hesabın var mı? giriş yap

  • gnocchetti yada tortelliniyle karıştırılmaması gerekendir zira arada dağlar kadar fark vardır. efenim lastik gibi oldu, geviş getire getire öğütemedik, dişime yapıştı, yutarken boğuldum tarzı sorunlar yaşadıysanız muhtemelen yaptığınız şey gnocchi değil hamurlu patates olarak kayıtlara geçmiştir.

    önemli olan unu fazla kaçırmamak çünkü un sadece bağlayıcıdır, kıvam arttırıcıdır bu tarifte, yani burada asıl mevzu patatestir gençler. bu yüzden aslında yukarıdaki iki arkadaştan da daha hafiftir, unu azdır patatesli olduğu için doyurucudur.
    lezzet konusundaysa kendinizi sadece sosa bağlamayın hamurun lezzeti çok daha önemlidir aksi halde bir tabak gnocchiyi 2 buçuk kilo sosla yemek isteyen gnocchi çorbası mucidi neslin temelleri atılıyor.

    hamurun olmazsa olmazı parmesandır ki sadece parmesanla sınırlamadan yağlı keçi peyniri de dahil olmak üzere çeşidi, haliyle lezzeti de arttırabilirsiniz. hamurun içindeki peynir ne kadar iyi ve çeşitliyse lezzette aynı oranda gider. yani hamura yatırım yapın, sosa değil. hamura çok çok ince kıyılmış fesleğen, nane veya taze soğanın yeşil kısımları da eklenebilir ekstra lezzettir, sınır yok. bir diğer önemli nokta ne kayseri mantısı gibi bir kaşığa kırk tane sığdırın ne de türkmen mantısı gibi sehpa boyunda kesin hamuru, çatala 2 tane gelmesi idealdir. şekil konusundaysa misket gibi olmasından öte, klasik un kurabiyesi kesiminde yapmak en güzeli, doğrusu. hazırladıktan sonraki önemli püf nokta hamuru bölüp silindirler haline getirmek ve kesmeden önce yarım saat buzdolabında bekletmektir. sonrası kolay yukarıdaki şekil ve büyüklükte kesin kaynayan tuzlu suya atın dibe çökerler panik yapmayınız yukarı çıkanları alınız, ay pişmiş midir kız biraz daha dursa mı tribi yapmayınız yukarı çıkanları toplayınız.

    sonrasında üzerine zevkinize göre bir sos yapabilirsiniz bunda da sınır yok. hatta sosu önceden hazırlayın ki dinlensin. eğer keskin tatları seviyorsanız ve gnocchide bol peynir kullandıysanız kapanışı pesto sosla yaparak daha keskin bir lezzet yakalayabilirsiniz. daha hafif tatlardan yanaysanız acı-tatlı bir salsa sos keskin peynir lezzetini bastıracaktır.

    sos konusunda önemsiz görünen ama çok önemli olan mevzu ise aromadır beyler bayanlar. yani salsa sosu hazırlarken içine atacağınız 2 karanfil ve bir çubuk tarçın büyük farklar yaratır, göz ardı etmeyiniz.
    tabağa aldıktan sonra tam orta kısma bir kaşık krema koyabilirsiniz ki bence kremayı direk laps diye ortaya atmak yerine önce içine taze karabiber çekip çok az kuru nane ekleyip öyle koyarsanız ekstra lezzet.

    finaldeyse tabiki bu yemeğin olmazsa olmazı şaraptır. yok abi kola var evde, birayla yesek olmamı, ay ben su içerim diyen zatları kapı dışarı ediniz, zira o kadar uğraştınız usulüne uygun olsun. şarap seçiminde hamurda kullandığınız peynir ve üzerindeki sosu dikkate almanız lazım. ki peynir ve patates tabanlı makarna gillerden bir yemek olduğu için seçimi kırmızıdan yana yapmak daha caziptir. ayrıntılarda boğulmak istemiyorsanız kırmızı bir pinot noir genellikle her sosa uyum sağlayacaktır. bir kaç tık daha baskın ve bizi peynire yaklaştıranı için chardonnay mükemmeldir ki bence krema kullandıysanız seçilen şarap chardonnay olmalı ama keskindir dikkat.

    eğer gnocchiniz baskın olduysa ve kendinizi şarapla da iyice boğmak istemiyorsanız şiraz kesinlikle kurtarıcı olur. yine aynı şekilde hafif bir gnocchi yaptıysanız sert bir şarapla lezzeti kapatmayıp semillon tercih etmek mantıklıdır. semillon tarzı iyi gitti diyorsanız pinot grigio ve riesling de bu tarz şaraplardır. eğer baharat seviyor ve gnocchide baharat konusunda elinizi korkak alıştırmadıysanız rieslingin orta sek (demi-sec diye geçer) olanını tercih edebilirsiniz. eğer ki bir kaç üst paragraftaki keçi peyniri tavsiyesine uyduysanız o halde şarabınız sauvignon blanc olmalıdır. yani tüm bu üzümlerin değişik fiyatlarda ve özellikte olanları mevcuttur sadece şişenin arkasını çevirip biraz bakınmanızı gerektiriyor ki fiyat konusunda aralık geniş 20-2000 tl arasında bir pinot noir seçebilirsiniz tamamen size kalmış.

    yani özetle karışık görünse de basit ve lezzetli bir yemektir, masrafsızdır. sadece bir kaç püf nokta ve biraz özen gerektiriyor, öğrenci evi makarnası tekniğinden uzak durmayı gerektiriyor. başarabilirseniz evde italya rüzgarları eser, pencereden bakınca sanremoyu falan görürsünüz canlar.

  • ulan madem müdahale edeceksin neden faiz düşürüyorsun, madem yüksek kur istiyorsun neden müdahale ediyorsun? ne yaptığını bilmeyen, liyakatsiz adamların elinde oyuncak olmuş bir para birimi ve sefil bir halk.

  • meselenin sadece süpürge olduğunu zannedenlerce yerden yere vurulmuş müzisyen/şarkıcı.
    özet geçiyorum: türk aile yapısında çocuk ebeveynin uzantısı olarak görülür. kişisel alanına saygı gösterilmez, ders çalışmasına izin verilmediği halde okulu dereceyle bitirmesi beklenir, parayı bile kendin için kazanamazsın.
    bunun nedeni de hayatın her alanına sızan muhafazakar toplum yapısıdır.
    bunda anlayamacak, meseleyi oda toplamaya indirgeyecek, ergen diyecek ne var? kadına ergen diyorsunuz da daha soyut düşünme yetiniz bile yok.
    ayrı eve çıkamadıysan bir yolunu bul be denizim.

  • içinde önemli ölçüde buddha'nın, dalay lamanın öyküsü bulunan ve doğu mistizmi, budizm üzerine kurulu; hikaye, film, üçleme.

    dikkat: buradan sonrası spoiler içerir.

    aslında yıllar yıllar önce izlediğim ancak şu aralar anlam verebildiğim film serisi bu.

    neo, samsara kavramıyla benzerlik gösteriyor. yani yaşam ve ölüm döngüsü var ancak onunki farklı bir döngü. bu seçilmişin döngüsü. adamımızın adı bir kere "neo" yani "yeni".
    ikinci filmde mimar ve merovingian karakteri neo hakkında bir çok bilgi veriyor bize, örneğin neo gibi daha önce de bir çok seçilmiş olduğundan; bu ne anlama geliyor? reenkarnasyon.

    budistler; yaşamı bir doğum, yaşam ve ölüm döngüsü olarak görürler ve siz nirvana'ya ulaşırsanız, bu döngüden kurtulursunuz. türkiye'de anlatıldığı gibi her yaşamda daha iyisine gelmiyorsunuz, amacınız her hayatınızda bir şeyler öğrenmek ve bu döngüden kurtulmak için ruhani bir deneyim elde etmek.

    neo, yani seçilmiş kişi de, daha öncesinde 5 kez gelen, ancak her seferinde bir türlü nirvana'ya ulaşamayan bir seçilmiş ve her seferinde yeniden gönderiliyor. sonucusunda "nirvana'ya ulaşıyor".

    budizm'de sekiz aşamalı asil yol kavramı vardır, bilgelik için gereken yoldur, bunlar;

    1- doğru bakış ve kavrama: gerçeği, doğruyu olduğu gibi görme, bilme veya kavrama
    2- doğru düşünce ve niyet: arzuya direnme, iyi niyet , öfke ve nefrete direnme, zarar vermeme niyeti, merhametli olma, etik (ahlaki) ve doğru davranış
    3- doğru konuşma: yalan ve yanlış konuşmamak, kötü söz söylememe, incitici söz söylememe, boş sözler söylememe
    4- doğru davranma: can almamak, canlılara zarar vermemek, hırsızlık-kandırma gibi şeylerden uzak durmak, merhametli davranmak, dürüst olmak
    5- doğru geçim (doğru yaşama biçimi-geçinme): gelirini düzgün şekilde sağlamak ve doğru işlerde çalışmak
    konstanstrasyon-disiplin veya zihinsel gelişim
    6- kendini geliştirmek için çaba: doğru olmayan halleri engellemek, doğru olmayan durumları terketmek, doğru hallerin ortaya çıkmasını sağlama ve onları koruma
    7- doğru farkındalık - düşüncelilik: bedenin, hislerin, zihnin anlaşılması
    8- doğru konsantrasyon: belirli bir noktaya zihnin yönlenebilmesi. (meditasyon bu amaçla kullanılır)

    benzerlikler şunlardır, madde madde;
    1- neo, aynı tibet budizmi'nde olduğu gibi dalay lama'ya benzer şekilde seçilmiş kişi olduğu düşünülerek hazırlanır. neo'nun rahibi morpheus'dur. morpheus ona matrix'ten çıkana dek ve çıktıktan sonra da "gerçeği, doğruyu olduğu gibi görme, bilme veya kavrama" konularında yardımcı olur.
    2- neo eğitimi boyunca "doğrular anlatılır". "arzuya direnme, iyi niyet , öfke ve nefrete direnme, zarar vermeme niyeti, merhametli olma" gibi.
    3- neo, kâhine her gittiğinde doğru konuşma konusunda bilinçlenecektir; "yalan ve yanlış konuşmamak, kötü söz söylememe, incitici söz söylememe, boş sözler söylememe" gibi.
    4- neo film boyunca kötüden, yanlıştan uzak durma eğiliminde olmaya çalışır. ajanlar yoldan çıkarmaya çalışır, doğru olanı yapmaya çalışır; "can almamak, canlılara zarar vermemek, hırsızlık-kandırma gibi şeylerden uzak durmak, merhametli davranmak, dürüst olmak" gibi.
    5- neo film boyunca doğrunun peşinden koşan, doğru yerde olmaya çalışan biri olarak görürüz; "gelirini düzgün şekilde sağlamak ve doğru işlerde çalışmak konstanstrasyon-disiplin veya zihinsel gelişim" gibi.
    6- neo film boyunca yanlış şeylerden uzak durur, nihayete erişmeye çalışır, morpheus'u kurtarmaya çalışması; "doğru olmayan halleri engellemek, doğru olmayan durumları terketmek, doğru hallerin ortaya çıkmasını sağlama ve onları koruma" gibi.
    7- "kaşık yok" olayı, ajanların, makinaların programlarını yani ruhlarını görebilme, morpheus'u ve tritiny'i kurtarmaya çalışması ve seçim anlarında doğru karar vermesi, yani "bedenin, hislerin, zihnin anlaşılması" gibi.
    8- ve film boyunca neo'nun amacı olan zion'u kurtarmaya çalışması, bu nedenle düşünmesi, yani "belirli bir noktaya zihnin yönlenebilmesi".

    neo film boyunca "bilgelik" basamaklarını tırmanır aynı budizm'de olduğu gibi.
    buddha gibi "öğretmen, bilge olma amacı yoktur", belki de zaten buddha olmuştur önceki hayatında ancak nirvana'ya ulaşması için "teslim olması" gerekiyordu, yani "tüm samsara arzularından kendini azat etmiş" olması gerekiyordu.

    film boyunca en büyük arzu şevkini ona mimar verir, kapıları göstererek ve der ki; "birinde zion'un kurtuluşu var, diğerinde ise matrix". yani birinde şan, şöhret, diğerinde aşk, sevda ve kendi çizeceğin yol var; neo ise matrix'i seçer ve ilk kez bir seçilmiş döngüyü kırar ve şan, şöhreti elinin tersiyle iter.

    daha bir çok budizm göndermesi bulunmaktadır..

    ...

    bu film üçlemesinde bir çok semavi din göndermesi de bulunmaktadır, hatta seraph gibi karakterler "tüm dinlerin öğelerinin bulunduğu" bir yere gidebiliyor. bu konular için ayrıca başka bir zaman, başka bir entry girilebilir.
    aslına bakarsanız; matrix, zion bütün insanlığın hikayesidir, yani bu denli kafa karıştırıcı olması şaşırtıcı değildir.

    ve son olarak; günümüzde senaristlere, yönetmenlere, yapımcılara "film nasıl yapılırı" anlatması gereken çalışmadır. böylesine iyi hikayesi olan bir filme son 21 yılda çok az denk geldim. film, sinema bunlar sanat işte.

    bu film izledikten sonra, üstüne bir de film hakkında düşününce ruhani bir haz almamak gerçekten elde değil.

    düzenleme: ufak tefek düzeltmeler

  • sevgili oldugundan süphelendigim bir çift.
    kiz, son derece masum bir soru soruyor:

    - sen spider man 2'yi görmüs müydün? ben çok etkilenmistim.
    - etkilenmis olabilirsin de... söylemen biraz ayip olmuyo mu?
    - niye?
    - e spider man'in çüküne bakmissin, daha ne olsun?
    - ay manyak misin yaa?
    - ya spider man'inkine bayildim demedin mi?
    - ahahah, spider man'inki degil... spider man 2.
    - haa... sey... pardon o zaman.

  • az önce biri 50 metre ötemde diğeri üzermde olan patlamalardır. güncelleyeceğim.

    edit 3: arkadaşlar ne diyeceğimi bilemiyorum. allah hepinizden razı olsun. izmir'de ankara'da istanbul'da evin var diyenler, neredesin yardım lazım mı gelelim, yapabileceğimiz ne varsa söyle diyenler, adamın, hatunun dibisiniz. terapi gibi oldu mesajlarınızı cevaplamak. seviyorum sizi.

    edit 2: arkadaşın biri atatürk yazamadığım için eleştirmiş. aratürk yazmışım şimdi gelen mesajla gördüm. kusura bakma dostum, aşağıyı okursan nasıl bir kafayla yazdığımı anlarsın. artık idare et.

    edit: arkadaşlar mesajlarınız için çok sağolun, ben iyiyim. hala inanamıyorum bir tane çizik bile yok. sırayla anlatayım.

    uçuşa gitmek için havaalanına dış hatlar terminali güvenlik kontrol noktasından girdim. kontrolden sonra eşyalarımı toplayıp çantama koydum ve ekip odasına doğru yürümeye başladım. 15-20 metre gitmiştim ki insanların iç hatlar terminalinden bana doğru koştuklarını gördüm. öncesinde silah ya da bomba sesi duymadım. kavga oluyor sanırım diye düşündüm ama koşan insan sayısı o kadar fazlaydı ki silah ihtimalini düşünmeye başladım. derken dış hatlar araç kiralama kiosklarının olduğu çıkış kapısında bir patlama oldu. 20-25 metre kadar önümde. burada gördüklerimi yazmak istemiyorum. sonrasında giriş yaptığım güvenlik noktasına doğru koşarken bi ara gözüm dışarı kaydı ve yerde yatan 5-6 kişi görebildim. bu sadece benim kısıtlı görüş alanımda görebildiğim kadarı. koşarken kendimi atacak bir yer aradım, çünkü bu tip saldırılarda bir tane bomba patlamaz. bir kaç yerde eş zamanlı ya da arka arkaya bomba patlatılır. bunu düşünürken o binada her yerin bomba ile tuzaklanmış olabileceğine artık o sersem kafayla karar verip geldiğim yerden çıkmaya karar verdim. ama dışarıda yatan insanları görünce dışarısının da güvenli olmadığına karar verip kendime en çok nerede korunak sağlayabilirim diye düşünerek xray cihazlarının oradaki polis kulübesine girmeye karar verdim. sonra xray cihazlarının oraya vardığımda orada kolu bacağı yaralanmış insanları gördüm ve hemen oradaki polis kulübesine sığındık. içinde polis yoktu. güvenlik görevlileri zaten fena halde panik, ağlayanları mı ararsınız, amaçsızca koşuşanları mı... sırtımızı kulübeye dayadıktan sonra herkesin bavullarını ve çantalarını toplayıp önümüze yığınak yaptım olası bir diğer patlamada kalkan vazifesi görmesi için. hemen sonra bir kabin memuru arkadaşımı daha gördüm bacağından yaralanmış. siper aldığım yerden çıktım onu getirmek için, iyi olup olmadığını sordum, kocam almaya geliyor dedi. iyi hadi gel geçelim kocan gelene kadar şuraya diyecektim ki cümlemi bitiremeden bir bomba daha patladı dibimizde. tam patlama yerini kestiremiyorum, ya 4-5 metre arkamızdaki xray cihazında ya da sırtımızı dayadığımız polis kulübesinin duvarının arkasında oldu ama dibimde patladığını iliklerime kadar hissettim. ortalık birden toz duman oldu zaten, kulübedeki bütün sandalyeler xray cihazı ve etrafındaki bütün edevat darmadağın bir şekilde etrafa saçıldı.

    bakın arkadaşlar, bu kısmı açıklamakta gerçekten zorlanıyorum. orada bulunan bütün insanlar yara almadan sağlam bir şekilde dışarı attık kendimizi. kimseye bir şey olmadı hala inanamıyorum. bende bir tane çizik bile yok. yemin ederim, bombanın patlamasının değil, benim oradan sağ salimi de geçtim çiziksiz kurtulmama inanamıyorum. dışarı çıktığımda yerde yatan insanları gördüm ve kapalı otoparka attım kendimi. bu entryi de orada yazdım alelacele. sonrasında da geçen bir arabayı durdurup atladım (çok teşekkür ediyorum o duran arkadaşa da, allah razı olsun) ve havaalanından çıktım. şimdi evdeyim.

    mesaj atan tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum, hepinize cevap yazacağım. kusura bakmayın, kendime gelmem biraz zaman aldı, güncelleme o yüzden bu kadar geç geldi.

  • ya her şey iyi hoş da internet sitesi devlet malzeme ofisi gibi, bayındırlık bakanlığı gibi. nasıl desem doğu bloku gibi.