hesabın var mı? giriş yap

  • 'senin psikolojin bozuk, ilerde iyi bir anne olup çocuğuna bakamayacaksın' bunu 17 yaşında genç bir insana, tüm sınıf arkadaşlarının yanında zikredecek kadar haysiyet yoksunu bir öğretmenim vardı benim. eğitimci bir insanın, her şeyden öte 2 kız evladı olan bir babanın, başka bir babanın gözünden sakındığı kızına edebileceği en büyük hakareti etmiştir. hakkım haram olsundur.

  • olm isteseydiniz icardi'nin golünü paket yapıp size gönderirdik niye bu kadar zahmet ettiniz de şanlıurfa'ya geldiniz adamlar icardi'den gol yedi kaçtı gitti ahaha

  • işte osmanlıyı çökerten, türkiye'yi bu hale getiren kafa budur işte. tam olarak budur.

    şu kafanın eğitime, bilime, sosyal hayata hükmettiğini düşünün.
    düşünemediniz dimi ?

    çünkü böyle bir sistemde düşünme bile yok. o kadar yerlerde bir zihniyet bu.

    yazık kimin çocuğuysa.

    edit: imla

  • şu hayatta garibanlık kadar içimi burkan bir şey yok. garibanlık dediğim de asla köylülük, cahillik, fakirlik vs falan değil. garibanlık dediğim bir insanın zorla üstüne yüklenen görevlerin altında ezilmesi, ezilirken yine de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışması, kimseye mahçup olmadan yaşayabilmek için it gibi çalışması ve asıl itlere hizmet etmek zorunda kalması.. yine de duruşunu bozmadan, sesini çıkarmadan, üç kuruş hayat için.

  • basın özgürlüğüdür. ifade özgürlüğüdür, sorun yoktur. ama ak-it'lerin amacı mizah yapmak, bir şeyi eleştirmek, ya da sadece güzeli aramak değil, sadece insanları sinirlendirmek. aferin ak-itler. hll spr dvm.

  • brezilyali - turkiye'de ingilizceyi nasil boyle ogrendiniz?
    tr - universitelerde* ingilizce okutulur dersler. bazi liselerde de oyledir.
    brezilyali - anlamadim, neden ingilizce? ha misyoner okulu gibi mi?
    tr - hayir devletin resmi okullarinda
    brezilyali - ama nasil olur, nedenkine? turkiye hicbir zaman somurge olmadi ki?
    tr - ee sey...
    brezilyali - ben yok anlamak. nicin ingilizce universite olsun ki? siz aranizda ingilizce mi konusuyorsunuz?
    tr - ee sey...
    brezilyali - hadi hindistan olsa anlarim. ingiliz somurgesiydi. ha bir de lise diyorsun. ciddi ciddi dersleri ingilizce mi okudunuz simdi?
    tr - eee eyter beaa ingilizin amerikalinin kopegiz tamam mi? ondan ingilizce okuyoruz. catongggg!!! hem birgun herkes turk olacak!

  • bir gün asistanlar bölümde oturmuş lisansüstü için gelen başvuru dosyalarını tasnif ediyorlarmış. bölüm hocalarından bir profesör içeri girmiş, yığından rastgele bir tomar dosyayı alıp çöpe atmış ve şöyle demiş:

    - we don't need no education.

    sonra hepsi birlikte okulu bırakıp sanayideki yasin ustanın yanına çırak olmuşlar.

  • bendeki genelde şu iki gerginlik oluyordu:

    1- birisi setimi bitirmeden araya girecek ve terim soğuyacak.
    2- kardeş yanlış yapıyorsun diyecek biri çıkacak.

    ikisini de yaşadım allaha şükür...

    o yüzden kimsenin olmadığı saatlerde gitmek daha iyi. ama o zaman da salak salon sahipleri, hiçbir şeyi hazır etmemiş oluyor. duşu kullanmak istiyorsun, daha hazır değil. birine bir şey sormak istiyorsun, daha gelmemiş. bir önceki kullandığım aleti vs kullanayım diyorum, sökmüşler. ya da kendilerine göre bir hale sokmuşlar ve kimse daha default haline getirmemiş. şimdi ben uğraşacağım, bir salon sorumlusu müdahale edecek falan...

    en iyisi i rocky gibi doğada ya da evde spor yapmak o yüzden.

  • doğa üstü müdür değil midir bilmiyorum ama hayatım boyunca başımdan geçen en ilginç olaylardan biriydi.

    üniversitede 2 ev arkadaşımla birlikte büyükçe bir evde kalıyorduk. ortak projeler, grup çalışmaları derken normalde evimizin boş kaldığı nadirdi. gelenimiz gidenimiz yatılımız hiç eksik olmuyordu. o hafta ev arkadaşlarımdan biri memleketine gitti, diğeri de grup ödevi için başka bir arkadaşının evinde çalışıyor. ben de evde yalnız başıma arkadan bir film açmıştım ve çizim yapıyordum. saat gece 10 civarı olması lazım. birden gözlerimi açamayacak kadar halsiz hissettim ve o saniye uyumakla bayılmak arasında kafamı masaya koyup biraz dinlenmek istedim. filmi de durdurmamıştım, muhtemelen 1-2 dakika içinde gözümü geri açarım diye düşünmüştüm.

    arkadaşım eve dönerken aramış, anahtarı evde unuttuğunu, evde olup olmadığımı teyit etmek için aradığını 10-15 dakikaya geleceğini söylemişti. tamam evdeyim zaten çizim yapıyorum gel açarım kapıyı dedim.

    eve dönerken yol üzeri parkta yatan yaşlı bir kadın görmüş. kadın memleketten geldiğini ama çocuklarının onu eve almadığını sokakta yatacağını söylemiş. bizimkinin hemşerisi diye kıyamamış, gel teyze bizde kal bu gece diyerek almış kapıya getirmiş. aklınca cevap points alacak. kadının kendisi de üstü başı da çok çirkindi ve leş gibi kokuyordu demişti sonradan. arkadaşım da gördüğüm en titiz insandır belki, kesin kadın evden gidince 40 gün ev temizlettirirdi bize. sağ kalsaydık…

    neyse kapıya gelince aşağıdan 3-5 kez basıyor zile. açmayınca banyoda olabileceğimi düşünüp bekliyorlar kadınla kapıda. sonra hem telefonumdan arıyor hem de zile basıyor bir yandan ısrarla. 15 dakika bekledik kapıda diyor. sonra birden korkmuş acaba düşüp bayıldım mı, maket yaparken sprey kullandım da ondan mı zehirlendim acaba diye. yaşlı kadına korktuğunu kapıyı açması için polisi arayacağını söylüyor ve kadın o saniye gerek yok ben uğraştırmayım sizi diyerek bir hışımla ayrılıyor oradan.
    elini zilin üzerinden kaldırmadan tüm apartmanı ayağa kaldırmak pahasına basıyor düğmeye. o sırada tam polisi arayacağı sıra kapı açılıyor. muhtemelen komşulardan biri dayanamayıp açtı kapıyı, bizimki ben açtım sanıyor. geri dönüp kadına bakınıyor çağırmak için ama daha birkaç saniye geçmeden köşeyi dönüp gözden kaybolup gittiğini görüyor.

    asansörün bizim katta durduğunu asansör kapısının açılma sesinden anlayınca uyandım. sanki 15 dakikadır apartmanı inleten o zil sesini, kulağımın dibindeki telefonu ve titreşimi duymayan ben değilmişim gibi o saniye kalkıp kapıyı açtım daha zil çalmadan. bir de espri yapıyorum aymaz gibi "bak daha zile basmadan açtım kapıyı" diye. ev arkadaşım şaşkınlık ve şok içerisinde giriyor içeri, haliyle sinirlenmiş biraz dalga geçiyorum diye. bir şey anlatmadan geçiyor odasına. bakıyorum telefonda onlarca cevapsız arama var ve filmin de yaklaşık 15 dakikasını kaçırmışım. uykuya dalmışım ona sinirlendi demek diye düşünüp filmi geri sarıp devam ediyorum çizime.

    sanırım bir akşam sonrasıydı televizyonda haberler açık ve birlikte yemek yiyoruz salonda. bizimkinin lokması ağzından kaşığı elinden düşüyor bir anda. yüzüne bakıyorum beti benzi atmış, bembeyaz kesilmiş. ne oldu diye soruyorum ama gözleri ekranı eritecek gibi keskinleşiyor habere bakarken. hiç unutmuyorum o haberi. “3 kişiyi öldüren katil zanlısı adam, kadın kılığında yakalandı. üzerinde cinayet bıçağıyla, seçtiği yeni kurbanını takip ederken yakalandı" diyor…

    sonra arkadaşım bana sarılıp ağlamaya başladı. o gün bana kapıyı nasıl olup da duymadığımı sordu. iyiki açmamışsın diye tekrar tekrar sarıldı. oysa hiç fikrim yok, bir anda gözlerimi açamadım, kapattım ve uyumuşum. hayatımda hiç kendimi kaybederek ölü gibi uyuduğumu bilmem. o gün o on beş dakika dışında. normalde çıt sesine bile uyanırım, tilki uykusu gibi hafiftir uykum ama öyle bir dalmışım ki belki de ikimizin de hayatını kurtarmışım farkında olmadan. üzerinden çok yıllar geçti ama bu olay aklıma geldikçe hala ürperirim.