hesabın var mı? giriş yap

  • bilgisayar başında izlerken gece gece canımı sıkmış video'dur. böyle şeyleri doğal ortamda canlıların kendi habitatlarında olurken bir belgeselde falan izlerken rahatsızlık duymuyorum, sonuçta doğa acımasız bir sistemdir ve her şey olması gerektiği için oluyordur. ama şöyle insan eliyle yapılan sentetik ortamlarda sırf haz amacı güden bir iki piç kurusu tatmin olsun diye canlıların yaşam hakları suistimal edilmiyor mu ifirit oluyorum. şerefsiz piçler.

  • dünyanın en karlı oyuncak üreticisi.

    sağ olsun halka açık olmamasına rağmen her yıl düzenli olarak finansal tablolarını açıklıyor.

    lego 2000'li yıların basında oldukça zor bir dönemden geçiyor. şirket zarar ediyor, iflasın eşiğine geliyor, bankalar destek vermiyor vb. önemli sorunlar yaşıyor. 2004'te şirketin sahibi ceo'luk görevini bırakıyor ve mc kinsey'de danışmanlık yapmış, 30'lu yaşlarında birini şirketin başına geçiriyor.

    bu değişiklikten sonra lego, 'focusing on the core products' anlayışıyla dar boğazdan çıkıyor ve karlılığa geçiyor. son 10 yılda da müthiş bir büyüme sağlıyor, ciroyu yaklaşık 4 katına çıkarıyor.

    üstelik bu büyümeyi mobil ve online oyunlar, online çizgi filmler, konsol oyunlarının yükselişi vb. nedenlerle çocukların oyuncağa ayırdığı zamanın gittikçe azalttığı bir dönemde yapıyor.

    şu anda lego %25 net kar marjı, % 35 aktif karlılığı ile dünyanın en karlı oyuncak firması. büyük ihtimalle sene sonunda satışta mattel'i geçerek en büyük oyuncak üreticisi olacak.

    şu anda lego'nun değerinin 15 milyar dolardan fazla olduğu düşünülüyor. bu sıkı ve oldukça karlı büyüme lego'nun sahibini de danimarka'nın en zengin adamı yapıyor. umarım yaptığı lego parçalarının üstüne basmıyordur.

    not: lego'yu bugünkü başarısına kavuşturan ceo’yu dinlemek isterseniz link. 'bu adam olduğu yeri hak ediyor' dedirten güzel bir röportaj.

  • günün en sevmediğim saati.. halbuki 3 sayısını çok severim.. ama iş sabahın 3'ü ise, işler değişir o zaman, devrelerim yanar.. yalnızsam şayet ve de farkına varmışsam ki saat 03 00, işte o anda sanki dünyanın en gergin insanı ben olurum.. sebeplerim var elbet..

    * 17 ağustos 1999 - 03.02
    bir deprem.. babamla el eleydik o anda.. "ölüyoruz herhalde" dedik, ölmedik..

    * 11 ağustos 2004 - 03.05
    bir kalp krizi.. yine el eleydik.. "ölmüyorsun baba" dedim, öldük..

    babamın köstekli saatleri vardı, kimisi 3 kuşak öteden kalma.. tik tak seslerini çok sevmişimdir hep.. bugün aklıma geldiler, "bir bakayım durumlarına" dedim, bir bir kapaklarını açtım.. "nasıl yani?" dedim.. 3 saatin 3'ü de mi 3'te durur kardeşim? durmuşlar işte.. biri tam 3'te, ikisi 5 geçmiş..

    "üç vakte kadar korkularının üzerine gideceksin" demek istediler bana, aldım mesajı..

  • iki tane simitçi çocuğunun koca holdingi batırdığı dizi.

    valla ancak bizim memlekette olur zaten.

  • zihniyetini gondiklediğim mekan sahibi kodamanları ve/veya çakal esnafları kudurtan on numara şeydir kamp sandalyesi.

    kendi halinde, arkadaşları ile ya da tek başına sandalyesini atıp oturan insanlar nerenizi rahatsız ettiyse o sandalye de oranıza girsin.

    terörmüş, hadi lan bakın işinize.

  • muhiti merkeze alıp 2 km çapında bir daire çizin eğer
    o dairenin içinde tavuk döner satan bir dükkan yoksa
    kaliteli bir muhittesinizdir.

  • insanı ağlatma potansiyeli olan cömertlik.

    bugün arkadaşlarla geziyoruz mağazanın tekine girdik maaşının iki katı borcu olan elinde nakit tek kuruşu kalmadan kredi kartıyla öbür ayı görecek bir arkadaşım eline biri yeşil biri krem rengi iki kazak hangisi güzel dedi ben olsam krem rengini alırdım dedim. tamam ben ikisini de alıyorum dedi. ödedi, çıktık. sonra ''sana ilk maaşımla hediye alamadım küçük de olsa kabul et krem rengi olanı sana aldım.'' dedi. ulan ne duygulandım anlatılmaz. benim gözler dolup dolup geliyor.
    ah be kızım sen zaten zar zor geçiniyorsun benim işim yok çulsuzum senin işin var çulsuzsun ama yine de beni mutlu etmek için yüzümde bir gülümseme görebilmek için bir şeyler yapmaya çalışıyorsun...

    hep diyorum hep diyeceğim iyi insanlar da olmasa bu hayat çekilmez.

  • benim anaokulu eşofmanımın dizinde yıkansa da çıkmayan bir çamur lekesi vardı, dolayısıyla öğretmen her hafta başı beni azarlardı giysilerim kirli diye. yine böyle bir sabah bu sefer "dün gece perihan ablayı izlediniz mi?" diye sordu, ben de büyük bir heves ve neşeyle izlediğimi söyledim. bu kez de o saatte uyumayıp televizyon izlediğim için azarladı beni. biraz manyak bir öğretmene denk gelmişim sanırım.