hesabın var mı? giriş yap

  • "adamın hizmetinin bedeli bu. aşağı yukarı giden bunu bilerek gidiyor."

    kardeşim klavyelerinizde böyle bir tuş mu var? her başlıkta bundan görüyorum aq. nerede satılıyorsa söyleyin ben de alayım.

  • birçoğumuzun, cem karaca ile özdeşleştirdiği deniz üstü köpürür'ü ilk defa plağa okuyan; 70'lerin ilk yarısı boyunca çok önemli işlere imza atmış, faaliyetleri ne yazık ki yıllar evvel sona ermiş olan grup.

    kardaşlar kimmiş, başlarından neler geçmiş, nelerin altına imza atmış; dilerseniz, gelin beraber bakalım. ilk olarak, kuruluş aşamasına göz atmamız gerekiyor.

    1970'li yıllar başlarken; 1960'ların ilk günlerinde kurulan ve bir dönem erkin koray'la da çalışan, 1967 ve 1969 arasında ve özellikle resimdeki gözyaşları ile piyasada fırtınalar estiren apaşlar ile cem karaca arasındaki birliktelik sona erer. bu dağılmanın hemen akabinde, bir grup ile müzik icra etmenin, söylemek yerine yaşadığı şarkıları daha güzel icra etmenin asıl yolu olduğunu çok iyi bilen cem karaca, bir gruba dâhil olmanın ya da bir grup kurmanın gerekliliğinin farkındadır. apaşlar'da uzun süreler beraber müzik yaptığı gitarist seyhan karabay ve yine apaşlar'da birlikte şarkılara dokunduğu baterist leon habib ile görüşür; yeni bir grubun temellerini atmaya karar verirler. 'kardeşler' şeklinde, istanbul türkçesi ile kararlaştırdıkları isimlerini, anadolu'ya ait olduklarını daha da belirgin hâle getiren 'kardaşlar'a evirmeden önce diğer bir gitarist olan ünol büyükgönenç, ekibe dâhil olur. ancak, 1969'da yayınladıkları dağdan geliyorum gardaş ve sen olmayınca şarkılarını içeren 45'lik sayesinde isimlerini duyuran gardaşlar ile isim kullanımı konusunda kısa bir çekişme yaşarlar. fakat kısa sürede çözülen bu sorun, her iki grubun da yoluna devam etmesine bir mani değildir.

    peki, "cem karacalı yıllar" olarak anacağımız bu dönemlerde neler yaşandı?

    kuruluşu takip eden ilk aylarda, cengüz türksoy klavyeye geçer; israilli leon habib memleketine döner, bateriyi filistinli muhabbet kurtar devralır. cem karacakardaşlar, bu dönemlerde ilk konserlerini verirler grup olarak. verirler ama daha yöresel motifler icra etmek isteyen grup, seyirciden gelen "apaşlar çalın!" talebini de geri çeviremez ve grup üyelerinin zaten içerisinde olduğu şarkıları, pop-rock türünde eserleri seslendirmeyi sürdürürler. bu, "ne çalacağız yahu biz?" çelişkisi, gruba yeni katılan cengiz türksoy'u pek memnun etmez ve önce kendisi, ardından baterist muhabbet kurtar gruptan ayrılır. kardaşlar, baterist açığını hüseyin sultanoğlu ile tamamlar tamamlamasına ama anadolu ezgilerini çalacak bir klavyeci, ne kadar ararlarsa arasınlar, denk gelmez ve en sonunda, "istediğimiz gibi olmayacaksa, hiç olmasın." diyerek klavyeyi tamamen ıskartaya çıkartırlar. yine bu zamanlarda; bekleyiş, çayda çıra, bir yaz şarkısı, ha bu diyar gibi yorumları ile bildiğimiz stephan umutyan, kısa bir süre grupla ortak işlere imza atar.

    grubun, nihayet bir nefeste sayılabilecek kadrosu yavaş yavaş oturmaya başladığında, ilk besteler ve türkü düzenlemeleri de nihayete ermeye başlar ve kardaşlar, kayıt için almanya'ya gitmeyi kararlaştırır. gel gelelim, sağmalcılar isminin bayrampaşa olarak değiştirilmesine sebep olan 1970'lerdeki kolera salgını, avrupa'da da mevcut olan bir konudur ve bu salgın, genel itibariyle bir korumacılık doğurur; kardaşlar'ın yurt dışına çıkışları yasaklanır (elbette direkt kendilerine hitaben bir yasak mevcut değil, bu şekilde anlaşılmasın, genel bir kısıtlama mevcut ülkede). grup da, sadece cem karaca'nın edirne'nin ötesine çıkması konusunda fikir birliğine varır ve almanya'ya giden cem karaca, ferdy klein orkestrası ile birtakım çalışmaların altına imza atıp birkaç plak çıkartır. cem karaca'nın türkiye'ye dönüşü sonrasında, ikinci gitarist olarak alman alex wiska kardaşlar'a katılır ve uzun süre değişmeyecek olan cem-seyhan-ünol-hüseyin-alex beşlisi, yurt içindeki faaliyetlerini sürdürür.

    1970 yılı sona ererken, hareketli geçen yılın bitişinde kardaşlar, dadaloğlu ve kalender isimli şarkılarının yer aldığı 45'liklerini yayınlarlar. dadaloğlu'nun sözleri, takdir edeceğiniz üzere dadaloğlu'ndan gelirken kalender, sözleri grupça yazılan ve alex wiska tarafından bestelenen bir şarkı olarak karşımıza çıkar. bu 45'lik, müzikseverlerce inanılmaz beğenir ve gruptan ziyade, 'cem karaca'nın en iyi şarkılarından biri' olarak anılmaya başlanır. aynı yıl, grubun kıbrıs'ta verdiği bir konser esnasında alex wiska'yı elektrik çarpar ve konserler, kısa bir zaman, bir kişi eksik gerçekleştirilir.

    dadaloğlu 45'liği oldukça rağbet görünce, geçen kolera salgını sonrasında izni koparan grup, almanya'ya koşar ve iki kısımdan oluşan acı doktor, kara yılan / lümüne, kara üzüm / mehmete ağıt ve oy gülüm oy / kara sevda 45'liklerini kaydeder. bu dört teklide, hemen hemen her bir grup üyesinin söz ve müzik anlamında ciddi katkıları olmasının yanında, türk halk müziği ozanlarının yorumları da yeniden düzenlenir ve ozanların adımları, grubun uyuşan düşünceleri sayesinde başarıyla takip edilir. bahsettiğimiz dört 45'likte en çok göze batan ise, kardaşlar'ın yansıttığı müziğin kalitesi ve çeşitliliği olur. örneğin, seyhan karabay'ın hem bas gitar hem ıklığ çaldığı şarkıların yanında hüseyin sultanoğlu'nun perküsyondaki başarısı ve ünol büyükgönenç'in bağlamadaki kabiliyeti; dinleyenlere, "bu, olsa olsa kardaşlar olur." dedirtecek bir kimlik kazandırır. almanya'da yayınlanan dört teklinin ardından 1971'de alex wiska, "auf wiedersehen kardaşlar." diyerek memleketine geri döner. bir kişi eksik kalan kardaşlar, tatlı dillim / demedimmi 45'liğini yayınlamayı başarır. başarır başarmasına da, "okuyacağım ben ya!" diyen hüseyin sultanoğlu da gruptan ayrılmak ister, yerine deniz dündar gelir. yeni baterist ile askaros deresi ve üryan geldim şarkılarını içeren 45'lik kaydedilir ama daha yayınlanmadan, hüseyin sultanoğlu geri döner. hevesi kursağında kalan deniz dündar, kardaşlar'dan ayrılırken bir de alex wiska'nın yerine gitarist istihdam edilir, fehiman uğurdemir grubun bir parçası olur. 1972 yılında, eski kardaşlar'ın kaydettiği ama yeni kardaşlar'ın yayınladığı 45'lik, plakçıların raflarını süslemeye başlar. aynı yıl, grup, ülkü tamer tarafından türkçeleştirilen ama pek de tutmayan püsküllü moruk oyununun müziklerini icra eder. cem karaca'nın yazdığı ve annesi toto karaca ile birlikte seslendirdiği şarkıların müziklerini, tüm grup ortaklaşa yapar. oyunun sahnelendiği yıllarda piyasaya sürülmeyen şarkılar, 2007 yılında sınırlı sayıda yayımlanır.

    asıl dönüm noktası ise, tam bu anlara denk geliyor esasında.

    1971 yılı biter ve 1972 yılının ilk günleri gelirken; hem gruptan daha ön planda olan cem karaca ödüller almaya başlar hem de kardaşlar, önemli gazete ve dergi anketlerinde kalburüstü sıralamalar elde ederler. ancak bu dönemlerde, birçok farklı hadise neticesinde seyhan karabay, gruptan kopmaya başlar. fotoromanlarda oynayan seyhan karabay, 1972 yılında, dadaşlar ile o yıllarda henüz bir münsaebeti olmayan ersen'in meşhur kozan dağı ve kara yazı 45'liğinde ıklığ ile yer alırken hüseyin sultanoğlu da aynı albüme destek verir. kardaşlar grubunun bir imzası olan ıklığın ersen'in 45'liğinde kullanılması, cem karaca'nın pek hoşuna gitmez ve gösterdiği tepki sonucunda, ünol büyükgönenç'in de desteğini alan seyhan karabay kardaşlar'dan ayrılırken cem karaca da kardaşlar'ı terk eder. trikotajla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, boş zamanlarında sürekli ağ ören kaderin bir oyunu neticesinde, bir bakıma konuya sebep olan ersen de, aynı günlerde moğollar'dan ayrılır. kendi içerisinde çatırdayan kardaşlar, vokal boşluğunu moğollar'dan ayrılan ersen ile doldururken vokal arayışında olan moğollar, vokal ihtiyacı için cem karaca'nın yerini hazırlar.

    peşi sıra takip eden kısa dönemi "ersenli yıllar" olarak niteler isek, daha doğru bir tanım yapmış oluruz.

    yeni vokal ersen'in, selefi cem karaca kadar ön planda olmaması, grubun seyrini biraz değiştirir. her ne kadar kendi ismiyle yayınladığı 45'likle haricinde moğollar ve üç hürel ile de çalışmış olsa da ersen, insanların hemen hatırlayacağı bir sanatçı sayılmaz o yıllarda. cem karaca gibi bir yıldızın ayrılması ve ersen gibi, şöhreti daha geri planda kalan bir müzisyenin şarkıları seslendirmesi ile gruba geri dönen seyhan karabay ve ünol büyükgönenç, elde edilen gelir pastasının daha büyük dilimlerini tüketmeye başlar. ertesi yıl olan 1973'te epeyce yoğun bir turne dizisine çıkan 'yeni' kardaşlar, yalnızca kendi isimlerinin yer aldığı ve yıllardır pek karşılaşmadığım tek 45'likleri olan deniz üstü köpürür ve çökertme'yi icra ettikleri plağı yayınlarlar ve bu plağın vokali, ersen bile değildir. şarkıları seslendiren, ünol büyükgönenç'tir ve okunan şarkılar, önceki yıllarda performanslarının başrolü olan anadolu rock'tan progresif rock'a evrilmiştir.

    1973 yılının temmuz ayında, artık yapım şirketini de değiştirmiş olan kardaşlar, iyice rock türüne yönelir. artık, ersen & kardaşlar olarak anılmaya başlarlar (hâlâ ersen ve dadaşlar yok, evet) ve bu isimle yayınladıkları ilk 45'lik olan çakmağı çak / güneşe dön çiçeğim, şahinler etiketi ile piyasaya sürülür. aynı yılın sonunda kaydedilen ama 1974'e piyasaya sürülen metelik / yine seni tanırım 45'liği, b yüzü ünol büyükgönenç'e ait bir şarkıyı içerir. birlikte geçirdikleri ilk yılı, kasım 1973'te hey dergisi'nin konserinde kutlayacak kadar kaynaşan ersen & kardaşlar, konserin hemen ardından fikret hakan ile bir turneye çıkar (hayır, konser bittiği gibi toplanıp o gece çıkmıyorlar). turnenin bitişinde ise, fikret hakan ile ortaklaşa doldurdukları dostun gülü / löberde 45'liğini yayınlarlar ama bir yıl önce, sadece ortak bir yılı bile konserle kutlayan grup, 1974'ün sonunda ortaklıklarını sonlandırır. artık, ersen & kardaşlar yoktur; ersen ve kardaşlar vardır.

    takip eden yıllar ise, kardaşlar olarak nitelediğimiz hemen hemen herkesin kendi yoluna gitmesini önümüze serecektir.

    1974 yılı biterken kardaşlar, sadece ersen'den ayrılmaz; kendi aralarında da birlikteliğe son verirler. gruba son katılan üyelerden biri olan ve daha yirmilerinin başındaki genç gitarist fehiman uğurdemir, ersen ile çalışmayı sürdürür. seyhan karabay'ın fotoromanlara dâhil olduğu 1972'de askere giden hüseyin sultanoğlu'nun yerine gruba katılan cengiz teoman, farklı türde çalmaya karar verir. ünol büyükgönenç, yıllar önce yepyeni bir grup başlattığı ve beraber birçok şarkıyı paylaştığı cem karaca ile çalışmaya devam edebilmek için dervişan'a katılır. orijinal kardaşlar kadrosunun yurt içinde bulunan ve herhangi bir grupta yer almayan tek üyesi seyhan karabay ise kardaşlar'ı sürdürme kararı alır. 'en yeni' kardaşlar'a; telli çalgılarda ali rıza, gitar ve bağlamada aydın çakus ve davulda ayzer danga dâhil olur ve artık grup, seyhan karabay & kardaşlar olarak devam eder.

    bu isimle anılan son model kardaşlar, 1974'te nem kaldı / edalı gelin 45'liğini yayınlarlar. 1974'te yayınlanan tekli, eski uğraşları sebebiyle prodüktörler ile arası iyi olan seyhan karabay'ın oynadığı gerçek filminde de kullanılır. ancak, sürekli bir üye sirkülasyonu ile anılır hâle gelen kardaşlar, aydın çakus'un yurt dışına gitmesi sonrasında, diğer üyelerinin de değişmesi ile yine bir belirsizliğin ortasında kalır. kardaşlar'ı ayakta tutmak için çabalamak isteyen seyhan karabay; atilla engin, elvan aracı ve nur bora'dan oluşan en en yeni kardaşlarla birlikte, selda bağcan'la anlaşır. iki şarkıdan ibaret bir 45'lik yayınlamayı planlayan ekip, ilk şarkı olan anayaso'yu kaydettikten sonra yine anlaşamaz ve daha ikinci şarkı kaydedilmeden, yollarını ayırır. bahsedilen şarkı ise sadece selda bağcan'ın ismiyle, 1974'te çıkan anayaso / bad-ı sabah teklisinde yer alır.

    ancak kardaşlar, yine dağılmaz. seyhan karabay, 1971'de hevesi kursağında kalan deniz dündar'a bateriyi, ahmet güvenç'e bas gitarı, yalçın gürbüz'e orgu, samim boztaş'a gitarı ve tahsin ünüvar'a flütü emanet eder; bir kardaşlar daha toparlanır. bu ekibin konserlerine, artık defalarca kardaşlar toplamış ve her bir kadroya hâliyle sözü geçen seyhan karabay'ın sahne şovları damga vurur. son kardaşlar'ın kaydetmek için hazırlandığı 45'lik için ise bir değişiklik yapılır: ahmet güvenç ayrılır, henüz mazhar ve fuat ile bir araya gelmemiş, hatta ipucu beşlisi'nin fikrini bile aklına getirmeyen özkan uğur kardaşlar'a katılır. ancak bu değişiklik sonrasında, planlanan 45'lik, hiçbir zaman hayata geçmez. 1975 yılı içerisinde, artık bir süredir bir arada olduğu için bir şeyler yapabileceğine ikna olan kardaşlar ekibi, kan davası / dam üstüne çul serer 45'liğini yayınlar. yayınlanan bu 45'likte göze batan kan davası'nın sözlerini, seyhan karabay'ın yeğeni olan ve ileride, sahayı yoğurtlu ıspanağa benzetmek gibi birçok muazzam yorumu spor literatürüne katacak olan ümit aktan yazar. gel gelelim, pek başarılı olamayan bu 45'lik sonrasında; ahmet güvenç, samim boztaş ve yalçın gürbüz kurtalan ekspres'e, özkan uğur da dadaşlar'a geçer.

    1975 yılının son günlerine yaklaşıldığı dönemlerde, seyhan karabay, son kardaşlar kadrosunu oluşturur; son kadroyu oluşturduğunu bilmeden. elde kalan son üye olan tahsin ünüvar'ın yanına kurtalan ekspres'ten nurhan özcan, bas gitarist harun kolçak ve davulcu akay temiz eklenir. konserler verecek kadar uzun bir süre birlikte kalann grupta, performansı ile göze batan bir isim vardır: tahsin ünüvar. konser performansı ile dikkat çeken tahsin ünüvar, cem karaca'nın çağrısıyla kardaşlar'ı bırakır ve dervişan'a katılır. bu ayrılık, seyhan karabay'ın, "anadolu rock'a da atom fiziğine de lanet olsun." şeklinde bir çıkışı ile kardaşlar'ı, devamını getirmemek üzere dağıtmasına yol açar. bundan sonra seyhan karabay, kariyerine, kendi başına devam eder.

    sadece beş yıl kadar faaliyet gösteren bir grup olan kardaşlar; birçok önemli ismin staj yaptığı bir müzik grubu olarak düşünülebileceği gibi, türk müziği için önemli sayılabilecek şarkılara da imza atmış ve bazı enstrümanları ilk defa kullanmak, daha önce yan yana düşünülmemiş bazı enstrümanları ilk defa birlikte kullanmak, yöresel motifleri pek de yöresel olmayacak şekilde değerlendirmek gibi pek çok konuda da, kendilerinden sonraki gruplara ön ayak olmuş.

    bugün, "kardaşlar diskografisi" şeklinde bir google araması bile bizi cem karaca'ya, ersen'e, dadaşlar'a, moğollar'a, fikret hakan'a, selda bağcan'a ve onların pek çok şarkısına yönlendiriyorsa; sadece, kendilerinin çok daha uzun süre sahnede kalması durumunda neler yaşayacağını düşünmek ve hayıflanmak kalıyor müzikseverlere. tüm kardaşların ellerine sağlık!

    evet, sevgili suser'lar, bizim derdimiz, seyhan karabay'ın, kısacık 5 yıl boyunca defalarca söylediğine emin olduğumuz bir şey aslında: bizim derdimiz felektir!

  • new york'tan los angeles'e giden ucakta cingoz bir avukat ile sarisin aptal gorunuslu bir hanim yanyana oturuyorlar. avukat hem hanimla yakinlasmak hem de hosca vakit gecirmek icin bir oyun teklif ediyor. kabul gorunce oyunu anlatiyor:

    -size bir soru soracagim, cevabi bilemezseniz bana 5 dolar vereceksiniz, sonra siz soracaksiniz bilemezsem ben size 50 dolar verecegim.

    ve ilk soruyu soruyor:

    -ay ile dunya arasindaki uzaklik ne kadardir?

    kadin tek soz soylemeden cantasindan 5 dolar cikarip adama uzatmis.

    soru sorma sirasi sarisina gelmis:

    -tepeye 3 ayakla tirmanip 4 ayakla asagi inen sey nedir?

    adam dakikalarca dusunmus... yaniti bulamamis... cuzdanindan 50 dolar cikarip kadina uzatmis. kadin parayi kibarca alip cantasina koyarken avukat merakla sormus:

    -cevap ne?

    kadin tek kelime etmeden cantasini acmis ve 5 dolar cikarip adama uzatmis...

  • edit: #öyp50d twitter.
    edit: cinayet anının videosunun linkini ekledim en aşağıya. araç saatte 120 km hızdan aşağı gitmiyor.

    şehir içinde aşırı hızlı araç kullanırken bisikletliye arkadan çarparak ölümüne sebep olduktan sonra bisikletliden 50bin lira tazminat isteme olayı.

    konya'nın zenginlerinden bir çocuk, emekli astsubayın kullandığı bisiklete arkadan çarpıyor.
    polis raporunda bisikletliyi ağır kusurlu bulup aracın 50 km hızla gittiğine dair rapor tutuyor.

    saatte 50 kilometre hız ile gittiği söylenen ve bisikletliye çarpan aracın resmine bakalım:
    http://i.hizliresim.com/lqydvb.jpg

    çarpan eleman:
    http://i.hizliresim.com/mk0d17.jpg

    daha sonra şikayetini geri çekmeyen aileye karşı ölüden 50 bin liralık tazminat talebinde bulunuyorlar.
    eleman serbest. çünkü arkası sağlam.
    öyle böyle değil, hem de epey sağlam:
    http://i.hizliresim.com/3a7zlj.jpg
    http://i.hizliresim.com/zyz3j0.jpg

    emekli asker öldü ama onu öldüren serbest. 1 gün için bile içeri gireceğin sanmıyorum.
    öldürmekle yetinmeyip ailesinin üzerine kabus gibi çökme derdindeler.

    haber linki:

    kocasının ölümüne neden olan şahıs 50 bin tl araba masrafı istedi

    haberin içeriği;

    --- spoiler ---

    konya’da dört ay önce lüks bir otomobilin bisiklete çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında kocası ölen kadın, sürücünün kendilerine 50 bin liralık araba masrafı davası açmasıyla ikinci kez yıkıldı.

    kaza, 12 mayıs 2016 tarihinde merkez karatay ilçesi adana çevreyolu matbaacılar altgeçidi’nde meydana gelmişti. iddiaya göre, konya'nın tanınmış iş adamının oğlu mehmet ali yapıcı (21) idaresindeki 42 bjk 26 plakalı lüks otomobil, bisikleti ile ilerleyen emekli astsubay orhan özdemir’e (55) alt geçit çıkışında arkadan çarptı. çarpmanın etkisiyle metrelerce uzağa fırlayan bisiklet sürücüsü orhan özdemir ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

    `otomobilde oluşan hasarın masrafını almak için dava açtılar`
    kazada orhan özdemir’in hayatını kaybetmesinin ardından otomobil sürücüsü mehmet ali y. polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. nöbetçi mahkemeye çıkan mehmet ali y. bisiklet sürücüsüne arkadan çarpmasına rağmen az kusurlu bulunarak tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. kocasının ölümüne sebep olan kişinin serbest bırakılması üzerine acılı eş müzeyyen özdemir de hukuk mücadelesi başlattı. mehmet ali y.'nin cezaevine girmesi için uğraş veren müzeyyen özdemir, karşı taraftan gelen tazminat davasıyla ikinci şoku yaşadı. kazada ölen kocasının yasını tutarken bir de karşı tarafın otomobilde oluştuğunu iddia ettiği 50 bin liralık hasarın parasını istemesi acılı eşi ikinci kez yıkıma uğrattı.

    `güvenlik kamerasında otomobilin bisiklete hızla vurduğu görülüyor`
    mehmet ali y. kaza sonrası sevk edildiği nöbetçi mahkemede verdiği ifadesinde hızının 50-55 olduğunu söylediği öğrenildi. ancak ortaya çıkan güvenlik kamerası görüntülerinde sürücünün ifadesinin aksine otomobilin hayli hızlı olduğu görülüyor. bir petrolün güvenlik kamerası tarafından kaydedilen görüntülerde beyaz bir otomobilin alt geçitten çıkan bir bisiklete hızlı bir şekilde arkadan çarptığı ve bisikletin metrelerce uzağa fırladığı görüntülerde yer alıyor.

    “eşim resmen katledildi”
    kocasının ölümüne neden olan sürücüden davacı olduğunu söyleyen müzeyyen özdemir, "kaza ne zaman olur. çarptığın zaman frene basarsın tamam o kazadır. ama bununki resmen eşimi katletmektir. eşimi katlettiği için ben bu adamdan davacıyım. ikinci olarak kaza tutanağı tutan polis ağır kusurlu olarak eşimi göstermiş. araç, bir başka araca arkadan çarptığı zaman çarpan suçlu olduğu halde, eşimi ağır kusurlu nasıl gösteriyor ki. benim eşim gerçekten feci şekilde can vermiş. bütün kemikleri kırılmış. iç organları parçalanmış. her yer kan içinde kalmış halde bulduk biz eşimi. biz daha eşimi defnetmeden '500 bin lira aileye verdik, aileyi susturduk' deyip de yalan haber yaptılar. böyle bir şey yok. biz onlardan bir ekmek parası dahi almadık. hiçbir şekilde bizim yanımızda olmadılar" diye konuştu.

    "beni yıldırmak için 50 bin liralık dava açtılar"
    eşinin mezarı başında gözyaşı dökerek dua eden özdemir, kocasının acısı dinmeden 50 bin liralık otomobil masrafı davasıyla ikinci şoku yaşadığını ifade ederek, "son olarak eşime arkadan çarpan arabanın masrafını üstümüze yıkarak 50 bin lira masrafı ödemek için bize dava açtılar. ben artık bu aileden de, çevremdeki insanların iki yüzlülüğünden de bıktım. eğer bu aile benden arabasının masrafını karşılamamı istiyorsa tamam ben razıyım, karşılayacağım. yalnız eşimi bayram sabahı getirsinler, çocuklarım on dakika görsün. ben başka bir şey istemiyorum bu aileden. yapabiliyorlarsa bunu yapsınlar. biz güçlüyüz her şeyi yaparız demekle bu iş olmuyor. adalet nerede o zaman. nerede bu adalet. ben adalet istiyorum. eşimin kanının yerde kalmamasını istiyorum. bunlar sadece beni yıldırmak için davadan geri çekilmem için yapıyorlar. hiçbir zaman yanımda durmadılar. hiçbir pişmanlık dahi hissetmediler bunlar" dedi.
    --- spoiler ---

    edit: amacım bu mağdur insanları bu insafsız insanların eline bırakılmaması. biliyorsunuz cumhurbaşkanımız, başbakanımız gereksiz davalara müdahil olabilmektedirler.
    isteğim bu davaya milletvekillerinin, sivil toplum kuruluşlarının sahip çıkarak adaletin sağlanması yönünde baskı yapmalarıdır.

    cinayet anının videosunu buldum:

    https://www.youtube.com/watch?v=wjzs_qgkbiy

  • güzel bir muhitte güzel bir plazada çalışıyoruz. günlük yemek ücretimiz 45 tl. etrafta yemek yiyebileceğin en uygun fiyat 75 tl. bütün şirket çalışanı hep bir ağızdan üst yönetime mail attık "biz bu lüks muhitte plazada çalışmak istemiyoruz verdiğiniz paranın yetebileceği bir muhite geçiş yapalım ya da yemek ücretini ortam koşullarına göre düzeltin lütfen" diye.

    yönetim dudullu'ya taşınmaya karar verdi.

    muhit: batı ataşehir

    10.06.2022 editi: 65 tl oldu.
    11.04.2023 editi: 130 tl oldu.
    03.10.2023 editi: 167 tl oldu.
    21.01.2024 editi: 240 tl oldu.

  • başıma sıkça gelen bir durumdur. oldukça ilginizi çeken bir konu üzerinde okuma yapmaya başlamışsınızdır. bak ben hiç bu açıdan düşünmemiştim, hay allah ya, çok doğru yerlere değinmiş dersiniz ve birden olan olur. dahi anlamındaki da ayrı yazılmamış, soru eki olan "misin" kelime gövdesinden ayrılmamıştır. işte o zaman size değişik gelen şeyleri dile getiren yazar, sizin için sümüğünü balon yapan bir bebeye dönüşmüştür. bunu sık yaşıyorum. içimde uyanan merak, okumamı heyecanla istese de bir nevi hastalık olan diğer imlacı taraf; yeter lan daha de nerede birleşik ya da ayrı yazılır bilmiyor diyen taraf galip gelip merakımı öldürür. üzücü bir durum, bunu harflerin yerleri karıştığında veya yanlışlıkla eksik yazıldığında hissetmem ama o "da" ayrı olmalı, soru eki gövdeden ayrılmalı, yalnış diye yazılmamalı arkadaş. ayıp oluyor ama.

  • istiklal marşı, o dönemdeki en büyük birleştirici unsur olması için yazılmıştır, başarmıştır da, içerisinde tek bir türk kelimesi geçmez, nesi rahatsız ediyor şimdi türkiye partisi olan bir partiyi?