hesabın var mı? giriş yap

  • abicim siz saf mısınız, salak mısınız? bir de gelmiş bunu destekliyorsunuz?

    lan daha 3 sene önce istanbul ve diğer illerde sokaklara inenler terörist olmadı mı bunların gözünde?

    her nefret ettiklerine paralelci demediler mi?

    can dündar ve erdem gül'ü ajan ilan etmediler mi?

    kalkmış bir de evet yea teröre destek veren adam devletten ekmek yemesin saflığına düşüyorsunuz.

    işlerine gelmeyeni terörist damgasıyla uzaklaştırıp kendi adamlarını yerleştireceklerini görmüyor musunuz?

    bu ülkede devletin öldürdüğü herkes teröristtir zaten devletin gözünde. devlet asla masum birini öldürmez.

    şaka gibisiniz.

    edit: arkadaşlar edit işlerinden ölesiye tiksinirim ama shitbreak18 mahlaslı yazar arkadaş bir tanıdığı için mesaj atınca açıkçası kıramadım. bir hayat söz konusuysa sokarım editine, prensibine de.

    dostumuzun ricası türkan sarıkaya başlığına bakmamız? şu anda hastanede yaşam savaşı veriyor ve yardıma ihtiyacı varmış. acil şifalar dilerim, umarım tez vakitte şifasını bulur. geçmiş olsun kardeşim.

  • bir ordu için özellikle de düşman topraklarında sefer halinde olan bir ordu için ikmal ve erzak kaynaklarının ne derece hayati olduğunu napoleon döneminden yüzyıllar önce kavramayı başarmış galyalı komutan ve kabile lideri.

    julius caesar'ın galya topraklarını hedef aldığı işgal hareketi sırasında roma ordusunun ikmal kaynaklarını sefer bölgelerinden sağladığını fark etmiş ve akabinde roma lejyonlarının faydalanabileceği tahıl ve erzak depolarını yakarak düşmanın açlık riskiyle burun buruna gelmesini başarabilmiştir. caesar'ın askeri kabiliyeti karşısında sonuç getirmese de, vercingetorix'in roma ordusuna karşı galya direniş komutanıyken gerçekleştirdiği bu hamle scorched earth ya da yanmış toprak politikası olarak bilinen manevranın ilk kapsamlı örneklerindendi.

  • başlık altında şaka kasan herkesi istinasız eksiliyorum.
    ben bu başlığa sektör ortalamalarını görebilmek için bakıyorum, bir sürü yrrk kürek başlık var git s2k esprilerini orda yap.
    sabah sabah agzımı bozdurdunuz nalet gitsin.

  • bunu çok yakınlarım hariç kimseye anlatmadım. burada zaten kim olduğumuz belli olmadığı için yazmamda bir sorun yok.

    yıl 2010, amerika'nın alaska eyaletindeyim*

    orada yaşamaya başlayalı yaklaşık iki ay olmuştu. şehrin yaşam tarzına artık alışmıştık. mesela sokakta yürüyen bir tek insan yoktu. sadece biz türkler yaya idik, herkes arabayla geziyor.

    birgün marketten çıktım bisikletimi bağladığım yere doğru ağır ağır yürüyorum. arabanın birinde şoför koltuğunun yanında bi tane yaşlı adam oturuyordu, adam aynı dedem. ama bukadar benzer yani. kendimi ona bakmaktan alamadım çünkü aşırı benziyor. o da bana bakıyor. artık o kadar uzun bakıştık ki adam elini yavaş yavaş kaldırıp bana selam verdi. yavaş yavaş diyorum çünkü galiba adam felçliydi, felçli tanıdığı olanlar bilir, hani ilkokulda hoca parmak uçlarımıza cetvelle vururdu ya, parmaklarımızı birleştirirdik, hah işte eli öyleydi. o şekildeki elini yavaşça başına kaldırarak selam verdi ve gülümsedi.

    ben iyice heyecanlandım çünkü benim dedem de felçli. adamın yanına gitmek istedim ama hasta olduğu için birileri adama zarar vereceğimi düşünür diye çekindim ve gitmedim. arkama baka baka gittim ve adam da hiç gözünü benden çekmedi.

    türkiye ile aramızda 11 saat var. yani alaskada sabahken türkiyede akşam oluyor. ben ertesi gün sabah yani türkiyede akşamken bizimkileri türkiyeyi aradım, normal konuştuk ettik. dedemin öldüğünü söylediler. ne zaman dedim dün dediler. yani benim o markette dışarıda o adamla selamlaştığım an.

    dedem yaklaşık 25 sene felçli yattı, yatalaktı yani. çok zor yıllar geçirdi. ben dedemin normal halini hiç göremedim. bir kere bile sohbet edemedik yani adam zaten yatalak. ama hep sıcaklık hissederdim adamcağıza. severdim yani.

    lafın özü bu olay bana pek tesadüf gibi gelmedi. dedemin zaten hayatımızda bir yeri yoktu ki hatırladım özledim aklıma geldi ölümü de ona denk geldi desem. adamın öldüğü anda benim birini ona sanki oymuş gibi benzetmem, elin amerikalısıyla vedalaşır gibi selamlaşmamız bana gülümsemesi kaybolana kadar birbirimize bakmamız..

    dedemin kafamdaki görüntüsü hep o adamın görüntüsüdür, diğer hallerine dair gariptir ama hiç bir anı yok. hep o gülümseyip bana selam verdiği anı hatırlıyorum.

  • herkesin babasının kendi inancına, anlayışına göre değişen sözler.

    benim için yıllar yıllar önce, denizden bulup çıkardığım 250,000 lira ( biz küçükken 250,000 lira vardı mavi, o zaman en az 3 gofret 1 big babool alınabilecek bir paraydı, arkadaşlar bilir) sonrasında babamın söylediği sözlerdir.

    elimde heyecanla koşturarak yanına gitmiştim, 'bak denizde para buldum, gidip bakkaldan neler alıcam şimdi' diyerek. babam elimden o parayı alıp bana cebinden çıkardığı başka bir 250,000 lira verip, ' bir daha sakın kendine ait olmayan, başkasının kazandığı parayı alma, senin kazanmadığını harcamak haramdır, paraya ihtiyacın olduğunda bana söyle ben sana vereyim' demişti.

    üstünden belki 15 yıl geçti, ben hala unutmadım. büyüdüm, adam oldum, çalışmaya başladım, para içinde olduğum bir işim var, fırsatım olsa milyonları/trilyonları hortumlarım ama gel gör ki yerde gördüğüm 1 lirayı bile alıp harcayamıyorum.

    aynısını çocuğuma tembihleyecek miyim? ilk öğrettiklerimden biri olacak.

  • bioshock adlı bilgisayar oyununda mükemmel bir şekilde kullanılmış sanat akımıdır. oyunun heryerinde art deco'dan izler görmek mümkün. afişler, mobilyalar, binalar hatta oyunun menüleri bile buram buram art deco kokar. art deco seven bir insan sırf bu nedenden bioshcok oynayabilir ve bioshock oynamış bir insan sırf bu yüzden art deco sevebilir.

    ayrıca (bkz: bioshock)

  • düşük sayısal zeka göstergesi olabileceği gibi, yüksek sözel zeka göstergesi de olabilir; ancak tek emin olduğum böyle bir başlık açmanın düşük sosyal zeka göstergesi olduğu.

  • (bkz: yurtiçi kargo)

    ararsın açmazlar, şubenin adresini websitelerinden *bulup gidersin yerinde yeller esiyordur, hadi buldun şubeyi gittin suratlar beş karış, her an sorun her an sinir. öf.

  • başlıktan edinilen genel kanının aksine türkiye'de düzenli olarak polis baskınlarıyla ele geçirilmemektedir. ele geçirilse duramazdık. evet. bir şeyler ele geçirilmiş ama sezyum 137 değil.

    ele geçirilen madde sezyum 133. sezyum'un 133 kütle numarasına sahip doğal hali. 28 derece sıcaklıkta eridiği için kapsüllerde yarı sıvı yarı katı halde görülüyor. ancak vakumlu cam kapsüllerde ele geçirilmesinin sebebi bu değil. sezyum saf halde havayla tepkimeye girer. havayla temas ettiğinde patlayarak yanar ve mor renkte bir alev çıkarır. bu haliyle sezyum insan sağlığı için tehlikeli değil. kapsülü kırmazsanız yani.

    tehlikeli olan sezyum 137: sezyum 133'ün radyoizotopu. sezyum 133 atom numarası 55, nötron sayısı 78 olduğu için oldukça radyoaktif eğilimli.sezyum 137 sezyum 133'ün laborotuvar ortamında nötron bombardımanına tutulmasıyla elde edilir. sezyum 133 nötron bombardımanından sonra nötron tutar ve kararlılığını yitirir. tekrar kararlı hale dönmek için de bir nötronunu protona çevirip baryum 137'ye dönüşür. bu sırada da 0,662 megaelektron voltluk gama ışını yayar ki bu ışınla bir filin bile röntgenini çekebilirsiniz. bu miktar röntgen cihazının en yüksek dozunun 2 katı. eğer röntgen cihazı 800 kilovoltta çalıştırılabilseydi bu kadar ışın dozu üretebilirdi.

    yaydığı ışının vücutta iyonlaştırıcı etkisi çok fazla olduğu için bir kaç saniye temas etmek 10 gün içerisinde acılar içerisinde öldürür. bu doğru. genleri mutasyona sokar, vücut moleküllerini iyonlaştırarak olağan dışı bağlar yapmasına ve kimyasal reaksiyonlara neden olur. hayatta kalınsa bile bozuk genler nesilden nesile aktarılır.

    haberlerde geçen atom bombası yapımında kullanıldığı bilgisi de yanlış. belki kullanılabilir ama hiç duymadım. nükleer silahlarda genellikle uranyum 235 ya da 238 tercih ediliyor ya da plütonyum. sezyumun aksine uranyum stabil hale geçerken kurşun 212'ye kadar parçalanır.

    sezyum 137 radyolojide kullanmak için zenginleştirilir. yarı ömrü 30 yıldan biraz fazla. kan uyuşmazlıklarında ve graft versus host hastalağına karşı kan ışınlanmasında kullanılır ya da az da olsa radyolojik görüntüleme cihazlarında ya da onkolojide tümörü ışınlamak için de kullanılır. türkiye'de 80 kadar kan ışınlama cihazı var.

    sezyum 137 bu cihazların kaynak kapsülünde bulunur. kaynak kapsülü yalnızca 2 cm'ye 1 cm'lik ölçülerde silindir şeklinde olur ve cihazın en önemli parçasıdır. kapsülün hacminin yalnızca 4 te 1'i sezyum 137 dir. eğer görürseniz bu bir kaç gramlık sezyum 137'nin yaydığı radyoaktif ışından korunmak için, haberlerdeki gibi karton kutuya koyup, koli bandıyla bantlayabilirsiniz. bu dünyanın sonu geldiğinde kafaya kese kağıdı geçirip beklemeye benzer, yapsanız da olur ama işe yaramaz.

    bu cihazlarda yalnızca elma çekirdeği kadar bulunan sezyum 137'den korunmak için cihaz 1400 kilogramlık kurşunla kaplıdır.

  • 1986 yılında van'a tayin edilmiştim. daha doğrusu sürülmüştüm..1987 de siyasi yasaklıların (demirel,ecevit vs) yasaklarının kaldırılması için referandum yapılacaktı. turgut özal yasakların devamından yanaydı. bu nedenle anap yasaklar lehinde , muhalefet ve hüsamettin cindoruk aleyhte propaganda yapıyorlardı. hüsamettin cindoruk vanda miting yaparken özal için “kaldırım mühendisi”demişti.o dönemde de kraldan fazla kralcı savcılar vardı. hemen başbakana hakaret suçundan cindoruk hakkında dava açtılar.özal da müşteki müdahil oldu. bu davaya ben bakıyordum.

    van başsavcısına uğramıştım. odasında otururken telefon çaldı. adalet bakanlığı
    müsteşarı arıyormuş.bir süre konuştuktan sonra “davaya bakan hakim şimdi yanımda isterseniz ona sorun” dedi. telefonu aldım kendimi takdim ettim. “ bizim dava ne oldu” dedi. şaşırdım. “sizin davanızı anlayamadım”dedim. “canım sayın başbakanımızın davası “dedi. bu derece taraf tutan bir müsteşar olacağını tahmin etmezdim. ( sonradan neleri gördük). biraz atıştık. sonuçta dava sonuçlandı.savcı temyiz etti. yargıtay beraet kararını tasdik etti.

    yani bu söz, yargı kararına göre hakaret değildir.