hesabın var mı? giriş yap

  • bakanımız canımız bıtanemız mehmet şimşek'in son vecizesi...

    pekiii,

    ötvde kacıncıyız?
    asgari ücrette?
    emekli maaşlarında?
    öğretmen maaşlarında?
    doktor maaşlarında?
    avukat maaşlarında?
    benzin fiyatlarında?
    okullardaki öğrenci sayısı oranında?
    öğretmen başına dusen ogrencı sayısında?
    hasta başına dusen doktor sayısında?
    dava sürelerinde?

  • geçen akşam otobüste ayakta gidiyorum. zaten cüsseliyim bir de elimde çanta var. otobüsün önünden "arkadaşlar sağlı sollu ilerleyelim" diye bağırıyorlar. çift sıra ikili koltukların olduğu koridora tek başıma zor sığıyorum, adam sağlı sollu diyor, bak sen. neyse, dedim, sabredelim biraz daha. sonra yaşlı bir teyzem başladı konuşmaya, "sanki otobüsun arka tarafı başka yere gidiyor. illa orta bölümde bekleyecekler". bize laf sokuyor aklınca, bunu duyan diğer yaşlı teyzeler de koroya katıldılar. "hiç... insanımız böyle işte... iki adım ilerleyip de herkes rahat etsin diye uğraşmazlar. cık cık cık.". diğer taraftan bir amca bağlandı, "yürünsenize evladım, bak yolcular binemiyor". elimdeki çantayı kaldırdım havaya, "amca nereye yürüyeyim, hani, göster de yürüyeyim, nereye yürüyeyim?" dedim. sonra, bir kaç yolcu daha katıldı isyanıma, "bitti işte daha yolcu almayın, akraba olacaz burda" falan... sonra teyzeler biraz yumuşar gibi oldu, "aslında buraya minibüs seferi de koymalılar, çok yoğun bir yer". "olur mu canım, bu kadar sıkışık trafiği daha da felç mi etsin?"...

    ah benim koyun insanım... otobüsün zar zor geçtiği daracık yollara, bu yetmezmiş gibi sürekli bir tarafı kazılıp tekrar yamanan asfalta, yetersiz otobüs seferlerine ve toplu taşıma seçeneklerine değil de birbirinize kızın. "sağlı sollu yürüyün" diye birbirinize bağırın böyle. yer dar diye birbirinize kızın, siz birbirinize kızasınız diye yeri dar tutanlara değil.

  • bacağının yarısı kopmuş bir çekirge hayvanına, süpürge çöpünden protez bacak yapmak amacıyla ameliyata girişmek. anestezik amaçlı kullanılan kolonyanın çekirge üzerindeki tanımlanamayan etkilerilerinden dolayı ameliyatın başarısızlıkla sonuçlanması.

  • asıl adı margaretha geertruida zella olan mata hari yaygın inanışın aksine hindistan'da değil 7 ağustos 1876'da hollanda'da doğmuştur. mata hari malayca'da şafağın gözü, hintçe de ise şafağın gözbebeği anlamına gelir. babası tüccar annesi de soylu bir kadındır. 18 yaşına geldiği zaman öğretmen okuluna başlar ve okul müdürü kendisine aşık olur. anncak mata hari bir subayla evlenmek istemektedir. o sıralarda gazetede ilginç bir ilan görür. ilanda evlenmek isteyen bir yüzbaşı vardır. yüzbaşıyla buluşurlar ve birbirlerinden hoşlanıp evlenirler. bir kızları ve oğulları olur. görev icabı cava'ya giderler.

    cava'ya gittikten sonra mata hari'nin hayatı cehenneme dönmeye başlar. oğlu zehirlenerek ölür. yaşadığı hayat onu memnun etmez. hollanda'ya dönünce eşinden boşanır. yeni bir hayata başlamak isteyen hırslı kadın 1903 yılının sonlarında paris'e gelir. 1905 yılında guimet müzesi'nde düzenlenen bir dans yarışmasında jüri başta olmak üzere orada bulunan herkesi etkiler. casus hayatı da bundan sonra başlar.

    lüks yaşam tutkusu ve hırsı bu güzel dansçıyı casus yapan en temel etkenlerdir. 1912'ye kadar yaşamı oldukça iyi geçen mata hari'nin hakkında casusluk şüphesi nedeniyle dosya açılır. ancak şöyle bir sorun vardır. fransa hiçbir şekilde delil bulamaz. yıllarca fransa, ispanya ve ingiltere'ye giden, üst düzey alman subaylara bilgi sızdıran mata hari'yi ele veren şey ise madrid alman ataşemiliter'i von kalle'nin hollanda'da bulunan casusluk bürosu şefine gönderdiği bir mesaj olur. mesajda h21 kod adlı bir ajana yüklü bir ödeme yapılması emri vardır. fransızlar tarafından ele geçirilen mesajda ödemeyi alacak kişinin mata hari olması istenilen delili de yaratır.

    13 şubat 1917' de yakalanan mata hari 15 ekim 1917'de kurşuna dizilerek infaz edilir. söylentilere göre ölmeden önce ölüm mangasına öpücükler yollar ve 12 kişilik birlikten 8'i mata hari'yi ıskalar. ondan geriye ise senaryo tadında bir hayat hikayesi kalır.

  • yüzlerce mühendis yüzlerce teknik personel yüzlerce amirin olduğu bir kurumun karışmış olduğu milyarlarca liralık kaza. yine bir tatil günü yine tcdd kazası. yapmıyorsanız özelleştirin kardeşim. devletin kesesinden ekmek elden su gölden lojmaniniza kadar devletten sömürüyorsunuz ama iki treni idame ettiremiyorsunuz. yazıklar olsun size!

    lan zaten çankırı'ya giden tren sayısı belli. sinyalizasyonu geç lan bari whatsapp grubu kurun birbirinizden haberiniz olsun.
    edit: ayrıca ankara'da tcdd'nin işlettiği başkentray 19:45'de seferleri bitirmeye başladı. ankara'da ego otobüslerinin yetersiz olduğu ve salgın hastalık varken toplu taşımayı rahatlatmak yerine kısmışlardır. ben artık art niyet aramaya başladım. başkentrayın da ellerinden alınması lazım bu tembellerin. ama iş kendilerine gelince eryamanda şeker fabrikasının en merkezi lokasyondaki yeni yaptıkları lojmanları jet hızıyla bitirmişler. önünün yollarını da karayollarına yaptırıyorlar. burası karayollarının görev sahası olmamasına rağmen karayolları müthiş hizmet ediyor kardeşlerine.

  • mallıktır. konsere gidiyorsun, ortama katılıp dans edip eğlenmek yerine cep telefonuna kaydediyor. mezuniyete gidiyorsun, duygulanıp alkışlamak yerine cep telefonuna kaydediyor.
    doğumgününe gidiyorsun, sarılıp öpmek yerine 1000 tane fotoğeaf çekiliyor.
    ünlü bir yere gidiyorsun, ambiyansı hissetmek yerine fotoğraflı check-in yapılıyor.

    bütün bu ritüellerin amacı duyguları yaşamak. duygular kaydedilmez. bırak o an bir daha geri gelmesin ki kıymeti olsun. tekrar tekrar düzenlensin o aktivite.

    ama insanın içinde "ya kaçırırsam?" korkusu var. bırakın cesur olun anı yaşayın.

    not: bunu yazarken kaydettim, ilerde izlerim çok ünlü bir başlık olursa.