere'nin en usta okçusu".
    tabi türk altta kalırmı. hemen pencereyi açmış içeri bir tane daha sinek girmiş, bizim türk cebinden bıçağı çıkarttığı gibi sineğe fırlatmış, sinek yere düşmüş ve sinek bir kaç dakika sonra yerden kalkmış ve geri uçmuş.
    bunu gören ingilizle fransız basmış kahkahayı bizim türk cebinden karvizitleri çıkartmış ve ingilizle fransıza vermiş.
    "fenni sünnetçi remzi"

  • yurt dışında yaşamadığına göre ikea diye okumasında bir sakınca bulunmayan insandır.
    yurt dışında yaşasa yine ikea diye okuyabilir, nedir yani, insanın kültür seviyesi salt bununla mı ölçülüyor?
    yabancı turistler türkiye'ye gezmeye gelince trt spikeri gibi mi konuşuyor amk?

    ikea, ikea, ikea. okudum işte.
    pardon cehaletten burnum kanıyor şu an 1 sn :(

  • şimdi sen kendince dün geceden beri bunca insanın mesajlarla, entryilerle senin hayata tutunman için çabalamasını keyifle izledin ya, bir mesaj ve bir entryle bu işe müdahil olan insanlardan biri olarak söyleyebilirim ki; hiç gocunmadım. kendimi aptal yerine konulmuş gibi de hissetmedim.

    tüm o çabayı gösterenlerin her biri, senin şaka yapmış olmanı gönülden diliyorlardı zaten. diledikleri bir şeyle karşılaşmaları neden onları komik kılsın ki, değil mi?

    sana bir sır da vereyim; bunun şaka olduğunu sadece dilemiyorlardı, %99 şaka olduğunu biliyorlardı da zaten. aptal yerine konulmayı da göze alıp, bir hayatın %1' lik ihtimalle bile olsa yokolmasına gönülleri elvermedi sadece. bunca çaba ondandı yavrucuğum.