ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
heval met your mother
-
(bkz: rojin scherbatsky)
ghostbusters 2
-
ilki 25 ile 30 milyon dolar arası bir bütçeyle çekilip 295 milyon dolar hasılat yapmasıyla ticari açıdan büyük başarı elde etmesi, ghostbusters 2 adına 30 ile 40 milyon dolar arası bütçe ayrılmasını sağlamıştır.
aradan geçen 5 yılda ilerleyen teknoloji ve artan bütçe sayesinde görsel efektleri selefinden kat kat daha iyidir. ama ghostbusters 2 hasılat olarak 215 milyon dolar yaparak ilkinin finansal olarak gerisinde kalmıştır. yine de bu iki filmi karşılaştırdığınız zaman her ne kadar imdb puanları aksini söylemesine rağmen, ben ikinci filmi daha çok severim. çünkü buradaki kötü adam vigo daha unutulmaz bir karakterdir ve bu filmi genel anlamda daha komik bulurum. özellikle hakimin elektrikli sandalyeye gönderdiği ikizilerin hayalet olarak mahkeme salonunu basışları, titanic'in new york'a yanaşması, belediye başkanının dün gece fiorello la guardia ile konuştum demesi ve hayalet avcıları'nın özgürlük heykelini canlandırarak yürütmeleri falan beni gülmekten yerlere yatırmıştır.
yani kısacası ghostbusters 2 başarılı bir devam filmidir, hatta kült bir yapım olduğunu bile pekala söyleyebilirim. bu arada netflix türkiye'de şu an mevcuttur.
fregoli sendromu
-
cok cok nadir olan bir norolojik hastaliktir bu. bu hastalar, bazi insanlari her yerde gorduklerini sanarlar. sokaktan her gecenin annesi, arkadasi oldugunu, marketteki herhangi bir adami veya baska bir yerde gordugu herhangi bir insani tanidik sanmalari gibi sonuclari vardir.
once sebebinden bahsedeyim biraz. normalde (yani beynimizde hasar falan yoksa) her karsilastigimiz insana dair ipuclari aliriz, duygularimizi isleyen ve harekete geciren limbik sistemden. gordugumuz herhangi bir yuzu hatirlama evremiz bu ipuclariyla sekillenir. fregoli hastalarinda bu yuzleri hatirlama ve limbik sistemden ipuclari alma arasinda muthis guclu bir bag vardir. bu yuzden, normalde sadece bize cok yakin olan insanlari gorunce (mesela anne ve babamiz, kardesimiz vs.), bir tanidiklik, bir sicaklik hissederiz -ki aslinda soyle, gsr denilen bir mekanizmayla insanlarin avuc ici sicakliklari olculuyor, dayanagi ise duygusal bir takim baglantilarda, amygdala'nin hakim oldugu durumlarda yani, bir sekilde normalden biraz fazla sicak oluyor avuc icimiz. yalan makineleri de boyle bir mekanizmayla isler- . bu insanlar beyindeki yuz hatirlamayla sorumlu olan bolgelerinin limbik sistemle asiri bagi yuzunden gordukleri her insana karsi bu "sicaklik" durumunu hissederler, sonra da kendilerine bunu "boyle hissediyorum, demek ki boyle dusunuyorum" gibi vucutlarinin durumunu mantiklarina hakli cikarirlar. yani gordukleri her insanin da tanidik oldugunu dusunmeye iter bu.
ilginc evet. bundan sonrasi daha ilginc sanki,
dr. ramachandran, irkciligin da boyle bir temeli olabilecegini savunmus, oha dedirtmistir. soyle ki, herhangi bir irktan bir insanla hosnut olmayan bir durum yasanildiginda, gorsel kategorimiz limbik sistemle cok guclu bag yapar, ve bu uygunsuz genellemeye o irka ait olan tum insanlari da o hosnutsuz duruma yapistirarak sigdirir.
"allah" kimseye beyin hasari vermesin.
şok'un biz razıyız reklamı
-
ülke öyle bir hale getirildi ki altı üstü zincir market olan bir oluşum seferberlik altında, cepheden mektup gönderen muharip er gibi tavır takınıyor.
niye bir saat erken uyanmak zorunda kalasın?
neden en değerli varlığını, çocuğunu yalnız bırakıp gitmek zorunda kalasın?
neden, neden, neden?
bu reklam bir ironi değilse zırhlı mercedes'ten şükür öğretenlerden hiçbir farkları yok demektir.
bir türk dünyaya bedeldir. türk'ü köle yapanlardan ben razı değilim kardeşim.
trabzonspor akyazı stadı
-
katar emiri'nin posterinin asılı olduğu, içinde ilk okunan marşın katar milli marşı olduğu ve şuanda kuran tilaveti yapılan stat. stadın türkiye cumhuriyeti'nde bulunduğuna dair söylentiler var.
behzat ç.
mohammed salah'ın paylaştığı aile fotoğrafı
-
adisiniz...
bombok insanlarsınız...
zeki müren
-
20 sene önce aramızdan ayrıldığında daha 14 yaşımdaydım. o zamanlar yaptığı müziğe ne kadar hakimdim pek hatırlamıyorum ama hatırladığım; herkesin birbirine benzediği tek boyutlu ekrandaki belki de tek 3 boyutlu karakterdi, farklıydı. kostümüyle, konuşmasıyla, mimikleriyle, söyledikleriyle diğer herkesten ayrılıyordu, ilgi çekiyordu. o yaşlarda çocuklar hem aileleri tarafından, hem toplum tarafından hem de tv tarafından bir kalıba sokulmaya çalışırlar ve belki de bu kalıba uymamasına rağmen o ekranda görebildiğimiz tek kişiydi. belki de "herkes gibi olmasan da, sen sen olsan da olabilir" düşüncesinin tek umuduydu, bilemiyorum ama ilgimi çekiyordu.
sonra o kendisine en yakışacak yerde, her şeye başladığı trt'de hayata veda etti ama arkasında bıraktıkları ile ben büyümeye devam ettim ve müziğine de aşık oldum.
bugün her yerde kullandığım mahlasımın zeki müren'in mahlası olan mesut bahtiyar olması sadece yaptığı müzik midir? sanmıyorum. muhafazakar denilen bir ülkede mini şort giyebilmesidir, buna rağmen kendine paşa denmesidir biraz da. sosyolojik vaka olarak incelenmelidir zeki müren karakteri. zeki müren benim için bu ülkede bir umuttur. ne kadar toplum baskısı yaşanırsa yaşansın, "yok yok bu ülke farklı, korkma. sen sen olmaya devam et" umududur belki de.
5 dakikalık oksijeni kalan astronot
-
fazla uzaya gitmiş olamaz.
irlandalı turistin esnafı dövmesi
-
ulan adamı bir yumrukla 10 bira içmişe çevirdi ahaha. vur irlandalı vur, namussuzlar bir adama 15 kişi dalıyorlar.
ayrıca (bkz: 15 kişiye saldırdım vurdum vurdum yılmadım)