hesabın var mı? giriş yap

  • ölmüş bebeğinin üzerinden prim kasmaya çalışan tiktoker'ın zırvasıdır. ağır konuşmak istemiyorum ortada ölen bir bebek var, konuşsam oldukça can yakabilirim... hesaba yüklenen bir videoda kompresörü çalıştırmayı unutmuşlar...

    çocuğun ceset torbası içerisindeki fotoğrafını bile paylaşmış... allah akıl fikir versin. umuyorum (maalesef) üzüntüden yaşadığı psikolojik çöküntü kaynaklıdır bu ve destek ile çözülür. aksi durumda prim kasmak için bunu yapıyorsa diğer çocuğunu da almak lazım elinden...

    edit: ceset torbalı fotoğraflar silinmiş. (kaydetmedim, bu nedenle sormayınız.)

  • bazı gelinlerin bu masraftan kurtulmak için berbere gelin olduğunu söylemeyip ancak çokta sıradan yapmasın diye gelinin kardeşiyim deyip gelinliğini evde giyerek damatın ayaklarını yerden kestiğini bilirim.

  • bakımı hakkında şu hususlara dikkat edilmesi gereken hayvan türü;
    - tavşanlar kokarlar diye bilinirler. aslında tavşanlar kokmaz. tavşanın boku kokar. en temiz insanın bile boku kokmaz mı zaten? bazılarımız pembe sıçıyor olabilir. onlar müstesna. bu yüzden kaldıkları kafes, oda...artık her nerede yatıyorlarsa...günlük olarak temizlenmelidir. aksi takdirde hayvan huzursuz olacaktır.
    - tavşanınızı asla ve asla yıkamaya kalkmayın. yoksa hasta olur, ölür yavrucak. tavşanlar kendilerini zaten yalayarak temizleyebilen hayvanlardır. (bkz: #23952421)
    - gürültülü ortamlardan uzak tutmaya çalışın. çok sesli bir yerde tavşan, strese girip ölebilir.
    - altı aylık olmadan önce yaş sebze vermeyin. sindirim sistemleri o zamana kadar oturmadığı için ishal olup ölme tehlikesi var. kuru yemler tavsiye ediyorum. bu yemleri herhangi bir pet shop'tan edinebilirsiniz. ha ben onlara para vermeyeyim diyorsanız eğer, evde kendi imkanlarınızla hayvanınıza yem hazırlayabilirsiniz. bulgur, pirinç gibi şeyleri önüne koyduğunuzda tavşan biraz gönülsüz de olsa onları yiyecektir.
    - tavşanlar ihtiyaçları olan suyu, yedikleri şeylerden elde ederler diye biliriz, fakat bunun aslı astarı yoktur. mutlaka su vermeniz gerekmektedir. tavşan suluğu ise şöyle bir şeydir. tavşanın suyuna asla katkı maddesi karıştırmayın. (tuz, şeker..vb)
    - evin içerisinde, sizin gözetiminizde, her gün birkaç saat olmak üzere gezinmesine izin verin. aksi takdirde tavşanınız mutsuz olacaktır ve mutsuz bir tavşan da çok uzun yaşamaz.
    - evinizdeki eşyaları tavşanınıza göre yerleştirmeniz gerekebilir. bu, şu demektir; artık eskisi gibi kablolar her yerde olmayacak. evde tavşanınızın ulaşabileceği kabloları mutlaka gizleyin. kabloyu halının altından geçirmek gibi..
    - tavşanlar tuvalet alışkanlığı kazanabilen hayvanlardır. siz kazandırmasanız bile kakasını her zaman aynı yere yapmaya meyillidir. eğer sizin istemediğiniz bir yere kaka yapıyorsa, orayı iyice temizleyip, kokusunu geçirmelisiniz. aksi takdirde yine oraya yapacaktır hınzır şey.
    - bir tavşana tuvalet alışkanlığı kazandırmak için tavşanın çişini ve dolayısıyla çişinin kokusunu içeren (içeren olmadı buraya) bir bezi, çişini yapmasını istediğiniz yere koyun. burnu sürekli aktif halde olan tavşan onun kokusunu alıp oraya yapmaya başlayacaktır. fakat arada kaçaklar olabilir. yani başka yerlere de yapabilir. bu süreçte hayvana kızmamak gerekir. eğer ona bağırırsanız, korkacak ve olduğu yere yine yapacaktır. biraz sabırlı olmak gerek.
    - ev ortamında büyüyen bir tavşanın, dışarıdaki akranlarına göre tırnakları çok çabuk uzayacaktır. tavşanınızın tırnağını iki ayda bir kesmelisiniz. bunun için özel tırnak makasları bulunmaktadır. eğer onlardan edinemiyorsanız, insan için olanından da faydalanabilirsiniz. fakat tavşan, kendini size çok kolay teslim etmeyecektir tırnak kesimi esnasında. bu yüzden tavşanı tutması için birinden yardım istemelisiniz. tavşanın parmağının nereden bitip tırnağının nereden başladığını sadece bakarak anlayabilirsiniz. çünkü ikisi de sert bir dokudan oluşmaktadır. parmak kırmızı, tırnak ise beyazdır. çok fazla derine indiğiniz takdirde parmağını kesme olasılığı bulunmaktadır. bu işlemi yapabileceğinize inanmıyorsanız veterinerler bu işi beş liraya hallediyor.

    hımps, şimdilik aklıma gelen bunlar. sorusu olan varsa sorsun. yoksa haftaya görüşürüz. finalde de buradan itibaren sorumlusunuz. notları ben aşağıya bırakc...lan?

  • hiçbir şeyin sonu değil diyen arkadaşlara anlatayım. herkes için bu dediğiniz şey geçerli değil. 25 yaşında okulumu bitirdim. 26sında askere gittim. 27 yaşında iş aradım bulamadım. bulamayınca da 1 sene bütün iş durumlarını kenara atıp sadece kpss'ye odaklandım. dedim ki ben 1 sene bu sıkıntıya katlanıp gerekirse tüm kitapları tarayacağım ve çalışacağım. ortamım değişsin diye de 8 sene yaşadığım erzurum'dan kalkıp izmir'e taşındım. ekim ayında başladığım maratonda sınava kadar pek çok kitabı aldım, her yayından soru çözmeye çalıştım. temmuz ayının 5'ine geldiğimde yaklaşık 35000 soru ve 50'ye yakın deneme çözdüm. son 1 ay her gün dersaneye gidip sabah 8, akşam 5 ders çalıştım. akşam da eve gelip deneme çözmeye veya konu tekrar etmeye çalıştım. benim gibi ders çalıştığını bildiğim türkiye'nin muhtelif yerlerinde en az 10 arkadaşım var. hepimizin tarih neti 15 net civarında.

    demem o ki belki hiçbir şeyin sonu değil ama hiçbir bokun da başlangıcı değil. halbuki ben 1 senelik emeği bir şeylerin başlangıcı olsun diye vermiştim. şu an 1 sene önceye geri döndüm. ösym soru komisyonu zaman makinasını buldu, bilmem kaç bin öğrenciyi 1 sene öncesinin hayattan hiçbir beklentisi olmayan tiplerinde geri döndürdü.

    gerçekten müfredatta ve geçmiş senelerde olduğu gibi sorular olsaydı da yapamasaydım anlardım. yani "buraya çalış" dedikleri yerlerde çalışmadığım ya da gözden kaçırdığım bir yer olsaydı kimseye kızma hakkım olmazdı. şimdi kızma hakkım var ama ben kızdıkça o kurum üste çıkıyor. din, iman bilmem ama insan hakkı diye bir kavram var. onun cezası da bu dünyada çekiliyor. hayatım boyunca hiç beddua etmedim ama şimdi eğer yukarıda biri varsa ve insan hakkını önemsiyorsa umarım bunca insanın emeğini hiçe sayanların cezasını kendi çocuklarından çıkarır. yazık bunca emeğe, paraya, insana.

  • 2005 yilinda okumak icin almanya'ya geldigimde ilk 12 ay icinde yaklasik 15 kilo almistim. türkiye'ye döndügümde 1 hafta bu konusulmustu. ondan sonraki yillar hep o ayarda seyretti. artik sisman bir insandim. bu gercegi kabullenmis ve pek de takmaz hale gelmistim. gerci ara ara "la azcik zayiflasam ne güzel olur" filan diyip bi iki günlük diyetlere tabii ki ben de basvurdum.

    en fazla 106 kilo oldugumu hatirliyorum. o dönem yaptigim ve yedigim seylere bakiyorum da sanki kendime kilo alma programi yapmisim ve onu itinayla uyguluyorum.

    aslinda kilo vermek istiyordum ama bir neden bulamiyordum. beni gören herkesin "olm biraz dikkat et, damarlarin yagla dolmustur senin simdi, allah muhafaza" nevinden ikazlarina alismistim.

    artik cevremde, kilolu, sevimli, tombul ismilo olarak kabul görmüstüm. cogu arkadasimin kilo verirsem bu sevimliligin gidecegini iddia ederek motivasyonumu kirdiklari da vakidir.

    neyse efendim, günlerden bir gün, bir bayanla tanistim. konustuk, anlastik. sevgili olduk yani. aradan aylar gecti kilolarimla ilgili tek bir sey söylemedi. acayip uyuz oldum. kendisi zayif bir insan. hatta anneme göre acilen biraz kilo almasi lazim gelen bir kisiydi. buna ragmen bana bir kere bile "biraz kilo versen iyi olur" cinsinden tek bir kelam etmedi.

    2011 yilinin eylül ayinda nisanlanmaya karar verdik. 2011'in nisan ayinda istanbul'da arkadaslarla otururken "olm nisan da var, artik ben kilo vereyim" dedigimde atilan kahkahayi su anda bile duyabiliyorum. "görürsünüz olm, türkiye'ye döndügümde dal gibi olucam" diyerek iclerinden bir tanesiyle takim elbisesine iddia'ya girdik. eylül'e kadar 80'e inmeliydim.

    ben nisan ayinda almanya'ya döndüm. o ay hic bir sey yapmadim ancak mayis ayindan itibaren yedigime, ictigime dikkat etmeye basladim. asitli icecekler, sekerli meyve sulari, cikolatalar, sekerlemeler, pizzalar, dönerler...

    bunlari neredeyse sifira indirmistim.

    ilk iki ay varsa yoksa salata, corba, tavuk.. bol bol su, bitki caylari..

    veee tabii ki hareket. isemeye gitmeye bile üsenen ben artik her gün 50 ila 80 dakika arasinda yürüyüs yapiyordum. yürüdükce aciliyor, acildikca kendimi cok daha iyi hissediyordum.

    zayiflamanin ilk emarelerini kilik kiyafetimde gördüm. pantolonlarim artik emanet gibi duruyordu üzerimde. t-shirtler, atletler vs..

    artik cok daha rahat hareket ediyordum. özellikle namaz kilarken rükularda, secdelerde hic zorlanmiyordum.

    suratim kücülmüstü. bileklerim, baldirlarim incelmis, göbegimin büyük kismi yok olup gitmisti.

    ramazan boyunca neredeyse her gün corba, salata, az miktar tatli ve bol bol su bu hale gelmemde kilit rolü oynamisti. pek tabii ki yürüyüslerim.

    hafif tempolu, 1 saati askin yürüyüsler..mümkün mertebe yokuslara vuruyordum kendimi. eve geldigimde kan ter icindeyim. harika bir duygu.

    29 agustos'ta istanbul'a indigimde beni gören herkes resmen soka girdi. 4 ayda 99 kilodan 77 kiloya inmistim. tam 22 kilo.

    annem haric herkes sevindi.. sismanken basimin etini yiyen, her telefon görüsmesinde nasilsin demeden kac kilosun diye soran annem resmen üzüldü ya.. derhal 85 kiloya cikmam gerektigini söyledi. babam da hemfikirdi ama umrumda degildi acikcasi. zira bu keyfi tatmistim artik. hafif olmak! ne müthis bir seymis. kalbim o gün bugündür bir kere bile hizli hizli atmadi (kiloluyken ara ara bir ritim bozuklugu oluyordu)

    beni gören herkes bu "mucize"yi konusuyordu. mahalle'de olay olmustu nerdeyse. esnaf'tan, akraba'ya herkesin diyecek bir seyi vardi. cok mutluydum. arkadaslarimdan bazilari önceleri biraz garipsedilerse de zamanla alistilar.

    iddia'ya girdigim arkadasim takim elbiseyi aldi. 1 ay bunun geyigini yaptik. o da hostu.

    eylül'ün 3'ünde nisanim oldu. pek tabii ki kiz tarafi da epeyce sasirmisti.

    nisan'dan sonra mersin'e gittim, kerebic, tantuni, künefe derken 81-82 kilo oldum. o kadar kiloyla tekrar almanya'ya döndüm su anda hala öyleyim.

    önümüzdeki eylül'de ise dügünüm var; bu kez hedef 73 kilo.. ama kimse iddia'ya girmeye cesaret edemedi.

  • deney tüpleri arasında geçen bir ömür. günde 4 saat uyku, 4 tarafı zürriyetsizlerle dolu, yorgun, bitkin ama kendini bilime adamış bir insan. hayata kemeriyle sımsıkı tutunan bir insan.

  • yeniden izlenmeye başlandığı zaman, friends gibi (bkz: #113678340), genellikle rastgele bir sezon seçilip de izlenen bu dizinin imdb 'ye göre 9.0 ve üstü puan almış bölümlerini buraya yazıyorum, bölüm olarak izlemek isteyenler buyursunlar.

    (1989-90) sezon 1 : 5 bölümün ortalama puan 7,56
    (1991) sezon 2 : 12 bölümün ortalama puan 8,06

    (1991-92) sezon 3 : 23 bölümün ortalama puan 8,28
    19. bölüm : the limo 9,0

    (1992-93) sezon 4 : 23 bölümün ortalama puan 8,49
    11. bölüm : the contest 9,6
    17. bölüm : the outing 9,4

    (1993-94) sezon 5 : 21 bölümün ortalama puan 8,47
    14. bölüm : the marine biologist 9,2
    20. bölüm : the hamptons 9,0
    21. bölüm : the opposite 9,6

    (1994-95) sezon 6 : 23 bölümün ortalama puan 8,31

    (1995-96) sezon 7 : 22 bölümün ortalama puan 8,53
    6. bölüm : the soup nazi 9,5

    (1996-97) sezon 8 : 22 bölümün ortalama puan 8,60
    3. bölüm : the bizarro jerry 9,2
    4. bölüm : the little kicks 9,0
    8. bölüm : the chicken roaster 9,1
    9. bölüm : the abstinence 9,1
    19. bölüm : the yada yada 9,0

    (1997-98) sezon 9 : 22 bölümün ortalama puan 8,35
    6. bölüm : the merv griffin show 9,2

  • hasta ve doktor konuşuyorlar:
    - sırtınız cılk yara olmuş!
    - bu mu yani bilimsel açıklaman?
    - cılk..yani cronic indepence local klorant..
    - ooo...pardon....
    - yaa...löpçük gibi kaldın di mi?
    - löpçük?
    - lineer öbeleyşın pört...
    - hasireleeee....