hesabın var mı? giriş yap

  • dünyanın en büyük diş macunu firmasıdır. o kadar büyük ve güçlüdür ki, ipana, colgate, sensodyne gibi küçük diş macunu firmaları sürekli kendisine bok atar. yok efendim, sıradan diş macunlarına göre 2 kat daha uzun ferahlık sağlarmış, sıradan diş macunlarına göre çürük riskini %80 azaltırmış. kanmayalım lütfen.

  • az once bir program seyrettim. genc bir dalgic, soyle bir sey soyledi "ailemin en buyuk hayali dunyayi gezmekti, ben cocukken evimizi satip bir tekne aldilar ve ben denizi o zaman sevdim."

    dusundum sonra, biz asla boyle ailelere sahip olamayiz ve bir gun aile oldugumuzda biz de boyle aileler olamayiz. hayallerimiz "gelecegimizi garantiye almak" uzerine kurulu.

    hayallerimiz "evlenmek, ev almak, arabayi degistirmek, daha cok para kazanmak, pirlanta yuzukler almak, koltuklari degistirmek" ekseninde donup duruyor. ıcimizden gercekten hayal kurabilenleri de "akli bir karis havada" diye diye el birligiyle vazgecirebiliyoruz.

    hayattan aldigi keyif "hep daha fazlasi" uzerine kurulu olan insanlar olarak dogmuyoruz ama boyle yontuluyoruz, sekillendiriliyoruz ve ne yazik ki cocuklarimiz da boyle sekilleniyor.

    gercekten hayal kurmuyoruz, hayal kuramayan insan hayattan keyif alamaz. biz gelecegimizi garantiye almaya calisirken kendimizi unutuyoruz ve bence bize cok yazik oluyor.

  • yerler ıslaktır. hava soğuktur. üstün incedir. satılan yiyecekler de bok gibidir. yani her şey boktur.

  • isteseler de japon dilinin yapısı böyle bir değişikliğe müsait olmadığından yapamayacakları için gerçekleşmemiş ve muhtemelen asla gerçekleşmeyecek olaydır. hiç denenmediğini düşünmeyin, zira edo döneminden beri (14. yüzyıl - 19. yüzyıl arası) birkaç kez gündeme getirilmiş bir konudur.

    değil yazı sisteminin tamamen latin alfabesine geçmesi, sadece hiragana ve katakanadan oluşan bir yazı sistemi dahi düşünülemez. öyle ki kanjisiz japonca olmaz, hatta japoncadaki kanji kullanımı bu yazı sisteminin kaynağı olan çincedekine kıyasla çok daha komplikedir.

    hayatınızı asgari bir şekilde idame ettirebilmeniz için çincede bilmeniz gereken temel kanji (ya da hanzi) sayısı, japoncaya göre bin küsür daha fazla olsa da bu karakterlerin çincede tek okunuşu ve hemen hemen sıfır istisnası var. buna karşın japoncada tek bir kanjinin yeri geldiğinde abartısız 15-20 farklı okunuşu olabilip, bir de bunlara ek olarak istisnai okunuşları olan karakter sayısı da yüzlerce bulunmakta. örneğin bu karakterin çince okunuşu sadece "sheng" iken japoncada kişi ve mekan isimleri gibi istisna okunuşları haricinde 35 farklı okunuşu bulunuyor. ya da bu karakter çincede sadece "míng" olarak okunurken japoncada -istisnalar hariç- 29 farklı okunuşu bulunuyor. örnekler uzar gider böyle.

    peki deminden beri "istisna okunuş" deyip durduğumuz hadise nedir? örneğin japonya'nın eski adı olan "yamato" sözcüğünün kanjiyle yazılmış halini ele alalım. bu kelimenin okunuşu istisnadır. normal şartlar altında "daiwa" veya en kötü ihtimalle "oowa" şeklinde okunması gerekirken japonca normlarının aksine kanjiler okunuşu değil, okunuş kanjileri etkilemiştir. zira "yamato" kelimesi, kanji sisteminin japoncaya girişinden eskidir. dolayısıyla bu kelimeyi ifade etmesi için de okunuştan bağımsız olarak "büyük japonya" anlamına gelecek karakterler seçilmiş. çünkü havalı. bu duruma bir başka örnek de azuki fasulyesi anlamına gelen sözcüğün yazılışı. normal şartlarda "shoutou" ya da "komame" şeklinde okunması gerekirken okunuşu "azuki"dir.

    kanjinin komplikeliği burada bitiyor mu? tabii ki hayır. aynı yazılışa sahip bazı sözcüklerin okunuşları, cümledeki anlamına göre değişebiliyor. mesela "on" ve "parça" karakterleriyle yazılan kelime, hem "on dakika" hem de "yeterli" anlamına gelmekte ve kast ettiğiniz anlama göre "juppun" veya "juubun" şeklinde okunmakta.

    insan adlarının okunuşa hiç girmiyorum. onlar komple istisnai ve yeri geliyor aynı karakterlerle aynı şekilde yazıldıkları halde farklı okunabiliyorlar.

    kanjiyi bu kadar uzun anlatma sebebim, neden kanjisiz japonca olmayacağına arka oluşturmak içindi. hangul ile mükemmel bir şekilde idare edebilen korecenin aksine japonca sadece hiragana/katakana veya başka bir alfabetik yazı sistemi ile işlemez. mesela şu an tamamen rastgele aklıma gelen "koushi" kelimesinin bile otuz küsür farklı anlamı bulunuyor ve senin cümle içerisinde kullandığın "koushi" kelimesinin hangi anlamı verdiğini ayırt edebilmek için tek şansın kanjidir.

  • -hangi okul?
    --hacettepe...
    -maaşallah! tıp yani!
    --yok alman dili ve edebiyatı.
    -ankara üniversitesi mi?
    -- yuoo! hacettepe...
    - e tıp o zaman!?
    --hayır teyzecim almanca bizim...
    -ama hacettepe demedin mi?
    -- evet teyze doktorum ben
    -maaşallah! tü tü tü...

  • her yıl ekim ayında gezegenimize uğrayan bu orionidler bu yıl en iyi 20, 21, 22 ekim tarihlerinde özellikle 1 ve 4 saatleri arasında gözlemlenebilir.
    dün gece gökyüzü kapalı olduğu için kaçırdım bu şöleni. bugün akıbet ne olacak bilmiyorum.

    bu dünyadaki en eşsiz şey gökyüzü. nerde, nasıl ya da kim olduğun önemli değil.
    sadece yukarı bak!

  • 3-4 hafta kadar once buyuk bir firtina vardi. eve dondugumde camasirlari iceri aldim ve katlamakla ugrasirken pantolonumun uzerine tutunmus bir tirtil gordum. normalde de bocekleri falan oldurmem, disari birakirim bir sekilde. ama azem`i (hic arkadasim olmadigindan ismini azem koydum) o firtanada disari birakmaya gonlum razi olmadi acikcasi.

    bir nescafe kavanozundan kendisine bir ev yaptim, hava alabilmesi icin uzerine aluminyum folyo yerlestirip bir kurdanla delikler actim,icerisine yemesi icin yaprak ve marul parcalari biraktim. pek hareket etmiyordu, korktugu cekindigi belliydi. bir kac gun sonra cok fazla yemeye ve cok fazla diskilamaya basladi. kendisini bir selpak icerisinde kavanboza koymustum, o kadar dala ve yapraga ragmen onlara sarilmadi ve yemegini yiyip hemen kendini selpagin aralarina sakladi. ben de o selpagi cikarip rahatini bozmak istemedim.

    bir kac sonra azem hareket etmeyi birakti, oldu sandim,selpagin icine gizlendiginden ona cok zor ulasiyordum. sonra ki gun fark ettim ki etrafina ipek oruyor. cok heyecanlandim.

    sonra ki surecte ona hic dokunmadim (kucukken bir kac ipek kozalak haliyle kotu bir tecrube yasadigimdan hic dokunmamam gerektigini dusundum).

    aradan ne kadar gecti bilmiyorum, her gun kendisine bakmak istedim ama selpak buna engel oluyordu. gecen hafta pazartesi aksami bir arkadasim misafirlige geldi, azemin evinin yaninda kalemlerim mevcuttu oradan kalem almak istedi ve fark etmis, azem kelebek olmustu, ucuyor ama cikamiyordu.

    heyecanla kostum, kavanozu alip balkona gectim, hemen aluminyum folyoyu actim ve onu serbest biraktim.

    bugun 7. gunu, bir haftalik oldu o kisa hayatinda azem. eger yasiyorsan bir ugrasaydin be, anlik gordum seni. 7 gunun kutlu olsun.

    debe edit : ilk debeye azemle girmis oldum. mesaj atan herkese iyi dilekleri icin tesekkur ederim :)

  • başlık: franz kafka nın evine temizliğe gittim

    entry: evin her bi köşesine raid koydum, gebersin pezemenk.

  • bazen okuyabileceğiniz en gerilimli, en kanlı ve en boğucu hikayeden bile beter olan bir şey.

    annem - filancanın kızı dedesiyle babaannesini yemeğe çağırırken, aynı apartmanda oturan yengesiyle amcasını yemeğe çağırmamış, kocası "neden amcanları da çağırmadın?" demiş, o sırada yengesi kendi evinde "ben bir hata mı yaptım da o yüzden mi yemeğe çağırılmadık" diye ağlıyormuş. sonra zaten kocası da filancaya çok kızmış..

    ben- anne allahaşkına sus yoksa kusucam. elimdeki çayı başımdan aşağı dökücem şimdi.

    bir insan neden yemeğe çağrılmadım diye ağlar lan? ulan sanki akşam yemeğine değil de buckingham sarayı'nda resepsiyona, ne bileyim taç giyme törenine filan davet edilmemiş, oturmuş "mercimek çorbalı, barbunya pilakili yemeğe çağrılmadım" diye ağlıyor, dünyanın küçüklüğüne bak, fare deliği kadar.
    yemeğe çağırmadığım için ağlayan bir eltim olsa -ki olmaması için elimden geleni yapıyorum- bir uzay araştırmaları kurumuna filan bağışlardım "kainatın en kapasitesiz canlısı" diye.

    üremek ve sevmek için, çeşitli akrabalık ilişkilerinin elti, bacanak, görümce diye özel olarak isimlendirilecek kadar önem arz etmediği ve evlilik kurumuna kaktırılmadığı milletlere yönelirsek bin yıl sonra akli melekeleri yerinde nesiller yetişeceğine inanıyorum.

  • 7 numara doneminin ogrenci evini, gecim sorunlarini, universiteli cogunlugun dertlerini ve sevinclerini, gelecek hayallerini tebessum ettirerek anlatan donem dizisidir. guldurmek gibi bir derdi olmamistir ama espriler yayinlandigi donem icin incedir.
    gunumuz dizilerindeki gibi bagirarak konusan abartili oyunculuklar yoktur. oyuncular nisana gider gibi giyinip suslenmemistir. ozetle hayatın kendisi gibidir. dizi bu yuzden sevilmistir.

  • 7 bölge var (hepsi avrupa ülkelerine ayrilmis)
    1 bölge $189 (15 gün)
    2 bölge $250 (1 aylik)
    3 bölge $285 (1 aylik)
    global $325 (bütün bölgeler dahil, 1 aylik)

    istanbul sirkeci garindan kartinizi aliyorsunuz ve bütün avrupada trenler (bazi yerlerde vapurlarda)bedava! konaklama genelde ögrencilerin konakladigi yerlerde... beslenme size kalmis...
    hic gitmedim ama en az 4 ki$i gidin diyorlar.. (oylamaya gidecek bi fikir ayriligina karsin 5 ki$i ideal)

    kesinlikle yapilmali
    tavsiye edilen $ehirler
    amsterdam, berlin, amsterdam, viyana, amsterdam, barcelona, amsterdam, madrid, (ibiza)

    (olley ilk entryi ben yabtiiimmmmn)

    (luzumsuz edit / ki$isel elestiri: zamaninda ilk entriyi yapmissin ama interraili 6 sene sonra hala yapmamissin dingil, buna ne diycem?)

    burası türkiye editi: duygusal bir yazıya yazdığım gerçekçi bir yorum sebebi ile atılmışım. üzerine mesaj ile ulaşmaya çalıştığım gönüllü adminler tarafından bloklandım. kalbim kırıldı.

    bu interrail türkiye, interrail ismini alıp keyfince kullanan, hatta üzerinden ticaret yapan facebook oluşumu. nerde çokluk orda bokluk.

    sonra bu oldu:

    http://m.hurriyet.com.tr/…da-tepki-yagiyor-40607779

    (bkz: bolurail rezilliği)

    baktım insanlar sırf görüş bildirdiği için banlendiğini, haber verilmeden atıldığını söylüyor.

    buna açıklama olarak dangalak bir admin çıktı "arkadaşlar çok kişiyiz yetişemiyoruz" dedi.

    bir de bu "kontrol edemeyecek kadar çok kişiyiz" in üzerine "biz interrail ailesiyiz" geyiği yapıyorlar. kontrolsüz umursamaz aile. sizin birlikteliğiniz batsın.

    üçü de birbirinden beter 3 açıklama yapıp batıran andavallar sürüsü.
    1. https://m.facebook.com/…rmalink&id=1504707779610533

    2. https://m.facebook.com/…rmalink&id=1504816236266354

    3.https://m.facebook.com/…81/1601922823162161/?type=3

    ucuz gezmek dışında konularda ağır eğitime ihtiyaçları var. hani "tek çık" falan diyorlar ya, "interrail türkiye'siz çık" anacım.

  • elbette en uzun kosuysa ortadunya'da devrim, o, onun en guzel yuz metresini kostu.

    bilimum gereksiz youtuber ve rapci icin binlerce entry girilmisken, duvarlari yikmak icin yaradana siginip kendini feda eden bu kahramanlar kahramani, isimsiz sehit uruk hai kardesimizin eksi sozlukte bir basliginin bile olmamasi ayibina artik daha fazla dayanamiyorum. mazlumlarin ofkesi, ezilen halklarin cigligi, azim, zafer ve inancin ete kemige burunmus hali olan, kimsenin adini bile bilmedigi bu koca yurekli uruk hai'nin, elinde tuttugu devrim mesalesiyle yoldaslarinin arasindan siyrilip gelerek, dehsete kapilmis cakma kahraman ve isbirlikci halk dusmanlarinin saskin bakislari altinda, fasizmin tetikcilerine, oklarina ve mizraklarina ragmen, gericiligin bogrune adeta bir yildirim gibi saplanmistir. herkes merak ediyor," o yikilmaz denen surlari, sauron'un iradesinin bile yikamadigi duvarlari, nasil oldu da boyle sadece bir mesaleyle tuzla buz ettin be cocuk?" diye soruyor. bilmezler ki o duvarlari yerlebir eden patlama, ezilen orklarin, asagilanan uruk hailerin, magaralara surgun edilmis balroglarin ve soyu kirilmis ejderhalarin devrimci ofkesinin ta kendisiydi; o duvar, duvariniz viz gelirdi ona viz.

    ne zaman hatirlasam tuylerim urperir, gozlerim dolar, yumraklarimi sikar uzaklara bakarim. ilk o firladi kalabaligin ortasindan. en hizlisiydi hepsinin arasinda. aciyorsam sana anam avradim olsun. ama ask olsun sana cocuk. ask olsun aglattin hepimizi...

    duzenin cennetinde yerin yok suphesiz. hicbir zaman orada burada heykellerini de goremeyecegiz. adini anan bile olmayacak belki. fakat senin yerin en kutsal mabette, yani ezilenlerin kalplerinin derinliklerinde olacaktir.