hesabın var mı? giriş yap

  • sadece çilek yemediği kilosundan belli olan yaban domuzudur.

    yine haberin içeriğini de kimse okumamış; çiftçi gerekli mercilere şikayet etmiş, gerekli merciler avcılık derneğine gitmiş, avcılık derneği yine devlet kurumlarından gerekli izinleri çıkartmış ve öyle avlanmış. hobi falan yok arkadaşlar.

  • onun mutfak hallerine aşık olmak, beraber pide yemek, çay içmek filan gelmesin aklınıza. sikin bırakın onu orda. en azından yıllar sonra doğru adam olarak anılma ihtimaliniz var.

  • o kadar içim burkuldu ki videosunu izledikten sonra. gözleri dolmuş, hırpalanmış.
    adam şu tehlikenin kol gezdiği günlerde kendini tehlikeye atıp kolonya dağıtıyor. özellikle bunu kendisi elden yapıyor, kimseye de yaptırmıyor.
    siz nasıl bu adamın yüzüne karşı "iğrençsin!" diyebiliyorsunuz?
    vicdan yoksunları sizi.

  • ınstagram'da yüz binlerce takipçisi olan z kuşağı tiplerinin sanki şarkıyı kendi söylüyormuşçasına üzerine videolar çektiği komedi durum.
    altında da yorumlarda kızlar ölüyor bitiyor.

    nasıl leş bir dönemden geçiyor türkiye, ben anlamadım.

    akım diyorlar ya... irin akıyor irin.

  • yaradılışın kaynağını, varlığın özünü, kadim sırları, evrenin oluşumunu vs barındırdığı öne sürülen, kutsal geometri adıyla anılan 19 çemberli küresel bir figür. mısırlılar, sümerler, aztekler vs ne kadar etnik kültür köken varsa, bu kadim bilginin kendileri tarafından korunduğu ve bugünlere ulaştırıldığı, hatta mirasının atlantis e kadar dayandığı rivayet edilir. (bkz: drunvalo melchizedek)

    meyveye benzerliği sebebiyle 7 çemberli göbek kısmı yaşam tohumu olarak anılır. bu figürü taşıyan, bulunduran kişilerin hayatlarına denge, dirlik ve düzen gireceğine; figürün, yaşamı da tıpkı kendi şekli gibi, kusursuz geometrik bir sisteme oturttuğuna inanılır.

    güzel, zarif bir figür kendisi. günümüzde mücevherat piyasasında model olarak yerini bulmuş durumda.
    hikmeti vs bilemeyiz, kendisini boynumda severek taşıyorum.

    şekli şemali

    seed & flower

    detaylı izahatler

  • -neden ağlıyorsun şimdi?
    -annem bıraksın beni
    -saçmalıyorsun!
    -böaaaa (ağlama şiddetinde artış)
    -bak şimdi, inan seni tanıyamıyorum emrecan!

    bu diyalog daha bu sabah bir çocuk ile onu yuvaya bırakmaya çalışan babası arasında geçmiştir. sanırsın baba 4 yaşındaki emrecan ile değil de şirketin satın alma müdürü ile konuşmaktadır. babaların sorunu bu işte, mantıklı konuştuklarında çocukların anlayacağını sanıyorlar. hemen "oysa ne güzel izah ettim, neden anlamamakta ısrar ediyorsun" türünden bir yaklaşım içine giriyorlar.

    annelerin öğretmen, hemşire, vb. devlet memuru olduğu ve babadan daha erken bir saatte iş başı yapması gereken ailelerde çocuklar yuvaya baba tarafından bırakılıyor ve yuvaların önünde sabah saatlerinde resmen bir mantık silsilesi yaşanıyor. “bu hareketine anlam veremiyorum” diyen mi ararsın, “kendine bir bak yakışıyor mu bu hareketler hiç sana” diyen mi ararsın “bunu akşam detaylıca konuşacağız” diye gözdağı vermeye çalışan mı arasın “ağlamak sana hiçbir şey kazandırmayacak” diye tavır koyan mı ararsın.

    oysa anne geliyor çocuğu bırakıyor çocuk ağlarsa, ayrılmak istemezse “ben hemen şuradayım, korkma rahat rahat oyununu oyna sen” deyip çocuğu rahatlatıyor kocaman bir öpücükle işine gidiyor. baba geliyor çocuğu bırakıyor çocuk ağlarsa, ayrılmak istemezse “çok değiştin sen beren!” diye bir tartışmanın içine giriyor. sanıyor ki bunu dersem çocuk kendisiyle yüzleşip hatalarını anlayacak ve benden özür dileyecek. babalar çok saf, çocuk dilinden zerrece anlamıyorlar.

    ben de onlardan biriyim, daha bu sabah iki saat konuşarak ikna ettiğim çocuk yine yuvanın önünde benden ayrılmak istemedi, benim verdiğim cevap ise “bunu seninle daha önce konuşmuştuk” oldu. çocuk gözyaşlarını silip “haklısın baba, bir an kendimi kaybettim kusura bakma” dedi… yani dese tam olacaktı ama ben annemi isterim diye tutturdu. tam annesinin iş hayatında yaşadığı zorluklardan bahsedecektim ki öğretmeni imdadımıza yetişti ve gel bak bugün tiyatro yapıcaz diyerek sabiyi kurtardı.

    oysa çalışma hayatında yaşadığımız zorluklar 4 yaşındaki evladımın çok ilgisini çekebilirdi!

  • devlet bahçeli'nin ve burdaki tek siyasi görüşü kürt düşmanlığından oluşanların anlamadığı ülkenin çok ciddi bir rejim değişikliği tehlikesi ile karşı karşıya olduğu.

    kimse bu %60'lık kesim bir olsun 4 yıl ülke yönetsin ve sonra zamanında seçime gitsin demiyor zaten. bu imkansız. yapılması gereken koalisyon kurup restorasyon sürecine girmek, yolsuzlukları ve erdoğan'ı yargılamak. daha sonra erken seçime gitmek.

    bahçeli 99 yılında yaptığı gibi yine erdoğan'nın yükselişine sebep oluyor şu an. olası bir erken seçimde akp bir daha öyle ya da böyle iktidarı vermez. şu seçim türkiye'nin tek şansı idi ki görüldüğü kadarıyla siyasi vizyonsuzluk ve geri kafalılık yüzünden harcanıyor.

    geçmiş olsun.

  • genellikle çoğu insan bir iç sese sahip olduğunu söylüyor. belki ben de o gruba dahilim. ama nevada üniversitesinden bir psikoloji profesörü olan russell hurlburt'un yaptığı kapsamlı bir deney aslında herkesin bir iç sesi ya da bir iç monoloğu olmadığını ortaya koyuyor.

    öncelikle iç ses aslında tam olarak nedir ve bilim bu konuyu nasıl açıklıyor? bu sorunun cevabını british columbia üniversitesi'nden araştırmacı mark scott'un kelimeriyle açıklayalım: "iç ses ve içsel olarak yaşadığımız diğer duyusal deneyimler ile dışsal uyaranlardan gelen tüm duyular arasında ayrım yapmamıza yarayan sonuç deşarjı adı verilen bir beyin sinyali mevcut ve bu sinyal özellikle iç ses - iç konuşma oluşumunda büyük rol oynuyor. ayrıca bu beyin sinyali işitsel sistemlerimizin konuşmayı nasıl işlediğini de belirliyor. şimdi buraya dikkat!: konuştuğumuzda, konuşma sesimizle aynı anda üretilen sesimizin sesinin dahili bir kopyası var ve bu da iç sesimiz!"

    iç sesin ne olduğu bilgisine sahip olduğumuza göre soralım; iç ses düşüncemizden mi ibaret yoksa gerçekten içsel bir monoloğumuz oluyor mu? oluyorsa herkes bu durumu yaşar mı?

    russ hurlburt onlarca yıldır insanların içsel deneyimleri, düşünceleri, duyguları ve hisleri üzerinde deneyler yapıyor. istisnasız herkesin bir içsel sese sahip olup olmadığını ortaya koyduğu çalışmasına iç deneyim fenomenleri ismini vermiş. "araştırmamın amacı, iç konuşmayı veya iç monologu ya da buna her ne diyorsanız onu keşfetmek değil, iç sesinizle ilgili deneyiminizi gerçekte olduğu gibi keşfetmektir" diyor.

    girizgahı yaptığımıza göre geçelim asıl konumuza; herkesin bir iç sesi var mı yok mu?

    profesör russ hurlburt çalışmalarında descriptive experience sampling (des) yani "betimleyici deneyim örneklemesi"isimli bir yöntem kullanıyor ve bu sayede sıkça karşılaşılan 5 içsel fenomen hadiseyi tespit ediyor. bunlar: içsel konuşma, içsel görme, sembolize edilmemiş düşünme, duygular ve duyusal farkındalık. bu fenomenal durumların sıklığını ölçmek için de son bir deney yapıyor. deneyine 30 adet katılımcı alıyor ve her birinin 10 ayrı içsel deneyim anını tanımlamak için "betimleyici deneyim örneklemesi" yöntemini kullanıyor.

    bu deneyi gerçekleştirmek amacıyla kendisine bip sesi gerekiyor. bu sebeple kendisinin tasarlayıp patentini de aldığı ve düzensiz aralıklarla bip sesi çıkartan bir cihaz tasarlıyor. bipleme makinası her biplediğinde deneklerden o anki iç sesinin ya da içsel deneyimlerinin ne olduğunu yazmalarını istiyor. ilk zamanlarda bipleyiciler sıklıkla çaldılar ve denekler o anki içsel deneyimlerini yazdılar. bunların arasında dörtte bir oranında içsel konuşma (iç ses), dörtte bir oranında içsel görme ve dörtte bir oranında da duygu hali vardı.

    bir süre sonra kasıtlı olarak bipleyicilerin bipleme sıklığı düşürüldü. bu sayede denekler bipleyicilere sahip olduklarını unutarak düşünme süreçlerini deneyde olduklarının farkındalığıyla kirletmeyecekler, daha doğal düşüneceklerdi.

    ve bip sesi uzun bir aradan sonra ansızın bir daha çaldı. deneklere bip çaldığı sırada dokunsal bir his yaşayıp yaşamadıkları, veya duygu hissedip hissetmedikleri ya da birşeyi görselleştirip görselleştirmedikleri soruldu. konu iç sese geldiğinde o an deneklerin sadece % 26'sı iç sesi deneyimleyebilmişti. birçok denek asla iç konuşmayı deneyimleyememişti.

    profesör russel hurlburt kendi deneyinin sonucunu kendi sözleriyle başka bir makalede de özetlemiş:

    --- spoiler ---

    herkes iç konuşma yapamaz. bu çalışmanın ve yürüttüğümüz diğer çalışmaların sonucunda, iç konuşmanın sağlam bir fenomen olduğuna eminim; uygun bir yöntem kullanırsanız, herhangi bir anda içsel konuşmanın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bilgiye sahip olabilirsiniz. ve bireysel farklılıklar konusunda kendime güveniyorum - bazı insanlar kendi kendilerine çok konuşur, bazıları asla, bazıları ara sıra...
    --- spoiler ---

    russel hurlburt'un bulgularına karşı çıkanlar iki gruba ayrılıyor. aslında bir iç sesi olmadığını öğrenen denek :"olamaz, ben sürekli bir iç ses duyduğumu iddia edebilirim".

    diğer taraftan kendisinin normal hayatında hiç iç ses duymadığnı iddia eden ama deney sırasında bir iç sese sahip olduğunu öğrenen öteki bir denek ise "içimde bir gevezenin olduğuna inanmak zor, ben onu hiç hissetmemiştim" diyor. russel hurlburt bu durumu şu şekilde açıklıyor: iç konuşmanın olup olmaması bireysel farklılıklarda gizli!