ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
iş mülakatlarında sorulan sinir sorulara cevaplar
-
+beş sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz
-yatakta görüyorum kendimi, koynumda siz de varsınız. iki tane tosunumuz olmuş, tarkan ve hakan... bir tane de kız istiyorum diyorsunuz kulağıma, takatim kalmadı diyorum, mırıldanıyoruz, pelin için çalışıyoruz...
okyanusta yüzmek
-
yüzerken evet denizden farkı yoktur lakin kıyıdan suya girerken ve çıkarkenki durum için (en azından bazı bölgelerde) aynısını söylemek mümkün olmayabilir.
okyanusun kıyı dalgası bizim genelde yüzmeye alışkın olduğumuz akdeniz'in kıyı dalgasına benzemez. daha önce de belirtildiği gibi gel-giti daha kuvvetlidir ve gerek suya girerken gerek sudan çıkarken ciddi anlamda zorlanabilirsiniz tecrübesiz iseniz.
girişte dalgayla mücadelede bizim alışkın olduğumuz gelen dalganın üstüne doğru tatlıca süzülme hareketi okyanusta o dalganın sizi alıp kıyıya sürüklemesi ile sonuçlanabilir. aynı şekilde bu dalgaya doğru koşturarak girmek de dalganın momentumundan ötürü hem tehlikeli hem de genelde etkisizdir. doğrusu yavaş adımlar ve dikey hoplamalarla dalgaların üstüne çıkmaktır.
çıkışta ise aynı dalga bu kez kolay çıkmanıza müsaade etmez ve sizi geri çekip tekrar terkar yere çarpabilir: https://www.youtube.com/watch?v=ohefk4bd4j4
kuvvetli adımlar atabilmeniz ve dengenizi iyi sağlamanız gerekir ve yorucu bir yüzme aktivitesi sonrası bacaklarınız bu konuda size pek yardımcı olmayabilirler.
daha kayalık bölgelerden suya girişlerin ne kadar tehlikeli olacağını da sanırım anlatmaya gerek yok.
son olarak gavurların sneaker wave dediği sinsi dalgalar da cabası:
https://www.youtube.com/watch?v=dsxfpwh8yxm
https://www.youtube.com/watch?v=rpypt9dovsy
yani kısacası; "ahehehö nolcaek yeaa denizden farkı yok" diye düşünerek girmeyin bir gün fırsat bulursanız, benden söylemesi. tamam muhtemelen ölmezsiniz ama ciddi sakatlıklar söz konusu olabilir:
http://www.webmd.com/…aves-more-common-than-thought
gülseren budayıcıoğlu
-
hasta-doktor ilişkisinin mahremiyetini çiğneyen, her hastaya roman ve dizi malzemesi diye bakan, hekimliğinin elinden alınması gereken utanmaz şey.
p.s. hastalarının hikayelerini ifşa eden bu kadına hala muayeneye gidenlere inanamıyorum!
yardım hesabı açıldı milletimiz cömerttir
-
(bkz: 128 milyar dolar nerede)
10 kasım
-
tam da bugün.
her yıl olduğu gibi bu sene de okulda törenle anılacak. 9'u 5 geçe sirenler çalacak, saygı duruşu yapılacak. yalnız bu yıl diğerlerinden bir farklı olacak sanki.
dün bir öğrencimle yaşadığım diyalog:
- hocam şimdi yarın okula mı geleceğiz, tören için?
- evet, 8:20
- ama cumartesi tatil?
- :) yapma aziz.
- bana ne hocam ya, kemalistler gitsin.
- ...
burası tekirdağ. o 17 yaşında. cumartesi okula gitmek istemeyen bir liseli tavrına tamam da...
11 yıldır öğretmenlik yapıyorum.
benim gördüğüm bu ülkede 29 ekim ve 10 kasımlar son bir kaç yıldır farklı sahneleniyor.
atılan nefret tohumları büyümüş, öğrencilerim olmuş.
ülkenin anası sikilmiş, millet hala istikrar diyor.
ilk kimin aklına geldiği merak edilen şeyler
-
dolma biberin doldurularak yenmesi gereken bi sebze olduğunu ilk kim düşündüyse higgs bozonunu bulmuş kadar büyük iş yapmış arkadaş! hayır onca zımbırtıyı bir araya getirip bi bitkinin içine tık ve lezzetli bi şey çıksın ortaya.
albaydan milli güvenlik dersi almış efsanevi nesil
-
sınıf başkanı olduğum için derslere giremediğim ve ucundan dahil olduğum nesil. çünkü albayımız "bir sınıfta iki rütbeli olmaz sen derslere girme, kafadan 5'ini vereyim" diyerek beni kantine yollardı.
kıllı kol tekniği
-
daha bilgisayar öncesi zamanlarda icat edilmiş ve pozisyonu sebebiyle otoriteye sahip kişilerin işinize burunlarını sokmalarını önlemek için geliştirilmiş bir teknik bu.
joe adında bir tasarımcı keşfetmiş bunu, müşteriler yapılan tasarımda kendilerinin de payının olduğunu hissetmek için grafikere illa ki şunu değiştirelim, bunu büyütelim gibi taleplerde bulunuyormuş.
joe abimiz bakmış bu böyle olmayacak, reklam tasarımını müşteriye sunarken kendi kıllı kolunu da afişin bir tarafına koymaya başlamış. tabi müşteri kıllı kolu fark eder etmez bu kol burada ne arıyor, bu böyle olmaz diyormuş, joe da özür dileyip çok haklısınız efendim, sizin de gözünüzden hiç bir şey kaçmıyor, bir önceki hayatınızda sanatçıydınız herhalde ayağı çekip sözlerini "o kıllı kolu çıkarıp baskıya geçelim o zaman" ile bitiriyormuş. müşteri bu sayede kendisini işin başında hissediyormuş ve projeye katkısını sağladığı için başka bir şeye karışmıyormuş.
işte bu yüzden bu tekniğin adı kıllı kol tekniği olarak biliniyor.
siz tabi kendinizi kıllı kol ile kısıtlanmış hissetmeyin, kendi durumunuza göre uyarlayınız.
26 mart 2016 barcelona real madrid u11 maçı
-
futbol hastası ispanyol bir arkadaşım vardı. barcelona alt yapısında çocukların nasıl bir kafa yapısıyla çalıştırıldığını anlatmıştı. her idman sonrası hocaları çıkıp o gün iyi çalışan oyuncuların adını sayar, "sizler bugün ekstra antrenman yapmayı hak ettiniz. diğerleri evlerine dönsün" dermiş. şimdi daha iyi anlıyorum bu adamlar neden bu kadar başarılı. bizde ekstra antrenman ceza olarak görülür. onlarda ödül.
hiç konuşmadan oturan çift
-
bir defasında yağmur yağıyordu. canım onu seyretmek istemişti. koltuğu ite kaka pencerenin önüne uzatıp ışıkları kapattım, perdeleri açıp oturdum seyretmeye başladım. sevgilim öbür odada bir şeyler yapıyordu, biraz sonra o da geldi. n'aptın naapıyosun falan demedi hiç. geldi yanıma oturdu. sabaha kadar, belki 4-5 saat tek kelime etmeden orada oturup yağmuru seyrettik. o ilişkiye dair en mutlu olduğum anlardan biri o.
bir başka günse yine o koltukta oturmuş dışarıyı izliyordum, o da içeride telefonla konuşuyordu. konuşması bitince geldi, o konuşmaya dair bi şeyler söyledi. oradan konu konuyu açtı, çocukluk arkadaşlarından komplo teorilerine, avrupa göçmen politikasından hooke newton kavgasına kadar non stop konuşup durduk belki 7-8 saat. izleyelim diye seçtiğimiz film ilk sahnesinde pause'da kaldı öyle. güneş doğunca kapatıp yattık.
bir başka gün bi restorandaydık. hararetli hararetli bi şeyden konuşuyorduk. bi onun bi benim telefonum çalıp duruyordu, ikimiz de reddedip reddedip duruyorduk. sonunda yeter ama diyerek telefonları sessize aldık. konuştuğumuz şey bitince de açmadık, susuşup tek kelime etmeden biralarımızı içerek uzun uzun daha oturduk öyle denizi seyrederek.
bi başka gün tek başımaydım. çok güzel göründüğü için ona göndermek üzere ayın fotoğrafını çekmeye çalışırken ondan bana ayın fotoğrafı gelmişti. beraber bile oturmuyorduk. 3200 km mesafedeydik.
bir başka gün ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında o konuşuyordu, ben ötelere bakıp susuyordum.
başka bir gün yine ayrılmaktan konuşuyorduk. aslında ben konuşuyordum, o ötelere bakıp susuyordu.
sonra ayrıldık. artık ne konuşuyor ne susuyoruz.
acıklı gibi tınladı da, değil. doğal döngüsünü tamamlamış eski güzel bi ilişki işte…
diyeceğim, ister sus ister konuş ister halay çek.. yan yana bile olma hatta. olay ne yaptığında değil çünkü, o an birlikte aynı “an”da olup olmamakta.
istiklal caddesi saldırısıyla dalga geçen araplar
-
bi dahaki seçimlerde araplara oy vermezsiniz olur biter.