hesabın var mı? giriş yap

  • 'son olarak mutfak bölümüne giren imamoğlu, çalışanlara, "yemekte ne vardı" diye sordu. "musakka var. sizin için de antrikot" yanıtını üzerine imamoğlu, "olmaz, yanlış. birine musakka, birine antrikot olmaz. bir dahakine aynısı olacak" talimatını verdi'

    eko başkan'ın ilk icraati

    başkan yeter artık göz pınarlarımız kurudu...

  • ömrü hayatımda sayısız maç izlemişimdir. milli takım maçlarında protokolün, bakanların hatta yayıncı kuruluşun genel müdürünün falan gösterildiği tek ülke türkiye olabilir. gerçekten kabile devleti ya. banane bakandan, federasyon başkanından, trt genel müdüründen. neden gösteriyorsunuz?

    edit:imla

  • bence otobüs durağının rızası var; hiç tepki vermiyor.

    edit; başlığı açan, benim entrymden (ç)alıntı yapmış ama olsun onu da beğenin.

    tanım; son kelimesinde "d" harfinin fazlalık olduğu başlık.

  • dünyada fransa’dan sonra en fazla yüz naklinin yapıldığı ülke türkiye. türkiye’nin yüz nakli macerası, 2012 yılında prof. dr. ömer özkan tarafından uğur acar’a yapılan ameliyat ile başlamıştı. türkiye’nin ikinci yüz nakli, hacettepe üniversitesinde cengiz gül’e, üçüncü yüz nakli gazi üniversitesinde hatice nergis’e, dördüncü yüz nakli akdeniz üniversitesinde turan çolak’a, beşinci yüz nakli akdeniz üniversitesi’nde recep sert’e, altıncı yüz nakli salih üslün’e ve yedinci yüz nakli akdeniz üniversitesi’nde recep kaya’ya gerçekleştirildi. bugüne kadar yapılan yüz nakil ameliyatından iki kişi, ameliyat sonrası kullanılan ilaçlar ve doku uyuşmazlığı sebebiyle hayatını kaybetti.

    türkiye’de ilk yüz nakli operasyonu, 21 ocak 2012’de, prof. dr. ömer özkan tarafından akdeniz üniversitesi’nde yapıldı. ilk yüz nakil hastası, bir aylıkken evinde çıkan yangında yüzü yanan uğur acar’dı. uğur acar, nakilden sonra beş yıl içerisinde yüz fonksiyonlarının neredeyse tamamını kullanmaya başladı. yüz nakli operasyonu hakkında konuşan prof. dr. özkan, eski yüzü çıkartıp tümörü temizleyip yeni yüzü yerleştirdiklerinde bambaşka bir insanla karşılaştıklarını anlattı, “tüm ekip o an birkaç saniye durakladık. kendimizi çok farklı hissettik. karşımızda başka bir insan vardı” dedi.

    türkiye’nin ikinci yüz nakil hastası, cengiz gül’dü. operasyon, 24 şubat 2012 tarihinde hacettepe üniversitesi hastanesi’nde doç. dr. serdar nasır tarafından, yaklaşık 6 saat süren ameliyatla gerçekleştirildi. cengiz gül, 2 yaşındayken evdeki televizyonun patlaması sonucu yüzünün yüzde 70'ini kaybetmişti.

    17 mart 2012’de, gazi üniversitesi tıp fakültesi hastanesi’nde türkiye’nin üçüncü yüz nakli operasyonu, hatice nergis’e yapıldı. nergis, türkiye’de yüz nakli yapılan ilk kadındı. yaklaşık 12 saat süren operasyonu, gazi üniversitesi hastanesi’nde prof. dr. selahattin özmen gerçekleştirmişti. ameliyattan 4,5 sene sonra, yüz ağrıları yaşayan ve hastaneye kaldırılan nergis, kısa süre içinde kalbinin durmasıyla hayatını kaybetti. 15 kasım 2016’da hayatını kaybeden nergis’in ölüm sebebi tam olarak bilmese de, ameliyat sonrası kullandığı ilaçların etkisinin büyük olduğu konuşuluyordu.

    türkiye’nin dördüncü yüz nakil hastası, 15 mayıs 2012’de operasyona giren turan çolak’tı. 9,5 saat süren ameliyat, prof. dr. ömer özkan tarafından akdeniz üniversitesi’nde gerçekleşti. çolak, türkiye’deki ilk yüz nakil hastası uğur acar’dan etkilenerek ameliyat olmaya karar verdiğini ifade etmişti. operasyon sonrası antalya’ya yerleşti ve akdeniz üniversitesi’nde işe başladı. hastanede tanıştığı eşiyle 2015 yılında evlendi. turan çolak bugün, organ nakli konusuna farkındalık kazandırmak için akdeniz organ nakli sosyal yardımlaşma derneği’nde aktif çalışmalar yürütüyor.

    beşinci yüz nakil operasyonu, yine akdeniz üniversitesi hastanesi’nde prof. dr. ömer özkan ve ekibi tarafından 18 temmuz 2013’de recep sert’e yapıldı. ameliyat 6,5 saat sürmüştü. recep sert, operasyon sonrası evlendi ve çocuk sahibi oldu. bugün, kısa süre önce bursa’da açtığı kafeyi işletiyor.

    türkiye’deki altıncı yüz nakil operasyonu, 23 ağustos 2013 tarihinde salih üslün’e yapıldı. 7,5 saat süren ameliyat akdeniz üniversitesi hastanesi’nde prof. dr. ömer özkan ve ekibi tarafından gerçekleşmişti. dünyanın üçüncü tam yüz nakli olan operasyon, türkiye’de saçlı deri ve dilin de nakledildiği ilk ameliyat olma özelliğini taşıyordu. ameliyattan on ay sonra, üslün’e nakledilen dokunun uyuşmazlığı sebebiyle yüzünün yüzde 60’ı geri alındı ve kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.

    yedinci ve şimdilik türkiye’nin son yüz nakil operasyonu 28 aralık 2013’te akdeniz üniversitesi hastanesi’nde prof. dr. ömer özkan tarafından recep kaya’ya yapıldı ve ameliyat 4 saat sürdü. recep kaya, 2004 yılında babasının av tüfeğiyle oynadığı sırada silahın ateş alması nedeniyle yüzünden yaralanmıştı.

    ardı ardına devam eden yüz nakli operasyonlarının bugün askıya alınmış olmasının en geçerli sebebi, ameliyat sonrası verilen bağışıklık baskılayıcı ilaçlar. teorik olarak uygun olduğu saptanan yüz nakil ameliyatları ve sonrasında verilen yüklü miktardaki ilaçlar, hastaların bağışıklık sistemi için risk taşıyor. ameliyat sonrası bağışıklığın uzun süre baskılanması, hastaların hayatını tehdit eden enfeksiyonlara, böbrek hasarına ve kansere sebep olabiliyor. türkiye ve dünyada da görüldüğü gibi; yüz nakli operasyonları, nakledilen yüze zarar verebilecek enfeksiyon gibi komplikasyonlarla sonuçlanabiliyor.

    kaynak

  • çalışanları, bu dil ve edebiyatı o kadar kabullenmişler ki, bir adet kurabiye alabilir miyim dediğimde "cookie mi?" diye şaşkınlıkla soruyorlar. he evet kuki, ananım evinde kuki yerim hep ben çünkü. güzeldir, lezzetlidir, ya da bazıları için çok ucuzdur, tabii ki ülkemizde böyle küresel açılımlar/kuruluşlar/yenilikler/mekanlar olmalı. ama zank diye, olduğu gibi kabullenmek neden? çalışanları da mı ithal ettiniz de bir saatte kurabiye, küçük, beyaz çikolata demeyi unuttular. saçma saçma ergen özentiliği. hiç.

  • dört italyan ile birlikte izlediğim maç olmuştur.

    yaptığım bazı gözlemleri yazmak istiyorum.

    öncelikle, italyanlar benim tuttuğum takımı sordular, fenerbahçe cevabımdan sonra :

    - "ooo bene, bene, benfica sikilaççi de cimbome, mehehehe, zehehehe" gibi laflar ettiler.

    dilim döndüğünce türklerin büyük kısmının yerel ligde rakibi olan takımları avrupa kupalarındaki maçlarda içten bir şekilde desteklediğini anlatmaya çalıştım ve :

    - benfica sikilaççi cimbome? nooo noo... cimbome mokoko benfica. uefa copa de 2000? moroni!"

    biraz alındı sanki italyan misafirlerimiz benim yaptığım yoruma. her neyse, maçı izlemeye başladık.

    fark ettiğim net bir şey var, bu elemanların dördü de açıktan benfica'yı destekliyordu.
    şimdi türk'ün türk'ten başka dostu yok edebiyatına girmek istemiyorum. ancak italyanlar can'ı gönülden benfica'nın galatasaray'ı yenmesini, hatta fark atmasını istiyordu. lecce'li italyanların ne işi olur portekiz'le, benfica'yla allasen? sırf türk takımına rakip diye destekliyorlardı benfica'yı. mamma li turchi güzelim, evet.

    ilk yarı ortada geçti, fazla pozisyon yoktu ama mücadele ve galatasaray'ın oynama azmi takdire şayandı.

    devre arasında elemanlara türk kahvesi ısmarladım, pek beğendiler, "içtiğimiz en güzel yunan kahvesiydi" dediler. "boğazınıza dursun, zıkkım olsun pezevenkler" dedim gülümseyerek. serde diplomatlık var sonuçta.
    sanırım bir gün önce hacıoğlu'nda lahmacun yerken: "pizza, pizza diye dünyayı ele geçirdiğiniz yemeğin fikri aha işten bundan çalıntı, habarınız olsun eeey" demiş olmamın etkisi vardı yaptıkları bu talihsiz yorumda.

    ikinci yarıya geçtik.
    emre aşık ilk golü taktığında elemanlar biraz bozuldular "tesadüfiyaçço" gibi birşeyler dediler.
    "yarramiyeoo tesadüfiyaçço" dedim ben de. gol geleceğim diyordu sonuçta.
    güldük.
    ben daha çok güldüm ama.

    ardından, gerek hazırlanışıyla, gerek bitirilişiyle mükemmel bir gol olan ikinci galatasaray golü ümit karan'ın ayağından gelince ben hafif kontrolümü kaybedip alessandro'nun ensesine sağlam bir tane yerleştirmişim. "al sana tesadüfiyaçço dallameooo" diye de bağırmışım.

    derken maç bitti. italyanlar sanki maçın öncesinde benfica alır, benfica deşer, benfica mokoko yapar diyen kendileri değilmiş gibi nasıl bir yalakalık yarışına girdiler anlatamam. övgüler, hamaset kokan ifadeler havada uçuşuyor.

    ben ise gülümseyerek garsona "bize dört bardak soğuk su getir" diye seslendim. anlamadılar ama içtiler. afiyet olsun dedim. "sen niye içmiyorsun" diye sordular. güldüm. anlamadılar. anlamasınlar zaten.

    kısacası, benim için oldukça keyifli bir maç oldu. 1999-2000 döneminden beri görmediğim kadar ne yaptığını bilen bir galatasaray vardı sahada. bakın buraya yazıyorum, şükrü saraçoğlu'nda uefa kupası finali çok büyük bir hayal değil. bu gece oynadığı futbolla galatasaray'ın üzemeyeceği takım yok.

    olur da bu hayal gerçekleşirse ne yapıp edip mabedimize gidip galatasaray'ın başarısını alkışlamak üzere stattaki yerimi alacağım. umarım yanıma bir kaç tane italyan düşer. mehehehe.

    not : bu entarinin yazılması esnasında hiçbir italyan zarar görmemiştir. alessandro'nun ensesi kalın merak etmeyin.

  • arayıcı ruhun denizlere açılışının simgesidir o

    "zayıflar bizi kendi gücümüzden utanmaya zorladıkları için kazandılar" demiş, ne laf ama....

  • bir başka cro magnon erkeği ve amip beyinli kız hikayesi.

    ne biçim hayatlar lan bunlar benim aklım almıyor. bu hödük herifler hangi kafeste yetişiyor, bu aptal kızlar beyni nerede bırakıyor, bunca insan eğrelti otu kadar zekayla bu yaşlara nasıl geliyor.

    cidden medeniyet bize çok erken geldi, şöyle 70-80 bin yıl daha kafası çalışmayanı aslanlar yiyecekti.
    .
    .
    .
    debe editi: eğrelti otları çok yalnız :/

  • bu gidişle ciddi ciddi gerçekleşeceğini düşündüğüm olay.

    sebebi insanların değişiminden ziyade oyunun negatif anlamda değişimi bence. oyunun giderek daha da karmaşıklaştırılması, filozof teknik adamların türemesi ve bunların saplantılı derecede taktiklerine bağımlı olması.

    bu durum özgür futbolcuları ve futbolun tadını bitirdi iyice.

    guardiola'nın eski yardımcısı juanma lillo'nun röportajından bazı kesitler okudum geçenlerde. 2008'lerden beri düşündüğüm şeyleri çok somut anlatmış. röportajdan örnekler verelim:

    - ben her zaman milli maçları izlemeyi kulüp maçlarını izlemeye tercih ettim. bana göre en iyi futbolcular uluslararası maçlarda bir araya geliyor ve bu maçlardaki etkileşim her zaman daha zengin oluyor. bununla ilgili 1950'den 1990'a kadar elimde terabaytlarca dosya var. en iyi oyuncular bu turnuvalarda bir araya geliyor ve tanrıya şükürler olsun ki teknik direktörler bu oyuncular bu oyuncuları etkileyemiyor. çünkü milli takımlarda taktiğe ayırılacak çok fazla zaman olmuyor.

    - biz teknik direktörler oyunun üzerinde çok fazla etki bırakıyoruz ve hepimizin bazı fikirleri var. bunu yaparken de insanlara oyunu daha iyi anlatmak istediğimizi söylüyoruz. ama bu tamamen saçmalık! oyunu anlaması gerekenler her zaman oyunculardır.

    - futbol çok fazla globalleşti. kulüp takımlarına baktığınızda norveç'teki bir kulüp ile güney afrika'daki bir kulübün aynı şekilde çalıştığını göreceksiniz. 'dışarda boşluk bul, içeri bak, şuraya pas ver, buraya pas ver'. çalım atan oyuncu kalmadı, bir tane bile göremiyorum. dünyanın her yerinde maçlar izledim ve sadece güney amerika'da akademilerden ziyade sokakta oynamaya alışmış oyuncular çalım yeteneklerini gösterebiliyor.

    - yediğimiz haltın farkında bile değiliz. bu oyunu globalleştiren bizleriz. kamerun-brezilya maçına bir bakın. devre arasında oyuncular formalarını değiştirse farkı anlamazdık bile. oyundaki her şey 'iki dokunuş' üzerinden gidiyor artık çünkü biz bunu öğretiyoruz. bu metodların öncüsü bir antrenör olarak şunu söyleyebilirim ki; pişmanlık duyan bir baba gibi hissediyorum.

    - herkesin şu günlerde saha içi bloklardan bahsetmesi çok komik. benim bildiğim tek blok apartman blokları, belki garajı olan bir blok. bu anlayışı yenmek her geçen gün zorlaşıyor ve boşluk vermemek üzerine oynayan takımları yenmek için artık gerçekten çok yetenekli oyuncularınız olmalı. dünya kupası'ndaki en iyi takımı söyleyemem çünkü hepsi aynı oyunu oynuyor. artık kötü oyuncular yok denecek kadar az ancak fark yaratacak oyuncular tamamen silinmiş durumda. kötü adamları öldürmek isterken iyi adamları da öldürmüş olduk.

    işte anahtar kelime bu sevgili sözlük. istisnai futbolcular, sihirbazlar, doğuştan yetenekliler, kutsanmışlar, kahramanlar artık futbolda barınamıyor. iyi bir yerlere gelse de bu filozof teknik direktörler onları farklı yapan bu özellikleri budayarak yahut kullanmalarına izin vermeyerek onları da "pası al, hemen boştaki arkadaşına ver" topçusu haline getiriyor. işte 1-2 yıl içerisinde ne messi ne ronaldo ve hatta belki neymar kalmayacak. sonra ne olacak bakalım.

    kusura bakılmasın da şimdi ronaldinho, rivaldo, maradona vb +50 oyuncu gelse koşmuyor, tekte oynamıyor diye oynatmayacak modern futbolun allah belasını versin.

    savunma oyunun ana hedefi haline gelmiş durumda. her şey istatistiğe boğulmuş. sayısız istatistik.

    brezilya bile bu yola girdi. artık kendilerine sambacılar demeleri bile bana komik geliyor.

    eskiden futbolun bir ruhu vardı. şimdi oynayanlar da oynatanlar da robotlardan ve para babalarından ibaret. tek amaç çin'de biraz daha forma satmak, üç reklam anlaşması daha imzalamak.

    işte bu yüzden hala örneğin 98 dünya kupasının açıp tekrarını izlemek, yeni dünya kupalarından daha çok keyif veriyor bana.

    maça bakıyorum, %60 topla oynamış, 630 küsür pas yapmış takımın kaleyi tutan 2 şutu var. kusura bakmayın da allah belasını versin böyle modern futbolun da, pas istatistiğinin de, topa sahip olmanın da.

    yunanistan, barcelona, ispanya ve bunların birbirinden farklı olsa da futbolun katline ilham olan ve dünyaya yayılan sistemleri... hadi barcelona'nın elinde xavi, iniesta vs vardı 1000 pas yapsa bile 3-5 dakika da güzel şeyler görülebiliyordu 90 dakika içerisinde. bir de bu sistemleri kazma futbolcularla deneyip maç başına 600 yan pas yapıp bir kere ciddi atak yapamayan takımlarla doldu ortalık.

    bu işkence 90 dakika izelenebilir gibi değil. keyifli değil. kimse deha teknik adamlardan, taktiklerden, tanjant kotanjantlardan, uzay matematiğinden bahsetmesin. zevkli değil.

    ama biliyorum çareyi gene öze dönüşte değil, yeni kuşağa yönelik saçmalıklarda arayacaklar. belki maçları 60 dakikaya düşürecekler, belki avrupa süper ligi kuracaklar vb. bilemiyorum.